Cemaat'ten Başbakan'a 'Haşhaşi' ve 'Virüs' cevabı!
Fethullah Gülen'in onursal başkanlığını yaptığı Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı, tarihinde ilk kez basın toplantısı düzenledi.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın grup toplantısındaki konuşmanın ardından vakfın genel başkanından açıklama geldi.Onursal Başkanlık görevini Fethullah Gülen'in yaptığı Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nın (GYV) Başkanı Mustafa Yeşil gündeme dair değerlendirmeler yaptı.
İşte o açıklamadan satır başları:
MİT krizi üzerine, paralel devlet üzerine açıklamalar yapmış ve kamuoyuna duruşumuzu kanaatimizi belirlemiştik. Hizmet 50 yıllık süreci içerisinde hesabını her yaptığıyla halka veren bir gönüllüler teşekkülüdür. Attığı her adımı milyonların önünde atan bir harekettir.
Hiçbir zaman haşhaşiler diye tabir edilen karanlık örgüt olarak tarihe geçmiş olan, hedefleri cinayet olan ve bütünüyle toplumda bir virüs olarak tarihe geçmiş olan bu katiller topluluğuyla hizmetin telif edilmesi söz konusu olamaz.
GÖZÜ DÖNMÜŞ BİR GİZLİ ÖRGÜT
Eğer hizmet 50 yıllık u yolculuğu sırasında, iddia edilen örgüt gibi çete gibi karanlık ve çirkin işlerden bir tekiyle yargılanıp bununla alakalı ispata muhatap olsaydı, bugün bu hareket 160 ülkede gönüllüleriyle Türkiye’nin gönüllü lobisini yapan bir kurum haline gelemezdi.
En ufacık bir güvensizlik, şeffafiyet size yapılagelen desteklerin bütününü keser ve yürüdüğünüz yolda sizin yalnız hale getirir.
"BU ÜLKEDE HEPİMİZİN SORUMLULUKLARI VAR"
Bu ülkede hepimizin sorumlulukları çok fazladır. Medyamızın sorumluluğu fevkalade önemlidir. Zira ağzımızdan çıkan her sözün, kelimenin bu ülkenin bütününe zarar vermesi, binayı yıkmaktan bir farkı yoktur.
Biz yolsuzluk soruşturmasının akabinde başlayan, hukukun askıya alınma meselesi, iki bin beş yüz emniyet mensubunun yerlerinin değiştirilmesi meselesi, yargıya müdahale edilmesi ve yine siyasi dilin fevkale kutuplaştırıcı öteleyici kamplaştırıcı bir üslupla devam etmesi bizim açımızdan endişe verici kaygı verici, bu ülkede fırsat bekleyenlere altın tepsi içinde fırsat sunma manasına gelmektedir.
Ülkemizin en sorumluluğu zirvesinde temsil edenden bütün vatandaşlarına kadar, hepimizin birleştirici, kaynaştırıcı, yeniden el ele gönül gönüle söylemlerle birbirimizi bağrımıza basıcı bir dönemi inşa edemez isek, yarın bir araya gelemeyen, konuşamayan, alabildiğine kontrolsüz, her türlü mihrakların kontrolüne gelen, bu endişeyle dopdolu olduğumuzu da ifade etmek isterim.
"HUKUKSUZLUĞUN ÜSTÜNDEN HUKUKLA GELMEK DURUMUNDASINIZ"
Ne olursa olsun hukukun üstünlüğü konusunda ittifak etmek durumundayız. Hukuksuzluğun üstünden yine hukukla gelmek durumundasınız. Hukuku askıya aldığınız bir ülkede mahremiyet ihlalleri söz konusu olur, can güvenliğiniz kaybolur ve toplumsal barışınız fevkalade tehlikeye girer.
Toplumsal barışın sağlanmasında yöneticilerimizin duyarlı olması, kusurları telafi ederken hukuk içinde kalmaları, hukuk çerçevesi içinde kalmak kaydıyla, devlet bünyemizin içerisinde ur diye telakki edilen her ne yapı varsa, bütün delilleriyle hukuk çerçevesinde kalarak üzerine gidilmelidir.
Ancak elde herhangi bir delil, belge olmadan, bir kitleyi itham eden söylem üretmek, milyonlarca gönüldaşı olan bir anlayışı, bir düşünceyi, çeteyle, örgütle itham etmek ve yine yapılan bütün bu faaliyetleri görmezden gelerek, alabildiğine yanlış tarihi tanımları referans vermek fevkalade üzücüdür.
