CNNTÜRK'ÜN GÜZEL EKRAN YÜZÜ MEDYARADAR'A KONUŞTU! BABAMA İLİŞTİRİLMİŞ BİR GAZETECİ DEĞİLİM!
CNNTürk'ün güzel ana haber spikeri Nevşin Mengü, Medyaradar'dan Alev Gürsoy Cimin'e röportaj verdi. Mengü iş ve özel yaşamına dair oldukça samimi açıklamalarda bulundu.
Kimi onun için “soğuk”, kimi “asabi”, kimi de “vekil kızı” deyip durdu. Nevşin’i röportaj için ararken “Acaba nasıl bir Nevşin bulacağım karşımda?” diye düşünmedim dersem yalan olur. Ekranda farklı bir havası var açıkçası. Biraz “nadan.”
“Nadan da nedir?” diye sormayın, röportajın içinde bulacaksınız, hem bu söz bana değil, rahmetli Mehmet Ali Birand’a ait.
Nişantaşı’nda güzel bir mekânda buluştuk. Trafik feci olsa da randevuya ne o ne de ben geciktik. Aynı anda girdik mekâna hemen hemen. Güzel ve serin bir akşamdı. Anında kaynaştık. O merak ettiğim kişi ne soğuktu, ne de asabi. Gayet güler yüzlü, konuşkan candan ve bir o kadar güzel... İşini çok seviyor, CNNTürk’ten önce çalıştığı kanalları anlattı. Yaşadıklarını da... Babasından yana torpilli olduğu söylemlerine kızmıyor ama haksızlık yapıldığı görüşünde.
Dış gündeme çok vakıf… Oralarda ne oluyor ne bitiyor öyle güzel anlatıyor ki, karşımda bir diplomat var sandım. Siyasetçi kızı olduğuna bakmayın o siyasete atılmayı hiç düşünmüyor. Her ne kadar vaktiyle tek hayali olmasa da bu meslekten vazgeçmeye niyetli değil. Özel hayatı da sorguladım ama “tek tabancayım” diyor. Günün yorgunluklarından kurtulmak için işten çıkar çıkmaz eve gidiyor. Susmak ve sessizliği dinlemek istiyor. Nevşin’le röportajdan büyük keyif aldım. Dilerim ortak olursunuz.
RÖPORTAJ: ALEV GÜRSOY CİMİN
Twtter: gazetecialev
Gmail:
Ekranların en güzel yüzlerinden birisin. Son zamanlarda gittikçe de hayranların arttı. Türk televizyonlarının aranan yüzlerinden biri haline geldin. Nevşin Mengü bu başarıyı neye borçlu?
Bir gazeteci ağabeyim bana çok güzel bir şey söylemişti. “İyi gazeteci yoktur, iyi gazete vardır” diye. Bu sözü çok sevdim. Bizim iş bir ekip işi, kimsenin tek başına yaptığı bir şey değil. Dolayısıyla eğer öyle başarılı görüyorsan beni, teşekkür ederim. Bu büyük ölçüde CNNTürk’ün yani çalıştığım kurumun etkisi ve iyi bir ekiple çalışmamın etkisi.
İlk Kanaltürk’te başlamıştın değil mi? Nasıl oldu bu mesleğe başlama öykün?
Üniversiteyi bitirdim. Aslında akademik kariyer istiyordum. Ancak master başvurularıyla uğraşırken sıkıldım. O sırada Kanaltürk açılmıştı. Hiç aklımda yokken birden orada buldum kendimi. Dış haber servisinde çalıştım birkaç yıl, işi öğrendim. Kanaltürk’ten sonra Habertürk’e geçtim. Sonra TRT İran ofisine başladım. Hürriyet’te çalıştım bir süre ve sonra CNN’de buldum kendimi.
MUHABİR, SPİKER AYNI ŞEY
Bu mesleği yapan birçok isim gibi hayalin miydi senin de spikerlik?
Hiç değildi. Niye hayalidir onu da hiç anlamam. Evet, işimi çok fazla seviyorum. Ama bu meslek benim tek hayalimdi diyemem. Ben şuna inanmıyorum; belki de yanlış düşünüyorum. İçinde yaşadığımız şu dönemde spiker diye bir şey yok olmaz, olamaz. Belki televizyonların ilk kurulduğu yıllarda tamam vardı kabul ediyorum ama şimdi yok. Muhabir, spiker aynı şey... Ben bunların farkını göremiyorum.
BEN HER ZAMAN MUHABİRİM
Belki de senin farkın muhabirlikten gelmen?
