Cumhuriyet davasının gerekçeli kararı tamamlandı: Suç yok, yanılgı var!

Yargıtay 16. Ceza Dairesi, Cumhuriyet gazetesi eski yazar ve çalışanlarının aylarca tutuklu yargılandığı davanın gerekçeli kararında, “Suç yok, delillerin değerlendirilmesinde yanılgı var” tespitinde bulundu.

Daire, farklı bir suçtan yargılanmasına karar verdiği gazeteci, HDP Milletvekili Ahmet Şık’la ilgili olarak da Basın Kanunu uyarınca iddialara yönelik haberleri için süresinde dava açılmadığını ancak aynı haberlerin internette de yayınlanması ve internetin Basın Kanunu kapsamında olmaması nedeniyle yargılamanın yürütülebileceğini kaydetti.

Cumhuriyet davasında sanıklar Akın Atalay, Mehmet Murat Sabuncu, Mehmet Orhan Erinç, Aydın Engin ve Hikmet Çetinkaya hakkında silahlı terör örgütüne yardım suçundan verilen cezaları bozan Yargıtay 16. Ceza Dairesi, gerekçeli kararını tamamladı.

"Bilmeden yardım olmaz"
T24'ten Gökçer Tahincioğlu'nun haberine göre; Kararda, “örgüte yardım” suçunun unsurları tartışıldı. Bu suçun ancak “kastla hareket” edilmesi durumunda işlenebileceğine dikkati çeken daire, bunun için de örgütün varlığının ve üyelerinin kim olduğunun bilinmesi gerektiğine işaret etti. Aksi takdirde örgüte ya da mensuplarına yardım edilemeyeceğinin anlatıldığı kararda, kanunda “bilerek ve isteyerek yardım” ifadesine dikkat çekildi. Bu nedenle suçun ancak özel bir kastla işlenebileceğinin anlatıldığı kararda, bu kastın varlığının da açıkça ortaya konulmasının zorunlu olduğu vurgulandı.

“Benimsenmeyen görüşleri de kapsar”
Kararda, basın özgürlüğünün sınırları ve AİHM’nin bu yöndeki kararları sıralandıktan sonra Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne göre, basının ’kamuoyunun bekçi köpeği’ rolünün demokrasinin siyasi işleyişi için yaşamsal önemde olduğu anlatıldı.

Kararda, basın ve soruşturmacı gazeteciliğin hükümetin siyasi kararlarını, eylemlerini ve ihmallerini sıkı bir denetime tabi tutarak, vatandaşların karar alma sürecine katılmasını kolaylaştırarak demokrasinin sağlıklı bir şekilde işlemesini güvence altına aldığı ifade edildi.

Hiçbir hakkın sınırsız olmadığının anlatıldığı kararda, ulusal güvenlik, toprak bütünlüğü, kamu güvenliğinin korunması, düzensizliğin ve suç işlemenin önlenmesi, sağlığın, ahlakın, başkalarının şöhretinin ve haklarının korunması, gizli olarak elde edilen bilgilerin açıklanmasının önlenmesi ve yargı organlarının otorite ve tarafsızlığının sürdürülmesi gerekçeleriyle basın özgürlüğünün de sınırlanabileceği vurgulandı. Kararda, AİHM’in, Fransa’da yaşanan bir terör eylemi sırasında atılan manşetin ve yazının basın özgürlüğü çerçevesinde değerlendirilmesinin mümkün olmadığına yönelik karar verdiği anlatıldı.

Kararda, “Muhalif kimliği ile bilinen Cumhuriyet gazetesindeki iktidara yönelik eleştiri ve yorumlarının, çoğulcu, özgürlükçü, hoşgörülü, demokratik toplumlarda, düşünceyi açıklama özgürlüğü, sadece genel kabul gören ve zararsız yahut önemsiz addedilen düşünceler yönündeki değil, aynı zamanda halkın bir kısmı tarafından benimsenmeyen kural dışı, hatta endişe verici düşünceler için de geçerlidir. Ancak, basında, özgürlük sınırlarını aşar biçimde, terör örgütlerinin propagandası yapılması veya örgüte ait bildirilerin yayınlanması hallerinde, ilgililer hakkında suç oluşturacağına kuşku yoktur” denildi.

