Şimdi değerli dostlar her seferin de bu mütevazı köşemden, siz basın emekçisi dostlarımın hakkını hukukunu koruyan yazılar yazmaya çalışıyorum.
Ömrüm el verdikçe de yazmaya devam edeceğim.
O renkli dünyaya, televizyon ekranlarına çıkıp ahkam kesen, tarafı hiç önemli değil belediye organizasyonlarında iki kelam ne idüğü belirsiz laf edip ceplerini dolduran, sözde basın emekçilerini savunan ama onların ne şartlarda çalıştığını bilmeyen, hatta umurlarında olmayan yorumcu arkadaşlar.
Sizi o şaşalı stüdyolarda konuk eden, görüntülerinizi çeken, kameraman, ışıkçı, sesçi ve diğer teknik personelin aldığı maaşlardan haberiniz var mı?
Muhtemelen vardır tabi ama acaba kendi geliriniz için gösterdiğiniz çabanın yalnızca yüzde 10’unu bu arkadaşların sorunlarını çözmek için gösterseniz olmaz mı?
Sevgili Genel Yayın Yönetmenleri… şimdi de sözüm sizlere:
Tuzunuz o kadar kuru ki muhabir, kameraman, foto muhabiri, teknik ekip maalesef asla görüş alanınıza girmiyor.
‘Aman patronla aram açılmasın’, ‘aman patronu kızdırmayalım’ tek düşünceniz bu.
Ama biliyorum ki, çoğunuz o koltuklara sektörün tozunu yutarak, mesleğe yıllarınızı vererek oturdunuz.
Peki hal böyle iken, kendi sektörünüzün emekçilerine destek için daha neyi bekliyorsunuz?
Geçenlerde bir Ankara Temsilcisi dostum aradı.
Aynen şunları söyledi:
“Cezmi Abi, gerçekten içim daralıyor. Dile getiriyorum ama nafile. Benim muhabirim, kameramanım devlet büyüklerini görüntülüyor, tarihe not düşüyor. Yeri geliyor hayatını riske atıyor ama aldığı maaş ve konuşulan zam oranı şaka gibi. Asgari ücrete yapılan son zamla benim basın emekçisi arkadaşlarımın aldığı maaş asgari ücrete kadar düştü”
İşin en acı yanı ise, sektörün en büyüklerinden olan bir grupta kameraman maaşları 4.200 TL. Hatta bazı kameramanların 212’si yok.
Bu arkadaşlarımız devlet büyüklerini takip eder, yangına gider, depreme gider, sele gider.
Bir de benim canım, yerel medya çalışanı kardeşlerim.
Onların durumu çok daha vahim.
Ne sigorta, ne kadro.
Çoğu maalesef ‘kaşeli’ çalışıyor.
Şimdi anlı şanlı tüm medya gruplarının patronları ve genel yayın yönetmenlerine bir kez daha seslenmek istiyorum:
Ben bu satırları yazarken belki sizler 2022’de personelinize uygulayacağınız zam oranını belirlediniz. Hatta belki de viskinizden büyükçe bir yudum daha aldıktan sonra dediniz ki; ‘Yahu ne zammı. Dövizdeki dalgalanma bizi perişan etti. Maliyetler arttı, reklam gelirleri azaldı. Bu yıl zam vermeye gerek yok. Herkes bir işi olduğuna, çalıştığına şükretsin’
Aman ha!
Sakın ha!
Ben yıllar önce emekli oldum. Artık sektörde çalışmıyorum ama çalışanların ne büyük sıkıntılar çektiğine her gün tanık oluyorum.
O yüzden elinizi cüzdanınızdan önce vicdanınıza koyun ve çalışan basın emekçisi kardeşlerimize verebileceğiniz maksimum zammı verin.
Ha bu arada; artık 2021’in son günlerindeyiz.
31 Aralık Cuma günü herkes gücü yettiğince yılbaşını kutlayacak, yeni yılı karşılayacak.
Kimi lüks otel ve eğlence mekanlarında, kimi sokak konserlerinde, kimi de evde ailesi ya da sevdikleriyle birlikte karşılayacak yeni yılı.
Ve o sizden ‘iyi bir zam’ bekleyen kardeşlerimiz yine sokaklarda olacak.
Yeni yıla çalışarak girecekler.
En iyi görüntüyü çekmeye, en güzel haberi yazmaya çalışacaklar.
Belki yeni yıla aileleri ve sevdikleriyle giremeyecekler ama sizden gelecek ‘maaşlara zam’ haberi ile en azından 2022’de biraz daha rahat olabilecekler.
Cezmi Abi…