CHP’de Danışman Komedisi!.. Bugün Kime, Ne Danışsam Acaba?..

Medyaradar siyaset analisti CHP’deki son “Danışman Krizi” olayından yola çıkarak genel olarak “Danışmanlık” kurumunun ele alınışındaki zaafları değerlendirdi…

ATİLLA AKAR atilla.akar@medyaradar.com

Efendim, öncelikle belirtmeliyim ki, burada sözüm görevini layıkıyla yapan, yapmaya çalışan ya da bir türlü laf dinletemediği, yahut yeterince yalakalık yapıp göze giremediği için kızağa çekilen ufuk sahibi danışmanlara değildir. Hele de işinin ehli, öngörü sahibi, sahasında bilgili, entelektüel kapasitesi yeterli, lideri doğru yönlendiren, ikazları ile hata yapmaktan döndüren, kalibresi yüksek danışmanlara hiç değildir. Böylelerinin halen var olmalarını umut ediyorum.

Tarih boyunca liderlerin (Geçmişte Kralların, sultanların, vezirlerin, vb) yanında akıl danıştıkları, feyiz aldıkları “Bilge kişiler” hep olmuştur. Bunların adı bugünkü gibi “Danışman” olmasa da işlevleri budur. Ancak günümüzde bu kavram daha genişlemiş, özel uzmanlık alanlarına bölünmüştür. Fakat öyle anlaşılıyor ki bu kavramda ayağa düşmüş, ehliyetsiz ve “kifayetsiz muhterisler”in boy gösterebildiği bir alana dönüşebilmiştir. “Bilgelik” hak getire!..

Danışman Bazen “Danışmaman” Gereken kişidir!

Öyle ki siyasetin kalitesi bir anlamda danışmanların kalitesine bağlıdır. Çünkü liderlerin doğru karar almaları, doğru mesajlar vermeleri çoğu kez danışmanların onlara doğru veri sunmaları, doğru analiz yapmaları ve doğru önerilerde bulunmalarıyla orantılıdır. Ayrıca isabetli uyarılar yapmaları hayati önemdedir. (Tabii liderlerinde buna açık ve idrakinde olmaları kaydıyla!) Liderlerin hata yapmalarının, mayına basmalarının önüne geçip, belki bir imaj yıkımına, hatta seçim kaybetmelerine engel olabilirler. Arada bulasın o başka!

Hiçbir lider ne kadar zeki, bilgili, vb olur ise olsun tek başına her alana yetişemez ve her konuda perspektif sahibi olamaz. Bu boşluğu alanında uzman, fikir sahibi, doğru öngörü reflekslerine sahip danışmanlar doldurur. Lidere görüş sunacak onlardır. Lider sonunda kararını kendi verir ama konu önce onların süzgecinden geçer. Kaliteli danışmanlarla çalışan liderlerinde kalitesi yükselir. Bunun sonucunda ülkedeki siyasetin toplam kalitesi artar. Aralarında korelasyon vardır.

Lakin içlerinde öyleleri de çıkabilir ki, bırakın danışmayı aslında danışmamak yararınızadır. Çünkü herhangi bir konuda doğru düzgün bir fikri olmayan bu tarz “boş beleş” tipler sizi de yanıltabilirler. Sırf laf olsun torba dolsun diye bir ton laf salatasını size “rapor” ya da “brifing” diye sunmaya kalkabilirler. Her “titr”in içi dolu olacak diye bir kural yok!

Bazılarına Adres Bile Sormam!..

“Danışman; herhangi bir konu üzerinde bilgisine ve tecrübesine başvurulan kişi” olarak tanımlanıyor. Peki ama gerçekte böyle mi oluyor? Hiç sanmıyorum. Öncelikle burada iki şart var. Birincisi “bilgi”, ikincisi “tecrübe” birikimi. Ben buna herkeste olmayan stratejik planda ve sezisel düzeyde öngörü ve analiz, olaylar arasında bağ kurma yeteneğini de ekliyorum. Olayların akışını, varacağı yeri görebilme apayrı bir meziyettir. Elmas bulmaktan zordur. Böyle birini bulursanız hiç kaçırmayın derim!