“Terör örgütleri ele geçirmedi”
Sanıklardan Kadri Gürsel’in bireysel başvurusu sonucunda Anayasa Mahkemesi’nin, ifade ve basın özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verdiğinin anımsatıldığı kararda, bu kararın bağlayıcı olduğu vurgulandı. Kararda, 2013 öncesinde Cumhuriyet Gazetesi Vakfında görev alanların tanık olarak alınan ifadelerinde, sanıkların herhangi bir terör örgütüyle irtibatlarının bulunmadığını, terör örgütlerini desteklemek amacıyla gazete yönetimini ele geçirmenin söz konusu olmadığını ifade ettikleri de vurgulandı.

"FETÖ, Cumhuriyet'i Abant toplantılarında istedi ama..."
Gülen cemaatinin yöneticilerinin Bylock yazışmalarına atıf yapılan kararda, “Hocam Abant’a katılacakları kendilerine okudum memnun oldu acaba Cumhuriyet’ten ve Sözcü gazetesinden de birileri olsa keşke buyurdu" mesajına dikkat çekildi. Kararda, “Terör örgütü liderinin, 2016 yılında düzenlenecek Abant toplantılarına Cumhuriyet ve Sözcü gazetesinde çalışanların katılımını sağlayarak, kamuoyunda muhalif basına operasyon yapılıyor görüntüsü verme amacına matuf, kendi mensuplarına talimat verdiği, muhalif kimliği ile bilinen gazetelerin mensupları vasıtasıyla örgütün toplumda meşruiyet düzeyini artırmaya çalıştığı anlaşılmıştır" tespitine yer verildi.

"Kuşkuyla ceza olmaz"
Buna karşılık, Akın Atalay, Mehmet Murat Sabuncu, Mehmet Orhan Erinç, Aydın Engin ve Hikmet Çetinkaya için şüpheden sanık yararlanır ilkesi gereğince hareket edilmesi gerektiği vurgulandı. Kararda, “Cezalandırmanın temel koşulu suçun kuşkuya yer verilemeyeceği şekilde ispat edilmesine bağlıdır. Kuşkulu ve tam olarak aydınlatılmamış olaylar ve iddiaların sanıkların aleyhine yorumlanarak mahkumiyet hükmü kurulamaz” denildi.

"Yanılgıya düşüldü"
Kararda, ceza mahkumiyetinin yargılama sürecinde toplanan kanıtların bir kısmına dayanılarak ve diğer bir kısmı göz ardı edilerek ulaşan olası kanıya değil, kesin ve açık bir ispata dayanması ve bu ispatın hiçbir kuşku ve başka türlü bir oluşa olanak vermeyecek açıklıkta olması gerektiği ifade edildi. Kararda; şöyle devam edildi:

"Yüksek de olsa bir olasılığa dayalı olarak sanıkların cezalandırılmasının ceza yargılamasının en önemli amacı olan gerçeğe ulaştırmayacağı, ceza yargılamasında mahkumiyetin büyük veya küçük olasılığa değil, her türlü kuşkudan uzak bir kesinliğe dayanmasının şart olduğu, tüm bu değerlendirmeler dikkate alındığında ve adli hataların önüne geçebilmenin başka bir yolu olmadığı da nazara alınarak, eser sahibi veya genel yayın yönetmeni olmayan sanıkların, silahlı terör örgütüne yardım etmek amacıyla doğrudan kastla hareket ettiklerine dair, her türlü şüpheden uzak somut delile dayanmadan mahkumiyet hükmü kurulamayacağı gözetilmeksizin, delillerin değerlendirilmesinde düşülen yanılgı sonucu yazılı şekilde mahkumiyet hükmü kurulması kanuna aykırıdır."