Muhabirlikten gelmek ne demek? Ben her zaman muhabirim. Ben bu işi bir bütün olarak görüyorum. Düşünsene gazetecilik neye dönüşüyor? Diyelim sen bir muhabirsin. Senden yeri gelince ekrana çıkıp anlatmanı istiyorlar, gerekirse stüdyoda. Sonra o haberi yazmanı. İnternet ortamına aktarmanı ve sosyal medyada aktif bir şekilde haberini yansıtmanı bekliyorlar. Dolayısıyla gazeteci dediğiniz adam artık tek başına bir haber merkezi. Türkiye’de durum yine iyi... ABD’li gazetecilere bir baksana hepsi tek başına bir haber merkezi olarak çalışıyor. Hepimiz çok fonksiyonlu, çok yönlü olmak zorundayız zaten. Önümüzdeki çağda biz çalıştığımız sürece bu meslekte her şeyi bir arada yapmak zorundayız. Yoksa rekabetin dışında kalırız. Bu yüzden artık spiker, muhabir ya da yazar değiliz sadece, hepsi olmak zorundayız.
İyi de bu dediklerin çok fazla değil mi tek kişi için?
Tartışılıyor bu dünyada. Aynı maaşı alıyorsun ve birçok iş yapıyorsun. Ama yeni medya bu...
Sence bu mesleğin en olumsuz yanı ne?
Çok samimi bir şey söyleyeyim mi, ben çok seviyorum bu işi, o nedenle çok olumsuz bir şey de göremiyorum. Belki gecesi gündüzü yok denebilir, ama bu da bizim mesleğin işvesi cilvesi. Nerden baktığınla alakalı…
Aslında çok dert yanarlar. Sen hayalin olmamasına rağmen çok sevmişsin bu mesleği anlaşılan?
Sevmeden yapılır mı hiç? Hiçbir meslek sevilmeden yapılmaz. Mesela sevmeden bankacı olunur mu?
Bu mesleği yapmasaydın şimdi ne işle meşguldün sence, hangi meslekteydin diyeyim?
Herhalde akademide kalırdım. Hiç düşünmedim. Dünya zor artık, para kazanmak zor, hayatı idame ettirmek zor... Başka iş yapmak gerekirse ne yaparım acaba? (Gülüyor) basından ayrılanlar hani cafe vs. açar ya, ben vergisi nereye yatar onu bile anlamam. İş kafası, o tüccar kafası çok farklı bir şey. Yani bu meslek olmasa ne yapardım bilemiyorum gerçekten.
Çok fena, o halde sen hep bu meslekte kal.
Dilerim öyle olur (gülüyor).
SES TONUMDAN RAHATSIZ OLANLAR VAR
Ses tonun çok farklı, bunu muhtemelen daha öncede çok duymuşsundur?
Evet, böyle yorumlar çok geliyor. Rahatsız olanlar bile var. Bazıları farklı buluyor. Bazıları kalın. Bazıları erkeksi. Annemin de sesi böyle kalındır. Yıllarca her telefonu açısında “beyefendi” dediler anneme (gülüyor). Sesi benden de kalındır. Biraz da herhalde nodül oldu bende. Doktora gitmeyede hiç fırsatım yok. Herhalde sesim çıkmayınca gidip baktırırım. (kahkahayı basıyor).
KÜLTÜREL BİR SORUNUMUZ VAR
Çok dobra dobrasın, konuklarına her türlü soruyu çat diye sorabiliyorsun. Peki, hiç soru sorarken oto sansür uyguladığın oluyor mu, malum hassas bir süreçten geçiyoruz?
Süreç değil de bizde kültürel olarak bir şey var. Mesela “Sen çocuksun her şeyi sorma bakalım” derler. Çok soru sormak iyi bir şey değildir bizim kültürde. Zaten kültürel bir sorunumuz var. İkincisi basına bakış açısı farklı. Mesela batıda daha direkttir insanlar. Bizde hiçbir şey direkt söylenmez. Kırmamak, yanlış anlaşılmamak ve yahut nasıl bir tepki geleceğini bilememekten kaynaklanıyor belki de. Örneğin ben sana direkt “Dudağındaki ruj çok kötü Alev” diyemem ama “Bu sene parlatıcı daha moda” derim misal. Yani kültürümüzde böyle bir şey var ve oto sansür zaten orada başlıyor. Mesela Amerikan basını bizden çok farklı. Kim çıkarsa çıksın tak diye adamlara sorabiliyorlar. Ayıp ya bu böyle sorulur mu diye düşünüyorsun. Mesela yabancı bir sunucu çıkıp, Başbakan’ına “salak” diyor, “aptal” diyor. Başbakan’ın giydiği takım elbise için “bu çok çirkin” diye alay ediyor. Ama bizde bu mümkün mü, değil elbette.
