CEZAEVİNDE TUTUKLU BİR VEKİL! İŞTE BALBAY'IN YENİ FOTOĞRAFLARI!

CHP İzmir Milletvekili Mustafa Balbay'ın Silivri Cezaevi'nde çektirdiği TBMM rozetli, takım elbiseli, kravatlı fotoğrafları ilk kez Ege Life'ta yayınlandı.

Gazeteci ve milletvekili olarak özlemlerini, beklentilerini, düşüncelerini, umutlarını, yaptıklarını, yapamadıklarını, planlarını Ege Life’tan Işıl Kaya'ya anlattı.

Mahkeme heyetine 131’nci duruşma sırasında sunduğu dilekçesinde, “1 Ekim’de TBMM 24. Dönemi resmen çalışmaya başlayacak. Meclis’in 550 üyesinden biri olarak o gün ben oylarıyla TBMM’ye gönderen halkı temsil etmek ve sorumluluklarımı yerine getirmek için göreve başlamak istiyorum” talebinde bulunan Mustafa Balbay, gazeteci ve milletvekili olarak yaşadıklarını, umutlarını, beklentilerini, planlarını, üzüntülerini tüm samimiyetiyle anlattı.
Demokrasi ve özgürlüğün sekteye uğratıldığına dikkat çeken Balbay, ‘Milletvekili’ olarak seçilmiş olmasına rağmen tutukluluğunun devamına verilen kararın ‘Siyasi haklardan men’ cezası olarak algılandığını belirterek, “Kanımca bu ceza özgürlüğün kısıtlanmasından sonraki en önemli yaptırımdır” dedi.

İŞTE MUSTAFA BALBAY’IN YENİ FOTOĞRAFLARI!



Mahkeme Heyeti’ne verdiği dilekçede, “Uygulamakta olduğunuz yasalar TBMM’ce yapılmaktadır. Yasalardan öte yeni bir anayasa yapmak iddiasında olan Meclis’te yerine göre 1-2 oyun büyük önemi vardır. Tutukluluğa devam kararınız, bu yanıyla yasama işlevini sakatlamaktadır. Dolaylı olarak yasamaya müdahale etmiş durumdasınız” şeklinde görüş belirten Balbay, “Bir kişiyi tutukladığınızda tüm ailesiyle birlikte tutuklamış oluyorsunuz. Evrensel hukukun gereği, adil, hızlı, tutuksuz yargılamadır” ifadesini kullandı.
Hücresinde ve havalandırmada kıravatlı, ‘Milletvekili rozetli’ fotoğraflar çektirten Balbay, TBMM’nin açılış anı ve sonrasında, ‘Milletvekili’ olarak cezaevinde olmanın nasıl bir duygu olduğundan, vereceği ilk soru önergesine, çocuklarına duyduğu özlemden, yapacaklarına kadar her şeyi samimiyetle anlattı...

Hücrede geçen zamanda, geleceğe dönük neler planladınız?
Özgürlükte de planlar yaparak yaşamayı sevdiğim için hücrede bu alışkanlığım katlanarak devam etti. Planlarım ana hatlarıyla iki bölüm; birincisi hapis yaşamı sürerken yapmam gerekenler, ikincisi özgürlük sonrasına ilişkin.
Sevdiğim sözlerden biri şudur; Disiplin, özgürlüktür.
Hapiste planlar yapıp gerçekleştirmek bana büyük bir iç huzur ve enerji veriyor. Örneğin; 2010 yazına girerken tahliye olmayınca bunun uzayacağını düşündüm ve bir yıllık plan yaptım. Her 4 ayda 1 kitap yazıp yayınlayacaktım. İlk Zulümhane kitabını Ekim 2010’da, ikinci Zulümhane’yi Şubat 2011’de, üçüncü Zulümdar’ı Mayıs 2011’de yayımlayarak planımı 11 ayda gerçekleştirdim, ödül olarak da kendime kocaman bir aferin verdim, “Umut vaat ediyorsun” dedim.
Şu anda geleceğe yönelik planlarım iki parça; yazar Balbay’ın yapacakları, siyasetçi Balbay’ın yapacakları.
Kalemi elimden hiçbir şekilde bırakmayı düşünmüyorum. Günlük yazıların yanı sıra yılda mutlak bir kitap. Çıkınca kitaplardan birini kızımla birlikte yazacağız. Kurgulu, hazır.
Siyasetçi olarak kafamda pek çok taslak var.Bunlar da kendi içinde iki parça; İzmir için yapabileceklerim; Türkiye için yapabileceklerim.
Yazarlık bireysel ama siyaset ekip işi. O nedenle siyasi tasarımlarımı çıkınca CHP kadroları ile birlikte şekillendirmeyi düşünüyorum.

