Cumhuriyet yazarından bomba iddia! Erdoğan hükümetten sorumlu Cumhurbaşkanlığı Müsteşarı atayacak!
Cumhuriyet gazetesi yazarı Ahmet İnsel, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan hakkında bomba bir iddiada bulundu.
Cumhuriyet gazetesi yazarı Ahmet İnsel, Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan tarafından 'azledilmesi'nin normal olduğunu belirterek, “Davutoğlu atandığı yöntemle görevden alındı” dedi. İnsel, “Şimdi başkan onun yerine, bu sefer evirip kıvırmadan, atananın kendini başbakan zannetmesine yol açmayacak bir yöntemle, hükümetten sorumlu Cumhurbaşkanlığı Müsteşarı atamaya hazırlanıyor. Anayasada böyle bir şey yok ama Erdoğan ortalıkta anayasa falan bırakmadı ki” ifadelerini kullandı.
Ahmet İnsel’in bugün (13 Mayıs 2016) yayımlanan “Davutoğlu geldiği usulle gönderildi” başlıklı yazısı şöyle:
Hukukta olduğu kadar olmasa da, siyasette de usul önemlidir. Bir şeyin nasıl gerçekleştiği, onun meşruiyetini, nasıl hayat edeceğini, faaliyet alanının sınırlarını ve nasıl son bulacağını belirler. Bunun en yakın örneği, Ahmet Davutoğlu’nun başbakanlık serüvenidir.
Davutoğlu Başbakanlık’a Tayyip Erdoğan tarafından çok vahim usulsüzlükler yapılarak atandı. Erdoğan cumhurbaşkanı seçildikten sonra, bütün teamülleri çiğneyerek parti başkanlığından istifa etmedi. Yemin törenini geciktirerek, bu arada parti genel başkanı olarak olağanüstü kongre çağrısı yaptı. Seçilmiş cumhurbaşkanı olmasına rağmen, anayasanın açık hükmünü göz ardı edip fiili durum yarattı. Eski cumhurbaşkanı da ağzını açıp bir şey söylemedi.
Erdoğan kongrede Davutoğlu’nu aday gösterdi. Tek aday olarak Davutoğlu, böylece genel başkan değil, başkan vekili olarak seçildi. Erdoğan’ın amacı, cumhurbaşkanı görevine başlayıp parti genel başkanlığını görünüşte bırakmak zorunda kalınca yapılacak bir kongrede, partide birden fazla adayın yarışmasını engellemekti. Ama ondan daha önemlisi, Abdullah Gül’ün yarışa girmesine fırsat vermemekti. Baskın kongre ile bunu engelledi. Gül’ün aday olmaya niyeti var mıydı, bilmiyoruz ama Erdoğan işi hem garantiye aldı hem de cumhurbaşkanı da olsa, partinin esas başkanının kim olmaya devam edeceğini gösterdi. Ardından her gün, her konuşmasında, hemen her tasarrufunda anayasanın ilgili maddesini göstere göstere çiğnedi.
Bugün biliyoruz ki, parti içi eğilim yoklamasında Gül’ün genel başkanlığına olan tercihle Davutoğlu’na olan eğilim arasında fark değil, derin bir uçurum varmış. Erdoğan başkan vekili olarak en zayıf adayı, anayasayı eğip bükerek, usul kurallarını çiğneyerek dayattı. Bütün AKP delegeleri de buna el kaldırdı. Kimseden aykırı bir söz çıkmadı. Davutoğlu da çarpık gülümsemesiyle bunu kabul etti. Erdoğan da, daha cumhurbaşkanlığı yemini etmeden, fiilen partili cumhurbaşkanı olarak çalışacağını ilan etmiş oldu. Ardından fiili başkanlık dayatması geldi. Parti içinde en zayıf aday olarak göreve getirilmiş olan ve bunu kabul eden Davutoğlu, bundan sonra içine sinmeyen konularda ancak ayak sürüyebilirdi. Başkanıyla hamaset yarışına girip, onu taklit edebilirdi. Başkanı daha güçlü ama kendini daha akılllı olarak görüp, güç üzerine kurulu partide aklın güce üstün gelebileceğini umabilirdi. Ama gerçekle bağı sık sık kopan, gördüğü hayalleri cafcaflı ama içi boş kelimeler ve bitmez tükenmez tiradlarla insanların üzerine boca edip bunaltan, çalışkan öğrenci olma aşamasında kalmış bir akıl, somut durumun somut değerlendirmesini yapamazdı. Suriye konusunda sergilediği romantik siyasal tahayyülü bunun ipucunu vermişti.
Ahmet Davutoğlu nasıl başbakan olarak atandıysa aynı yöntemle başbakanlıktan azledildi. Görünüşte ne azil var ne de istifa. AKP kongresine kadar başbakanlık koltuğunda oturuyor görünecek olsa bile, Davutoğlu şimdi Türkiye siyasal tarihinde bilinmeyen bir usulle kâğıt üzerinde başbakan. Başkan vekilliğinden alınmasına karşı istifa etme yetkisi de yok. Onu ancak başkan uygun gördüğü zaman yapabilecek.
Davutoğlu akşam evde gizli gizli ağlayabilir elbette. Yüce dava uğruna bu fedakârlığa katlandığını da iddia edebilir hamaseti bol bir tonda. AKP’liler de bu eğreti gerekçeye inanmış gibi yapacak kadar ona alicenaplık şüphesiz göstereceklerdir.
