Cumhuriyet'ten Alev Coşkun ve Balbay'a ağır yanıt: Cumhuriyet gazetesine 'çökmeye' çalışanlar...
Cumhuriyet gazetesini yöneten Cumhuriyet Vakfı Başkanı Orhan Erinç, Cumhuriyet Vakfı'nın eski Başkan vekili Alev Coşkun’un çağrısına çok sert yanıt verdi.
Cumhuriyet Vakfı Başkanı Orhan Erinç, eski yöneticilerden Alev Coşkun’un "kayyım atanma ihtimaline karşı elimizde hukuksal bir yol var" çağrısı yanıtlayan bir açıklama yaptı.Erinç açıklamasında "Alev Coşkun, 7 Kasım’da benim adıma ama aslında gazetemize, Odatv kanalıyla açık bir davette bulundu. Vakıf yönetim kurulu seçimini 2014’teki 9 üyeyle tekrarlayalım, o zaman iktidar kayyım atayamaz, diyor. Peşinen cevap verelim, çekin o zaman davanızı iktidar kayyım atamasın!" ifadesini kullandı.
Cumhuriyet Vakfı'nın eski Başkanvekili Alev Coşkun, Cumhuriyet Vakfı'na kayyım atanması ihtimaline karşı açıklama yapmış ve "Vakıf başkanı Sayın Orhan Erinç'i göreve çağırıyorum” demişti. Coşkun, "Şimdi siyasal iktidarın bu gazeteye kayyum atamasına karşı elimizde hukuksal bir yol vardır. Bu seçeneği kullanmak Vakıf Başkanı Orhan Erinç'in elindedir" ifadesi kullanmıştı.
Orhan Erinç’in Cumhuriyet gazetesinin bugünkü (9 Kasım 2106) nüshasının ilk sayfasından yayımlanan açıklaması şöyle:
Alev Coşkun, 7 Kasım’da benim adıma ama aslında gazetemize, Odatv kanalıyla açık bir davette bulundu. Vakıf yönetim kurulu seçimini 2014’teki 9 üyeyle tekrarlayalım, o zaman iktidar kayyım atayamaz, diyor. Peşinen cevap verelim, çekin o zaman davanızı iktidar kayyım atamasın!
Ama çekmezler biliyoruz; çünkü Alev Coşkun ve dava arkadaşlarının niyetinin tam da bu olduğu aylar öncesinde, İstanbul 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde açtıkları davanın tarihi olan Şubat 2016’da belli olmuştu. Hz. Süleyman’ın "bebek kıssası"ndan esinlenip bir plan yapmışlar. Gazeteyi AKP’nin ele geçirmesine asla izin vermeyeceğimizi bildiklerinden, akıllarınca gazeteyi kayyıma götürmekle korkutup kendilerine teslim etmemizi bekliyorlar. Bizi kayyımla korkutmaya çalışıyorlar. Türkiye hukuk tarihinin en kirli soruşturmalarından birinden medet uman Alev Coşkun’un ve ortaklarının bize dayattıkları budur. Ama bilmedikleri, daha doğrusu anlamadıkları, anlayamayacakları şeyler var. Ben de okurlarımıza anlatayım...
***
Alev Coşkun Odatv’deki açıklamasında hukuk davasındaki tartışmayı hem medyaya taşımak, hem de çarpıtmak gibi bir yanlışa imza atmış. Böyle bir dava kuşkusuz adliyede görülür, internet sitelerinde, gazete sütunlarında, TV ekranlarında değil.
Ama şimdi zorunlu olarak biz de davaya ilişkin birkaç söz söylemeliyiz, çünkü yalan söylüyor Alev Coşkun. Bu konuda 5 rapor varmış, 4’ü seçim mutlak butlanla batıl diyormuş. Yalan. Kendilerinin aldığı özel mütalaayı rapor diye yutturmaya çalışıyor, bizim Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Medeni Hukuk Kürsüsü’nden aldığımız mütalaayı saklıyor.
Yetinmiyor bir önceki seçim için verilen ve uyarak seçimi yinelediğimiz, böylece konusuz kalmış raporu da bunun içine katıyor.