Cezaevinden çıkınca milletvekili olarak ne yapmayacaksınız?
Bütün samimiyetimle söylüyorum, yapacaklarım üzerinde o kadar yoğunlaştım ki, ne yapmamalı diye bir kaygım öne çıkmadı.
Sorunuz üzerine biraz düşündüm, aklıma gelen ilk cümle şu oldu: “Hiçbir şey yapmamazlık yapmayacağım.”

Milletvekili seçildiğinizde ne hissettiniz?
Tabii ki İzmir’den çok emindim. Kafamda seçilmeme gibi bir olasılık yoktu. Ancak 12 Haziran akşamı durum kesinleşince; içimde üniversiteden mezun olup, alanıyla ilgili işe girmiş bir gencin heyecanı vardı. O anı kimseyle paylaşamamak hüzün vericiydi. Ama heyecanımdan da hiçbir şey eksilmedi.
O gece kendimle konuşurken şunu dediğimi anımsıyorum: “Balbay, arkadaş, bugüne kadar şu eksik şu yanlış diye yazıp sorumluluğunu yerine getirdiğini düşünüyordun. Şimdi sorumluluğum arttı. Nasıl yapılması gerektiğine de kafa yormak durumundasın.”

İŞTE MUSTAFA BALBAY’IN YENİ FOTOĞRAFLARI!


Milletvekili seçilip, TBMM açıldığında orada olamamak nasıl bir duygu?
Türkiye’de önceki yıllarda da hapisteyken milletvekili seçilenler oldu.1950’de Mümtaz Faik Fenik, 1957’de Osman Bölükbaşı ve 2007’de Sebahat Tuncel hapisteyken seçildiler. Hemen sonrasında serbest bırakıldılar.
Doğrusu ben de ‘Bu gelenek bozulmaz’ diye düşünmüştüm.Ret kararı verilince kendimden daha çok ülkem adına üzüldüm. ‘Demokrasi’ diye diye geldiğimiz nokta bu olmamalıydı. Yemin törenini televizyondan izlerken sıra İzmir’e gelince acıyla karışık gülümsedim. O an Meclis’te değildim ama, hapiste de değildim. Öyle bir duyguydu.

Meclis’e gittiğinizde vereceğiniz ilk soru önergesi ne olacak ?
Uğur Mumcu’nun sütununda yazıyorum. Onun yerini doldurmak için değil, bayrağı yerde bırakmamak için… Ahmet Taner Kışlalı, o da komşumdu.İkisi de hain saldırılarla katledildi. Ben de benzer bir saldırı olasılığını dikkatte tutuyordum. Ama hiç terörist olarak suçlanacağım aklıma gelememişti.
Meclis’te ilk vermek istediğim önerge, Türkiye’nin terör örgütlerinden, çetelerden kurtarılması için yapılması gerekenlere ilişkin olacak.
Madem ki böyle bir suçlamayla karşı karşıya kaldım, işin gerçeğini ortaya çıkarmak da artık boynumun borcu.

Siz dışarıda olsaydınız, sizin de yerinize başka birisi ‘Vekil’ olsaydı, siz ne yapardınız?
Gazetecilik yaşamım insanların haklarının peşinde koşmakla geçti. Kalemimi onun için kullanırdım.

