“Çözüm Süreci”nde Yeni Perde Başlıyor!.. “Yeni Açılım” Planı Devrede mi?..

Medyaradar siyaset analisti Atilla Akar, bazı gelişmelerin etrafa yeniden bir “Açılım Kokusu” yaydığını öne sürdü…

ATİLLA AKAR atilla.akar@medyaradar.com

Efendim; bende bakalım ne zaman tekrar gündeme getirecekler diye bekliyordum. Birinci açılım süreci ve sonraki girişimler akamete uğrayınca (ki zaten devletin olaya bakışı da değişmişti, “Kapanım” a dönmüştü) epeydir konu gündeme gelmiyordu. Arada kimi nabız yoklamalar yapılsa bile artık toplumsal olarak tepki alacaklarını bildiklerinden pek fazla üstelemiyordu. Zaten çok başka sorunlar daha ön plana çıkmıştı bu arada. Lakin hep akıllarının bir köşesinde tuttuklarına eminim.

Gören Gözler İçin Durum Net…

Elbette henüz açıkça söylenen bir şey yok. Lakin bana göre buna dair kuvvetli emareler mevcut. Alttan alta ısıtılan bir şeyler var. Zaten bunun hazırlıklarının çoktan yapılmış olması lâzım. Henüz dışa yansıyanlar işin girizgâhı bile değil. Bende mevcut alametlerden dolayı kıt aklımla bu kadarını analiz edebildim…

Lakin bu kez geçmiş “Açılım şovları” gibi olmayacak anlaşılan. Format değişecek. (Ne de olsa yaşananlardan onlarda ders çıkarmış olsalar gerek!) Artık yabancılar denetiminde MİT – PKK Oslo görüşmeleri, çadır kumpanyası gibi Habur rezaleti karşılamaları, Apo’ya methiyeler, topçu popçu, artist, çalgı çengi takımıyla atraksiyonlar, göz boyamalar, vb herhalde olmayacak. Hatta artık adını “Açılım” koymaları bile şart değil. Sütten ağızları yandı. Bundan sonra yoğurdu üfleyerek yiyecekler!..

Revizyonist Bir Şekilde!..

İlaveten İkinci Cumhuriyetçi, “Yetmez ama Evet”çi Cihangir entelektüelleri, her dönemin adamları, sırtlarda taşınası hacıyatmaz liberaller, medya şakşakçıları ya ortalarda görünmeyecekler ya da gerektikçe gerdan kıracaklar. Toplumu ikna vazifeli, kendini çok mühim kişi sanan “Akil adamlar” da tam kadro ortalara salınmayacaklar. “Dolmabahçe buluşmaları” da olmayacak. Bu kez işler daha yüksek perdeden yürüyecek herhalde.

Her şey yeniden gözden geçirilmiş şekilde revizyona tabi kılınacak. Tahminim o ki, bu kez olayda hukuki formüller “Yeni anayasa tartışması” çerçevesinde daha ön planda olacak. Bonus olarak da Abdullah Öcalan’a ev hapsi, Selahattin Demirtaş’a da serbestlik gündeme gelecek gibi. Arada Osman Kavala ve Can Atalay’da salınırlar belki!..

“İç Cephe”den “Türkiye’ye Göz Diken İsrail”e!..

Ancak bu kez perde alakasız gibi görünen bir beyanla açıldı sanki. Şimdi izini sürelim. BM Zirvesi için gittiği Newyork’taki Türkevi’nde gazetecilerin sorularını cevaplayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “İç cephe hedeflerimiz, bizim Kızıl Elmamızdır.” diyecekti. İç cephenin “Bizi biz yapan değerler” olduğunu söyleyen Erdoğan “Bizim çok diri, yeni bir anayasa ile geleceğe yürümemiz lazım. Konuyu ilk 4 maddeye sıkıştırmadan, ‘Biz nasıl bir anayasa yapmalıyız?’ sorusuna odaklanmalıyız.” şeklinde konuşacaktı.

Elbette ki bu sözler tek başına “Açılım” için bir şey ifade etmezdi. Adım adım ilerleyelim. TBMM 28. Dönem 3. Yasama Yılı Açılış Toplantısı'na katılan Erdoğan bu kez de "İsrail yönetiminin tamamen dini bir fanatizm ile Filistin ve Lübnan'dan sonra gözünü dikeceği yer bizim vatan topraklarımız olacaktır." diyecekti.

Gerekçe Bölgesel Savaş İhtimali Olacak!..

