ÇİLE ÇEKMEMİŞ,TEKKEYE ODUN TAŞIMAMIŞ 'ÇAKMA ZAHİD'DEN DERVİŞ OLUR MU? AKŞAM YAZARI RTÜK BAŞKANI'NIN İSMİ İLE CİSMİ ARASINDAKİ TEZATI YAZDI!..
Bir ülkenin medyasına yön veren, denetleyen bir kurumun başkanının adı, bir yolsuzluk davasıyla birlikte anılıyorsa -suçsuz bile olsa- 'okey'e dönmekten vazgeçmeli ve masadan kalkmalıdır.
'Çakma Zahid'den derviş olur mu?
Zahid, Arapça bir tasavvuf terimi. Dünya nimetlerine sırt çeviren, Hz. Muhammed'in izinden giden mutasavvıf anlamına geliyor.
Halk arasında 'bir lokma, bir hırka' denilen şey yani...
Akman'ın ise hiçbir anlamı yok. Sadece 'Deniz Feneri e.V. davası kapsamında Akman ile Karaman'ın mal varlığına tedbir kondu' cümlesinde trajikomik bir karşıtlık yaratıyor.
Akman ile Karaman'ın koyunu / oyunu durumu... E, fena değil!
Bir de...
Herhangi bir şeyin kısaltması olmadığı, AK Man diye yazılmadığı için gönül rahatlığıyla söylenebiliyor. Kimse kimseye 'Akman deme edepsiz' ayarı vermiyor.
Bu girizgah 'okey'se...
İsmiyle cismi oksimoron yaratan bir bürokratın, bir 'çakma Zahid'in, bir 'yeter artık sendromu'nun analizi yapılabilir.
İçim sıkıldığı, hatta kalktığı için uzatmayacağım.
Şudur:
Bir ülkenin medyasına yön veren, denetleyen bir kurumun başkanının adı, bir yolsuzluk davasıyla birlikte anılıyorsa -suçsuz bile olsa- 'okey'e dönmekten vazgeçmeli ve masadan kalkmalıdır. Çünkü demokrasinin de, Zahid Bey'in makam otosuyla gidip okey oynadığı Özgür Kıraathanesi'nin de raconu budur. Devlet yolsuzluk şüphesini hukukla sorgular, kahve ise acımasızdır: Orada 'Taş mı çaldın?' sorusunun cevabı bile dinlenmez!
Bülent Arınç, Deniz Baykal ve Devlet Bahçeli'nin bir tek ortak noktası vardır. Üçü de Zahid Akman'ı istifaya çağırmış, hatta 'Bülent Abi'nin dilinde tüy bitmiştir.
Devlette bir koltuk bulup oturan herkese 'devlet adamı' denmez. Tuhaf ama devlet adamlığı ile 'zahid'lik arasında şaşırtıcı bir benzerlik vardır. Sıradan bürokratlar, siyasetçiler 'koltuk'larını otura otura eskitir. Devlet adamları ise kendi onuruyla birlikte 'koltuğun onuru'nu da gözetir. Oturup kalkarken dikkat eder, ne zaman oturması, ne vakit kalkması gerektiğini bilir. Dervişin yaptığı da budur: Tekkenin ayakta kalması için 'sarığı örselememek', dervişe el vermek için 'postu kirletmemek' gerekir.
Ama ben size bir şey söyleyeyim:
Zahid Bey, bunların hiçbirini yapamaz. Çünkü onun gerçek adı, Zahid değil 'Aykut'tur.
İlahiyattan mezun olduktan sonra, üzerinde 'Aykut Akman' yazan nüfus kağıdına mahkeme kararıyla bir 'Zahid' ekletmiş, sonra da kendini Zahid ilan etmiştir.
Çile çekmemiş, tekkeye odun taşımamış, kimseden el almamış, bu yüzden de tasavvufun inceliklerini öğrenememiştir.
Mevlevilik'te bir kural vardır.
Herhangi bir hatadan dolayı tekkeden uzaklaştırılan yani 'yolsuz edilen' dervişe 'git' denmez, pabuçlarının ucu kapıya çevrilir. Hiç kimse hiç bir şey söylemez, Derviş de kimseye bir şey sormadan sessizce kapıyı çekip gider.
