Cuntacı gazetecilerin amacı Erdoğan'a kelepçe takmak!
Son günlerde dikkat çeken yazılarla gündeme gelen Yeni Şafak Gazetesi yazarı Cem Küçük Medyaradar’dan Alev Gürsoy Cimin’e konuştu.
17 Aralık operasyonun ardından sert yazılar kaleme aldı. “Operasyonların devamı da yolda” dedi. Süreçte hükümetin yanında; oyu da zaten seçimlerde AK Parti hükümetine… ‘Sandıkla gelen sandıkla gider’ diyor. Rüşvet ve yolsuzluk operasyonunun Başbakanı da hükümeti de etkileyeceğini düşünmüyor. Ne kendisi için ne de gazetesi Yeni Şafak için “yandaş” ifadesini kabul etmiyor. ‘İdeolojik olarak aynı yerdeyiz’ diye de ekliyor… Medyanın süreçteki rolünü ‘Demokrasiden yana olanlar ile vesayetten yana olanlar’ diye ikiye ayırıyor.
Yeni Şafak Gazetesi yazarı Cem Küçük, son günler de hem çok keskin hem de ilginç yazılar kaleme alıyordu. Aradım kırmadı, Yeni Şafak Gazetesi’nde buluştuk. 17 Aralık operasyonundan medyaya kadar birçok konuyu konuştuk.
Ona göre cemaatin Zaman’dan sonra en büyük 2. gazetesi Sözcü. Doğan grubunu ise vesayetle suçluyor, ‘Aydın Doğan her kritik süreçte vesayetin yanında oldu ama kaybedecek’ diyor. Nazlı Ilıcak’ı da unutmuyor. ‘70’ine merdiven dayamış kadın’ olarak nitelendirdiği Ilıcak ona göre her daim gücün yanında oldu, hükümetlere göre şekil aldı…
Son dönemde işten atılan gazeteciler için ise ilginç tespitleri var, “Ben olsam göndermezdim” diyor çünkü onlar yazdıkça hükümet kazanıyormuş, nedenini de anlatıyor. Yine ben sözü çok uzattım, en iyisi sizi Cem Küçük’ün o bomba açıklamaları ile baş başa bırakayım… Sevgiyle kalın, hep umutlu olun…
***********************************************
RÖPORTAJ: ALEV GÜRSOY CİMİN
Twitter: @gazetecialev
Mail: alevgursoy2008@gmail.com
*****************
Cem Bey, ülke olarak her yeni güne baş döndüren yeni gelişmelerle uyanıyoruz. Günlerdir ülkeyi çalkalayan operasyonun arkasında kim ya da kimler var?
Emniyet ve yargıda cunta var elbette. Aslında hükümet ilk mücadeleyi Gezi sürecinde verdi. Darbe aldı diyemeyiz ama çok büyük bir olaydı Gezi olayları, kaldı ki haklı sebepleri de vardı. Oradaki gençlerin bazı talepleri ve karşı çıktıkları konuları görmezden gelemeyiz ama uluslararası bir ayağı da vardı ve hükümeti devirmeye yönelik bir komploydu. Gezi'den sonra ortalık duruldu ve bu kez de hükümetin asıl rakipleri alana indi, 2-3 yıldan bu yana iktidarın asıl rakibi emniyet ve yargıdaki cuntaydı. Hükümetin rakibi hiçbir zaman CHP ya da MHP olmadı. İşte bu cunta 2 yıl boyunca hükümeti izlemiş, ‘Nereden vurabiliriz’ diye pusuya yatmış, zamanını kollamış. Uygun bir anda da harekete geçtiler. Bu cuntanın amacı fili olarak meşru olan hükümeti devirme girişimi başka hiçbir şey değil.
“AMAÇ HÜKÜMETİ DEVİRMEK”
Kim devirmek istiyor hükümeti bir zamanlar yol arkadaşı oldukları cemaat mi?
Cemaat derken ayrımı iyi yapmak zorundayız. Cemaatin Anadolu'daki veya dünyanın birçok yerinde gönüllü olarak hizmet eden mensuplarını bu kefeye koyamazsınız. O insanların bu cuntayla işi yok. Bu emniyet ve yargıdaki bir kısım görevlilerin işi ve bu kişiler Gülen'in arkasına saklanıyorlar ya da Gülen cemaati adına hareket ediyorlar. Operasyonu kurgulayanlar emniyet ve yargının içinden kişiler. Devamı da gelecektir diye düşünüyorum.
“GÜLEN İŞİN İÇİNDE DEMEK İÇİN ERKEN”
Gülen istemeden bu kişiler durumdan vazife çıkararak bu büyük operasyona imza atmaya cesaret edebilirler miydi?
