Demirören 6 aydır paralarını vermiyor! Hürriyet emekçilerini bir de korona vurdu!
Hürriyet Gazetesi’nden atılan 45 basın emekçisi, 6 aydır tazminatlarını alamıyor. İçini Medyaradar’a döken emekçiler davaların da durması sonrası bekleyişin çok daha meşakkatli bir hal aldığını dile getirdi.
Doğan Grubu tarafından 2018 yılı içerisinde Demirören Grubu'na devredilen, Türkiye'nin en yüksek tiraja sahip üçüncü gazetesi Hürriyet'te geçtiğimiz yıl kasım ayında 45 çalışanın işine sendikalı oldukları için son verilmişti.
Üstelik gazeteciler işten çıkarıldığını evlerine gelen tebligat yoluyla öğrendi. Tebligat gönderildiği sırada kurumda mesai başında olan gazeteciler bile vardı. Bazı gazeteciler ise durumu kurumsal mail hesapları kapatılınca fark etti.
45 basın emekçisinin işten çıkarılması sırasında izlenen insanlık dışı muamele bir yana dursun, çalışanlar aradan geçen 6 aya rağmen hala tazminatlarını da alamadı.
Üstelik devam eden davalar korona virüs salgını yüzünden sekteye uğradı ve çaresiz bekleyiş çok daha meşakkatli bir hal aldı.
Çalışanların kimi 6 aylık bu süreçte meslek değiştirirken kimi hayat pahalığı yüzünden İstanbul’dan göç etmek zorunda kaldı.
Emekçiler haklarını bir türlü alamazken, Demirören Grubu ise geçtiğimiz günlerde Milli Dayanışma Kampanyası'na 6.7 milyon liralık bağış yaparak çalışanların tabiriyle ‘haysiyet devşirmeye’ çalıştı.
Hakları gasp edilen Hürriyet çalışanları bugün içini Medyaradar’a döktü.
İşte tüm zorluklara rağmen mücadelesini devam ettiren basın emekçilerinin anlattıkları...
Esra Açıkgöz
Neredeyse 5 yıldır çalıştığım Hürriyet Gazetesi’nden, sendikalı olduğum için 25 Ekim’de çıkarıldım. 29 Ekim’de mesai yaptırılmam bir yana, atıldığımı 30 Ekim’de iş mailime “giremediğimde” öğrendim. Benim gibi 44 çalışanla birlikte. PTT, noter arasındaki git gelden sonra ihbar kağıdıma ulaşabildim. İşletimsel nedenle, ekonomik tasarruf yüzünden atılırken yerime yeni bir editör alınadursun, Demirören bize hala tazminatlarımızı ödemedi. Ben de o süreden beri, işsizlik maaşı ve çeşitli yerlere yaptığım telifli işlerle geçiniyorum. Ancak Covid 19 nedeniyle tüm sektörlerde bir durgunluk yaşanıyor. Bu en başta da telifli işleri vurdu. İstanbul’da hayat çok pahalı. “Evde Kal”abilmek için önce kiranızı, faturalarınızı ödeyebilmeniz gerekiyor. Şimdilik bir ev arkadaşım olduğu için bu sorunu hafiflettim. Virüse karşı güçlü durabilmek için "sağlıklı beslenmek, vitamin takviyesi" gibi önerileri gördükçe stres olmuyor değilim. Sonuçta ülkedeki insanların yüzde kaçının bu şartlara sahip olduğu ortada. Hala çalışmak zorunda olan inşaat, çöp, kargo çalışanlarının ne kadar korunmasız çalıştırıldıklarını gördükçe kızmamak elde değil.
Covid 19’un benim hayatımdaki en sinir bozucu etkilerinden biri de hukuki mücadelemizi etkilemesi oldu. Davalar ertelendiği için bizim temmuzda görülecek duruşmamız da belli olmayan bir tarihe ertelendi. Ama önünde sonunda kaybedecek Demirören çünkü haksız...