'Çakma Zahid', kapıyı çekip çıkmıyorsa nedeni de budur!
Ben Zahid'im demekle 'Zahid' olunmaz çünkü!
Olsa olsa 'Kotku' çağrışımı yapar!
Mehmet Kenan Kaya/AKŞAM
Zahid, Arapça bir tasavvuf terimi. Dünya nimetlerine sırt çeviren, Hz. Muhammed'in izinden giden mutasavvıf anlamına geliyor.
Halk arasında 'bir lokma, bir hırka' denilen şey yani...
Akman'ın ise hiçbir anlamı yok. Sadece 'Deniz Feneri e.V. davası kapsamında Akman ile Karaman'ın mal varlığına tedbir kondu' cümlesinde trajikomik bir karşıtlık yaratıyor.
Akman ile Karaman'ın koyunu / oyunu durumu... E, fena değil!
Bir de...
Herhangi bir şeyin kısaltması olmadığı, AK Man diye yazılmadığı için gönül rahatlığıyla söylenebiliyor. Kimse kimseye 'Akman deme edepsiz' ayarı vermiyor.
Bu girizgah 'okey'se...
İsmiyle cismi oksimoron yaratan bir bürokratın, bir 'çakma Zahid'in, bir 'yeter artık sendromu'nun analizi yapılabilir.
İçim sıkıldığı, hatta kalktığı için uzatmayacağım.
Şudur:
Bir ülkenin medyasına yön veren, denetleyen bir kurumun başkanının adı, bir yolsuzluk davasıyla birlikte anılıyorsa -suçsuz bile olsa- 'okey'e dönmekten vazgeçmeli ve masadan kalkmalıdır. Çünkü demokrasinin de, Zahid Bey'in makam otosuyla gidip okey oynadığı Özgür Kıraathanesi'nin de raconu budur. Devlet yolsuzluk şüphesini hukukla sorgular, kahve ise acımasızdır: Orada 'Taş mı çaldın?' sorusunun cevabı bile dinlenmez!
Bülent Arınç, Deniz Baykal ve Devlet Bahçeli'nin bir tek ortak noktası vardır. Üçü de Zahid Akman'ı istifaya çağırmış, hatta 'Bülent Abi'nin dilinde tüy bitmiştir.
Devlette bir koltuk bulup oturan herkese 'devlet adamı' denmez. Tuhaf ama devlet adamlığı ile 'zahid'lik arasında şaşırtıcı bir benzerlik vardır. Sıradan bürokratlar, siyasetçiler 'koltuk'larını otura otura eskitir. Devlet adamları ise kendi onuruyla birlikte 'koltuğun onuru'nu da gözetir. Oturup kalkarken dikkat eder, ne zaman oturması, ne vakit kalkması gerektiğini bilir. Dervişin yaptığı da budur: Tekkenin ayakta kalması için 'sarığı örselememek', dervişe el vermek için 'postu kirletmemek' gerekir.
Ama ben size bir şey söyleyeyim:
Zahid Bey, bunların hiçbirini yapamaz. Çünkü onun gerçek adı, Zahid değil 'Aykut'tur.
İlahiyattan mezun olduktan sonra, üzerinde 'Aykut Akman' yazan nüfus kağıdına mahkeme kararıyla bir 'Zahid' ekletmiş, sonra da kendini Zahid ilan etmiştir.
Çile çekmemiş, tekkeye odun taşımamış, kimseden el almamış, bu yüzden de tasavvufun inceliklerini öğrenememiştir.
Mevlevilik'te bir kural vardır.
Herhangi bir hatadan dolayı tekkeden uzaklaştırılan yani 'yolsuz edilen' dervişe 'git' denmez, pabuçlarının ucu kapıya çevrilir. Hiç kimse hiç bir şey söylemez, Derviş de kimseye bir şey sormadan sessizce kapıyı çekip gider.
'Çakma Zahid', kapıyı çekip çıkmıyorsa nedeni de budur!
Ben Zahid'im demekle 'Zahid' olunmaz çünkü!
Olsa olsa 'Kotku' çağrışımı yapar!
Mehmet Kenan Kaya/AKŞAM