Durumdan vazife çıkarmak diye bir şey var. Hüseyin Gülerce diyor ki, "Bunları yapanlar bizden olamazlar." Gülen'in avukatının açıklamalarına baktığınızda da öyle ama Cemaatin medyasına özellikle de Zaman Gazetesi 17 Aralık operasyonunu, yani darbe girişimini savunuyorlar. Dolayısı ile o manşetlerin Gülen'in haberinin olmadan atılmasına imkân var mı?
Peki Başbakan Erdoğan neden son günlerde cemaati hedef almaya başladı, "İnlerine ineceğiz" dedi ve hatta Gülen'in o bedduasına bile yanıt verdi?
O beddua çok yanlış oldu, yakışmadı. Zaten Başbakan Erdoğan da bir gezi sırasında Zaman Gazetesi Yazarı Mustafa Ünal'a Gülen’i kastederek " Kime ne diyorsa açıkça söylesin" demişti. Türkiye’de laik kesim ve şimdi buna cemaat de dahil oldu Erdoğan’ın siyasi tarafını tanımıyorlar. Erdoğan’ın hamle gücü hepsinden daha başarılı… Erdoğan hükümeti şu anda devletin bütün birimlerinde emniyet yargı cuntasıyla alakalı olduğunu düşündüğü memurların yerini değiştirecektir. Yapmazsa bu yapı Erdoğan’a bulduğu ilk fırsatta gene saldıracaktır.
A Haber’de katıldığınız bir programda seçim sonrasında cemaate operasyon yapılacağını söylediniz hala öyle düşünüyor musunuz, ve nasıl bir operasyon, kimlere yönelik. Neden seçim sonrası biraz açar mısınız?
Ben böyle bir cümle kurmadım. Bunu Adem Yavuz Aslan ve Zaman gazetesi uydurdu. Bir operasyon yapılacak ama cemaate değil, emniyet yargı cuntasına... Bunu yapmak da elzem...
“BİR KURUŞ BİLE YENDİYSE HESABI SORULMALI”
Hükümet de hükümete yakın gazeteler de bu işi komplo olarak, siyasetin dizayn edilmesi olarak görüyor, dış güçlere bağlıyor. Sert eleştiriler yapıyor fakat herkes de şu sorunun yanıtını cidden merak ediyor: ‘Bu yolsuzlukların hiç mi doğruluğu yok, neden üzerine gidilmiyor?’
Bakın çok net söylüyorum. Yolsuzluk var ise kaldı ki bu yönde sinyaller var, bu işin üzerine sonuna kadar gidilmeli, örtbas da edilmemeli. Sonucu ne olursa olsun rüşvet olayını bizzat hükümet sonuna kadar takip etmeli. Ama bu savcı ve hakimlerle bu iş nasıl gider bilmiyorum. Tarafsız hâkim ve savcılarla yola devam edilmeli. Bu olay sonuna kadar soruşturulsun, gerekirse devletin kayıtları da açılsın. O bakanların konuşmaları, e-postaları da açılsın sonuca varılsın. Değil 4-5 milyon dolar bir kuruş yendiyse hesabı sorulmalı, o parayı yiyenler de siyasetten bir daha girmemek üzere istifa etmeli ve yaptıklarının da hesabını ödemeli. Ama olayın diğer tarafını da görmeli. Mesela Halk Bankası olayı çok açık... Fatih Belediyesi'ne Zekeriya Öz'ün girip çıktığı ve hatta bazı iş takipleri yaptığı söyleniyor, bunları tüm gazeteler yazdı. Bunu da atlamamalı… Sonra Öz’ün bir yılda 18 kere yurtdışına gittiği iddiaları var. Bunlar da sorgulanmalı.
"AHMET ŞIK VE NEDİM ŞENER TUZAK KURULARAK TUTUKLANDI"
Ama aynı savcı birçok davada, operasyonda, şike sürecinde neredeyse bazı kesimlerce kahraman ilan edilmişti, şimdi ne oldu da birden durum değişti?
Ergenekon ve Balyoz doğru davalardı, yanlış değildi ama kurunun yanında yaşların da yandığı görüldü. Ahmet Şık, Nedim Şener, KCK tutuklamaları, şike davası, Hanefi Avcı’nın haksız yere tutuklanması ve İzmir'deki Casusluk davası ile… Dolayısı ile doğuların yapılması yanlışları görmemizi engellemiyor. Askeri vesayeti gerilemesinde savcı Öz ve diğer savcılar iyi iş yaptılar ama daha sonra Emniyet-Yargı cuntasının kişisel hesaplara girdiği görüldü. Mesela Ahmet Şık ve Nedim Şener tamamen bir uydurulmuş tuzakla tutuklandı. Hanefi Avcı Davası tamamen Hanefi Avcı için kurgulanmış bir dava. Müslüman doğan adamı sol terör örgütü üyeliğinde yargıladılar. Vicdanlara sığar mı bu?
"HANEFİ AVCI'NIN SUÇSUZ OLDUĞUNU DÜŞÜNÜYORUM"
Hanefi Avcı suçsuz mu yani?