İzmir ve İzmirliler sizin için ne ifade ediyor?
Biliyorsunuz bir ikilem vardır; İnsanın memleketi doğduğu yer mi doyduğu yer mi diye. Ben insanın memleketi, ‘Gençliğinin geçtiği yerdir’ diye düşünüyorum.17-29 yaşım İzmir’de geçti .İzmir benim bir anlamda sonsuz gençliğim.
Seçim öncesi İzmir mitinginde, mektubunuz okundu. Ne hissettiniz?
Seçim öncesi o tür mektupların tümünü hücrede tek başıma yazdım.En azından bir kişiye okuyup tepkisinin ne olacağını görmek isterdim. Televizyonda İzmirliler’in mektubu çoşkuyla karşılayışını görünce hissettiğimi iki sözcükle ifade edebilirim:
“Yüreğim oradaydı.”

En çok üzüldüğünüz şey nedir?
Siyasetçi Mustafa Balbay olarak Atatürk Türkiyesi’nin geriye gidişine çok üzülüyorum. Yurttaş Mustafa Balbay olarak ise çocuklarımın büyümesine eşlik edememek, babalık sorumluluğunu istediğim gibi yerine getirememek.

Özlemleriniz nelerdir?
Öncelikle aile özlemi… Gezmeyi çok seven birisiyim, 8 gezi kitabım var. Yollarda olmayı özledim. Çıkınca aile boyu, doyasıya gitmek istiyorum.
Bir de dolu salonlarda insanlara hitap etmeyi özledim.Onların gözlerinin içine baka baka bir şeyler anlatmak, anlatabildiğini hissetmek, o salonlardan tek yürek çıkmak ne güzel bir duygudur.

Çocuklarınızın büyümesine tanık olamamak nasıl bir duygu?
İnsana çok acı gelen ama bir o kadar da hayata bağlayan bir duygu. Uzaklarda senden iki parçanın olduğunu düşünüyorsun ve başka hiçbir neden olması bile onlar için yaşamak, sağlıklı olmak, üretmek, diri olmak zorunda olduğumu hissediyorum
Kızıma çok sık mektup yazıyorum. Her mektupta farklı bir konuyu işliyorum. O konular aklında yer ediyor. Böylece aramızdaki bağ daha da güçleniyor.

İçeride hatırlayıp sık sık okuduğunuz bir şiir var mı?
Şiir çok yakın bir arkadaş oldu benim için 200’e yakın şiir kitabı getirttim. Bazı sabahlar, “Hadi yüzünü şiirle yıka” diyorum. Nazım Hikmet birinci sırada. Ezbere okuduğum başlıca şiir ise Cahit Külebi’nin ‘Hikaye’ şiiri. Bu, lisede bilinçli olarak ilk ezberlediğim şiirdi.

Okuyuculara iletmek istediğiniz duygularınız nelerdir?
Birincisi özlem. Tümüyle gönül gönüle olduğumu biliyorum ama, yüz yüze olmak başka. İkincisi umutlarını hiçbir zaman yitirmesinler. Hayatta olduğumuz sürece mutlak yapacağımız bir şeyler vardır. Paylaşmak istediğim çok şey var ama son olarak da özgürlüğün kıymetini çok iyi bilsinler isterim. İnsanlar pek çok şeyin önemini kaybedince anlar.

Vekil olarak, TBMM’nin açılış gününde ‘Seslenişiniz’ nasıl olurdu?
Öncelikle Meclisin Kurtuluş Savaşı’nı yönetmiş, gücünü halktan alan bir kurum olduğunu anlatırdım. Ardından, Atatürk ve arkadaşlarının en az Kurtuluş Savaşı kadar önemli olan “Kurtuluş Savaşı”nı nasıl başardıklarını anlatırdım. Bugün ‘Arap Baharı’ diye gündeme gelen Arap ülkelerindeki yenilenme hareketlerinin en büyük eksiğinin bir ‘Atatürk’leri olmaması olduğunu vurgulayarak seslenişimi güncelleştirirdim. Zira böylesi hareketler de liderin olmaması harekete hazır bir aracın direksiyonunun olmaması gibidir.