Biz AK Parti ile alakalı önemli demokratik hareketler yaptığımızı inkar edemeyiz. Ergenekon ve balyoz soruşturmalarının, vesayetçi anlayışın yıkılmasında etkili olduğunda herkes müttefiktir. Yargılama sırasında hiçbirşey kusursuz olmuştur denemez. Ancak bu soruşturmaların, Başbakanımızın dediği gibi “polisimiz destan yazmıştır yargıçlarımız tarihe geçmiştir derken, veya aynı şekidle Gezi olaylarında polisimizin yüceltilerek, bugün bu teşkilatların çete denmesini anlamak mümkün değildir.
Kazanımların kaybedilmemesi meselesi AK Parti’nin geçmiş dönemde referans ettiği ve üzerinde ısrarla durduğu gerek demokratikleşme, gerek hukukun üstünlüğü, gerek AB normlarında, aynı hassasiyetle bu savrulmanın önüne geçilmesi gerekir. Ne konuşursak konuşalım, hukuk çerçevesi içinde kalmaya mecburuz.
"İKTİDARIN DENETİMİNE AÇIK YARGI"
Bugün ülkemiz 17 Aralık yolsuzluk operasyonuyla beraber, ne konuşursak konuşalım hukuken üzerine gidilmediği sürece kamuoyunda gündem sapması olarak değerlendirilecektir.
Bugün bir iktidarın kendi denetim ve kontrolüne açık olan yargının sahte evrakla, aslı astarı olmayan bilgilerle suçlama yapmasının mümkün olmadığını, kazandıklarımız itibarıyla mümkün olmadığını hepimiz bilmeliyiz. Paralel yapılar, çeteler, örgütler, her ne olumsuz yapı varsa bunların üzerine de mutlaka gidilmesinin gerekliliğini ifade etmek isteriz.
Dün akşamdan bu yana değişik, sosyal medyada yayınlanmış ve medyaya düşmüş olan dinlemelerle alakalı olarak birkaç noktaya değinmek isterim. Uluslararası alanda bu tarz dinlemeler, ya devletin güvenlik güçleri veya netice itibarıyla kimler tarafından yapıldıysa devletin gücüyle tespit edilebilir.
Bank Asya meselesinin gündeme getirildiğini görüyoruz. Bu karışıklığın ve alabildiğine toz dumanın içerisinde, bir banka kasıtlı olarak batırılmak istenmesine karşılık tabi ki sayın Gülen’e itimat ederek, ama telefon ama ziyaretle açan insanların bu noktada fikirlerini almaktan tabii ne olabilir? Hoca efendiyi AK Partiden bir çok insanın ziyaret ettiği gibi, kendisinin kendisine ait telefonu yok. Kendine ulaşıp duygu ve düşüncelerini paylaşan insanlar elbet olmuştur. Dinlediğiniz zaman da bu ülkenin birliği dirliği ve sayın Gülen’in varlığından bu yana çizdiği profille alakalı en ufak endişe edecek bir şey olmamaktadır.
Bunları Gülen’le konuşmak suçmuş, sanki telefon üzerinden yapmak büyük bir örgüt işi gibi lanse etme, anlayış açısından nerelere kadar savrulduğumuzu zannediyorum işaret etmesi bakımından önemlidir.
Bu operasyonun dış ayağı olarak gündeme getirilmişti. Benim oraya iştirak etmem gündeme getirilmişti. Halbuki bu çok açık bir toplantıydı. Bir otelde organize edilmişti. Davet eden AB dönem başkanıydı. Katılanlar bu ülkenin izniyle katılan AB büyükelçileriydi. Davet edilen de bu vakfın, ki bu vakıf BM’nin genel danışmanlık statüsüne sahip bir vakfın başkanıydı. Bu toplantıya Egemen Bağış Fatma Şahin davet edilmişlerdi.
Geçmiş dönemde irticanın merkeze atılarak toplumumuzda meydana getirilen huzursuzluk bugün kaygıyla izlediğimiz üzere camia merkeze oturtularak yapılmak istenmektedir.
Topyekün bu ülke açısından ciddi tahrip edici bir süreç olduğu unutulmaması lazım. Camianın içerisinde örgüt var, paralel yapı var, çete var iddialarının tamamen bir iftira olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
Bunu iddia eden insanlar, bu iddialarını kamuoyuyla paylaşmazdan önce, yargıdan bununla ilgili bir delil belge ortaya koymaları gerekmez miydi? Siz dosya dosya yargıdaki meselelerle alakalı, kaygı endişe ederken, yargıyla ilgili kaygılarını ifade ederken, hiç yargıya itham ve iddiaları hangi sebeple seslendiriyorsunuz? Bunlar ciddi manada kaygı oluşturan, geleceğini fevkalade riske eden yaklaşımlardır.
Bu ülkenin en zirvesinde olan insandan, sokağında yürüyen kişisine kadar herkesin mutlak bilinçli ve şuurlu, toplumun birliğine katkı yapacak bir üslupla konuşmasının zaruretinin altını çizmek istiyorum.