Bence suçsuz ve çıkmalı, ayrıca sadece o değil çoğu kişi çıkmalı.
17 Aralık operasyonu Ergenekon, Balyoz gibi davalara da umut oldu. TSK'nın suç duyurusu çok önemli, ne bekliyorsunuz süreçten?
Bir düzenleme gelip yeniden yargılama olacaktır. Genel af değil ama kısmi bir af da ihtimal dahilindedir. Adalet Bakanı Bekir Bozdağ'ın da son yaptığı açıklamalar bu yönde. Mesela Balyoz davasında seminerlere dahi katılmamış, sadece ismi geçtiği için ceza alan askerler var. Bunların yeniden yargılanmasından daha doğal ne olabilir ki?
“HÜKÜMETİ ETKİLEMEZ”
AK Parti bu yaşananlardan yara aldı mı?
Kısmen. Bu operasyonları yapanlar yolsuzluk örtüsü üzerinden gidiyorlar. Halkın en hassas olduğu konu bu… Aynı şekilde AK Parti hükümetinin en çok üzerinde durduğu konu yolsuzluk ve yoksulluk. Oyunu etkiler mi şu aşamada sanmıyorum ama artırmaz da. Yerel seçimlerde zaten çok net ortaya çıkacaktır etkisi. Bu olanlardan yara almadı diyorum ancak buna benzer iki-üç olay daha gelirse kaçınılmaz olarak etkilenir.
“KASET ÇIKARSA CEMAATİN İTİBARI ZARAR GÖRÜR”
Dosyaları kasetler de takip eder mi sizce süreçte ve var olduğu iddia edilen bu kasetler seçim sonuçlarını etkiler mi?
Bazı kişilere ait seks kasetlerinin olduğu iddia ediliyor ama o kasetler yayınlansa bile hiçbir etkisi olmaz. Bilakis lehte iş yapar, mağduriyet doğurur. Ve o kasetlerin ardından cemaatin itibarı zarar görür. Çünkü bugünün Türkiye’sinde kaset deyince akla ne yazık ki cemaat geliyor.
“KAYBEDEN CEMAAT OLACAK”
Peki süreçte cemaattin itibarı zarar gördü mü?
Çok ciddi zarar gördü. Bu iş er ya da geç zaten bitecek ve bu işin kaybedeni Gülen cemaati olacak. Şu anki tablo bile cemaatin ne kadar büyük yara aldığını net bir şekilde gösteriyor. O yüzden sulh çağrısı yapıyorlar.
“UZLAŞMA İHTİMALİ YOK”
Yol arkadaşlığı kesin kez bitti mi? Bu işin dönüşü yok mu, yani şöyle sorayım uzlaşma ihtimali zayıf mı?
Yok, artık uzlaşma ihtimali sıfır. O iş 7 Şubat krizi ile son buldu. Zaten var olan kriz bu süreçte de tamamen sıfırlandı. Son dönemde uzatmalar oynanıyor, dostluk mesajları veriliyordu ama gördüğünüz üzere şimdi o da kalmadı. Ekrem Dumanlı arada iyimser yazılar kaleme alıyordu farkındaysanız. Ama işin özünü bilenler aslında 7 Şubat’ta bu işin bittiğinin farkındaydı. Ben bunu ilk söyleyenlerden biriyim. Başbakan Erdoğan da Japonya gezisine 12 gazeteyi almayarak kimlere tavır aldığını net bir şekilde ortaya koydu.
“DARBECİ CUNTACI GAZETECİLERİN AMACI ERDOĞAN’A KELEPÇE TAKMAK”
Başbakan’ın sadece hükümete yakın gazeteleri geziye götürüp diğerlerini dışlaması ne denli doğru? Bu durum basın özgürlüğü açısından da sorunlu değil mi?
Basın bu ülkede ne zaman özgürdü, sorusunu sormak daha doğru. Benim bahsettim emniyet ve yargı cuntası içinde bazı gazeteciler de var. Şimdi düşünün ki bu yapı Erdoğan’ı devirmek istiyor, kendisine kelepçe takmak istiyor ve etik olmayan manşetler atıyor. Başbakan ne yapsın hala onları yanında mı taşısın? Şunun da altını çizeyim: Halk Bankası Genel Müdürü’ne, Türkiye’nin büyük işlerini yapan müteahhitlerine kelepçe takmak, AK Parti’yi alaşağı etmek isterseniz, adliye koridorlarında “Ergenekon’u bitirdim, şimdi de Tayyip’i bitireceğim”, “Erdoğan’a kelepçeyi ben kendim takacağım” derseniz; polis şefleri böyle beyanatlar verirse ve bazı gazeteciler de bu polis şeflerinin emrindeyse kusura bakmayın Başbakan da bu gazetecileri uçağına almaz.
