Cemaat- AK Parti kavgasına Akil Adam da karıştı!
Yeni Akit yazarı Hasan Karakaya'dan Fethullah Gülen'e kavga uyarısı..
Hükümet-Cemaat gerilimi.... Mesele, sadece dersane mi?
.
Zaman zaman “Cemaat mensubu” arkadaşlar ararlar ve o günlerin “kritik konu”ları hakkında derler ki; “Abi, sen bir Akil Adam’sın... Herhangi bir tarafı kayırmak yerine, haklı bulduğunun yanında yer al, diğer tarafı da ikaz et... Aramızda hakem ol... Kantarın topuzunu kim kaçırıyor ise, uyar.”
Ben de bunu yapıyor ve merak ediyorum, “dersaneler” üzerinden yürütülen “kavga”da kim haklı, kim haksız?.. Ve problem, sadece “dersane”lerle mi sınırlı?.. Dahası; dersaneler “İslâmi bir mesele” midir ki, Fethullah Hocaefendi bu konuya “müdahil” oldu ve “Hükümeti itham edici ifadeler” sarfetti?..
Öyle ya;
“28 Şubat süreci”nde, “İslâm’ın emri” olan “başörtüsü” için “furuat” diyen bir Hocaefendi, bugün “ticari” bir konu olan “dersaneler” meselesinde, niye bu kadar üzülüyor, kendisini sevenlere niye “hacet namazı” kılma çağrısında bulunacak kadar celalleniyor?..
EĞİTİM, DERSANE DEMEK Mİ?
Efendim, olayı biliyorsunuz...
Milli Eğitim Bakanlığı, “dersaneler”le ilgili bir “düzenleme” yapmak ve durumları müsait olanları “özel okula dönüştürmek” gibi bir çalışma yürütüyor...
İşte bu çalışma, önceki günkü Zaman gazetesinin manşetinde, “Eğitime büyük darbe” başlığı ile verildi.
Ne yalan söyleyeyim, Zaman’ın, haberi bu şekilde sunmasını yadırgadım...
Öyle ya;
“Eğitim” demek, “dersane” demek midir?.. Eğitimde “esas” olan, “asıl” olan “okul”lar değil midir?.. “Dersane”lerle ilgili düzenleme yapmak niye “eğitime darbe” olsun ki?..
Ne yani;
“Dersaneler” olmadan önce “eğitim” yok muydu?.. Bu, bazı “Atatürkçü geçinenler” ve “Atatürk’ten geçinenler”in; “Atatürk olmasaydı, biz de olmazdık” demesi kadar abes bir mantıktır!..
“Eğitim”in var olabilmesi madem ki “dersane”lere bağlıdır, o zaman kapatalım “okul”ları, yurdun dört bir tarafını “dersane”lerle donatalım...
Uzun lâfın kısası;
“Dersane”ler olmadan önce de “okul”lar vardı ve okullar, “eğitim” için “tek şart” değilse de, “görmezden gelinecek bir şart” da değildir!..
Hâl böyleyken;
Önce Zaman’ın, sonra da Fethullah Gülen Hocaefendi’nin, bu “ticari” konuyu, bir “ölüm-kalım meselesi” olarak görmesi ve bu konu üzerinden “Hükümet’le kavga”yı göze alması anlaşılır şey değildir.
“Dersane dernekleri”nin hop oturup-hop kalkmalarını anlarım... Nihayetinde, işin içinde “cukka” var...
Ama, Fethullah Hocaefendi’nin, “Hükümet’le karşı karşıya gelme” pahasına, “tutuklu generaller” için “Yaşlı-başlı adamların orada hesap verdiğini görünce benim ciğerim yanıyor” derken; “Hükümet’in dersaneleri kapatacağı iddiaları” üzerine “Sabır çok önemli... Firavun aleyhinizde ise, Karun aleyhinizde ise, isabetli bir yolda yürüyorsunuz demektir” şeklinde konuşması ne anlama gelir, yorumunu sizlere bırakıyorum...
“HOCA” OLARAK SEVERİZ AMA!
Açık ve net söyleyeyim;
“Fethullah Gülen Hocaefendi’yi sevenler, onu “Hoca” olduğu için seviyorlar... Hocaefendi’nin “siyasi ve ticari bir figür” olarak ortaya çıkması, en başta “Hocaefendi’nin imajı”na zarar verir!..
