''CHP İKTİDARA YÜRÜYOR DİYENLERE KULAK ASMAYIN!..'' HÜRRİYET'TEN BİR İSİM DAHA KILIÇDAROĞLU'NA VURDU!..
CHP'nin 33. Olağan Kurultayı'nda yaşananların daha önceki kurultaylardan bir farkı yok.
Değişen bir şey yok!
CHP Kurultayı’nı televizyondan izledim. 1975 yılında gazetecilik mesleğine girdiğimden beri bu kaçıncısı hatırlayamıyorum.
Gördüğüm kadarıyla değişen hiçbir şey yok: Müthiş bir kargaşa, lidere tapınma, salondan taşan bir heyecan dalgası.
Şunu söyleyebilirim: Bülent Ecevit’in en güçlü zamanlarında da böyleydi, CHP’nin Baykal’ın elinde barajın altında kaldığı dönemde de böyleydi.
Yani Kurultay’ın havasına bakarak “CHP iktidara yürüyor” yorumlarına fazla kulak asmayın. Bunu belirleyecek olan yeni liderin göstereceği performans olacaktır, Kurultay’ın havası değil.
Kurultay ve Kemal Kılıçdaroğlu ile ilgili birkaç küçük notumu paylaşayım:
Baykal’a ne oldu?
Baykal’a yönelik saldırı olmasaydı, Kurultay’da Kemal Kılıçdaroğlu’na yönelik ilgi ve desteğin tıpatıp aynısı Deniz Baykal’a gösterilmiş olacaktı.
Bundan ne sonuç çıkarmalıyız? Yandaş medyada sıkça söz edildiği gibi “vefasızlık” mı?
Yoksa partinin üzerindeki “Deniz Baykal basıncının” kalkmış olması mı?
Kişisel görüşüm ikinci yorumun daha doğru olduğu. CHP üyeleri de farkındaydılar ki Deniz Baykal durduğu sürece, bu partinin kabuğunu değiştirmesi mümkün değildi. Şimdi bunun için “yeni bir umut” doğdu. Kılıçdaroğlu’nun, sanki on yıllardır parti içinde yönetime gelmeye çabalamış bir insan gibi geniş bir destek bulmuş olması, bu desteğin sadece adaylığını açıkladığından beri patlamış olması bunu gösteriyor.
Kurultay’da “Halkçı Kemal” diye bağıranların ezici çoğunluğu geçtiğimiz hafta başında “inadına Baykal” diye bağırıyorlardı, unutmayalım.
Kılıçdaroğlu’ndan başbakan olur mu?
Yandaş medyada yazılanlara bakarsanız Kılıçdaroğlu memuriyetten gelmiş, “vizyonu” bu nedenle darmış, iyi başbakan olamazmış vs. Alttan alta “herkesin başbakan olamayacağı” gibi seçkinci bir düşüncenin izleri var, diğer yandan da açık bir korku. Bu ülkede kimlerin Başbakanlık yapabildiğine bakmak bile Kemal Kılıçdaroğlu için “onlar yaptığına göre bu da yapabilir” denmesine yeterlidir, ben isim vermeyeceğim!
Erdoğan neden sinirli?
m Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da daha Kurultay bitmeden Kılıçdaroğlu’na yüklendi. “Projelerin nedir, kaynağı nereden bulacaksın” diye sinirli sinirli konuştu. “Daha adam koltuğuna oturmadı, bekle bakalım ne diyecek” demek de mümkün ama ben neler söyleyebileceğini tahmin edebilirim: İşsizlik sorununu hafifletmek için, “yandaş zengin ve yandaş medya yaratmak uğruna” ortalığa saçılan milyar dolarlardan daha iyi kaynak olabilir mi?
Rahşan Ecevit affı mı?
m Beni ön çok şaşırtan şey Rahşan Ecevit’in Kurultay’a kadar gelerek Kemal Kılıçdaroğlu’na desteğini açıklamasıydı. Üzerinden çok geçmedi, daha geçen yılki yerel seçimlerde Rahşan Hanım, Kemal Kılıçdaroğlu’nu destekleyen DSP milletvekillerini partisinden atmıştı. Milletvekili Ahmet Tan’ın partiden atılmasının nedeni Kılıçdaroğlu’nun otobüsüne bindiğini gösteren gazete fotoğraflarıydı. Kurultay’a gelmiş olması partiden atılmış milletvekilleri için ilan edilmiş bir “af” olarak yorumlanabilir mi?
Şans, kader, kısmet!