Hep söylediğim bir şey var. Dünyanın hiçbir demokratik ülkesinde darbeye, cuntaya destek veren gazeteciler itibarlarını koruyamazlar. Bizde hiçbir şey olmamış gibi sokağa çıkıyorlar. Matah bir şey yapmışlar, kendi geçmişleri temizmiş gibi basın özgürlüğünden dem vuruyorlar.
Olmaz tabii ki…
Ama var.
“DEMOKRATİK ÜLKELERDE SOKAĞA ÇIKAMAYACAK GAZETECİLER BİZDE İTİBARINI SÜRDÜRÜYOR”
Hükümete çok yakın gazeteciler olmalı mı, hatasında doğrusunda her koşulda yanında olan gazeteciler mesela?
Dünyanın her yanında Başbakanlara yakın gazeteciler vardır. Neden olmasın? ABD’de bile var. Cumhuriyetçilere, Demokratlara yakın gazeteciler var. Ona göre dergi ve gazeteler var. Sorarım size İngiltere’de darbeyi destekleyen adam sokağa çıkamaz. İtibarı sıfırlanır. Darbe destekçisi, cunta şakşakçısı gazeteci olur mu?
“DARBECİ GAZETECİLER HALA ARAMIZDA”
Kim o darbeye destek veren ama hala itibarını sürdüren gazeteciler?
O dönem Hürriyet Gazetesi’nde mesela Zafer Mutlu, Fatih Altaylı, Ertuğrul Özkök, Ergun Babahan, Sedat Ergin… Daha birçok isim. Şimdi soruyorum darbeye destek veren bu insanlar dünyanın başka hangi ülkesinde gazeteciliğe devam edebilirdi? Bizde hiçbir şey olmamış gibi devam ediyorlar. Özür bile dilemiyorlar, özürden geçtim keşke yanlış yaptıklarını kabul etseler.
Şu an nedir medyanın durumu?
Yine o bahsettiğim tarzda gazeteciler var. Ama demokrat gazeteciler de var. Ben en çok Aydın Doğan’a üzülüyorum. Hep yanlış tercih yaptı. Kötü yöneticileri yüzünden servet kaybetti. Aydın Doğan yakın çevresine, “Benim yargıda dosyalarım var, bu yapı ile iyi geçinmem gerekiyor” diye açıklamalar yapıyor.
“İMAMLARA, AĞABEYLERE SORARAK HUKUK MU YÜRÜR”
Yapıdan kastınız nedir?
Yargıyı kim kontrol ediyor, ağırlık Gülen cemaati. Doğan’ın bugünkü TV ve gazetelerine, süreçte haberlerin görülüş tarzına bakınca zaten bunu çok net görüyorsunuz. Düşünün ki Mustafa Süzer isimli bir işadamının Yargıtay’da dosyası var ve bunu çözmek için Pensilvanya’ya Gülen’in yanına gidiyor. Bu makul bir şey mi, böyle bir hukuk düzeni olabilir mi? İmamlara, ağabeylere sorarak karar verilir mi? Evrensel hukuk nerede?
Medyada kaldık, Aydın Doğan diyordunuz…
Evet. Radikal Gazetesi’ne bakmakta fayda var. TIR ile ilgili haber ilk nerede çıktı? Radikal’de. Haberde, “MİT, İHH üzerinden buradan silah taşıyor ve o silahlar Suriyeli muhaliflere gidiyor, EL-Kaide’ye yardım ediyor” deniyor. Bu haber değil cinayettir. Bu haberi ertesi gün büyüten kim? Hürriyet gazetesi.
“AYDIN DOĞAN HEP VESAYETİ TERCİH ETTİ”
Doğan grubu süreçte cemaatimi destekliyor diyorsunuz yani?
Cemaat değil, emniyet yargı cuntasını. Aydın Doğan tüm kritik süreçlerde, 28 Şubat’tan tutun Ergenekon, balyoz, AK Parti’ye kapatma davası gibi her konuda hep vesayeti tercih etmiştir. İş dünyasında da arkasını hep en büyük holdinglere dayadı. Şimdi yine yanlış yapıyor. Burada mesele AK Parti değil, seçilmiş meşru bir hükümet var, yaptığı her şey yanlış olabilir ama siz onu manşetlerle ya da yalan yanlış davalarla devireme teşebbüsüne girmeniz kabul edilemez. Sandıkla gelen sandıkla gider. Aydın Doğan eğer meşru hükümetin yanında olmazsa, yine yanlış yapar.
“DARBEYİ DESTEKLEYEN MEDYA OLUR MU?”
Başbakan Erdoğan bir sonraki seçimlerde daha güçlenerek gelirse Aydın Doğan’ı bitirir mi?