Gonca Bilgiç
Hürriyet gazetesinden sırf sendikalı olduğum için 45 arkadaşımla birlikte bir anda işten çıkarıldım. Daha onun şokunu atlatamadan tazminatımın ödenmemesiyle ayrıca mağdur edildim. Hakkımı almak için mücadele edip mahkeme süreçleri yaşarken birde Covid-19 salgını ve etkisiyle mahkemeler de ertelendi. Bir gün işten çıkarılırsam alacağım tazminata güvenerek, bankadan çekmek durumunda kaldığım kredi borcu ve diğer ödemelerimin yükü kaldı...İşsizlik maaşıyla az da olsa idare edebiliyorum... Koronaya kadar yeniden iş bulma ümidim vardı, ama iş görüşmelerim de bu süreçte durdu. Tazminat hakkımı gasp eden Demirören ailesinin hayatımda yarattığı mağduriyet ve muamma her geçen gün katlanarak arttı.
Aslı Barış
Ben teknolojinin nimetlerinden yararlanarak attıkları gruptayım. Yani mailim bloke edildi, atıldığımı kendi imkanlarımla anladım. Bu konuyla ilgili IK müdürüne danışmaya çalıştığımda ayrı bir terbiyesizlik ve üslupsuzlukla karşılaştım. Üzerine de dava sürecinde yaşananlar... Tüm bunlar maddi anlamda tüketiyor insanı... Ama işin manevi boyutunu da atlamayalım. Yaşadığım süreçten itibaren ansiyete musallat oldu bana. Üzerine de pandeminin yarattığı çöküntüyle sıklıkla panik atak ve nefes darlığı yaşıyorum. Kabus görüyorum ve her seferinde o binada buluyorum kendimi. Aynı günü sil baştan yaşıyorum. Çevremdekilerin tepkileri, benim yaşadığımı şok bir türlü silinmedi hafızamdan nedense...
Yarını bilememek insanda sürekli bir endişe hali yaratıyor. Hepimiz yaşıyoruz bunu, bana özel bir durum değil. Ama bir de üzerine kenarda köşede bana güvence olabilecek tüm maddi hakkımın da gasp edilmiş olması, işe farklı bir boyut katıyor. Hayatımda ilk defa çocuğumun olmadığından dolayı şükrettim.
Sebati Karakurt
Önce 26 yıl çalıştığım Hürriyet gazetesinden arkadaşlarımla birlikte sokağa atıldık, aradan birkaç ay geçtikten sonra Demirören Medya sahiplerinin yöntemlerine sahip bir virüsle tüm yaşam haklarımız elimizden alınarak sokaktan evlerimize atıldık. Biri yasaların tanıdığı, diğeri de yaşamın tanıdığı haklarımızı gasp ediyor. Bilim insanları koronaya karşı nasıl elleri kolları bağlı çaresizlik içerisine çırpınıyorlarsa aynı durumu hukuk insanlarında da görmek istiyoruz. Virüs yüzünden can kayıpları, ertelenen hukuksuzluk yüzünden ise haklarımız kayboluyor. Tüm olanları şimdilik biz de çaresizlik içinde izliyoruz. Umarım her ikisinin aşısı da bir an önce bulunur.
Deniz Dallı
Vicdanı olmayana seslenilmez
Hürriyet gazetesinden hiçbir gerekçe gösterilmeden 45 gazeteci meslektaşımla birlikte çıkarılalı 6 ay oldu. Patron ya da Hürriyet’e egemen olmaya çalışan yeni anlayış benimle çalışmak istemeyebilir, bunu anlayışla karşılarım. Fakat haklarıma ve ailemi geçindirmek için ihtiyacım olan parama çökmeleri, beni, ailemi ve sektördeki diğer meslektaşlarımı bu yolla tehdit etmeleri kabul edilebilir değil.