Erdoğan’ın bu sözlerini tamamlayan ise MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli olacaktı. Bahçeli grup konuşmasında “Sarsılmaya çalışan iç cephemizdir. Buna izin vermeyeceğiz.” derken “Başka Türkiye yoktur. Gideceğimiz, bir yurt köşesi yoktur. Bölgesel tehdit dalgaları kıyımıza vuruyor. Türk milleti birbirine sımsıkı sarılmakla mükelleftir.”

Anlaşılan bu sözler rastgele söylenmiş sözler değildi ve doğru veya yanlış bir “Tehdit değerlendirmesine” dayanıyordu. (CHP Genel Başkanı Özgür Özel ise eğer böylesi ciddi bir tehdit varsa TBMM’de kapalı oturumda izah edilmesi gerektiğini savunacaktı) Ben bu sözlerden şunu anlıyorum: Zaten karışık olan bölge iyice karışacaktır. Belki de küresel bir savaşa dönüşme ihtimali vardır. Türkiye’de hedeftedir. O halde içte bölünmeye fırsat verilmemelidir. Sıcak bir savaşta bizi arkadan vurabilecek unsurlar bertaraf edilmelidir. Birliğimiz pekiştirilmelidir.

Sahne Açılıyor!..

Bir şeyler oluyordu ama ne? Devam edelim… Sahne birden değişiyor. Bu kez aradığımız sorunun cevabını TBMM’nin yeni yasama yılında buluyoruz. Artık ön planda Devlet Bahçeli görünüyoruz. Bahçeli DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan ‘la ve bazı DEM’lilerle tokalaşacak ve bu davranışına "Yeni bir döneme giriyoruz. Dünyada barış isterken kendi ülkemizde barışı sağlamak lazım" yanıtını verecekti. Bakırhan ise tokalaşmasına ilişkin, "Bence anormal bir durum yok. Aslında Meclis çatısı altında olması gereken bir tabloydu.” diyecekti. Öyle ki DEM’ lilerin de bazı şeylerden en azından “Haberdar” olduklarını varsayabiliriz.

Fakat en ilginci Abdullah Öcalan'ın yeğeni DEM Parti Şanlıurfa Milletvekili Ömer Öcalan’ın parlamentonun ne zaman bu soruna kulak vereceğini sorup, "AK Parti'nin 22 yıllık iktidarında yaptığı en önemli şeylerden biri Kürt meselesinin ülke kamuoyu tarafından tartışılmasının önünün açılmasıdır. Bu büyük bir adımdı, büyük bir başarıydı, maalesef sonuca gitmedi. Halbuki o dönemde Kürt sorunu çözülseydi şu an ülke bambaşka bir noktadaydı. Ülke Orta Doğu'ya model olurdu" diye konuştu. Buradan da anlıyoruz ki yeni açılım parlamentoya havale edilecekti. (Anadolu Ajansı hemen haberleştirecekti) Zaten DEM’lilerinde öteden beri “Siyasi çözüm” olarak istediği konunun parlamento çatısı altına taşınmasıydı.

Tabii bu neyin karşılığı olacaktı? Yeni anayasayı destekleme karşılığı mı? Herhalde evet. Lakin daha önemlisi yeni anayasada DEM’in bazı taleplerine yer verilmesiydi. Bunlar arasında acaba “Yerel yönetimlere özerklik” ya da “yetki devri” olabilir miydi acaba? Belli ki konu kritik şekilde level atlıyordu!

Yeni Açılımın İşaret Fişekleri!..

Bütün bunlar tesadüf olamazdı. Muhtemeldir ki belli kanallardan bunların ön görüşmeleri yapılmış, bazı “Asgari müşterekler”e varılmış olmalıydı. Artık “Açılım”ın parlamento çatısı altına taşınmasının vakti gelmişti. Bütün bu yakınlaşmalar bile bunun için gündeme getirildi denebilir. “Çözüm Süreci” nde yeni ve belki de “Son perde” başlıyordu!..

O halde bütün bu sözler boşa söylenmemiş, bu karşılıklı iltifatlar boşa yapılmamış demektir. Sonunda getirilip bir yere bağlanacaktır. Bu ise yeni anayasadır. Israr bunadır. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde bir dönüşme (Ya da kırılma) noktası olabilir. Son derece hassas bir dönemeçtir. Bu işte “Derin Dizayncılar”ın parmağı olduğuna neredeyse eminim. Umarım kaş yapayım derken göz çıkartmazlar. Bakalım yeni “Açılım” mı yoksa yeni bir “Saçılım” mı olacak göreceğiz!..

04. 10. 2024

Tüm yazılarını göster