Tayyip Erdoğan’ın birini bitirme hesabı içerinde olduğunu düşünmüyorum. Ama isterse elbette bitirir. Cem Uzan nerede hatırlayan var mı? Erol Simavi ne yapıyor? Dinç Bilgin nerede? Erdoğan’ın izlediği siyaset birilerini bitirme üzerine kurulu değil. Türkiye’deki medyanın durumu da aşikâr, böyle bir medya olur mu, darbeyi destekleyen medya nerede görülmüş? Mevcut iktidarın tüm reformlarını eleştirebilirsiniz ama meşruiyetini sorgulayamazsınız, “ İstifa etsin, gitsin” diyemezsiniz. Bakın Bugün gazetesinin Ankara temsilcisi Adem Yavuz Aslan, katıldığı bir TV programında Nedim Şener’e “Seni Başbakan sevmiyor, Başbakan tutuklattı” demeye getirdi. Nedim ise ısrarla “Hayır beni cemaatin polisleri tutuklattı” dedi. Bakın bu yapı, işte böyle bir yapı. Kendi hukuksuzluklarını Erdoğan’a yıkmak istiyorlar. Meşru eleştiriye ben Erdoğan’ın bir şey diyeceğini sanmıyorum ama siz hükümetin kellesini alıp, kelepçe takıp cuntaya çalışırsanız bunun bedelini ödersiniz. Şu anki Başbakanlık Teftiş Kurulu raporlarında emniyet yargı cuntasının emrindeki medyayla ile ilgili her şey var.
“RADİKAL, BUGÜN, TARAF GAZETELERİ KÖTÜ SINAV VERİYOR”
Taraf Gazetesi hep tartışma konusu oldu, yapısı ve varlığıyla değil mi?
Evet. Önemli bir gazeteydi. Ama bugünkü Taraf’ı cemaate yakın isimler finanse ediyor. Manşetlerini de polis şefleri atıyor. Emre Uslu’nun Haziran ayında “Kim güler kim ağlar” diye attığı tweet bunun kanıtlarından... Bunu ya polisten ya savcıdan duyarak yazdı. Bir de MİT’in içinde bir grup var, bazı belgeleri de o grup sızdırıyor. Ne yazık ki MİT’in içinde de hükümet aleyhine faaliyet gösteren bir gurup var.
“TARAF'IN MANŞETLERİNİ POLİS ŞEFLERİ ATIYOR”
Hükümete yakın gazeteler ise Başbakan ya da danışmanlarının talimatıyla mı manşet atıyor peki, bir günde aynı manşetle çıkan 8 gazeteye şahit olduk çünkü?
Böyle bir şey yok. Bu uydurma. Hiçbir mantığı yok.
“TALİMATLA MANŞET ATMAYIZ”
Mesela hükümete yakın gazetelerden biri olan Yeni Şafak talimatla manşet atar mı?
Bizim gazete talimatla manşet atmaz. Ben her gün gazetedeyim. Ne bir bakan ne bir danışmanın manşet attığını gördüm. Bizim gazete talimat alsa Gezi sürecinde öyle çok sesli olabilir miydi? Ali Bayramoğlu’nun köşe yazıları ortada. Süleyman Gündüz, gazeteden kendisi ayrılan Murat Menteş’in, Kürşat Bumin’in yazıları hâlâ arşivde. Yeni Şafak kadar farklı yorumlara yer veren başka gazete var mı? Bu gazetede benden farklı yazan en az 4-5 yazar var. Gezi’yi geçtim, dershaneler konusunda da farklı sesler vardı, Yusuf Kaplan, Atilla Yayla “Kapanmamalı” dedi. Birçok muhalif yazı çıktı. Peki Zaman, Bugün Gazetesi, Radikal, Hürriyet vb gazetelerde bir tane farklı görüş var mıydı? Bizim gazetede farklı görüş bulabilirsiniz ama Hürriyet, Radikal ve cemaat gazeteleri Bugün, Zaman’da göremezsiniz. Yani şimdi düşünün dershane meselesinde cemaat yayın organlarında tek bir kişi farklı düşünmüyor demek ki.
“YANDAŞ DEĞİLİZ, İDEOLOJİMİZ AYNI”
Ne yani siz şimdi “Yeni Şafak hükümet yandaşı değildir” mi demek istiyorsunuz?
İdeolojik olarak aynı yerdeyiz. Yandaşı kabul edemem. Yandaş olsak Gezi sürecinde o yazılara neden izin verelim?
Cem Küçük yandaş mıdır?
Asla değilim. Karşı tarafta olan gazetecilerin çoğu benden daha çok bakan tanır, Başbakan ile daha sık görüşür.
“DEMOKRASİDEN YANAYIM”
Süreçteki tarafınız ne?
Ben demokrasiden yanayım. Tayip Erdoğan gelip gidicidir. Ama demokrasi ne gider ne biter.
Cemaate sempatiniz var mı?