“Dersanelerin kapatılması” diye bir şey yok ama, velev ki böyle bir çalışma var; peki bu, bir “ölüm-kalım meselesi” midir?.. “İslâmi bir kişiliği” olan Hocaefendi’nin, “ticari ve siyasi” konularda sürekli açıklamalar yapması, ne kadar doğrudur?.. Bu “çıkış”ları, kendisine duyulan “muhabbet”i artırır mı, azaltır mı?..
Uzun lâfın kısası;
Fethulah Hocaefendi’nin, bir “Hoca” olarak “dini konular”la değil de, “siyasi ve ticari konulardaki tartışmalar”la gündeme gelmesi veya getirilmesi, “Hocaefendi’nin yıpranması”na yol açar ki, ben de buna üzülürüm...
Üzülmekle kalmaz, eleştiririm!..
ÖZEL SOHBETİ KİM SIZDIRDI?
Daha önce de dediğim gibi;
Mesele, sadece “dersaneler”le sınırlı kalsa yine iyi... Ama, problem “daha derinlerde” gibi geliyor bana...
Hayır, “eski meseleler”e girmeyeceğim...
Ama, “Bülent Arınç’ın sitemi”ne, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın da “üzülmesine” yol açan şu “son olay” üzerinde biraz durmak istiyorum...
Olayı, az-çok biliyorsunuz...
AK Parti, 15 gün önce, yani 1-2-3 Kasım tarihlerinde Kızılcahamam’da “kamp”a girdi... Burada; “istişare”ler yapıldı, sorusu olanlara cevaplar verildi... “Toplantının basına açık bölümü” olduğu gibi, “basına kapalı bölümleri” de oldu... Basına kapalı bölümlerde, daha çok “parti içi konular”, daha doğrusu “aile içi konular” konuşuldu... Çoğu, “özel” konulardı ve bunları “kamuoyunun bilmesi” gerekmiyordu...
Ne var ki; o toplantıda bulunup da, “aile içi sohbet”i duyan bir veya birkaç AK Parti milletvekili, resmen ve alenen “köstebek” gibi hareket etti ve toplantıda konuşulan “kızlı-erkekli öğrenci evleri” meselesini Zaman’a ve “onlara yakın” gazetecilere “sızdırdı!”
Evet, sızdırdı!..
Ama, yine de, “Zaman ve diğer iki gazete”de çıkan haber, aslında hiç kimsenin dikkatini çekmemişti.
YAZININ TAMAMI İÇİN TIKLAYIN
.
Zaman zaman “Cemaat mensubu” arkadaşlar ararlar ve o günlerin “kritik konu”ları hakkında derler ki; “Abi, sen bir Akil Adam’sın... Herhangi bir tarafı kayırmak yerine, haklı bulduğunun yanında yer al, diğer tarafı da ikaz et... Aramızda hakem ol... Kantarın topuzunu kim kaçırıyor ise, uyar.”
Ben de bunu yapıyor ve merak ediyorum, “dersaneler” üzerinden yürütülen “kavga”da kim haklı, kim haksız?.. Ve problem, sadece “dersane”lerle mi sınırlı?.. Dahası; dersaneler “İslâmi bir mesele” midir ki, Fethullah Hocaefendi bu konuya “müdahil” oldu ve “Hükümeti itham edici ifadeler” sarfetti?..
Öyle ya;
“28 Şubat süreci”nde, “İslâm’ın emri” olan “başörtüsü” için “furuat” diyen bir Hocaefendi, bugün “ticari” bir konu olan “dersaneler” meselesinde, niye bu kadar üzülüyor, kendisini sevenlere niye “hacet namazı” kılma çağrısında bulunacak kadar celalleniyor?..
EĞİTİM, DERSANE DEMEK Mİ?
Efendim, olayı biliyorsunuz...
Milli Eğitim Bakanlığı, “dersaneler”le ilgili bir “düzenleme” yapmak ve durumları müsait olanları “özel okula dönüştürmek” gibi bir çalışma yürütüyor...
İşte bu çalışma, önceki günkü Zaman gazetesinin manşetinde, “Eğitime büyük darbe” başlığı ile verildi.
Ne yalan söyleyeyim, Zaman’ın, haberi bu şekilde sunmasını yadırgadım...
Öyle ya;
“Eğitim” demek, “dersane” demek midir?.. Eğitimde “esas” olan, “asıl” olan “okul”lar değil midir?.. “Dersane”lerle ilgili düzenleme yapmak niye “eğitime darbe” olsun ki?..