Yetinmiyor, hayret verici bir biçimde bir arkeoloğa hazırlatılan, ama daha sonra Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından atanan başmüfettiş tarafından boşa çıkarılan rapora da sığınıyor. Evet, gerçekte aslolan, Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından atanan başmüfettişin hazırladığı 15.5.2015 tarihli rapordur. Bu son derece ayrıntılı raporda, Alev Coşkun’un mutlak butlanla batıl dediği seçim için şu yazmaktadır: “Yönetim kurulu seçimlerinde hukuka ve vakıf senedine aykırılık tespit edilememiştir.”
Hukuk güvenliği ilkesinin olduğu bir ülkede konu o tarihte Vakıflar Genel Müdürlüğü yönünden kapanırdı. Ama yok. Aradan 1 yıl geçtikten sonra Vakıflar Genel Müdürlüğü durup dururken bir rapor daha gönderdi.
Aynen yazıyorum:
“Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği’nin 1.4.2016 tarihli yazısı ve eklerinde yer alan isimsiz bir dilekçe” ile dosya bir daha açılmış ve eski rapor yok sayılıp yeni bir rapor daha düzenlenmiş. Cumhuriyet Vakfı, Vakıflar Genel Müdürlüğü adına gönderilen yazıda, bu isimsiz dilekçede “Alev Coşkun’a ait dilekçede belirtilen benzer iddiların” yer aldığı da kayıt altına alınmış durumda.
Kimdir Saray’ı, isimsiz dilekçelerle Cumhuriyet Vakfı’nın içişlerine dahil eden? Sağa sola isimli dilekçeler yağdıran, konuyu medyada tartışmaya açanlar olmasın?
Üstelik bugün isimsiz mektuplarla 2. kez inceleme yapan, o esnada bizim görüşümüze dahi başvurmayıp savunma hakkını yok sayan Vakıflar Genel Müdürlüğü, dün 1. Hukuk Mahkemesi’nde açılan davada “Haksız ve mesnetsiz davanın reddine karar verilmesini” istemiştir. Alev Coşkun, aklama kararından 2 yıl 4 ay sonra, bu kez Saray’ın yazısıyla yeniden açılan ve Cumhuriyet Vakfı’na kapalı yapılan soruşturmada verilen rapordan medet ummaktadır.
Ama bununla da yetinmediler, bizim asla affetmeyeceğimiz bir şey yaparak, 9 arkadaşımızın tutuklandığı bir soruşturmaya omuz verdiler. Bugüne dek görülmedik biçimde bir hukuk davasını bir ceza soruşturmasının içine soktular. Bir hukuk davası, ceza soruşturmasının konusu olamaz. Bu kadar.
Alev Coşkun’un ve arkadaşlarının bir yanını takdir etmek lazım belki, pes etmiyor. Cem Küçük gibi AKP’li kalemşorlara, yeminli Cumhuriyet düşmanı Aydınlık gazetesine, Saray’a, savcılara yaslanarak da olsa pes etmiyor. Bu çabaları da yalnız kalmıyor, bu gazetenin yıllarca sahip çıktığı Mustafa Balbay, kendisine dava arkadaşı olmaya karar veriyor. Siyaset ve gazetecilik arasında, siyaseti seçtiği halde vakıf yöneticiliğini ve gazetedeki köşesini geri istiyor. Hz. Süleyman’ın kıssası dedim, kısaca anlatayım. Aynı çocuk üzerinde hak iddia eden iki kadın, adaletiyle ün salmış Hz. Süleyman’ın karşısına çıkarlar. Hz. Süleyman ikisini de dinler, ikna olmaz. O zaman kılıcıyla bebeği ortadan ikiye böleceğini, bebeği böylece iki kadına eşit dağıtacağını söyler. Sahte anne hemen kabul eder. Gerçek anne ise bebeğinin başına geleceği görür görmez, tamam diye bağırır, annesi ben değilim, odur. Hz. Süleyman bebeği elbette hayatını kurtarmak için ondan feragat eden gerçek anneye verir. Ama biz Cumhuriyet’ten feragat etmeyeceğiz. Çünkü ha kılıçla kesmişsin, ha Alev Coşkun’a vermişsin. İkisi de Cumhuriyet’i yok etmek demek. Hukuk tarihimizin en kirli soruşturmalarından birinde, 9 arkadaşımızı tutsak edenlere muhbirlik yapan Alev Coşkun’a bu gazeteyi vermeyiz. Ne 93 yıllık geçmişimiz izin verir buna, ne de vicdanımız. Okurumuz ise hiç vermez.