“Burnumuzun dibi Nevşin Mengü” olayı hepimize tebessüm ettirdi. O gün ne oldu yayında öyle, şaşırdın mı?
(Gülüyor) Hatice ile geçen diyalog. Aslında çok güzeldi. Tebessüm de ettirdi. Burnunun ucunda bomba patlıyor kızcağızın. Bulundukları ortam normal bir ortam değil. Ben tabii ki ne zorlukla orada yayın yaptığını biliyorum. Dışarıdan bakanlar, izleyenler farklı yorumlar yaptı. Ben vurgu yapmak için sordum. Hatice’nin durumunun farkındaydım ancak izleyen de o atmosferi yaşasın istedim. “Nerede patlıyor Hatice bombalar?” diye sordum. “Burnumuzun dibi” dedi o da. Aslında çok güzel anlattı (gülüyor).
ÇEKİLME SÜRECİ HİKÂYE, FUTBOL HERŞEYİN ÜSTÜNDE BU ÜLKEDE
Şimdiye kadar yaptığın en büyük ekran gafı neydi, ya da var mı?
Olmaz mı hiç, canlı yayında mutlaka böyle şeyler yaşanıyor. Şike soruşturması zamanında yaşadım. Futboldan da hiç anlamam ve Türkiye’de bence her şeyden daha hassas bir konu futbol. Orada hiç gaf yapmayacaksın (gülüyor). Çekilme süreci vs. hikâye. Futbol deyince orada duracaksın. Haberleri sunuyorum. Şike soruşturması diyecektim Ş yerine S dedim. Tabii kendim de fark ettim ama bozuntuya vermedim. Gülümsedim geçtim (gülüyor). Ama canlı yayın bu, olur tabii hata. Bir olay daha var. Manisa’nın şehir olduğunu takdir edersin ki bilmemem imkânsız. Manisa da çok yabancı olduğum bir yer değil. Bir programda sanırım tarım konuşuluyordu. Ülke olarak söyledim Manisa’yı. Bir yığın yorum, eleştiri geldi. “Manisa’yı ülke sanıyor” diye. Ülke sanmam mümkün mü, dilim sürçmüş belli ki. Ben böyle gaflara takılmam, üzülmem de. Olur, çok normal.
Twitter yaygınlaştıktan sonra özellikle herkes görüşlerini daha da rahat dile getirir oldu. Sevdiği ünlülerle, ekran yüzleri ile diyalog rahat kurabiliyorlar.
Çok iyi oldu biliyor musun? Çok interaktif oldu. Ben küfürlere hakaretlere de kızmıyorum. Yenidünya böyle, yeni sosyalleşme tarzımız bu demek ki. Ne güzel izleyici seninle ilgili ne düşünüyor görüyorsun.
KAMERANIN SEVDİKLERİ VE SEVMEDİKLERİ VARDIR
Ekranda sence görsellik mi önemli yoksa samimiyet mi?
Bence ne var biliyor musun bunun hiç güzellikle çirkinlikle alakası yok. Kameramanlar bunu çok söyler. Kameranın sevdikleri ve sevmedikleri vardır. Kamerayla anlaşmak deniyor sanırım buna. Ekrandaki kişi sempatik olmak zorunda da değil. İzleyici itici bulduğu birini de pekâlâ izleyebilir.
En beğendiğin kadın ekran yüzleri kimler, başarılı bulduğun?
Valla çok samimi söylüyorum ben bütün meslektaşlarımı çok başarılı buluyorum. Herkes tırnaklarıyla kazıyarak bir yerlere geliyor. Zorluklar çekiyor o noktalara gelene kadar. Düşünsene ne kadar ata erkil bir toplum burası ve kadınlar ne kadar başarılı. Birçok ülkede kadınlar medyada böyle hâkim konumda değiller. Türkiye bu noktada çok iyi...
Ama medyada ağırlıklı olarak bir erkek üstünlüğü söz konusu değil mi?
Eee baylar ağırlıklı tabii. Özellikle yönetici anlamında öyle... Ama aşılacak. Bundan 10 yıl önce kadın CEO yoktu.
Türkiye’nin en önemli haber kanallarından birinin ana haber bültenini sunuyorsun. Çok önemli bir saat dilimi. Bu hem çok önemli hem de zor olmalı?
Haber kanallarında her saat izlenir. Sadece ana haber değil, her saat çok önemlidir. Öğlen bülteni de çok önemli, gece bülteni de. Önemsiz bülten olmaz haber kanallarında.