Biz bu sorumluluğu yerine getiremezsek, Cumhurbaşkanı’mız Başbakanımız ve TBMM Başkanımız bu dağılmanın önüne geçemezlerse, bu ülkede bazı şeyleri yapmanın ve yerine getirmenin çok geç olacağı endişesini taşıyoruz.
İşte o açıklamadan satır başları:
MİT krizi üzerine, paralel devlet üzerine açıklamalar yapmış ve kamuoyuna duruşumuzu kanaatimizi belirlemiştik. Hizmet 50 yıllık süreci içerisinde hesabını her yaptığıyla halka veren bir gönüllüler teşekkülüdür. Attığı her adımı milyonların önünde atan bir harekettir.
Hiçbir zaman haşhaşiler diye tabir edilen karanlık örgüt olarak tarihe geçmiş olan, hedefleri cinayet olan ve bütünüyle toplumda bir virüs olarak tarihe geçmiş olan bu katiller topluluğuyla hizmetin telif edilmesi söz konusu olamaz.
GÖZÜ DÖNMÜŞ BİR GİZLİ ÖRGÜT
Eğer hizmet 50 yıllık u yolculuğu sırasında, iddia edilen örgüt gibi çete gibi karanlık ve çirkin işlerden bir tekiyle yargılanıp bununla alakalı ispata muhatap olsaydı, bugün bu hareket 160 ülkede gönüllüleriyle Türkiye’nin gönüllü lobisini yapan bir kurum haline gelemezdi.
En ufacık bir güvensizlik, şeffafiyet size yapılagelen desteklerin bütününü keser ve yürüdüğünüz yolda sizin yalnız hale getirir.
"BU ÜLKEDE HEPİMİZİN SORUMLULUKLARI VAR"
Bu ülkede hepimizin sorumlulukları çok fazladır. Medyamızın sorumluluğu fevkalade önemlidir. Zira ağzımızdan çıkan her sözün, kelimenin bu ülkenin bütününe zarar vermesi, binayı yıkmaktan bir farkı yoktur.
Biz yolsuzluk soruşturmasının akabinde başlayan, hukukun askıya alınma meselesi, iki bin beş yüz emniyet mensubunun yerlerinin değiştirilmesi meselesi, yargıya müdahale edilmesi ve yine siyasi dilin fevkale kutuplaştırıcı öteleyici kamplaştırıcı bir üslupla devam etmesi bizim açımızdan endişe verici kaygı verici, bu ülkede fırsat bekleyenlere altın tepsi içinde fırsat sunma manasına gelmektedir.
Ülkemizin en sorumluluğu zirvesinde temsil edenden bütün vatandaşlarına kadar, hepimizin birleştirici, kaynaştırıcı, yeniden el ele gönül gönüle söylemlerle birbirimizi bağrımıza basıcı bir dönemi inşa edemez isek, yarın bir araya gelemeyen, konuşamayan, alabildiğine kontrolsüz, her türlü mihrakların kontrolüne gelen, bu endişeyle dopdolu olduğumuzu da ifade etmek isterim.
"HUKUKSUZLUĞUN ÜSTÜNDEN HUKUKLA GELMEK DURUMUNDASINIZ"
Ne olursa olsun hukukun üstünlüğü konusunda ittifak etmek durumundayız. Hukuksuzluğun üstünden yine hukukla gelmek durumundasınız. Hukuku askıya aldığınız bir ülkede mahremiyet ihlalleri söz konusu olur, can güvenliğiniz kaybolur ve toplumsal barışınız fevkalade tehlikeye girer.
Toplumsal barışın sağlanmasında yöneticilerimizin duyarlı olması, kusurları telafi ederken hukuk içinde kalmaları, hukuk çerçevesi içinde kalmak kaydıyla, devlet bünyemizin içerisinde ur diye telakki edilen her ne yapı varsa, bütün delilleriyle hukuk çerçevesinde kalarak üzerine gidilmelidir.
Ancak elde herhangi bir delil, belge olmadan, bir kitleyi itham eden söylem üretmek, milyonlarca gönüldaşı olan bir anlayışı, bir düşünceyi, çeteyle, örgütle itham etmek ve yine yapılan bütün bu faaliyetleri görmezden gelerek, alabildiğine yanlış tarihi tanımları referans vermek fevkalade üzücüdür.
Biz AK Parti ile alakalı önemli demokratik hareketler yaptığımızı inkar edemeyiz. Ergenekon ve balyoz soruşturmalarının, vesayetçi anlayışın yıkılmasında etkili olduğunda herkes müttefiktir. Yargılama sırasında hiçbirşey kusursuz olmuştur denemez. Ancak bu soruşturmaların, Başbakanımızın dediği gibi “polisimiz destan yazmıştır yargıçlarımız tarihe geçmiştir derken, veya aynı şekidle Gezi olaylarında polisimizin yüceltilerek, bugün bu teşkilatların çete denmesini anlamak mümkün değildir.