Evli ve 2 kız babası olunca bu 6 aylık süre benim için hiç de kolay geçmedi. Ailem, yakın akrabalarım ve arkadaşlarımdan aldığım destekle ve minimum harcamalarla hayatımızı sürdürüyoruz. Bu süre zarfında birçok iş görüşmesi de yaptım. Fakat durum gazetecilik için pek de iç açıcı değil. Ücretler genel olarak açlık ve yoksulluk sınırının arasına konumlandırılmış. Sizden çok şey isteniyor fakat size vaat edilenler hayatınızı sürdürmenize yetecek kadar değil.
Medya sektörünün içinde bulunduğu karamsar durum yüzünden çok sevdiğim gazeteciliği bırakmaya karar verdim. Mart ayında gayrimenkul sektöründe çalışmaya başladım. Gayrimenkul danışmanlığı için bir ofiste işe başladım. Yeni işimle ilgili eğitimler alırken ve tam da insanlarla temasa ve diyaloğa geçecekken korona virüs salgını hayatımızı bir kez daha alt üst etti. Karamsar olmak istemem ama bir kez daha işsiz kaldım sayılır. Sonuçta gayrimenkul sektörü insanlarla fazla teması ve görüşmeyi gerektiren bir sektör ancak yaşanan salgın dolayısıyla evlerimize kapandık ve bu artık mümkün değil. Ne kadar süreceğini de bilmiyoruz. Ailemle birlikte hayatımı şimdilik işsizlik maaşıyla ve duvarlar arasında geçiriyorum. Her şeyin düzelmesini bekliyorum ve yeni işimde kalmaya kararlıyım. Demirören ailesinin vicdanına seslenecek değilim, zaten vicdanları olsaydı bu durumda olmazdık. Olmayan bir şeye seslenmek boşa uğraş…
Banu Tuna
Hürriyet’ten sendikalı oldukları için atılan 45 gazeteci ve basın çalışanın büyük bölümü 6 ay sonra bugün hâlâ işsiz. Bir iş bulanların büyük bölümü de sosyal güvence altında çalışmıyor. Ayın son günü, tek kuruş ödeme almadan, yasal haklarımız (tazminat, fazla mesai, kullanılmamış izinler) verilmeden, iş kanunu hiçe sayılarak yani suç işlenerek işten çıkarıldık. Dolayısıyla sakin kafayla oturup bundan sonra ne yapmak istediğimize, nasıl yapmak istediğimize dair düşünme fırsatımız olmadı. Hayatta kalmanın peşine düştük. Anlattığımızda kimse inanamıyor. Basın zaten zor bir süreçten geçiyor, serbest gazeteciler arasına katılan meslektaşlarımızın sayısı her gün artıyor. Bizler de serbest gazeteciler arasına katıldık. Kimimiz meslek değiştirdi, kimi elindeki küçük parayla geçinebilmek için hem mesleği, hem yaşadığı şehri, dolayısıyla yakınlarını, dostlarını bırakıp göç etti. Salgın öncesi kendimize yeni bir gelir sistemi kurmaya, bağlantılar edinmeye çalışıyorduk. Bizler eski gazetecilik sisteminin kalan son örneklerindendik. Çok uzun yıllardır aynı kurumda çalıştığımızdan gelir yaratmaya dair düşünme pratiğimiz yoktu. Tam bunları, yeni gazetecilik araçlarını öğrenirken salgın patladı. Bir kere daha işsiz kalmış gibi olduk. Demirören ailesi pandemi ile mücadele kampanyasına milyonlar bağışladı ama 45 çalışanını pandeminin kucağına attı. O bağışın çok küçük bir kısmıyla haklarımız ödenebilirdi. Ama ülkede cezasızlık hüküm sürüyor. Onlar da bize karşı suç işleyip kampanya bağışlarıyla kendilerine haysiyet devşirmeye çalışıyor. Biz haklarımızı elbet bir gün alacağız ama onların halkın gözünde tek kuruş haysiyeti kalmadı.