ÇANAKKALE GEÇİLEMEDİ, İYİ BİR FİLMİ DE ÇEKİLEMEDİ!
Yeni bir ‘Çanakkale Savaşı' filmi daha gösterimde&... Haftanın tüm filmleri Cineradar'da Murat Tolga Şen'in tavsiyeleriyle&...
Geçen hafta Altın Portakal yoğunluğu yüzünden ara verdiğimiz vizyon köşemiz Cineradar’a kaldığı yerden devam ediyoruz. Haftanın en göze giren filmi Çanakkale 1915 olacak sanırım. Sinan Çetin’in Çanakkale Çocukları hayal kırıklığından sonra seyirci biraz korkarak bilet alacaktır bu filme ancak fazla didaktik olsa da, genel seyirci açısından ilgiye değer bir sonuç var ortada. Mutlu Et Beni ise bundan 130 yıl öncesinin İngiltere’sinde yaşanan komik bir aşk hikayesini anlatıyor. Sonu gelmeyen Paranormal Activity serisinin 4. Filmi ve gereksiz bir yerli komedi olan Oğlum Bak Git’ de bu hafta gösterime girecek filmlerden… Gelin, sinemaya gitmeden önce hepsine bir göz atalım.
Çanakkale 1915 / Tarihi, Savaş / 100 dk
Yönetmen: Yeşim Sezgin
Oyuncular: Şevket Çoruh, Barış Çakmak, İlker Kızmaz
Filmi izleyebileceğiniz sinemalar…
Özet: Rus Harbi, Balkan Savaşları, elden çıkan topraklar ve verilen ağır yenilgilerle 20. yüzyılın başları Osmanlı Devleti için çok büyük maddi ve manevi kayıplarla gelir. Rumeli toprakları kaybedilmiş, eziyet gören Osmanlı tebaası Anadolu’ya göç etmeye başlamış, Osmanlı orduda büyük kayıplar yaşamıştır. 1914’te 1.Dünya Savaşı’nın patlak vermesi ve Osmanlı’nın İttifak Devletleri ile yeniden savaşa girmesi sonucu Anadolu’da eli silah tutan tüm genç erkekler için seferberlik emri çıkar.
Şimdiye kadar ağır yenilgiler alan Osmanlı vatan bellediği toprakları korumak için var gücüyle yeniden birlik olur. Osmanlının eğitim, görmüş genç ve yetenekli beyinleri de gönüllü olarak askere yazılır. İşte gencecik Veli ve Mehmet Ali de bu askerler arasındadır.
Mustafa Akkad büyük bir sinemacıydı. Onun sayesinde İslam, Çağrı gibi müthiş bir başyapıt kazandı. Libya direniş kahramanı Ömer Muhtar’ da bu sayede beyazperde de ölümsüzleşti. Yıllar önce çekilmiş bu başyapıtları bir kez daha izlerseniz, senaryo ve yönetmen bakışının ortaya çıkan eser için ne kadar önemli olduğunu göreceksiniz. Üzgünüm ama bizim hala duygusal ve teknik açıdan ‘olmuş’ bir Çanakkale savaşı filmimiz yok. Halk bu konuda yapılmış işleri görmek için çok hevesli ancak ortaya ya Sinan Çetin mamulü ‘savaş karşıtı’ empati senfonileri ya da Çanakkale 1915 gibi anlatım açısından sıkıntılı işler çıkıyor.
Bence şu Anzakları anlama yani düşmanla duygudaş olma işini fazla ciddiye alıyoruz. Zamanın ruhuna uygun olarak ‘erkek’ olmak için okyanus aşıp bizi öldürmeye gelmiş insanları anlama hikayesi değil bizim anlatmamız/göstermemiz gereken. Bırakalım onlar kendi filmlerini yapsınlar ki Avustralyalı yönetmen Peter Weir’in elinden çıkma Mel Gibson’lu bir Gallipolli (1981) filmi var zaten. İzlediğim en iyi Çanakkale savaşı filmi de hala bu yapıt.
Çanakkale 1915, şimdiye kadar hedefe en çok yaklaşan işimiz ancak uyarlandığı eser çok fazla şey anlatıyor ve film bunları duygusal açıdan birbirine bağlama konusunda yetersiz. Fragmanındaki duygusallık filmin geneline geçmiyor çünkü film aynı zamanda belgesel bir not düşebilme misyonunu üstlenmiş. Çanakkale 1915’in seyircide mutlaka karşılığı olacak bir film olduğunu düşünüyorum. Çatışma sahneleri dinamik ve yerli savaş filmlerini düşünürsek, şimdiye kadar izlediklerimin en iyisi… Görsel efektlerin inandırıcılık düzeyi filmin her anında aynı seviyede değil. Korelilerin yaptığı milliyetçi 2. Dünya Savaşı filmlerine çok benziyor ancak sadece benziyor. Çünkü Asya sineması teknik açıdan neredeyse bile Hollywood’u bile aştı denebilir. Küçük bütçelerle harikalar yaratıyorlar.