Cemaat dünyanın her yerinde eğitim faaliyeti yapan, Türkçe öğreten, on binlerce gönüllü çalışanı olan büyük bir yapı. Bir öğretmen kalkıyor, eşini iki çocuğunu alıyor Bangladeş’te 10 yıl çalışıyor. Senegal’de beş yıl kalıyor. Bu insanların alnında öpülür. Benim itirazım devlet içinde paralel yapı kurup kendine rakip gördüklerini tasfiye edenlere. Siz devlette beli yerlere gelip devlete paralel bir yapı kurup herkesin dosyalarını biriktirir, kasetleri toplar yeri gelince de kullanırsanız bu olmaz. Bizim kızdıklarımız cemaat mensubu kişiler değil bu cunta.
Yeni Şafak rüşvetçi gazete mi, süreçte öyle bir iddia ortaya atıldı?
Asla hepsi yalan. Biz kanıtlarımızı koyduk. Temiz olduğumuz görüldü. O bahsedilen Bugün Gazetesi’nin bir muhabiri. Rıza Zarrab’ın avukatı da zaten açıklama yaptı.
Halk Bankası Genel Müdürünü arayıp da yüklü miktarda para isteyen gazete genel müdürü kim?
Onun kim olduğunu gerçekten bilmiyorum. 2 milyonu açık açık rüşvet diye isteyebilecek birinin olduğunu düşünemiyorum, istese bile başka bir şey içindir o.
Süreç tirajlarınızı nasıl etkiledi?
Epeyce arttı. 116 bindi, 140 binlere yükseldik. İnternet tıklanmasında da en iyilerden biriyiz.
Hükümet ve medya gerildikçe medyada bir o kadar gerildi, manşetler her yeni gün daha da bir sertleşti, hükümet ya da cemaate göre medyanın şekil alması doğru mu?
Medyanın bir görüşü, ideolojisi olur, hükümete yakın da olabilir muhalif de burada bence hiçbir sorun yok. Sözcü, Cumhuriyet akşama kadar muhalefet yapsın ne olacak ki? Sonuç da grup sermayesini ona göre yatırıyor. Yeni Şafak ideolojik olarak Başbakan ile aynı yerde ona göre yayın yapacak. Kitleleri buna göre oluşuyor, buna göre reklam alıyorlar. Burada sıkıntı yok ama diyelim ki iktidarda CHP var biz gazete olarak CHP’nin meşruiyetini sorgulayamayız. İstifaya çağıramayız, seçimle geldi seçimle gider. Diyelim rüşvetçi bir siyasi çıktı. Bunu bahane edip istifa et demek doğru olmaz.
“HÜSEYİN GÜLERCE’NİN O MEDYADA ETKİSİ YOK”
Cemaate yakın gazetelerin süreçte yayın politikasını nasıl buluyorsunuz?
Elbette sert. Emniyet ve yargıdaki o yapıya sahip çıkıyorlar. Çok da şaşırmıyoruz. Zaman Gazetesi’nde Hüseyin Gülerce daha ılımlı bir yol izliyor ama ne yazık ki grup içinde çok ciddiye alınmıyor. Gülerce bir şey söyler ama cemaat medyasında etki etmez, kendin çal kendin oyna durumu. Kendisi çok da sevdiğim bir abimdir ama durum maalesef böyle. Gülerce gibi beyefendi bir abimizin olduğu yerde Mahir Zeynelov’un El-Kaide ile ilgili yazdıkları olur mu? Today’s Zaman’dan Bülent Keneş o manşetleri atar mı? Ya da Zaman’ın yazarları Başbakan’ın hastalığını bahane edip istifaya çağırabilir mi?
“HANEFİ AVCI DOĞUŞTAN MÜSLÜMAN NASIL SOL ÖRGÜTTEN OLUR?”
Zaten var olan kutuplaşma sanki 17 Aralık’la doruğa yükseldi?
Biraz öyle oldu. Kutuplaşma ayrışmadır. Cemaat medyası haliyle bu yolsuzluk operasyonunu daha büyük görüyor ama bildiri dağıtan savcının o bildiriyi dağıtmasını sorgulamıyor. Hükümet yakın gazeteler ise hükümetten yana net tavır alıyor. Çok da yabancı olduğumuz bir sahne değil. Bakın cemaate medyasının görmediği bir şey var: Şu an yargıda Tayyip Erdoğan’ın bir tane savcısı yoktur. 28 Şubat savasında 1 tane bile tutuklu kişi kalmadı. Hükümetin yargıda hakikaten gücü yok. Bakın Hanefi Avcı ve İzmir’deki o casusluk davası üstüne basa basa söylüyorum yeniden görülmeli. Hanefi Avcı davası kurgulanmış bir dava. Doğduğu gün Müslüman olan bir adamı sol terör örgütü, devrimci karargâhtan mahkûm ettiler bu akıl işi değil. Dindar bir adam sol terör örgütlüğüyle tutuklanıyor böyle bir şey var mı? Bu cemaate yakın bir polisi DHKP-C üyeliğinden yargılamak gibi bir şeye benziyor.