Ne yazık ki bugün bu sıfat altında afra tafrasından geçilmeyen (“Bakın ben liderlere bile akıl veriyorum” kompleksi!), çapsız, kurnazlığı zekilik zanneden, haybeye konuşmayı huy edinmişler bu alana el atabiliyora benziyor. Ne yalan ben bunlara adres bile sormam. Çünkü onu bile yanlış tarif ederler. Partilerin dökülen halini gördükçe kanaatimden daha bir emin oluyorum…

CHP’de Danışman Komedisi!..

Şimdi gelelim asıl meselemize… Diğer partilerde nasıldır bilmem ama CHP’de bu “Danışmanlar Olayı” tam bir “komedi”ye dönüşmüş durumda. Nitekim en son patlak veren Perinaz Mahpeyker Yaman olayı bu alanın en ilginç örneklerinden biri oluyor. Kılıçdaroğlu'nun daha önce kendisi için “Zavallı, hain ve kanı bozuk” ifadeleriyle sosyal medyada hakaret eden bu kişiyi “Genel Başkan Danışmanı” olarak atadığı ortaya çıkıyor. Ne diyeyim bazıları buna “Danışman Krizi” diyor ama bana göre tam bir “Danışman Komedisi” aslında. Hem de en trajiğinden!..

Kemal Kılıçdaroğlu’nun savunması daha da içler acısı. Halktv yazarı Fikret Bila'ya konuşan Kılıçdaroğlu, "O günler koşullarında araştırma yapacak zamanım yoktu. Bu mesajlarını bilseydim elbette atamazdım" şeklinde konuşuyordu. Ayrıca "Bir arkadaşım tavsiye etti" diyen Kılıçdaroğlu: "AK Parti Kadın Kolları’nda çalışmış. Hayatın gerçeğini görmüş CHP’ye geçmek ve CHP için çalışmak istiyor' dediler. Batman’da desteği olan bir isim, bu ilde katkısı olur diye önerildi. Ben de o günlerde bir gün bir ilde, ertesi gün başka ilde çalışıyorum. Oradan oraya koşturuyorum. İncelemeye zamanım yoktu." diyerek vaziyeti kurtarmaya çalışıyordu.

Ne kadar garip!.. Araştıracak olan siz değilsiniz ki Sayın Kılıçdaroğlu. Ne oldu o kadar “Danışmanlar”ınıza? Sekreterinize? Sıradan bir parti görevlisine bile verseniz iki dakikada şıp diye çıkartırdı size. Bir talimat vermeniz yeterdi. Sırf bu izah bile bu işlerin CHP’de ne kadar basit yürüdüğünü gösteriyor aslında. Hadi bir arkadaşınız “tavsiye” etti. Bu işler bu kadar “çapaçul” mu halloluyor CHP’de. O zaman vay halinize gerçekten. Partiye “odacı” mı alıyorsunuz? O bile bir araştırmadan geçmeli bence. Aymazlığın bu kadarı olur!..

Asıl Sorun “Atatürkçü” Olmaması mı?..

Kimileri de kadının “Atatürkçü” olmamasına takmış. Tabii ki haklı olabilirler. Sonunda CHP –her ne kadar bu konuda deforme bulunsa da- o gelenek üzerine oturmuş bir parti. Ya da Ankara Milletvekili ve Parti Meclis üyesi Gamze Taşcıer gibi “Atatürk düşmanı bir kişinin hem de kadın ve aile politikalarından sorumlu danışman olarak bulunması”ndan rahatsız olunabilir. Bütün bunlar ideolojik olarak anlaşılabilir gerekçeler. Fakat gelinen saçma noktayı izaha yetiyor mu?

Peki o halde asıl sorun ne? Bence asıl sorun şu: isterse ağzından Atatürk hiç düşmesin, isterse her tarafı Atatürklü bayraklarla donatsın, habire Anıtkabir’i ziyaret etsin ( Ne ilginçtir ki Perinaz Mahpeyker Yaman’da hemen Anıtkabir’deki bir fotoğrafını yayınlamış), bunun fazla bir önemi yok. Burada partiye üye kaydı yapılmıyor. Danışman alınıyor. Gariplik burada!