İnternet cezası
Kararda, hakkında örgüte yardım suçundan verilen cezanın bozulması istenen ancak terör örgütünün bildirisini basmak başlıklı Terörle Mücadele Kanunu’nun 6. maddesinden yargılanması gerektiği belirtilen Ahmet Şık için de tartışılacak gerekçeler sıralandı.

Şık’ın, 31 Mart 2015’de Savcı Mehmet Selim Kiraz’ı odasında alıkoyarak öldüren DHKP-C militanları ile eylemleri sürerken telefonla görüşerek, sözlerini haberleştirdiğinin anlatıldığı kararda, haber içeriğinde teröristlerin anlatımlarına yer verildiği belirtildi. Kararda, “DHKP-C terör örgütü mensuplarının şiddet içeren ve nefretle karşılanan terör eylemini gerçekleştirmekte oldukları esnada, telefonla irtibat kurup, eylemi gerçekleştiren teröristlerin cebir, şiddet ve tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek ve bu yöntemlere başvurmayı teşvik eden bildiri ve açıklamalarını yayınlamak" suretiyle 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu 6/2 maddesinde düzenlenen, "terör örgütünün bildiri veya açıklamalarını basmak veya yayınlamak" suçunun unsurlarını oluşturacağı kaydedildi.

Haberin gazetede yayınlandığı ancak 4 aylık hak düşürücü sürede dava açılmadığının anlatıldığı kararda, buna karşılık haberin gazetenin internet sitesine de konulduğu, sitede yer alan haberlerin Basın Kanunu’na ve hak düşürücü süreye tabi olmaması nedeniyle yargılamanın yapılabileceği kaydedildi.

Kararda, Şık’ın, “ABD ve AB’nin cihatçı teröre karşı müttefikimiz dedikleri PYD’nin terör örgütü olduğunu kanıtlamaya çalışanlar olağan şüpheli olamaz mı?", “Savaş, PKK ile ülkenin belirli bir bölgesinde arada kesintiler olsa da 1984’ten bu yana var" şeklindeki twitter mesajlarının terör örgütünün propagandası suçunu oluşturup oluşturmadığının da değerlendirilmesi gerektiği bildirildi.

Kararda, “Tahir Elçi’yi tutuklamak yerine katletmeyi tercih ettiler. Katil sürüsü bir mafyasınız", ‘Suikastçının Nusra’cı değil FETÖ’cü olduğunu kanıtlama gayretindeki iktidar ve yancıları katilin polis olduğu gerçeğini ne yapacaksınız?" tweet'lerinin TCK’nın 301. maddesinde düzenlenen "Devletin kurum ve organlarını alenen aşağılama" suçunu oluşturup oluşturmayacağının da mahkemece değerlendirilmesi gerektiği vurgulandı.

"Sirayet ettirilmeli"
Kararda, CMK uyarınca aynı davada yargılanan ancak cezaları 5 yılın altında olan Önder Çelik, Bülent Utku, Güray Tekinöz, Hacı Musa Kart, Hakan Karasinir, Mustafa Kemal Güngör ve Ahmet Kadri Gürsel’in cezalarının istinaf mahkemesi kararıyla kesinleştiği ve Yargıtay’a gelmediği anımsatıldı. Bu nedenle, CMK gereğince, bozma kararının bu isimlere de sirayet ettirilmesi gerektiği kaydedildi. Buna göre, Cumhuriyet davası silbaştan yeniden görülecek.

"İper için onama"
Kararda, FETÖ’ye yardımdan 3 yıl 1 ay 15 gün hapis cezası alan sanık Yunus Emre İper hakkında ise eylemlerin farklılığı nedeniyle sirayet şartları oluşmadığı ifade edildi. Bu nedenle cezasının onandığı belirtildi. Twitter’daki "jeansbiri" hesabının sahibi Ahmet Kemal Aydoğdu’ya FETÖ üyeliğinden verilen 10 yıl hapis cezasının da onandığı belirtildi.