CNNTürk’te bir gün nasıl geçer, koşuşturmaca mıdır hep?
Çok yoğun. Sabah 10’da ekrandaki toplantının ardından ayrı bir toplantı oluyor. Bazen epeyce sürüyor. Orada bir beyin fırtınası oluyor. Neyi nasıl göreceğiz. Neye nasıl bakacağız diye. En iyi nasıl yansıtırız. Neyin patlayacağını bilemezsin, her şeyi iyi takip etmen lazım. Bir gün bir uyandık Mısır devrimi patladı Tahrir Meydanı’nda. Ben yabancı basını da çok fazla takip etmeye çalışıyorum. Suriye, Irak... Sadece Türkiye ile sınırlı kalmamak lazım. Oralarda neler oluyor bilmek gerekiyor. Saat 14.30’da ikinci toplantıya oturuyoruz. Yayına hangi muhabiri alacağız. Yayın konuğu kim olabilir, en doğru bilgiyi kim verebilir. Tüm bunları enine boyuna konuşuyoruz.
Her sabah yapılan haber toplantısını milyonların önünde yapmak çok ilginç geliyor bana. Hoş da…
Bizim kanalın CNNTürk’ün formatı CNN international’in de çok hoşuna gitmiş. “Nasıl yapıyorsunuz” diye sormuşlar. Epey dikkat çekiyor. Bence çok da güzel ve sıcak oluyor.
Orada gerçekten her şey konuşuluyor mu, bütün gündem?
Özel haberlerimizi tabii ki orada söylemiyoruz (gülüyor), kamuoyu gündemden haberdar oluyor maddeler halinde.
Çok taklit de edilmedi?
Ama bizim kanala ait bir format. Başka bir kanalda da olsa aynısı olur. Anlamı kalmaz ki. Denemediler zaten.
EKRANDA KENDİMİM
Çok güzel bir yüzün var hiç farklı tekliflerde aldığın oldu mu, dizi, film, reklam gibi?
Yok, hayır almadım. Zaten hiç anlamam ben o tür işlerden. Ben kendimim ekranda. Kendi işimi yapıyorum. Oyunculukta başka başka karakterlere bürünmek lazım. Bana göre değil yani.
Peki, hiç “yoruldum” dediğin anlar oluyor mu bu hengâmede?
Oluyor ya olmaz mı? “Nerden girdim bu mesleğe” dediğim hiç olmadı ama belli bir yaştan sonra İstanbul çekilmez diyebileceğimi biliyorum. İstanbul trafiği, kaosu bazen delirtiyor. Bir sahil kasabasını zaman zaman düşünmüyor değilim hani. Oraya koş, buraya koş derken yoruluyor insan. Stres büyük.
DÜNYA REKABET DÜNYASI
Medyada büyük hırslar, çekişmeler var. Hiç karşılaştın mı sende bu tür durumlarla?
Bu durum hayatın her alanında var. Sadece medyaya mahsus değil ki, dünya rekabet dünyası. Ekmek aslanın ağzında değil midesinde. Bunu yadırgamıyorum olabilir.
Ana haberi çok iyi götürüyorsun. Peki, ileride bir Aykırı Sorular, 32. Gün, Siyaset Meydanı tadında program yapmayı düşünür müsün?
Bizim kanalda o tür program çok fazla. Şu an yaptığım işten memnunum ama ilerisi ne getirir bilemem, neden yapmayayım. Önümde bir engel yok.
SİYASETÇİ KIZI OLMANIN DEZAVANTAJLARI VAR
CHP’nin eski milletvekillerinden Şahin Mengü’nün kızısın. Peki, bir siyasetçi kızı olmanın avantaj ya da dezavantajları var mı?
Dezavantajı var. Bir defa herkes önyargılı bakıyor.
“BABASI ÖYLEYSE BU DA ÖYLEDİR” DİYORLAR
Niye?
Babası öyleyse bu da öyledir. Babası CHP’li bu da CHP’lidir. Babası gibi düşünüyordur. Bu önyargı değil de ne? Öyle algılıyorlar. Seni babanla bir tutuyorlar. Başka bir kimlik, başka bir insan olduğunu düşünmüyorlar. Bu algıyı kırmak çok zor oluyor.
Kızıyor musun peki bu önyargılara veya gelen yorumlara?
Yok kızmıyorum. Niye kızayım ki?
Peki, babanla bunları konuşuyor musun hiç, bak beni senin kimliğinle yargılıyorlar vs. o da rahatsız mı sana yönelik bu önyargılardan?