Asıl sorun bu işin “profesyonelce”, “kurumsal” olarak değil, feodal ilişkilere, ahbap çavuş ilişkilerine, arkadaş tavsiyesine göre yürümesi. (Dün telefonda CHP’de eski milletvekili danışmanı ve işini hakkıyla yapan bir dostumla aynı konuda biraz sohbet fırsatı buldum. O da aynı şeyi söyledi. Hatta o “Abidik Gubidik işler” dedi lafı çok beğendim ve güldüm) Ancak danışman denince yekpare bir durum anlaşılmasın. CHP’de danışmanlarında bir hiyerarşisi var. En üstte “baş danışmanlar” var. Bunlar daha ziyade partide üst düzey görev yapmış ama artık bir görevi olmayanlardan oluşuyor. İkincisi sözleşmesi olan belli konularda –ekonomi, sosyoloji, tarım, bilim, kadın, vb- uzman kabul edilen ve sözleşme yapılanlar. Üçüncüsü ise bir sıfatı olmayıp ara sıra çağrılıp, alanlarında görüşlerine başvurulan kişiler.

Söyler misiniz Kriterleriniz Ne?..

Sorum basit aslında: Danışman alım kriterleriniz ne? Danışmanlarınızdan ne bekliyorsunuz? Danışman denince ne anlıyor sunuz? Filancanın akrabası, falancanın yakını olmak mı? Hiçbir arka planı olmadığı halde “bu da çok işimize yarar” diye dost tavsiyesi mi? Bir akademik unvan sahibi olması mı? “Başkanım partimize acayip gönül vermiştir” demeleri mi? İktidarı kalifiye olmamakla, devlet kadrolarına vasıfsızlarla doldurmakla suçlarken, siz kendi kadrolarınızı kimlerle dolduruyor sunuz?

CHP, -maalesef- birçok noktada olduğu gibi bu noktada da biraz problemli görünüyor. Bir “danışmanlar politikası”, kriterleri olmadığı anlaşılıyor. Örneğin işlerine son verildiği söylenen 80 danışmandan hangi konularda nasıl faydalandınız? Ya da uzaktan video konferans yöntemiyle sunum yaptırıp tonla para ödediğiniz, Jeremy Rifkin’in size ne faydası oldu? Nuşirevan Elçi konuşacağı zaman apar topar bayrağı kaldırtmaktan amacınız neydi? Partiye aldığınız “sağcı danışmanlar” dan istediğiniz verimi aldınız mı? Yoksa danışmanlar sizin için bir süs, aksesuar, bir köşede bulunsunlar, “aklıma bir şey gelirse sorarım” diye düşündüğünüz kişiler mi? Nedir, lütfen söyleyiniz…

Bugün, Kime, Ne Danışsam Acaba?..

Kimseye haksızlık etmek istemem. Ama inanın siyasetin geldiği noktayı gördükçe bazen kan beynime çıkıyor. (Tabii bozulma tek başına danışmanlarla izah edilemez ama bugün konumuz bu) Liderlerin – partilerin yaptığı “kör kör parmağım gözüne” hataları, saçmalamaları, aleni şaşırmışlıkları gördükçe isyan ediyorum. Bu kadar basit hataları nasıl yaparlar diyorum. “Uyaran yok mu?” diyorum. Yoksa “Dinlemiyorlar mı” diyorum. Bunu son seçim sürecinde, anket şirketlerine ahmakça güvende, kampanya içeriğinde, verilen mesajlarda, sonra İmamoğlu-Kılıçdaroğlu çatışmasında yeterince gördük. Şimdi benzer şeyleri yerel seçim sürecinde de yaşayacağımızdan eminim. Huylu huyundan kolay vazgeçmiyor çünkü!

Ben aklı başında, ne yaptığını bilen birinin bile çok şeyi değiştirebileceğine inanlardanım. Liderlerin “fikri lojistiği”ni sağlayanlar ise danışmanlarıdır. Bazen içlerinden bir kişinin bile doğru bir önerisinin ya da yanlış bir adımı engellemesinin –ayağını kaydırmazlar ise- akışı değiştirebileceğini düşünürüm. Tabii bu benim inancım. Pratikte –ne yazık ki- öyle olmadığının da farkındayım!..

04. 09. 2023

NOT: Liderlere ekstra kıyağım olsun. Bu savsaklamalardan öyle anlaşılıyor ki, çevrenize “Danışman” adı altında yerli-yabancı “etki ajanları”nı kolaylıkla ekebilirler. Sizleri istenen politikalar doğrultusunda manipüle etmeye çalışabilirler. Dikkat. Benden söylemesi!

Tüm yazılarını göster