Cem Bey, bunları söylemek için biraz geç değil mi? Durduk durduk 17 Aralık operasyonunun ardından mı Hanefi Avcı’nın suçsuz olduğu aklımıza geldi, illa işin ucunun hükümete dokunması mı gerekiyordu bunları söylemek ve diğer yargılamaları tartışmak için?
Bu çok doğru bir soru. Zamanında bunların önlemi alınmalıydı. Ama yapılmadı, hükümet burada çok geç kaldı ve yanlış yaptı kabul ediyorum. Ama geç kalınması bu hukuksuz olayları görmezden gelmeyecek anlamına da gelmiyor. Hata var kabul ama düzeltilebilir.
“NAZLI ILICAK’IN DURUŞ PROBLEMİ VAR”
Bu arada süreçte mağdur olan isimlerden biri de. Gazeteci Nazlı Ilıcak oldu. Siz çok anlaşamıyorsunuz kendisiyle peki üzüldünüz mü Sabah'tan gönderilmesine?
Bir gazetecinin işini kaybetmesi alkışlayacağımız bir şey değil. Ancak Nazlı Ilıcak’ın duruş problemi vardı. İsmini telaffuz etmeyeceğim bir polis şefi ile çok yakındı. Nazlı Ilıcak’ın yazdığı kitabın kaynağı o polis şefi, ona bilgiler veren de. Nazlı Hanım, uzunca bir süredir demokrasinin yanında hiç durmadı, vesayeti savunuyor. Emniyet ve yargıdaki yapının tam istediği şekilde yorumlar yapıyor. Kaldı ki 28 Şubat gibi bir süreçte böylesine dik duran birinin şimdi böyle olması akıl alır gibi değil.
“POLİS ŞEFİ, NE DERSE ILICAK ONU YAZIYOR”
Hükümete çok yakın yazılarda yazdı ama...
Ben hükümetten biri olsam onun yazdıklarını asla ciddiye almam. Ben mesela Ali Bayramoğlu’nu ciddiye alırım. Gezi’deki tavrını gördünüz. Demokratik bir adam… Döneme göre, iktidara göre yalpalamıyor ama Nazlı Ilıcak güce göre iktidara göre yalpalıyor. Bugünlerde sağda solda, “Cem Küçük’ü bitireceğim” diyormuş. Aklınca tehdit ediyor. Geçsin bunları. 70’ine merdiven dayamış hâlâ anlamsız işlerle uğraşıyor.
“MEDYA DEMOKRASİYİ SAVUNANLAR VE BÜROKRASİYİ SAVUNANLAR DİYE İKİYE AYRILDI”
Hükümete yakın bir grup değil mi muhalif yazar bırakmadılar adeta. Demirören’den bahsediyoruz?
Öyle değil. Öyle olsaydı Japonya gezisinde Demirören gazetelerinin de temsilcileri olurdu. Milliyet’in manşetlerine iyi bakın derim. Ben Başbakan olsam Ruhat Mengi gibi isimlerin yazmasını isterim çünkü o tarz yazan kişilere hükümete oy kazandırır, ben bu muhalif isimlerin gitmesinde asla iktidarın parmağının olduğunu düşünmüyorum.
Hatta Hasan Cemal gönderildiğinde Başbakan Erdoğan, Demirören’e sitem etmişti. Bizde Hasan Cemal’e Yeni Şafak olarak “Gelin burada yazın” diye teklifte bulunduk. Kabul etmedi. Diğer gruplara gelecek olursak ben Habertürk gazetesine baktığımda Fatih Altaylı seçilmişlerin yanında durduğunu söyledi. Medya şu an bana göre demokrasiyi savunanlarla bürokrasiyi savunanlar diye iki ayrılmış. Mehmet Yakup Yılmaz da benzer şeyler söyledi.
“SÖZCÜ CEMAATİN 2. BÜYÜK GAZETESİ”
Sanırım ilk günden bugüne çizgisini koruyan tek gazete sözcü. Hep muhalifti hala da devam ediyor, sizce nasıl bir gazete?
Fehmi Koru ne demişti? Cemaatin en büyük ikinci gazetesi Sözcü… Sözcü gazetesinin sahibi Burak Akbay. O gazetede cemaatle ilgili olumsuz bir tek haber yapılmadı şimdiye dek. Köşe yazarları hariç... Emin Çölaşan zaman zaman yazıyor. Gerçi o yazsa ne olur yazmasa ne olur? Ben Başbakan olsam Aydın Doğan’a yalvarırım Emin Çölaşan’a yazdırsın diye. Çünkü böyle adamlar hükümete oy getirir. Sözcü’nün tek işi hükümet aleyhine yazmak, ama cemaat aleyhine tek satır bulamazsınız.