Israrla söyleyelim, 9 arkadaşımızı tutsak eden, Türkiye hukuk tarihinin en kirli operasyonlarından birinden medet umup Cumhuriyet gazetesine “çökmeye” çalışanlar, bu operasyon kadar kirlidir.
Cumhuriyet Vakfı'nın eski Başkanvekili Alev Coşkun, Cumhuriyet Vakfı'na kayyım atanması ihtimaline karşı açıklama yapmış ve "Vakıf başkanı Sayın Orhan Erinç'i göreve çağırıyorum” demişti. Coşkun, "Şimdi siyasal iktidarın bu gazeteye kayyum atamasına karşı elimizde hukuksal bir yol vardır. Bu seçeneği kullanmak Vakıf Başkanı Orhan Erinç'in elindedir" ifadesi kullanmıştı.
Orhan Erinç’in Cumhuriyet gazetesinin bugünkü (9 Kasım 2106) nüshasının ilk sayfasından yayımlanan açıklaması şöyle:
Alev Coşkun, 7 Kasım’da benim adıma ama aslında gazetemize, Odatv kanalıyla açık bir davette bulundu. Vakıf yönetim kurulu seçimini 2014’teki 9 üyeyle tekrarlayalım, o zaman iktidar kayyım atayamaz, diyor. Peşinen cevap verelim, çekin o zaman davanızı iktidar kayyım atamasın!
Ama çekmezler biliyoruz; çünkü Alev Coşkun ve dava arkadaşlarının niyetinin tam da bu olduğu aylar öncesinde, İstanbul 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde açtıkları davanın tarihi olan Şubat 2016’da belli olmuştu. Hz. Süleyman’ın "bebek kıssası"ndan esinlenip bir plan yapmışlar. Gazeteyi AKP’nin ele geçirmesine asla izin vermeyeceğimizi bildiklerinden, akıllarınca gazeteyi kayyıma götürmekle korkutup kendilerine teslim etmemizi bekliyorlar. Bizi kayyımla korkutmaya çalışıyorlar. Türkiye hukuk tarihinin en kirli soruşturmalarından birinden medet uman Alev Coşkun’un ve ortaklarının bize dayattıkları budur. Ama bilmedikleri, daha doğrusu anlamadıkları, anlayamayacakları şeyler var. Ben de okurlarımıza anlatayım...
***
Alev Coşkun Odatv’deki açıklamasında hukuk davasındaki tartışmayı hem medyaya taşımak, hem de çarpıtmak gibi bir yanlışa imza atmış. Böyle bir dava kuşkusuz adliyede görülür, internet sitelerinde, gazete sütunlarında, TV ekranlarında değil.
Ama şimdi zorunlu olarak biz de davaya ilişkin birkaç söz söylemeliyiz, çünkü yalan söylüyor Alev Coşkun. Bu konuda 5 rapor varmış, 4’ü seçim mutlak butlanla batıl diyormuş. Yalan. Kendilerinin aldığı özel mütalaayı rapor diye yutturmaya çalışıyor, bizim Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Medeni Hukuk Kürsüsü’nden aldığımız mütalaayı saklıyor.
Yetinmiyor bir önceki seçim için verilen ve uyarak seçimi yinelediğimiz, böylece konusuz kalmış raporu da bunun içine katıyor.
Yetinmiyor, hayret verici bir biçimde bir arkeoloğa hazırlatılan, ama daha sonra Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından atanan başmüfettiş tarafından boşa çıkarılan rapora da sığınıyor. Evet, gerçekte aslolan, Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından atanan başmüfettişin hazırladığı 15.5.2015 tarihli rapordur. Bu son derece ayrıntılı raporda, Alev Coşkun’un mutlak butlanla batıl dediği seçim için şu yazmaktadır: “Yönetim kurulu seçimlerinde hukuka ve vakıf senedine aykırılık tespit edilememiştir.”