Kazanımların kaybedilmemesi meselesi AK Parti’nin geçmiş dönemde referans ettiği ve üzerinde ısrarla durduğu gerek demokratikleşme, gerek hukukun üstünlüğü, gerek AB normlarında, aynı hassasiyetle bu savrulmanın önüne geçilmesi gerekir. Ne konuşursak konuşalım, hukuk çerçevesi içinde kalmaya mecburuz.
"İKTİDARIN DENETİMİNE AÇIK YARGI"
Bugün ülkemiz 17 Aralık yolsuzluk operasyonuyla beraber, ne konuşursak konuşalım hukuken üzerine gidilmediği sürece kamuoyunda gündem sapması olarak değerlendirilecektir.
Bugün bir iktidarın kendi denetim ve kontrolüne açık olan yargının sahte evrakla, aslı astarı olmayan bilgilerle suçlama yapmasının mümkün olmadığını, kazandıklarımız itibarıyla mümkün olmadığını hepimiz bilmeliyiz. Paralel yapılar, çeteler, örgütler, her ne olumsuz yapı varsa bunların üzerine de mutlaka gidilmesinin gerekliliğini ifade etmek isteriz.
Dün akşamdan bu yana değişik, sosyal medyada yayınlanmış ve medyaya düşmüş olan dinlemelerle alakalı olarak birkaç noktaya değinmek isterim. Uluslararası alanda bu tarz dinlemeler, ya devletin güvenlik güçleri veya netice itibarıyla kimler tarafından yapıldıysa devletin gücüyle tespit edilebilir.
Bank Asya meselesinin gündeme getirildiğini görüyoruz. Bu karışıklığın ve alabildiğine toz dumanın içerisinde, bir banka kasıtlı olarak batırılmak istenmesine karşılık tabi ki sayın Gülen’e itimat ederek, ama telefon ama ziyaretle açan insanların bu noktada fikirlerini almaktan tabii ne olabilir? Hoca efendiyi AK Partiden bir çok insanın ziyaret ettiği gibi, kendisinin kendisine ait telefonu yok. Kendine ulaşıp duygu ve düşüncelerini paylaşan insanlar elbet olmuştur. Dinlediğiniz zaman da bu ülkenin birliği dirliği ve sayın Gülen’in varlığından bu yana çizdiği profille alakalı en ufak endişe edecek bir şey olmamaktadır.
Bunları Gülen’le konuşmak suçmuş, sanki telefon üzerinden yapmak büyük bir örgüt işi gibi lanse etme, anlayış açısından nerelere kadar savrulduğumuzu zannediyorum işaret etmesi bakımından önemlidir.
Bu operasyonun dış ayağı olarak gündeme getirilmişti. Benim oraya iştirak etmem gündeme getirilmişti. Halbuki bu çok açık bir toplantıydı. Bir otelde organize edilmişti. Davet eden AB dönem başkanıydı. Katılanlar bu ülkenin izniyle katılan AB büyükelçileriydi. Davet edilen de bu vakfın, ki bu vakıf BM’nin genel danışmanlık statüsüne sahip bir vakfın başkanıydı. Bu toplantıya Egemen Bağış Fatma Şahin davet edilmişlerdi.
Geçmiş dönemde irticanın merkeze atılarak toplumumuzda meydana getirilen huzursuzluk bugün kaygıyla izlediğimiz üzere camia merkeze oturtularak yapılmak istenmektedir.
Topyekün bu ülke açısından ciddi tahrip edici bir süreç olduğu unutulmaması lazım. Camianın içerisinde örgüt var, paralel yapı var, çete var iddialarının tamamen bir iftira olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
Bunu iddia eden insanlar, bu iddialarını kamuoyuyla paylaşmazdan önce, yargıdan bununla ilgili bir delil belge ortaya koymaları gerekmez miydi? Siz dosya dosya yargıdaki meselelerle alakalı, kaygı endişe ederken, yargıyla ilgili kaygılarını ifade ederken, hiç yargıya itham ve iddiaları hangi sebeple seslendiriyorsunuz? Bunlar ciddi manada kaygı oluşturan, geleceğini fevkalade riske eden yaklaşımlardır.
Bu ülkenin en zirvesinde olan insandan, sokağında yürüyen kişisine kadar herkesin mutlak bilinçli ve şuurlu, toplumun birliğine katkı yapacak bir üslupla konuşmasının zaruretinin altını çizmek istiyorum.
Biz bu sorumluluğu yerine getiremezsek, Cumhurbaşkanı’mız Başbakanımız ve TBMM Başkanımız bu dağılmanın önüne geçemezlerse, bu ülkede bazı şeyleri yapmanın ve yerine getirmenin çok geç olacağı endişesini taşıyoruz.