ÇOK SALONLU SİNEMALAR BAĞIMSIZ FİLMLERİN KATİLİ Mİ?

Artık her yerde seçme özgürlüğümüz var ama aslında bize iyi geleni değil de popüler kültür tarafından ittirileni seçiyoruz. Murat Tolga Şen sinema komplekslerinin yan etkilerini yazıyor!

Çocuktum, sinemaya gitmeyi çok seven bir çocuktum. Yaşadığım şehirde 3 sinema salonu vardı ve hepsinde Cuma günleri film değişirdi. Sinemaya gittiğimizde ne gelmişse onu izlerdik çünkü kocaman sinemalar tek bir salondan ibaretti. Bu bazen ucuz bir İtalyan korkusu, bazen bir Hong Kong dövüş filmi bazen de usta işi bir sinema başyapıtı olabilirdi.

O zamanlar seçim kısmı sinemaya gitmekle ilgiliydi, film seçmek diye bir şey yoktu. Ne kurak zamanlar diye düşünebilir şimdinin genç sinema takipçileri… 9-10 salonlu sinema komplekslerinde her salonda başka bir film oynarken seçim yapmak ve “istediği filmi izlemek” gibi bir lükse sahipler ne de olsa… Ama belki de bu bir lanettir!

Sürekli istediğiniz filmleri izlediğinizde sinemanın sizi şaşırtan tarafıyla karşılaşmak oldukça güç! Büyük bütçeli, efekt zengini filmler ya da popüler komedyenlerin serilerinin kalabalığını yarıp da sinemanın sanat kısmına geçmiş bir filmi yakalayabilmeniz zor olsa gerek. O yüzden, sinemaların AVM’lerde yapılanmasından ziyade, çok salonlu sinema işletmeciliğinin bağımsız sinemayı nefessiz bıraktığını söyleyebilirim. Bu kadar kalabalığın arasında iyi filme ulaşmak çok zor...

Açıkçası ben de o ergen zamanlarıma dönsem, Tom Cruise’lu Oblivion, Arnold’lu Geçit Yok varken Zerre’yi seçmem. Ama seçmezsem de o film batar, batarsa salonlar istemez, salonlar göstermezse bu filmler festivallere sıkışır kalır!

Bu kadar çok şey varken iyi şeyleri hep kaçıracağız, bu da bizim çağımızın laneti! Sinemanın evrimi sona erdi, kötü ama gösterişli filmler diğerlerinin üzerine basıp sinemada film izlemeyi, parayla değerlenen bir eğlence haline getirdiler.

Çok salonumuz var ama hiç filmimiz kalmadı!

BERKE GÖL: 6 YIL HAPSİ İSTENEN SİNEMA YAZARI…


Berke Göl ile basın gösterimi, festival gibi ortamlarda karşılaşmamıza rağmen aramızda bir arkadaşlık gelişemedi çünkü "Derin Siyad" kendi kolladıklarının bizim gibi avamlarla sohbet etmesini hoş görmez. Bazı festivallerde o taraftan sadece bir kişi olur ve o kimse harika arkadaşlık yaparız ama İstanbul’a döndüğümüz vakit yine selamsız, sabahsız... Sadakat mi, korku mu bilemediğim bir şeydir bu. Neden kendileri dışındakilere cüzzamlı muamelesi yaparlar ki?

Yine de biliyorum, Berke o guruptakilerin en sessiz, en kibar adamlarından biri... O gün polise yakalandıysa, kaçamayıp durumu izah etmek istemesindendir, azılı bir militan olduğundan değil.

Berke gözaltına alındı, bırakıldı, bir sonraki Emek önü protestosunda çıktı konuştu. Polisten sonra arkadaşları da verdikçe verdiler gazı...Sonra okuduk ki, 6 yıla kadar hapis istemiyle yargılanıyor, dehşet bir haber. Tam o esnada Fazıl Say attığı tweet yüzünden sabıkalandı. Twitter, Berke için yıkılacak sandım ama bir iki cılız ses dışında çıt yok! Ne kadar tatlı bir postmuş bu böyle...

Dayanamadım bugün bir destek tweet’i attım. Sinema yazarıyım, meslektaşı kollamak gerekir ancak kendi arkadaşlarından bana sıra gelmez diye düşünüyordum. Tweet aslanları birden pesimistleşince şaşırıyorum ister istemez.

Son olarak; "Emek yıkılmasın" diyen adamı 6 yıla kadar hapis istemiyle yargılamak? Bu neyin kafası Allah’ınızı severseniz! Açın hapishanelerin kapısını, statları falan da çevirin mahpusa da kendimiz girelim içine, kapıyı da üstümüze çekelim rahat edin!

MURAT TOLGA ŞEN

/ twitter.com/murattolga