MADEN işçilerinin iş kazalarında ölmelerini “mesleğin kaderi” diye niteleyen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan bununla ilgili eleştirilere kızdı ve “Senin kazaya kadere imanın yoksa git onu Diyanet İşleri ile konuş” dedi.
Uluslararası mahkeme kararlarını bile “Ulemaya sordunuz mu” diye eleştirebilen bir dünya görüşüne sahip kişinin, “Gidin Diyanet’le konuşun” demesinde bir tuhaflık yok.
Başbakan’ın eğitiminin özelliği imam hatipte okumuş olması. Bu nedenle dünyevi meselelere, ilahi çözümler buluyor ama bence yanlış buluyor.
İmam hatiplerdeki ezbere dayalı din eğitiminin sakıncalarından biridir diye düşünüyorum.
Ezberlemek yerine özümsemek, tartışarak öğrenmek gerekir ve bu okullardaki eğitimi de bu yönde ıslah etmek lâzım demek ki.
Pozitif bilimlerin bu kadar geliştiği bir dönemde “kadercilik”, sadece tembellik anlamına gelir.
Bakın artık “yapay canlı hücre” bile yapıldı. Bilimsel gelişme, her soruna çare buluyor. “Ölmek kanserin kaderinde var” diye kimse yerinde oturmuyor. 50 sene önce en öldürücü sayılan hastalıkların bile bugün çaresi var. Bir 50 sene sonra belki aynı şey kanserin bütün türleri için söz konusu olacak.
Bizden çok daha fazla maden kömürü yatağında kazılar yapılan Avrupa ülkelerinde “ölmek bu mesleğin kaderinde yok”. Çünkü öğrendiler ki galerileri, tünelleri sağlam yapmak, gaz kaçağını zamanında fark edecek uyarı cihazlarını madenlere yerleştirmek “kaderi” değiştirebiliyor.
Çin’de bizden daha çok insan ölüyor. Onların “kaza kader imanı” var da o yüzden ölüyor değiller. Öyle bir imanları yok, insanlar ölüyor çünkü insanlara değer vermiyorlar. Gözü dönmüş bir büyüme hırsı, insanı değersizleştirmiş. Kim bilir, belki de “zaten çok insanımız var” diye de düşünüyorlardır.
Başbakan’a önerim, yönetimi altındaki kişilerin başarısızlığına ilahi gerekçeler yaratacağına, bu işleri bilen doğru dürüst insanları yetkili yerlere getirmesidir.
Mehmet Yılmaz/Hürriyet
CHP Kurultayı’nı televizyondan izledim. 1975 yılında gazetecilik mesleğine girdiğimden beri bu kaçıncısı hatırlayamıyorum.
Gördüğüm kadarıyla değişen hiçbir şey yok: Müthiş bir kargaşa, lidere tapınma, salondan taşan bir heyecan dalgası.
Şunu söyleyebilirim: Bülent Ecevit’in en güçlü zamanlarında da böyleydi, CHP’nin Baykal’ın elinde barajın altında kaldığı dönemde de böyleydi.
Yani Kurultay’ın havasına bakarak “CHP iktidara yürüyor” yorumlarına fazla kulak asmayın. Bunu belirleyecek olan yeni liderin göstereceği performans olacaktır, Kurultay’ın havası değil.
Kurultay ve Kemal Kılıçdaroğlu ile ilgili birkaç küçük notumu paylaşayım:
Baykal’a ne oldu?
Baykal’a yönelik saldırı olmasaydı, Kurultay’da Kemal Kılıçdaroğlu’na yönelik ilgi ve desteğin tıpatıp aynısı Deniz Baykal’a gösterilmiş olacaktı.
Bundan ne sonuç çıkarmalıyız? Yandaş medyada sıkça söz edildiği gibi “vefasızlık” mı?
Yoksa partinin üzerindeki “Deniz Baykal basıncının” kalkmış olması mı?
Kişisel görüşüm ikinci yorumun daha doğru olduğu. CHP üyeleri de farkındaydılar ki Deniz Baykal durduğu sürece, bu partinin kabuğunu değiştirmesi mümkün değildi. Şimdi bunun için “yeni bir umut” doğdu. Kılıçdaroğlu’nun, sanki on yıllardır parti içinde yönetime gelmeye çabalamış bir insan gibi geniş bir destek bulmuş olması, bu desteğin sadece adaylığını açıkladığından beri patlamış olması bunu gösteriyor.
Kurultay’da “Halkçı Kemal” diye bağıranların ezici çoğunluğu geçtiğimiz hafta başında “inadına Baykal” diye bağırıyorlardı, unutmayalım.
