CUMHURİYET'TE MEHMET FARAÇ KRİZİ!

Cumhuriyet Gazetesi'nde Mehmet Faraç krizi yaşanıyor. Faraç'ın son yazısı gazetede neden yer almadı?

Kılıçdaroğlu’nun Genel Başkan seçildiği kurultayda Parti Meclisi’ne giren Mehmet Faraç, Önder Sav ve Kılıçdaroğlu krizinde Sav’ın arkasında durmuş ve CHP’de eksen kayması yaşanacak endişesi yaşayanlarla aynı safta yer almıştı.

SON KURULTAYDA CHP PM’YE GİREMEDİ

Daha önce CHP Parti Meclisi’ne giren Cumhuriyet Gazetesi yazarı Mehmet Faraç, son kurultayda PM’ye giremedi.

ÇOK AĞIR ŞEHİT KUBİLAY YAZISI İDDİASI

CHP PM’de olduğu için gazetede yazmasına sıcak bakılmayan Faraç’ın son yazısı yayınlanmadı. Cumhuriyet yazarı Faraç’ın Şehit Kubilay olayını hatırlatarak CHP yönetimine yönelik çok ağır bir yazı yazdığı iddia ediliyor..

CHP PM ÜYELERİNE SERT SÖZLER

CHP’nin yeni parti meclisi üyeleri hakkında çok sert bir yazı kaleme alan Faraç’ın yeni üyeler üzerinden CHP’ye yüklenmesi gazete yönetiminin tepkisini çekti.

1 SAATLİK KRİZ

Daha önce PM üyesi olduğu gerekçesiyle Faraç’ın CHP ile ilgili yazılarının Cumhuriyet’te yayınlanmaması için yoğun çaba sarf eden Hikmet Çetinkaya’nın Faraç’ın son yazısının yayınlanmaması için Orhan Erinç’le yaklaşık 1 saat telefonda konuştu.

Mehmet Faraç, bir önceki CHP kurultayında partinin Kürt politikasının önemli bir ismi olarak PM’ye girmişti.

ÇETİNKAYA, TANRIKULU’NU DESTEKLEMİŞTİ

Öte yandan Fraç’ın PM üyesiyken Cumhuriyet’te yazmasına sıcak bakmayan Hikmet Çetinkaya, Diyarbakır eski Baro Başkanı Sezgin Tanrıkulu’nun CHP PM’ye girmesi için destekleyici yazılar kaleme almıştı.

Görüşme sonrasında Faraç’ın yazısının yayınlanmaması kararı alındı.
Yaşanan bu gelişmeler sonrası Mehmet Faraç ve Cumhuriyet yazarı ilişkisinin nasıl şekilleneceği merak ediliyor..

İŞTE FARAÇ'IN O YAZISI...

"Dinci Tehdit, Kubilay Ve İşbirlikçilik!..

“Gazez Camisi girişinin sol tarafındaki bahçede arkası üstü yatık, sağ tarafında kasaturası kınından çekik bir halde, elbiseleri kanlı, başı boynundan ayrılmış ve etrafındaki toprakta çok fazla kan lekeleri bulunan, tahminen 25 yaşlarında, üzerinde hâki renkte askerî elbise olan; orta boylu, kumral benizli, saçları az ağarmış cesedin, Menemen’de 43. Alay 1. Tabur 3. Bölük Takım Komutanı Yedek Subay İzmirli Hüseyin oğlu Kubilay olduğu anlaşılmıştır.”

Yukarıdaki satırlar, 23 Aralık 1930 sabahı Menemen’de Nakşibendi müritleriyle onlara destek veren gerici yobazlar tarafından şehit edilen Yedek Subay Mustafa Kubilay’la ilgili Menemen Cumhuriyet Savcılığı’nın hazırladığı raporun girişidir!..

Tarihe “Menemen Olayı” diye geçen bu iğrenç eylemin elebaşı Kubilay’ın başını keserek öldüren Giritli Hasan oğlu Mehmet’ti. Osman oğlu Şamdan Mehmet, Hasan oğlu Sütçü Mehmet, Emrullah oğlu Mehmet, Nalıncı Hasan ve Çakır oğlu Ramazan ise eylemci grubu oluşturmaktaydı.

Tamamı Manisa’da oturan bu gerici katillerin Nakşibendi tarikatıyla bağlantıları saptanmıştı. Onları tarikata çeken ve eğiten kişi ise Manisa Askerî Hastanesi imamlığından emekli İbrahim Hoca’ydı. İbrahim Hoca, tarikat ilişkisini şöyle açıklamıştı:

Kılıçla tehdit!..

“İlk tarikata intisabım on iki sene evveldir. Nakşibendidir. Şeyhim İsmail Necati’ydi. Bâb-ı âli’de oturuyordu. Tekkesi vardı. Ölmüştür. Ondan bir sene sonra tahminen o zaman Çapa’da tekkesi bulunan Şeyh Esat Efendi’nin zikrine gittim ve ona bağlandım.”

İbrahim Hoca’nın Manisa’da görevli iken merkeze bağlı Horosköy’de yoğun faaliyetleri vardı. Onun çok yakını olan Osman Çavuş’un, “İnşallah reis-i cumhuru gebertirler de rahat yüzü görürüz, fes giyeriz” dediği saptanmıştı!..