Çok fazla görüşemiyoruz. O da çok yoğun çalışıyor, zaten Ankara’da yaşıyor ailem. Ekrandan takip ediyor beni elbette ama bu tarz konuları konuşmaya bile gerek duymuyoruz.
İŞ HAYATI BAŞKAYDI HER ZAMAN BENİM İÇİN AİLE BAŞKAYDI
Babandan yana hiç torpilin oldu mu peki, torpil kötü bir kelime belki ama isminin faydası olmadı mı sana diyeyim?
Bak ben hayatımda bütün iş başvurularımı kendim yaptım. Zaten üniversiteyi bitirdim ayrı bir kente geldim, yerleştim. Kendime ayrı bir hayat kurdum. Dolayısıyla çok babamla içli dışlı olamadım. İş hayatı başkaydı her zaman benim için aile başkaydı. Herkes ben başka şehre taşınmaya karar verdiğimde “ailen ne dedi” diye soruyordu. Ailem ne desin. Ben kaç yaşında bir kadınım, nereye istersem oraya yerleşirim.
Peki, babanın siyasetçiliğini nasıl buluyorsun, anlaşabiliyor musunuz?
Hiçbir konuda aynı düşünmüyoruz babamla neredeyse (gülüyor). Dedim ya herkes kendi, aynı beden aynı ruh ikizi değil. Sen babanla aynı mı düşünürsün her konuda? Bir kez jenerasyon (kuşak) farkı var.
BABAMA İLİŞTİRİLMİŞ BİR GAZETECİ DEĞİLİM
CNN’e baba torpiliyle girdiğini söyleyenler olmuştu…
(Kaşlar çatılıyor) ne alakası var? Koskoca Aydın Doğan, babam istedi diye beni işe mi alacak? Basın yayın kuruluşları kâr amaçlı açılmış işletmelerdir. Kimse kimsenin karakaşına kara gözüne ya da bilmem kimin ricasına kimseyi çalıştırmaz. Torpille Türkiye’nin en önemli haber kanallarından birine de ana haber spikeri yapılmaz kimse. Yok, öyle bir dünya. Sonuçta ben gazeteciyim, babama iliştirilmiş bir gazeteci değilim. Basın yayın kuruluşunda pek çok yerde çalıştım ve babamın hiçbir zaman bir inisiyatifi olmamıştır. Ben arayıp sorarım “Geçsem iyi olur mu?” diye. O da “Kendin bilirsin” der. Aile içinde oldukça demokratiğiz.
Torpille gelip de çok çabuk sönenleri de gördük. Sen başarısız olsan orada zaten tutmazlardı bence.
Ne biliyim ben patron olsam tutmam. Kaç kişiye bakacaksın. İşe yaramayan birini torpil olsun diye niye alayım da kurumuma zarar vereyim. Kapitalizm bu; patronların kimseye öylesine iş verme lüksü de yok.
Neyi merak ediyorum biliyor musun, hani ünlülere sokağa çıkınca tanınır ve rahat rahat gezemezler herkes onlara bakar. Sen de en çok izlenen kanallardan birinin ekran yüzüsün neticede. Sokakta nasıl tepkilerle karşılaşıyorsun?
Valla makyaj yapmam. Saçlarımı toplarım. Son derece spor giyerim. Çok da tanıyabildiklerini sanmıyorum (gülüyor).
Tahran’da da bulundun iş gereği. “Zaman zaman özlüyorum orayı” diyorsun. Neyini özlüyorsun ki öyle bir yerin?
Özlüyorum tabii. Zaman zaman gidesim bile geliyor. Şimdi orada Cumhurbaşkanlığı seçimi var, merak ediyorum. Arkadaşlarımı özlüyorum.
Oradaki gazetecilik nasıl?
Orada sadece devlet televizyonları var. Gazetecilik yapıldığı söylenmez.
Türkiye’de gazetecilikten şikâyet ediliyor bir de. Şanlıyız o zaman galiba biz?
Tabii ki. İran ile Türkiye mukayese bile edilemez. Oradaki gazetecilikle buradaki kıyaslanamaz.
KAMUOYU OLARAK BASIN NE İŞE YARAR BUNU ANLAMIYORUZ
Çok süt liman diyemeyiz ama burası içinde. Türkiye’de var mı medyada bir problem sence?