Davutoğlu atandığı yöntemle görevden alındı. Şimdi başkan onun yerine, bu sefer evirip kıvırmadan, atananın kendini başbakan zannetmesine yol açmayacak bir yöntemle, hükümetten sorumlu Cumhurbaşkanlığı Müsteşarı atamaya hazırlanıyor. Anayasada böyle bir şey yok ama Erdoğan ortalıkta anayasa falan bırakmadı ki?
Ahmet İnsel’in bugün (13 Mayıs 2016) yayımlanan “Davutoğlu geldiği usulle gönderildi” başlıklı yazısı şöyle:
Hukukta olduğu kadar olmasa da, siyasette de usul önemlidir. Bir şeyin nasıl gerçekleştiği, onun meşruiyetini, nasıl hayat edeceğini, faaliyet alanının sınırlarını ve nasıl son bulacağını belirler. Bunun en yakın örneği, Ahmet Davutoğlu’nun başbakanlık serüvenidir.
Davutoğlu Başbakanlık’a Tayyip Erdoğan tarafından çok vahim usulsüzlükler yapılarak atandı. Erdoğan cumhurbaşkanı seçildikten sonra, bütün teamülleri çiğneyerek parti başkanlığından istifa etmedi. Yemin törenini geciktirerek, bu arada parti genel başkanı olarak olağanüstü kongre çağrısı yaptı. Seçilmiş cumhurbaşkanı olmasına rağmen, anayasanın açık hükmünü göz ardı edip fiili durum yarattı. Eski cumhurbaşkanı da ağzını açıp bir şey söylemedi.
Erdoğan kongrede Davutoğlu’nu aday gösterdi. Tek aday olarak Davutoğlu, böylece genel başkan değil, başkan vekili olarak seçildi. Erdoğan’ın amacı, cumhurbaşkanı görevine başlayıp parti genel başkanlığını görünüşte bırakmak zorunda kalınca yapılacak bir kongrede, partide birden fazla adayın yarışmasını engellemekti. Ama ondan daha önemlisi, Abdullah Gül’ün yarışa girmesine fırsat vermemekti. Baskın kongre ile bunu engelledi. Gül’ün aday olmaya niyeti var mıydı, bilmiyoruz ama Erdoğan işi hem garantiye aldı hem de cumhurbaşkanı da olsa, partinin esas başkanının kim olmaya devam edeceğini gösterdi. Ardından her gün, her konuşmasında, hemen her tasarrufunda anayasanın ilgili maddesini göstere göstere çiğnedi.
Bugün biliyoruz ki, parti içi eğilim yoklamasında Gül’ün genel başkanlığına olan tercihle Davutoğlu’na olan eğilim arasında fark değil, derin bir uçurum varmış. Erdoğan başkan vekili olarak en zayıf adayı, anayasayı eğip bükerek, usul kurallarını çiğneyerek dayattı. Bütün AKP delegeleri de buna el kaldırdı. Kimseden aykırı bir söz çıkmadı. Davutoğlu da çarpık gülümsemesiyle bunu kabul etti. Erdoğan da, daha cumhurbaşkanlığı yemini etmeden, fiilen partili cumhurbaşkanı olarak çalışacağını ilan etmiş oldu. Ardından fiili başkanlık dayatması geldi. Parti içinde en zayıf aday olarak göreve getirilmiş olan ve bunu kabul eden Davutoğlu, bundan sonra içine sinmeyen konularda ancak ayak sürüyebilirdi. Başkanıyla hamaset yarışına girip, onu taklit edebilirdi. Başkanı daha güçlü ama kendini daha akılllı olarak görüp, güç üzerine kurulu partide aklın güce üstün gelebileceğini umabilirdi. Ama gerçekle bağı sık sık kopan, gördüğü hayalleri cafcaflı ama içi boş kelimeler ve bitmez tükenmez tiradlarla insanların üzerine boca edip bunaltan, çalışkan öğrenci olma aşamasında kalmış bir akıl, somut durumun somut değerlendirmesini yapamazdı. Suriye konusunda sergilediği romantik siyasal tahayyülü bunun ipucunu vermişti.
Ahmet Davutoğlu nasıl başbakan olarak atandıysa aynı yöntemle başbakanlıktan azledildi. Görünüşte ne azil var ne de istifa. AKP kongresine kadar başbakanlık koltuğunda oturuyor görünecek olsa bile, Davutoğlu şimdi Türkiye siyasal tarihinde bilinmeyen bir usulle kâğıt üzerinde başbakan. Başkan vekilliğinden alınmasına karşı istifa etme yetkisi de yok. Onu ancak başkan uygun gördüğü zaman yapabilecek.
Davutoğlu akşam evde gizli gizli ağlayabilir elbette. Yüce dava uğruna bu fedakârlığa katlandığını da iddia edebilir hamaseti bol bir tonda. AKP’liler de bu eğreti gerekçeye inanmış gibi yapacak kadar ona alicenaplık şüphesiz göstereceklerdir.
Davutoğlu atandığı yöntemle görevden alındı. Şimdi başkan onun yerine, bu sefer evirip kıvırmadan, atananın kendini başbakan zannetmesine yol açmayacak bir yöntemle, hükümetten sorumlu Cumhurbaşkanlığı Müsteşarı atamaya hazırlanıyor. Anayasada böyle bir şey yok ama Erdoğan ortalıkta anayasa falan bırakmadı ki?