İŞTE MUSTAFA BALBAY’IN YENİ FOTOĞRAFLARI!


Basın meslek örgütlerinin gazetecilerin özgürleşmesi için verdikleri mücadeleyi nasıl buluyorsunuz? Sizce yeterli mi?
Gazetecilik özünde bireysel bir meslek. Aynı zamanda siyasal. O nedenle tüm gazetecilerin katıldığı ortak bir hareket başarmak gerçekten zor.
Gönlüm, mesleğimizi tehdit eden böyle bir durum karşısında tüm gazetecilerin birleşmesini isterdi.Bunun için pek çok yazı yazdım, adeta çırpındım. Buna karşın şu an oluşturulmuş olan platformu çok önemsiyorum. Böyle bir ortamda Gazetecilere Özgürlük Platformu (GÖP) kurabilmek gerçekten büyük başarıdır. Burada Sevgili Atilla Sertel’in payını ayrıca vurgulamak isterim.
Konu gazetecilerden açılmışken, İzmir medyasına sizin aracılığınızla bir kez daha teşekkür etmeme izin verin. Özgürlükte İzmir’e gelince ilk işlerimden biri medyayla buluşmak olacak.

İç hesaplaşmanız var mı?
İç hesaplaşma demeyelim ama,olağanüstü iç yolculuklarım oldu. Yalnızlık biraz da insanın kendisiyle buluşması. Geçmişe ilişkin içimde bir “Keşke” yok. Mesleğe İzmir’de başladım. Oradan Ankara’ya gittim, sonra İstanbul, tekrar Ankara… Her aldığım görev öncekinin bir üstündeydi. Kurum Cumhuriyet gibi Türkiye’nin en ciddi gazetesi olunca, ülkenin yakın tarihine de tanıklık ettim. Şimdi bu tanıklığım sanıklığa çevrildi. Türkiye gibi bir ülkede böylesi şeyler ne yazık ki “Meslek hastalığı ” gibi bir şey. Maden mühendisi göğüs hastalıklarına yakalanır, doktor enfeksiyon kapabilir, gazeteci öldürülebilir ya da hapse atılabilir. Ama kendimden eminim. Çıkınca ülkem için pek çok şey yapabileceğine inanıyorum.

Duygularınız, hisleriniz, yazmak istedikleriniz, ‘Bugün TBMM’de olabilseydim’ diyerek yapmak istedikleriniz nelerdir?
İnsan nerede olursa olsun bir yaşam kurabilmeli. Hasreti, acıyı, hayal kırıklıklarını bir tükeniş ve umutsuzluk olarak değil, bir direnç ve güçlenme zemini olarak algılamalı. Yaşam sevincini hiçbir zaman yitirmemeli. Betona yuva yapan bir karıncayı dakikalarca izleyip onunla iletişim kurabilmeli. Ağır ağır geçen bir buluta el sallayıp duvarın ötesine geçinceye kadar uğurlamalı.
Ve kitap… Kitaplardan vazgeçmemek itiraf etmeliyim ki; üniversite yıllarımdan bu yana en çok kitabı bu son 2.5 yılda okudum.Her kitapta ortalama 20 insan olduğuna göre, hücrede binlerce kişiyle kalıyorum, desem yeridir.
Bugünlerde yaptığım en büyük iş gelecek biriktirmek.
Hayallerim vardı. Mecliste yapabileceklerim üzerine. İzmir için yapabileceklerim üzerine. Bir kişinin yapabilecekleri elbette sınırlıdır. Ama benim hayallerim hepimizle birlikte. Gelecek de bir gün gelecek. O güne hazır olmak gerek.
Bana böylesine genişçe kendimi anlatma olanağı verdiğiniz için size, tüm EGE LİFE ailesine teşekkür ediyorum.
İzmir’in insanına,dağına,taşına, imbadına, her şeyine selam olsun.
Özgürlükte buluşmak üzere…



İŞTE MUSTAFA BALBAY’IN YENİ FOTOĞRAFLARI!