Herkes elinden geleni yapıyor, herkes çalışıyor. Bence bizim genetiğimizde bir sorun var. Muhalefet istiyor ki ben akşama kadar hükümeti eleştireyim, hükümet istiyor ki akşama kadar “Her şey ne kadar iyi “ haberi yapayım. Bence kamuoyu olarak basın ne işe yarar bunu anlamıyoruz ki. Hiçbirimiz anlamıyor. Çevreciler ister ki ben 7/24 çevre haberi yapayım. Başka bir kurum ister ki onun haberini yapayım. Basın şu işe yarar bir yerde bir aksaklık olumsuzluk görüyorsa onu yazar. Onu haber yapar. Bak, ben şimdi burada bir yemek yiyorum. Yemek yazarıyım. Servis kötü. Bunu yazarsam buranın patronuna aslında iyilik yaparım. Buranın işletmecisini arar der ki “bak servis kötüymüş, yazdı gazeteci, neden kötü” der. Düzelmesi için elinden geleni yapar. Basına böyle bakmak lazım. Ama Türkiye’de sadece hükümet değil muhalefet de basının görevinin farkında değil.
Rahat habercilik yapamamaktan bir baskıdan da şikâyet var ama sen hissetmiyor musun bunu hiç ya da kurumun?
Diyorum ya bizim genetiğimiz sıkıntılı. Biz ne zaman rahat habercilik yapmışız tarihimizde. Biz ne zaman kendi içimizdeki oto sansürü aşmışız?
Oto sansür ne kadar otodur?
Valla bilmiyorum ki. Belki anı kurtarmaya yönelik olabilir. Ya da durumu.
STRESLİ ÇALIŞMA ORTAMINI SEVMİYORUM
Medyada seni en çok rahatsız eden konular ne? Mesela beni fazla taraf olmak rahatsız eder.
Çok fazla TV kanalı var ve herkes bitarafta olabiliyor bunu yadsımıyorum ben. ABD medyası da böyle. Olabilir, ben bunu çok tartışmam. Ama benim en sevmediğim şey stres ve stresli çalışan bir ekip. Neyse ki çok iyi bir ekibimiz var, dolayısıyla rahatım. Stres benim kâbusum. Ortalığı velveleye veren habercilerle çalışamam ben.
Sana göre şu an Türkiye’nin en önemli gündemi ne?
Sana çok önemli bir şey söyleyeyim mi aslında fark etmiyoruz ama biz 10 yıl sonra özellikle İstanbul’u tanıyamayacağız. Türkiye’yi hiç tanıyamayacağız. İnanılmaz majör projeler var önümüzde bizi bekleyen. Mesela olimpiyat, alırsak ekonomi anlamında çok şey değişecek. Bütün inşaat sektörü canlanacak. İstanbul’un çehresi değişecek. Daha birçok proje var. Bunların hepsi çok iyi ya da kötü projeler demiyorum ben, olumludur, olumsuzdur da demiyorum. Fakat çok majör projelerle karşı karşıyayız. Mesela çok büyük bir hastane projesi var. Nedir bu Avrupa’nın en büyük hastanesi. Şart mıdır? Bu hastaneyi kimler yapacak, içinde kimler çalışacak. Daha bunun gibi atladığımız ne konular var biliyor musunuz? Grup toplantılarındaki kavgalara odaklanırken aslında konuşulmayan gündemler var, atladığımız.
Ben de çözüm süreci en önemli gündem maddesi dersin zannediyordum, nasıl bakıyorsun sürece?
Ben gerçekten umutluyum. Bitsin bu saçmalık. Ortadaki kavga anlamsız bir hale gelmiş. Mehmet Ağar da düz ovada siyaset yapsınlar demişti, çok kızmışlardı ama bakın geldiğimiz noktaya. İşimize bakalım biz, çözülsün bu konular. Ha hükümet el yordamıyla mı gidiyor, planlı mı bilmiyorum ama su yolunu bulacak öyle görünüyor. Barışın kötüsü olmaz.
GAZETECİNİN MİLLİYETİ, MİLLETİ YOKTUR
Bu süreçte konuklara soru sormak çok zor olmalı?
Çok iyi incelemek, iyi araştırmak ve iyi takip etmek lazım ve en önemlisi duygusal olmamak lazım. Gazetecinin milliyeti, milleti yoktur. Gazeteci gazetecidir. Ben bir haber yaptım diyelim, Türkiye Cumhuriyeti’nin menfaatine değil, beni hiç ilgilendirmez. Benim derdim Türkiye Cumhuriyeti’nin menfaati değildir. Benim derdim kamuoyu ne oluyor ne bitiyor, bunu öğrensin. Gazetecilik budur. Öbür türlüsü gazetecilik olmaz. O diplomatlık olur. O zaman git Dışişleri’nde çalış sen ülkenin imaj ve menfaati ile çok ilgileniyorsan. Dolayısıyla duygusal bakmamak lazım. Benim formülüm bu.
GAZETECİLİKTE DUYGUSALLIĞA YER YOK
Çok katı gördüm seni, doğru mu, duygusallığa yer yok sende?
