CUMHURBAŞKANLIĞI SERDAR TURGUT'U CUMHURİYET RESEPSİYONU DAVETİNDEN NEDEN GERİ ÇEVİRDİ? TARTIŞILAN YAZAR SABAH'TAN SONAT BAHAR'A AÇIKLADI!..

Serdar Turgut "Rojin'i dağa kaldırmak istiyorum" dedi ve medyanın gündemine oturdu.Yazı ve tepkilerle ilgili konuşan Turgut Cumhurbaşkanı'nın kendisini geri çevirme nedenini de açıkladı.İşte o röportaj...

Yanlış anlaşıldığım için çok üzgünüm

SONAT BAHAR'ın SERDAR TURGUT ile yaptığı röportajdan :

Serdar Turgut'un, demokratik açılım sürecini eleştirdiği bir yazısında 'onu dağa kaldırmak istiyorum' dediği Rojin kendisine dava açtı. Kadınlar, Ankara'da Akşam gazetesi önünde "Mizah ç..le değil beyinle yapılır," diye pankart açtı. Turgut, barışsever olduğunu belirtip, özür diliyor.

- Köşe yazarlarından aldığınız tepkileri okuyoruz, bizim bilmediğimiz nasıl tepkiler aldınız?
- Dehşet tepkiler aldım. Ölüm tehditleri de alıyorum. Türkiye'de bu hep böyle, kızan insan neden kızdığını da pek bilmiyor. Hayalinde kurduğu şeye kızıyor. Ama bunu beklemiyordum çünkü ben insan aklına güvenirim. Rojin arkadaşın da akıllı ve bunu algılayabilecek bir kadın olduğunu düşünüyordum. Burada bir kötü niyet olduğunu düşünüyorum. Çünkü o yazı, neresinden bakarsanız bakın absürd, anormal bir yazı ve güldürmek için yazıldığı belli. Ben onun babası yaşındayım, onu seks kölesi mi yapacağım?

- Madem öyle niye bu ifadeyi kullandınız?
- Eşkıyanın dağa kadın kaldırma gibi bir geleneği var bu ülkede. Ben de bununla birazcık dalga geçmek istedim, 'Seks kölem yaparım,' falan diye.

- Ama bunu yaparken bir isim zikrettiniz...
- O ismin niye geçtiğini anlatayım. Ben Rojin adını severim. Rojin kamuya malolmuş bir insan. Güzel bir kadın deyince aklıma o geldi. Başka bir kötü niyet yok. Rana da diyebilirdim. Ama Rana'yı niye dağa kaldırayım, değil mi?

- Çok hassas bir süreç içindeyiz, böyle bir dönemde, böyle bir yazının kaleme alınması ne derece doğru?
- Bakın burada Kürtlerin yaşadığı siyasi meselelerle ilgili bir şey yok. Ama şu var; o gün Habur'dan gelen görüntüler, Başbakan'dan makul Kürtlere kadar herkesi rahatsız etti. Ben de o rahatsızlığımı mizah yoluyla ortaya koydum. Bugün mağdurlar devamlı tanımlanıyor Türkiye'de: Kürt olabilir, Ermeni olabilir, herkese iyi davranıyor devlet ama artık biz Türklere çok iyi davranılmıyor gibi gelmeye başladı bana. Bu devlet tüm vatandaşlarına iyi davransın. Türk, Kürt, hepimize. Ben de espri yoluyla bunu demeye çalıştım. Yoksa bu yazı Rojin'le ilgili değil. Niye olsun ki? Habur'daki görüntü onlar açısından müthiş coşkulu ve güzel. Ben de o gün mahkemelere falan gitmişim... Kaç yıldır bu ülkede belli bir konumu olan, adı bilinen bir insanım. Adalet sistemi bana bu anlayışı göstermedi, insanlar da beni çok sevmiyor. Keşke dedim, ben de şunlar gibi gelmiş olsaydım Türkiye'ye. Buradan çıktı yani.