Ne yani;
“Dersaneler” olmadan önce “eğitim” yok muydu?.. Bu, bazı “Atatürkçü geçinenler” ve “Atatürk’ten geçinenler”in; “Atatürk olmasaydı, biz de olmazdık” demesi kadar abes bir mantıktır!..
“Eğitim”in var olabilmesi madem ki “dersane”lere bağlıdır, o zaman kapatalım “okul”ları, yurdun dört bir tarafını “dersane”lerle donatalım...
Uzun lâfın kısası;
“Dersane”ler olmadan önce de “okul”lar vardı ve okullar, “eğitim” için “tek şart” değilse de, “görmezden gelinecek bir şart” da değildir!..
Hâl böyleyken;
Önce Zaman’ın, sonra da Fethullah Gülen Hocaefendi’nin, bu “ticari” konuyu, bir “ölüm-kalım meselesi” olarak görmesi ve bu konu üzerinden “Hükümet’le kavga”yı göze alması anlaşılır şey değildir.
“Dersane dernekleri”nin hop oturup-hop kalkmalarını anlarım... Nihayetinde, işin içinde “cukka” var...
Ama, Fethullah Hocaefendi’nin, “Hükümet’le karşı karşıya gelme” pahasına, “tutuklu generaller” için “Yaşlı-başlı adamların orada hesap verdiğini görünce benim ciğerim yanıyor” derken; “Hükümet’in dersaneleri kapatacağı iddiaları” üzerine “Sabır çok önemli... Firavun aleyhinizde ise, Karun aleyhinizde ise, isabetli bir yolda yürüyorsunuz demektir” şeklinde konuşması ne anlama gelir, yorumunu sizlere bırakıyorum...
“HOCA” OLARAK SEVERİZ AMA!
Açık ve net söyleyeyim;
“Fethullah Gülen Hocaefendi’yi sevenler, onu “Hoca” olduğu için seviyorlar... Hocaefendi’nin “siyasi ve ticari bir figür” olarak ortaya çıkması, en başta “Hocaefendi’nin imajı”na zarar verir!..
“Dersanelerin kapatılması” diye bir şey yok ama, velev ki böyle bir çalışma var; peki bu, bir “ölüm-kalım meselesi” midir?.. “İslâmi bir kişiliği” olan Hocaefendi’nin, “ticari ve siyasi” konularda sürekli açıklamalar yapması, ne kadar doğrudur?.. Bu “çıkış”ları, kendisine duyulan “muhabbet”i artırır mı, azaltır mı?..
Uzun lâfın kısası;
Fethulah Hocaefendi’nin, bir “Hoca” olarak “dini konular”la değil de, “siyasi ve ticari konulardaki tartışmalar”la gündeme gelmesi veya getirilmesi, “Hocaefendi’nin yıpranması”na yol açar ki, ben de buna üzülürüm...
Üzülmekle kalmaz, eleştiririm!..
ÖZEL SOHBETİ KİM SIZDIRDI?
Daha önce de dediğim gibi;
Mesele, sadece “dersaneler”le sınırlı kalsa yine iyi... Ama, problem “daha derinlerde” gibi geliyor bana...
Hayır, “eski meseleler”e girmeyeceğim...
Ama, “Bülent Arınç’ın sitemi”ne, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın da “üzülmesine” yol açan şu “son olay” üzerinde biraz durmak istiyorum...
Olayı, az-çok biliyorsunuz...
AK Parti, 15 gün önce, yani 1-2-3 Kasım tarihlerinde Kızılcahamam’da “kamp”a girdi... Burada; “istişare”ler yapıldı, sorusu olanlara cevaplar verildi... “Toplantının basına açık bölümü” olduğu gibi, “basına kapalı bölümleri” de oldu... Basına kapalı bölümlerde, daha çok “parti içi konular”, daha doğrusu “aile içi konular” konuşuldu... Çoğu, “özel” konulardı ve bunları “kamuoyunun bilmesi” gerekmiyordu...
Ne var ki; o toplantıda bulunup da, “aile içi sohbet”i duyan bir veya birkaç AK Parti milletvekili, resmen ve alenen “köstebek” gibi hareket etti ve toplantıda konuşulan “kızlı-erkekli öğrenci evleri” meselesini Zaman’a ve “onlara yakın” gazetecilere “sızdırdı!”
Evet, sızdırdı!..
Ama, yine de, “Zaman ve diğer iki gazete”de çıkan haber, aslında hiç kimsenin dikkatini çekmemişti.
YAZININ TAMAMI İÇİN TIKLAYIN