Evet, hiç duygusal değilim, öyle olmak lazım. Gazetecilikte duygusallığa yer olduğunu düşünmüyorum.
Ama gazeteci de bir insan neticede. Hani deriz ya önce insan sonra gazeteci, bu kadar katı olmamalı sanki?
Bence duygusal davranırsak mesleğe saygısızlık yapmış oluruz. Ben böyle düşünüyorum.
Peki, hiç bir haberi, okurken duygulandığın olmadı mı, etkilendiğin?
Hayır. İzleyici benim gözyaşımı görmek için değil, Türkiye’de ne olup bittiğini merak ettiği için bizim kanalı açıp izliyor. Benim gözyaşlarım aksa kime ne akmasa kime ne?
KADINA ŞİDDET HABERLERİNİ SUNMAYI SEVMİYORUM
Senin en sevmediğin, okurken zorlandığın haberler hangisi?
Kadına şiddet haberleri… Neden biliyor musun, her gün bu haberlerden geldiğinde aramızda tartışıyoruz. Bu haberi yapmak mı lazım yapmamak mı lazım diye. Acaba normalleştiriyor muyuz biz kadına şiddeti ya da kadın cinayetlerini haber yaptıkça. Haberini yaptıkça sanki vakalar artıyor. Yapmazsak bir sorun var görmüyor olacağız. Her akşam yatağa yattığımda bunu aklımdan geçiriyorum.
En sevdiğin, okurken büyük keyif duyduğun haberler hangisi?
Son dakika gelişmeleri... Muhteşem bir keyif... Heyecan. Ekranda derleyen de sen oluyorsun. Bir kez ne oluyor bitiyor merak ediyorsun.
Seni hep ekrandan tanıyoruz. Peki, özel hayattaki Nevşin Mengü kim, ne yapar?
Özel hayat mı var Allah aşkına (gülüyor). 7/24 çalışıyoruz. Kendime kalan vakitlerde de yine her yere koşturmaya çalışıyorum. İşten çıktığında işten çıkmış olmuyorsun. Millet gibi pazar gazetelerini normal okumuyorsun, evde de gazetecisin. Bak sergi gezmelerini çok seviyorum. Çok söz edilen bir film varsa ona giderim. Orkestra vs. Sürekli görmek yakalamak zorunda olduğun bir hayatın var.
En özel hayat ne durumda
Hım çok iyi... Bolca dizi film izliyorum (gülüyor).
Nasıl yani aşk yok mu?
Bak gerçekten her iş günü bitiminde eve gitmek, susmak ve sessizlik istiyorum. Yani demek ki yoruluyorum. Vakit yok aşka.
Ya evlilik ve çocuk?
Hiç bana göre değil. Evlenip çocuk yapanlara saygı duyuyorum ama ben çok uzağım bunlara.
Nevşin, seni tanımadan önce çok soğuk olduğunu düşünmüştüm itiraf etmeliyim ama hiç öyle değilsin.
Yok değilim ama dışarıdan öyle görünüyorum galiba. Arkadaşlarımda bunu çok söyler. Seni çok soğuk bulurduk tanımadan önce aslında hiç öyle değilsin derler.
Asabi gibi de görünüyorsun dışarıdan sanki?
Hiç değilimdir. Ama ben şunu anlamıyorum, mesela diyorlar ki niye hiç gülmüyorsun, anlamadım ben ekrandan neye güleceğimi. Talk Show mu yapıyorum ben. Grup toplantısı var deyip kahkaha mı atayım. Suriye’de 60 kişinin ölüm haberini sunarken mi güleyim. Çok komik bir şey olsun güleyim.
Bu mesleği nerede ve nasıl noktalamak istersin?
Ömrüm yeterse TV ve internetin tamamen iç içe geçtiğini görmek isterim.
EKRAN BENİM İÇİN ÇOK ÖNEMLİ DEĞİL
Kaç yaşına kadar ekranda olacaksın?
Ekran benim için hiç önemli değil. Arkası da olur. Prodüksiyon kısmı da keyiflidir.
Mehmet Ali Birand’la da çalıştın. Acı bir kayıp değil mi?
Çok acı hem de, çok üzüldüm. Bence Türkiye büyük bir gazeteciyi kaybetti.
Var mıdır hiç Birand ile unutamadığın bir anın?
Tabii. Bir gün bana dedi ki “Sen biraz nadan görünüyorsun ekranda” ben de şaşırdım “Nadan nedir?”diye sordum, “Yani yukarıdan bakan, hiç iyi bir şey değildir yapma öyle “dedi. Şaşırmıştım.