- Bir eleştiriyi, konuya ilişkin düşüncenizi varolan birinin üzerine kurgulamanız, isim kullanmanız gerekli miydi?
- Rana gibi düşünün, Rojin de hoşuma giden bir Kürt ismi. O yazı dikkatle okunsa ne Kürtlere hakaret var, ne de kadınlara hakaret var. Benim bir kadını dağa kaçırıp seks kölesi yapacağım dememin komik olacağını düşündüm. Yani bunu ben dersem komik olur diye aklımdan geçirdim. Yıllardır beni toplum tanıyor. Benim tipim ne, eğitimim ne, yaşım ne, başım ne, karımla ve kendimle ilgili neler yazıyorum? 'Saçmalamış,' deyip geçilecek bir laf diye düşündüm. İnsanlar bunu Kürtlere ve kadınlara yapılmış bir hakaret olarak tanımlayıp, mağdur olarak kendilerini tanımlayıp, o mağduriyetlerinin öcünü almak istiyorlar. Buna da yapacak bir şey yok.

KADINLARA SAYGISIZLIK YAPMADIM Kİ
- Hep mağdur kadınlar bu tip konuların öznesi oluyor nedense?
- Ben hiç öyle yapmıyorum. Kadınlara karşı saygısızlık hiç yapmadım ki. Ne zaman yaptım? Hiçbir yazımda yok.

- Açıkçası beni de bu yazı bir kadın olarak rahatsız etti.
- Çünkü kendinizin benim tarafımdan dağa kaldırıldığını düşünüyorsunuz, 'Bana bunu nasıl yapar, vücuduma böyle şeyler nasıl yapar?' diye düşünüyorsunuz.

- Böyle düşünmememiz mi gerekiyordu?
- Tabii ki. Ben niye dağa kaldırayım birini? Ama eşkıyalar kaldırıyor. Onlarla dalga geçtim. Kürt eşkıya tarihinde kadını dağa kaldırmak gibi bir tabir yok mudur? Bununla alay ettim. Ben 55 yaşında kalkıp şehirden, kadınların evini basıp, kadınları dağa mı kaldıracağım yani...

- Yazdığınızın gerçekleşme ihtimalinin ciddiye alındığını düşünmüyorum sadece bu üslubu kaldırıp kaldıramadığımızla ilgili bir sıkıntı var.
- Ülke hazır değil bu üsluba. Ama dünyada da örneği olan bir mizah türüdür bu ve Türkiye'de de olmasında bir sakınca yok. Çünkü zararı yok.

- Pişman mısınız bu yazıyı yazdığınıza?
- Bir kadını üzmüş olduğum için pişmanım Rojin'i üzmüş olduğum için çok üzgünüm.

Siyasilerin karılarını yazamam, aslında kimsenin karısını yazamam

- Cumhurbaşkanı'nın verdiği resepsiyona davet edildiniz mi edilmediniz mi? Durum biraz karışık galiba..
- Genel yayın yönetmeni (İsmail Küçükkaya) 'Çankaya'dan aradılar beni,' dedi. 'Bir yazar daha getirir misin?' demişler, 'ben de sizinle gitmek istiyorum,' dedi. Sonra birkaç gün önce kendisini aradım gidiyor muyuz diye? 'Bana cumhurbaşkanının adamları geldiler, sizi başka bir sefere almak istiyorlarmış, size davetiye yok,' dedi. 'Neden' dedim. Cevap: 'Cumhurbaşkanı size biraz kızgınlarmış.' Karısı hakkında mizah yazısı yazmışım. Bu beni çok kırdı. Böyle bir şey yapmadım. Arşivde tüm yazılarım, tüm arşivi okudum baştan sona, bir kere bile adı geçmiyor. Ben bu adamların karıları hakkında ne kadar duyarlı olduklarını biliyorum, aptal değilim, ilişkimin iyi olmasını istiyorum. Bu yüzden oraya davet edilmediğimi duymak beni kızdırdı. Benim hakkımda yalan söyleniyor demek ki.

- Siz resepsiyondan son derece cinsellik içeren bir yazının ardından bahsettiniz, bununla ilgili olabilir mi?
- Eğer öyle bir şey varsa... Bu o kadar tehlikeli bir şey ki. Bir ülkenin cumhurbaşkanının, hepimizin cumhurbaşkanının, 29 Ekim resepsiyonuna bir yazımdaki gidişatı sevmediği için benim davetimi kesmemesi lazım. Sevmedi mi söyler. Kızdığını da söyler. Gider el sıkışırız. Ne var yani benim her dediğimden toplumsal olay mı çıkacak yani.