Menemen Olayı, 23 Aralık 1930 tarihinde gerçekleşir. Eylemciler başlarında mehdi Mehmet olmak üzere sabah ezanı sırasında Menemen’e gelip Müftü Camii’ne girerler. Camide bulunan sancağı alan mehdi, halkı kendilerine katılmaya davet eder ve şunları söyler:

“Taraf-ı ilahiden geliyoruz. Şeriat istiyoruz. Askerin kılıç ve kurşunu bize işlemez. Herkes bu bayrağın altından geçecektir. Geçmeyenleri kılıçtan geçireceğiz.”

Jandarma Bölük Komutanı olayı haber alınca topluluğun bulunduğu belediye binası önüne gider ve eylemcilere dağılmalarını söyler. Mehdi Mehmet, “Ben mehdiyim. Şeriatı ilan ediyorum. Bana kimse mukavemet edemez” diye cevap verirken, kalabalıktan alkış sesleri yükselir.

Sancaktaki baş!..

Bu sırada Alay Komutanlığında eğitime çıkmak üzere hazırlanan Yedek Subay Mustafa Kubilay’a bir müfrezeyle olay yerine gitmesi emredilir. Kubilay, halkla bir çatışmaya meydan vermemek için askerlere süngü taktırarak alandaki kahvenin önüne bırakır ve eylemcilerin yanına gider. O sırada eylemcilerin arasından ateş açılır ve Kubilay yaralanır.

Kubilay hemen yakındaki caminin avlusuna doğru koşar. Bu sırada bir el daha ateş edilir ve genç asteğmen avluda yere düşer. Cephaneleri olmayan müfrezedeki askerler ise geri çekilir. Kubilay’ın düştüğünü gören mehdi Mehmet, yanındakilerden birisinin bıçağını alarak avluya gider. Yerde yatan ve henüz ölmemiş olan genç askeri sürükleyerek yüzüstü yatırır sonra da başını keser! Nakşibendi müridi daha sonra Kubilay’ın saçlarından tutarak başını önce taşa vurur sonra da camiden aldığı sancağın ucuna geçirir!

Bu sırada alaydan gönderilen askerler olay yerine ulaşır. Eylemcilerin ateş açması üzerine çıkan çatışmada, Hasan ve Şevki adlı iki bekçi şehit olur. Eylemcilerden mehdi Mehmet, Şamdan Mehmet ve Sütçü Mehmet ölü, Emrullah oğlu Mehmet Emin yaralı olarak ele geçirilir. Kargaşadan yararlanarak kaçan Nalıncı Hasan ile Ali oğlu Hasan da ertesi gün Manisa’da yakalanır.

Bağnazlara idam!..

Olayın ardından sıkıyönetim ilan edilir. “Türkiye Cumhuriyeti Anayasasını zorla kaldırmaya teşebbüs ve yardım” etmekten yargılanan bağnazlardan 32’si idama, 73’ü ise çeşitli hapis cezalarına çarptırılır.

Büyük Önder Atatürk, Menemen’de gerçekleştirilen eylemin sıradan bir olay olarak geçiştirilemeyeceğini söyler. Gazi Paşa, 28 Aralık 1930’da, Türk Silahlı Kuvvetlerine şu mesajı gönderir:

“Menemen’de meydana gelen gericilik girişimi sırasında yedek subayın uğradığı saldırıyı, milletin bizzat Cumhuriyet’e karşı bir öldürme girişimi olarak kabul ettiği ve cüretkârlarla, destekçileri, ona göre takip edeceği kesindir. Hepimizin dikkati, bu sorundaki görevlerimizin gereklerini duyarlılıkla ve gerektiği biçimde yerine getirmeğe yöneliktir. Kubilay’ın temiz kanı ile Cumhuriyet, hayatını tazelemiş ve kuvvetlendirmiş olacaktır.”

Başlar kopartılırken!..

Peki, günümüzde yaşanan kimi siyasi tezgahlardan yola çıkarak da ibret alınması gereken bu acı öyküyü niçin mi anımsattım?..

Birincisi dün Devrim Şehidi Kubilay’ın 80. ölüm yıldönümüydü... Cumhuriyet’in bekası uğruna başını veren o yiğit asker öğretmeni bir kez daha saygıyla anmayı görev bildim...

İkincisi, onun hikayesini anlatan ve şu an vizyonda olması gereken filmi İstanbul’da izleyeceğim bir tek sinema bulamadığımı duyurmak istedim!..

Üçüncüsü ise PKK yandaşları ile tarikat şeyhine saygılarını sunan Nakşibendi torunları, Cumhuriyet’in en önemli kalesine sızarken aynı yerde Atatürkçü, ulusalcı, Kemalist evlatların başlarının kesilmeye devam ettiğini anımsatmak istedim!.. En acısı da bu üçüncüsü olsa gerek!..

Atatürk’ün en büyük eseri “özerlik” tuzağındayken, Büyük Önder’in partisi Güneydoğu’nun yeniden yapılandırılması uğruna dizayn edilirken; Truva atlarının yularından tutup Cumhuriyet’in kalesine sokan işbirlikçi seyisler ülke tamamen kuşatıldığında; laiklikten, Atatürkçülükten ödün vermeyen namuslu kitlelere kesinlikle hesap verecektir!..

Ben şimdilik tüm bu gaflet ve hatta hıyanet yaşanırken, “kol kırılır yen içinde kalır” hastalığına kapılıp çevrelerine at gözlüğüyle bakanları, “uyanın artıkkkk!..” diye bir kez daha uyarmak istedim!..

Mehmet Faraç