Fikri değişti mi sonra?
Birand ile iyi anlaşırdık biz. Çok sevecen samimi bir adamdı. Kimseye tepeden bakmazdı. Herkese eşit davranırdı. Beni önemseyip de bana bir eleştiride bulunması bile önemliydi benim için.
FUTBOLDAN NEFRET EDERİM
Hangi takımlısın?
Futboldan nefret ederim. Hiç anlamam.
Sembolik bir takımında mı yok?
Hayır, o bile yok. Olmasında. İnsanlar takımı kazandı diye seviniyor ya onu bile anlamıyorum. Sanki kendi oynamış, kendi kazanmış. “Size ne ki kendiniz mi oynadınız, parayı siz mi kazanıyorsunuz” diyesim geliyor. Etnik kimlik gibi olmuş bu takım tutma olayı. Türkiye’de futbol her şeyin üstünde… Doping skandalını bile konuşmadık.
Dış gündeme çok hâkimsin. Sana Suriye’yi sormak istiyorum. Esad bir diktatör mü?
Diktatör tabii. Güç çok tehlikelidir. Bir zaman sonra onlar diktatör olduklarını bile kabul etmez. Eğer senin etrafında seni sorgulayan, sınırlarını hatırlatan kimse olmazsa sen de onu yanılsamanın içerisine girersin. Lideri de bir insandır.
Esad gidici mi?
Hiç bilmiyorum. Dünyada bilen varsa da beri gelsin. Çok senaryo var. Bir bölünme olabilir deniyor. Ama ben inanmıyorum ki ne ABD ne de Türkiye içerideki durumu net analiz edemiyor. Çünkü bir kapalı kutu Suriye. Rejim kapalıyken içeride ne olduğunu bilemezsin. Nasıl Kuzey Kore’yi bilemiyorsak burada öyle. Kapalı kutu rejimler çökmeye başlarken oradan gelen bilgiler ne kadar doğru ne kadar yanlış bilemezsin. Basın yayın kuruluşları da bu süreçte maniple ediliyor.
Arap Baharı mıydı gerçekten son 2 yılda yaşananlar?
Kesinlikle öyleydi. Biz hep küçümsedik Ortadoğu’yu. Onlar bilmez, onlar anlamaz diye. ABD’nin özgürlüğe ilişkin nasıl talepleri varsa Suriye’dekilerin de var. Mısır’dakilerinde. Hiç küçümsememek lazım.
Türkiye sanırım bu ülkelere bakınca çok iyi noktalarda?
Sezar’ın hakkı Sezar’a. Kıyaslanamaz bile. Aksayan hiç mi bir şey yok olabilir bu da çok normal.
Neredeyse 1,5 yıl bulundun İran’da ne gördün sen, zorlandın mı hiç?
Hiç kuşkusuz. Bir kez çok baskı gördüm. Evimdeyim gece geç saat camdan dışarı bakıyorum devrim muhafızları evlere gelip muhalif gördükleri insanların evlerine çarpı attılar. Ve sabaha karşı gelip insanları evlerinden topladılar. Küçük kız çocuklarının bile saçlarından sürüyüp götürdüler. Ve bazı insanlar kayboldu, bulunamadı. Çok korkunç şeyler oldu.
Hiç korktuğun oldu mu?
Hiç korkmadım. Akıllı insanın aslında korkması lazım. Orada insana müthiş bir cesaret geliyor. Gazeteciliği orada, o noktada anlıyorsun. Ben bunun ne olduğunu dünyaya anlatmak zorundayım diye hissediyorsun.
Sokağa çıkınca ne görüyordun, rahat yürüyebiliyor muydun?
Seçim sürecinden sonra hayır. Gazetecilerin ofislerinden çıkması yasaklandı. Bizim çalıştığımız ofisin tepesine Devrim Muhafızları helikopterle indi Hiç şakası yoktu. Kameraman arkadaşımla masaların altına saklandık.
Evdekiler de korkmuşlardır değil mi?
Evdekileri düşünecek hiç halim olmuyor. Kendi derdine düşünüyorsun.
Peki, merak ettiğim bir soru, bir siyasetçinin kızına sorulması gerekiyor sanırım. Bir gün seni siyaset sahnesinde görebilir miyiz?
Hayır, hiç düşünmem. İnsanların artık reel politikaya inandıklarını sanmıyorum. Herkes kendi işini yapmalı. Siyasetçi siyasetini. Haberci haberini.
Çok güzel bir sohbet oldu. Sana çok teşekkür ediyorum. Çok güzel bir akşam geçirdim.
Ben teşekkür ediyorum.