- Gitseydiniz ne yazacaktınız?
- Gidebilseydim, komedi olarak yazacaktım, tabii cinsel bir şey yazmayacaktım. Ama kendi yaşayacağım birtakım komik şeyler olacağını düşünüyordum, mesela ben insanları bazen tanımakta güçlük çekiyorum, görsel algım iyi değil, Cumhurbaşkanını tanımamak gibi bir şey olabilir diye düşünüyordum, komik olurdu. Olmadı... Eğer öyle bir algı varsa, bana onun hangi yazı olduğunu göstermek zorundalar.

- Tarzınızı mı değiştireceksiniz? Yani 'Sizi ciddi bulmuyoruz,' dediklerinde?
- Ama o faşizmdir. Benim yasaklı olduğumu ilan etmeleri gerekiyor gayriciddi olduğum için...Bu mu iyi gelecek insanlara?

- Şimdi siyasiler karıları konusunda hassas ve yazmam diyorsunuz, Rojin'i yazmakla, siyasilerin karılarını yazmak arasında ne fark var?
- Hiçbir fark yok. Onları yazamam. Pişmanım ya Rojin konusunda..Evli mi o? Bir süre Özge Uzun'u dilime doladım biliyorsunuz, bacakları falan. Özge'ye kaç tane mesajım vardır, 'Kocan kızıyor mu, bana bir şey söylüyor mu?' diye. En sonunda eşi Volkan'dan mesaj geldi, 'Kızmıyorum, gülüyorum,' diye. İzin aldım yani, yoksa kimsenin karısını yazmam.


Özür dilemeyi sevmem ama diliyorum

- Böyle bir yazı eşinizle ilgili yazılsaydı siz ne düşünürdünüz?
- Hiçbir şey. Eşimle de biz bunu konuştuk. Keşke Rana'yı yazsaydım, Rana'yı dağa kaldırsaydım, PKK dağdan kaçardı. Hiç kızmam, Amerika'da boksörlerin kullandığı bir laf vardı, 'If you don't know how to take, don't give,' yani yemeyi bilmiyorsan vurmayacaksın. Her şeyi yazabilirler. Yazıdan dolayı, kötü niyetli olmadığını gördüğümde kimseye kızmam. Benim yazılarım da kötü niyetli olamaz. Kötü niyetli biri değilim. Amacını aşmış olabilir ama bu yazıda amacını aşmış bir şey göremedim. Genç bir kızı, kızım yaşındaki bir kızı üzmüş olmaktan dolayı üzüldüm. Çok çok özür diliyorum. Onu istemeden üzdüm, böyle olacağını düşünmedim. Onun da anlayacağını, bunu böyle algılamayacağını düşünüyordum olmadı, özür diliyorum ondan. Özür dilemeyi sevmesem bile özür diliyorum.

- Rana Hanım bu yazıya ne tepki verdi?
- Hiçbir şey. Ben bu yazıyı basılmadan önce kaç kez okudum, 'Rahatsız edici bir şey var mı?' diye. Rahatsız olmadı, olsa göndermem. Sonrasındaki tepkiler üzerine düşünüyoruz, karşı tarafta tepki verenler çok güçlü ve örgütlü olduğu için daha şiddetli geldi. Burada yanlış yapıyorlar, bu karşılıklı düşmanlığa dönüşür sonra. Onlar zor bir ortamdan çıktılar tabii, bizim koşullara yeni yeni alışıyorlar. Ben de o koşullara alışmalarına yardımcı olacağımı söylüyorum. Yani bu süreç daha sonra sessiz bir şekilde devam ederse ben de süreç hakkında hiçbir şey yazmayacağım artık. Sessiz olacağım, halletsinler meselelerini, normale dönelim. Ben nasıl gittim Musevilerin gazetelerinde yazı yazdım, bir Kürt gazetesinde de kendi tarzımda yazı yazacağım. Türklerle dalga geçeceğim bu sefer de. Bakalım ne olacak, bana aynı tepkiyi verecekler mi? Kürtçe yazı yazacağım, iyi bir eğitim süreci olacak. Yazmak istiyorum. Bir Kürt gazetesine Türklerle; Rana'yla dalga geçen yazı yazacağım, o zaman bakalım eşinin namusuna nasıl laf ediyorsun diye tepki gösterecekler mi?