Kılıçdaroğlu’ndan başbakan olur mu?
Yandaş medyada yazılanlara bakarsanız Kılıçdaroğlu memuriyetten gelmiş, “vizyonu” bu nedenle darmış, iyi başbakan olamazmış vs. Alttan alta “herkesin başbakan olamayacağı” gibi seçkinci bir düşüncenin izleri var, diğer yandan da açık bir korku. Bu ülkede kimlerin Başbakanlık yapabildiğine bakmak bile Kemal Kılıçdaroğlu için “onlar yaptığına göre bu da yapabilir” denmesine yeterlidir, ben isim vermeyeceğim!
Erdoğan neden sinirli?
m Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da daha Kurultay bitmeden Kılıçdaroğlu’na yüklendi. “Projelerin nedir, kaynağı nereden bulacaksın” diye sinirli sinirli konuştu. “Daha adam koltuğuna oturmadı, bekle bakalım ne diyecek” demek de mümkün ama ben neler söyleyebileceğini tahmin edebilirim: İşsizlik sorununu hafifletmek için, “yandaş zengin ve yandaş medya yaratmak uğruna” ortalığa saçılan milyar dolarlardan daha iyi kaynak olabilir mi?
Rahşan Ecevit affı mı?
m Beni ön çok şaşırtan şey Rahşan Ecevit’in Kurultay’a kadar gelerek Kemal Kılıçdaroğlu’na desteğini açıklamasıydı. Üzerinden çok geçmedi, daha geçen yılki yerel seçimlerde Rahşan Hanım, Kemal Kılıçdaroğlu’nu destekleyen DSP milletvekillerini partisinden atmıştı. Milletvekili Ahmet Tan’ın partiden atılmasının nedeni Kılıçdaroğlu’nun otobüsüne bindiğini gösteren gazete fotoğraflarıydı. Kurultay’a gelmiş olması partiden atılmış milletvekilleri için ilan edilmiş bir “af” olarak yorumlanabilir mi?
Şans, kader, kısmet!
MADEN işçilerinin iş kazalarında ölmelerini “mesleğin kaderi” diye niteleyen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan bununla ilgili eleştirilere kızdı ve “Senin kazaya kadere imanın yoksa git onu Diyanet İşleri ile konuş” dedi.
Uluslararası mahkeme kararlarını bile “Ulemaya sordunuz mu” diye eleştirebilen bir dünya görüşüne sahip kişinin, “Gidin Diyanet’le konuşun” demesinde bir tuhaflık yok.
Başbakan’ın eğitiminin özelliği imam hatipte okumuş olması. Bu nedenle dünyevi meselelere, ilahi çözümler buluyor ama bence yanlış buluyor.
İmam hatiplerdeki ezbere dayalı din eğitiminin sakıncalarından biridir diye düşünüyorum.
Ezberlemek yerine özümsemek, tartışarak öğrenmek gerekir ve bu okullardaki eğitimi de bu yönde ıslah etmek lâzım demek ki.
Pozitif bilimlerin bu kadar geliştiği bir dönemde “kadercilik”, sadece tembellik anlamına gelir.
Bakın artık “yapay canlı hücre” bile yapıldı. Bilimsel gelişme, her soruna çare buluyor. “Ölmek kanserin kaderinde var” diye kimse yerinde oturmuyor. 50 sene önce en öldürücü sayılan hastalıkların bile bugün çaresi var. Bir 50 sene sonra belki aynı şey kanserin bütün türleri için söz konusu olacak.
Bizden çok daha fazla maden kömürü yatağında kazılar yapılan Avrupa ülkelerinde “ölmek bu mesleğin kaderinde yok”. Çünkü öğrendiler ki galerileri, tünelleri sağlam yapmak, gaz kaçağını zamanında fark edecek uyarı cihazlarını madenlere yerleştirmek “kaderi” değiştirebiliyor.
Çin’de bizden daha çok insan ölüyor. Onların “kaza kader imanı” var da o yüzden ölüyor değiller. Öyle bir imanları yok, insanlar ölüyor çünkü insanlara değer vermiyorlar. Gözü dönmüş bir büyüme hırsı, insanı değersizleştirmiş. Kim bilir, belki de “zaten çok insanımız var” diye de düşünüyorlardır.
Başbakan’a önerim, yönetimi altındaki kişilerin başarısızlığına ilahi gerekçeler yaratacağına, bu işleri bilen doğru dürüst insanları yetkili yerlere getirmesidir.
Mehmet Yılmaz/Hürriyet