“SÖZCÜ CEMAATİ YAZAMAZ ÇÜNKÜ CEMAATİN GAZETESİ”
Ben gazetenin Genel Yayın Yönetmeni Metin Yılmaz’a sorduğumda asla cemaat iddiasını kabul etmemişti ama…
Etmez, normal. Düz bakmayın. Mesela Sözcü Gazetesi’nin Ankara temsilcisi Saygı Öztürk Zaman Gazetesi Yazarı Hamdullah Öztürk’ün akrabasıdır. Saygı Öztürk uzun dönem Samanyolu’nda program yapmadı mı? Saygı Öztürk’ün yazdıklarını okuyor musunuz hükümeti eleştiriyor ama cemaate tek lafı yok. Kritik anlarda dedikleri hep hükümet aleyhine... Sözcü’de de tek bir haber yoktu cemaat aleyhine.17 Aralık darbesiyle ilgili cemaat ya da emniyet yargı cuntasına karşı Sözcü’de hiç haber çıktı mı?
Madem muhalif ve sol bir gazete o halde Nedim Şener diyor ki “Bana kumpas kuruldu” hatta o polis şeflerinin de ismini veriyor, daha birçok iddiası var peki siz bununla ilgili Sözcü’de tek kelime haber gördünüz mü? KCK, Hanefi Avcı gibi davalarda cemaati eleştiren tek haber var mıydı, yoktu… Hükümeti eleştirmek en kolayı…
Peki Biz ne zaman normalleşeceğiz. Bu süreç nerede, nasıl biter, daha kötüsünü de bekliyor musunuz, nedir komplo teoriniz?
30 Mart 2014 seçimlerini beklemekte fayda var çünkü ne olup biteceğinin ipucunu 30 Mart seçimleri verecek. Oradan hükümet galip çıkarsa ve yüzde 40’ın üzerinde bir oy alırsa bir miktar normalleşme sağlanır. Karşı tarafta yer alan emniyet-yargı cuntası ve onun medya uzantıları biraz geri adım atar. Sonra Cumhurbaşkanlığı seçimleri ve 2015’de genel seçimler var. Yani sular öyle pek durulmaz.
Erdoğan’ın cumhurbaşkanı adaylığını destekliyor musunuz?
Elbette. Bence olmalı…
Dediğiniz olursa Abdullah Gül ne olacak ve Başbakan’dan boşalan o koltuğa kim oturacak?
Erdoğan’dan sonra Gül başbakan olabilir. Herkes genelde böyle düşünüyor. Peki mesela Hakan Fidan niye başbakan olmasın? Efkan Ala’nın ne eksiği var? Örnek olarak söylüyorum. Sadece Gül’e takılıp kalmak doğru değil.
Bir CHP-MHP koalisyonu akla yatkın geliyor mu bu süreçte?
Hiç sanmıyorum. Türkiye’nin bitişi olur o. AK Parti oylarını koruyacak diye düşünüyorum. Tabii Demirel’in “Siyasette 24 saat uzun süredir” lafını unutmamak lazım. Öyle bir olay yaşanır ki, her şey ters yüz olabilir.
“İSTANBUL’U YİNE TOPBAŞ ALIR”
Yerel seçimlerde en büyük kale olan İstanbul ne olur, Sarıgül alır mı, güçlü bir aday çünkü?
Sarıgül alamaz. Ben yine Kadir Topbaş’ın 4-5 puan farkla alacağını düşünüyorum. Sağ seçmen bölünmez. Ama Sarıgül’ün Kılıçdaroğlu’ndan daha fazla oy alacağı kesin. Ankara’yı da Melih Gökçek bir kez daha alır. Cemaatin seçim sonuçlarına hiçbir etkisi olmaz.
Son bir soru soracağım Başbakan’ın oğlu Bilal Erdoğan ifade vermeli mi?
Asla. Bilal Erdoğan ifade verdiği takdirde listedeki o 41 kişi de ifade verecek demektir. Zaten ifade vermeye gittiği an tutuklanır. Burada bir cunta var.
Buna kim cesaret edebilir ki, Başbakan’ın oğlunu mu tutuklayacaklar?
Bakan oğullarını tutuklamaya nasıl cesaret ettilerse Başbakan oğlunu tutuklamaya da öyle cesaret ederler.
Hedef Bilal Erdoğan mı?
Başbakan Erdoğan’ın kendisi… Bir polis şefi ne dedi: “Ben Erdoğan’a kelepçeyi kendi ellerimle takacağım.” Bir savcı ne dedi: “Ben Ergenekon’u bitirdim. Erdoğan’ı da bitireceğim.”
Peki oyunuz AK Parti’ye mi?
Evet, AK Parti’ye. Ben tarafsızım diyenleri de hiç anlamam ya.
Çok teşekkür ediyorum bu yoğunlukta bana vakit ayırdığınız için.
Rica ederim.