Keşke 'Hülya Avşar'ı kaçıracağım' deseydim

- Konuştunuz mu kendisiyle?
- Hayır benimle konuşmaz.

- Teşebbüste bulundunuz mu en azından?
- Özür diliyorum işte.

- Nasıl bir savunma vereceksiniz, yargıya intikal etti durum?
- Mizah olduğunu anlatacağım. Rojin'le ilgili benim bir davam yok. Tanımam etmem kendisini. Bir planım yok, neden olsun ki? Ben evli barklı, çoluk çocuklu bir adamım, oturuyorum evimde. Rojin'le ilgili bir şey yok, Kürt halkı için bir şey yok. Kürtlere hakaret yok, benim dışımda neler söyleniyor oysa. Hakaret yok. Savunmam bu, mizah diyeceğim.

-Hülya Avşar da bir Kürt ama o güçlü bir kadın, Rojin o kadar güçlü değil. Onu yazmak daha mı işinize geldi?
- Keşke Hülya Avşar'ı kaçıracağım deseydim. Aklıma gelmedi yoksa derdim, açardım telefon Hülya'ya, arkadaşımdır, 'Senin adını yarın kullanıyorum,' deseydim (masaya vuruyor), keşke onu yazsaydım. Ben Rojin'in mağduriyetini bilmiyorum, hayatı nedir bilmiyorum ki. Televizyonda Kürtçe TV'de program yaptı diye duydum. Adı da çok hoşuma gitti, şiirsel bir ad, güzel bir Kürt adı. Başka ad gelmedi aklıma, sizinle daha önce karşılaşsaydık bu aklı verseydiniz, Hülya Avşar'ı yazsaydım. Hülya akıllı bir kadın, anlıyor, ben Rojin'i tanımadığım için onun da akıllı bir kadın olduğunu düşünüyor ve bunu algılar diyordum. Üzülse bile açar bana söyler ve 'Düzelt,' der diye düşünüyordum. Bu kadar büyüyeceğini düşünmüyordum. Bir de benim yazma niyetimle okunma niyetleri farklı. Bir Türk olarak kötü davranan devleti eleştirmek için yazdım o yazıyı. Sonuçta buraya geldi.

- Yazının geneline dönersek, yaşadığımız süreçte Türklerin artık ihmal edildiğini mi düşünüyorsunuz?
- Başbakan bunu fark etti. Niye durdurdular? Ben süreci destekliyorum. Sonuna kadar destekliyorum. Sol bir gelenekten geldiğim için, Türkiye'de tüm halkların, insanların barış içinde yaşayacağı, ölümlerin biteceği bir ülke hayal ediyorum. Benim oğlum var, elbette bunu istiyorum. Ama dikkat lazım. Birçok insan neden rencide oldu. Ben espri yaptığım için mi rencide oldu? Bir şey var. Başbakan ve Cumhurbaşkanı dedi ki 'Biz de rencide olduk.' Ben de rencide oldum. Ben ona buna küfrederek söylemedim bunu, kendi üslubumla dile getirdim.

- ÖDP'li kadınlar da ortak bir tepki koydu, 'Hepimiz Rojin'iz' diye, kadınlar gazeteye yürüdü 'Çüşşş,' diye..
- Neyine cevap vereyim bunun. Mağduriyet yaratıp onun rantını yemeye uğraşıyorlar. Ben de Rojin'im o zaman. Keşke Hülya Avşar yazsaydım.

- 'Barışa değil savaşa susamış bir zihniyet' olduğunuz söylendi, böyle misiniz?
- Herkesin her dediği şeye de cevap vermek istemiyorum. Çünkü o yazıyı bu niyetlerle okuyup laf söylüyorlarsa... Niye savaşa susayayım. Savaşa susamamak için çok basit bir nedenim var, benim sekiz yaşında bir oğlum var. Sonuçta askere yollayacağım onu.

Sabah