Hukuk güvenliği ilkesinin olduğu bir ülkede konu o tarihte Vakıflar Genel Müdürlüğü yönünden kapanırdı. Ama yok. Aradan 1 yıl geçtikten sonra Vakıflar Genel Müdürlüğü durup dururken bir rapor daha gönderdi.
Aynen yazıyorum:
“Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği’nin 1.4.2016 tarihli yazısı ve eklerinde yer alan isimsiz bir dilekçe” ile dosya bir daha açılmış ve eski rapor yok sayılıp yeni bir rapor daha düzenlenmiş. Cumhuriyet Vakfı, Vakıflar Genel Müdürlüğü adına gönderilen yazıda, bu isimsiz dilekçede “Alev Coşkun’a ait dilekçede belirtilen benzer iddiların” yer aldığı da kayıt altına alınmış durumda.
Kimdir Saray’ı, isimsiz dilekçelerle Cumhuriyet Vakfı’nın içişlerine dahil eden? Sağa sola isimli dilekçeler yağdıran, konuyu medyada tartışmaya açanlar olmasın?
Üstelik bugün isimsiz mektuplarla 2. kez inceleme yapan, o esnada bizim görüşümüze dahi başvurmayıp savunma hakkını yok sayan Vakıflar Genel Müdürlüğü, dün 1. Hukuk Mahkemesi’nde açılan davada “Haksız ve mesnetsiz davanın reddine karar verilmesini” istemiştir. Alev Coşkun, aklama kararından 2 yıl 4 ay sonra, bu kez Saray’ın yazısıyla yeniden açılan ve Cumhuriyet Vakfı’na kapalı yapılan soruşturmada verilen rapordan medet ummaktadır.
Ama bununla da yetinmediler, bizim asla affetmeyeceğimiz bir şey yaparak, 9 arkadaşımızın tutuklandığı bir soruşturmaya omuz verdiler. Bugüne dek görülmedik biçimde bir hukuk davasını bir ceza soruşturmasının içine soktular. Bir hukuk davası, ceza soruşturmasının konusu olamaz. Bu kadar.
Alev Coşkun’un ve arkadaşlarının bir yanını takdir etmek lazım belki, pes etmiyor. Cem Küçük gibi AKP’li kalemşorlara, yeminli Cumhuriyet düşmanı Aydınlık gazetesine, Saray’a, savcılara yaslanarak da olsa pes etmiyor. Bu çabaları da yalnız kalmıyor, bu gazetenin yıllarca sahip çıktığı Mustafa Balbay, kendisine dava arkadaşı olmaya karar veriyor. Siyaset ve gazetecilik arasında, siyaseti seçtiği halde vakıf yöneticiliğini ve gazetedeki köşesini geri istiyor. Hz. Süleyman’ın kıssası dedim, kısaca anlatayım. Aynı çocuk üzerinde hak iddia eden iki kadın, adaletiyle ün salmış Hz. Süleyman’ın karşısına çıkarlar. Hz. Süleyman ikisini de dinler, ikna olmaz. O zaman kılıcıyla bebeği ortadan ikiye böleceğini, bebeği böylece iki kadına eşit dağıtacağını söyler. Sahte anne hemen kabul eder. Gerçek anne ise bebeğinin başına geleceği görür görmez, tamam diye bağırır, annesi ben değilim, odur. Hz. Süleyman bebeği elbette hayatını kurtarmak için ondan feragat eden gerçek anneye verir. Ama biz Cumhuriyet’ten feragat etmeyeceğiz. Çünkü ha kılıçla kesmişsin, ha Alev Coşkun’a vermişsin. İkisi de Cumhuriyet’i yok etmek demek. Hukuk tarihimizin en kirli soruşturmalarından birinde, 9 arkadaşımızı tutsak edenlere muhbirlik yapan Alev Coşkun’a bu gazeteyi vermeyiz. Ne 93 yıllık geçmişimiz izin verir buna, ne de vicdanımız. Okurumuz ise hiç vermez.
Israrla söyleyelim, 9 arkadaşımızı tutsak eden, Türkiye hukuk tarihinin en kirli operasyonlarından birinden medet umup Cumhuriyet gazetesine “çökmeye” çalışanlar, bu operasyon kadar kirlidir.