Çanakkale yine filme çekilmeli ancak arkasına tıpkı Akkad gibi uluslararası bir ekip ve milyon dolarlar almadan kimse bu yola düşmemeli. Bizim büyük destanımızı, perdede hak ettiği şekilde görmek en büyük dileğim.
Mutlu Et Beni / Hysteria / Komedi, Romantik / 100 dk
Yönetmen: Tanya Wexler
Oyuncular: Hugh Dancy, Maggie Gyllenhaal, Jonathan Pryce, Felicity Jones, Rupert Everett, Ashley Jensen, Sheridan Smith, Gemma Jones, Malcolm Rennie, Kim Criswell
Filmi izleyebileceğiniz sinemalar…
Özet: 1880 yılında, meslektaşlarının ortaçağdan kalma uygulamaları karşısında hayal kırıklığına uğrayan genç bir doktor olan Mortimer Granville, özel el hizmetleri ile kadınları tedavi eden Dr. Dalrymple hesabına çalışmaya başlar. Dönem kadınlarının histeri tedavileri için Dr. Dalrymple’ın kapısını sürekli çalmaya başlaması karşısında şaşırmaya başlayan Mortimer, arkadaşı Edmund ile birlikte vibratörü icat eder ve büyük bir başarı kazanır.
Kostümlü dramalardan (şimdilerde buna ’tarihi film’ diyoruz) pek hoşlanan biri değilim. Hele de bu türden bir komedi yapma fikrini iyice modası geçmiş, gereksiz bir çaba olarak görüyorum. Bu filmi izledikten sonra ’önyargı çok fena bir şeydir’ demeyi isterdim ancak gösterilen tüm çabaya rağmen hala aynı fikirdeyim.
Sanayi toplumu öncülü, Victoria dönemi İngiltere’si her açıdan gelişmelerle doludur. Bu dönemde sanat, bilim ve tıpta sürekli ilerlemeler kaydedilir. Mutlu Et Beni seyirciyi ilk vibratörün nasıl icat edildiği gibi bir sorunun cevabına doğru eğlenceli ve romantik bir yolculuğa çıkarmayı amaçlıyor.
Mutlu Et Beni’nin en büyük başarısı, seyirciyi hikayesini anlattığı/gösterdiği zamana gerçekten taşıyabilmesi. Filmin başarılı mekan tasarımları izleyeni etkiliyor. Örneğin; yoldan geçen bir beyefendi, az önce geçen bir faytonun bıraktığı pisliğe basıyor ve ayağını gireceği binanın girişinde bulunan ayak silme aparatına sürterek temizliyor. Ulu bilge google’dan baktım ki gerçekten bunlardan varmış. Yeni bir şey görmüş, öğrenmiş olduk. Harika!
Ancak kağıt üzerinde harika duran öykünün sıkıntıları da çok. Maggie sıcak oyunculuğu filmi sırtlansa da tüm performanslar yeterli ancak filmin hikaye oluşturma tekniği fena halde sıradan. Neredeyse BBC dramalarından ödünç alınmış bir sıkıcı olma hali tüm filme sinmiş. Alışılmadık bir öyküyü de epey yaralıyor bu durum. Sinema filmi yapmak yerine 13 bölümlük bir drama çekselermiş dedirtiyor izlerken. Diyaloglar, olayların gelişimi bu zaman düzeyine yayılmış gibi çünkü.
Açıkçası filmin hedef kitlesini tahmin etmekte de zorlanıyorum. Ülkemizde ’vajina’ ve buna bağlı meselelerin hala bir tabu olduğunu düşünürsek... Gerçi, film bu konuda erotik bir tuzağa düşmemek için insanüstü gayret gösteriyor ve özellikle ‘vajina terapisi’ sekanslarında komedinin dozunu yükseltiyor. Açık toplumların geçmişini gözlemlemek ve değer yargılarımızın neden bu kadar farklı olduğunu anlamak için de faydalı olabilir. En azından, hikaye açısından farklı bir şeyler keşfetmek isteyen ve İstanbul film Festivali’nde ıskalayan izleyiciler için iyi bir seçim olabilir.
Paranormal Activity 4 / Korku, Gizem / 95 dk
Yönetmen: Henry Joost, Ariel Schulman
Oyuncular: Katie Featherston, Kathryn Newton, Matt Shively, Brady Allen, Tommy Miranda
Filmi izleyebileceğiniz sinemalar…
Özet: Ali Rey ve arkadaşı Chloe Cooper evlerinde gerçekleşen paranormal olayları fark etmeye başlar. Hayaletler ve kötü ruhlar hakkında araştırma yaparlar ve kendi hayatlarında çözümlenmemiş bazı durumlar olduğunu fark ederler. Kristi ve Daniel Ray yetim bir çocuğu evlat edinirler. Bir süre sonra çocuğun evlerine güçlü bir şey getirdiğini anlarlar.
Sonu gelmeyen Paranormal serisinin yeni devam filmi… Altın yumurtlayan kazı kimse kesmek istemiyor ama artık sıktı bence! Yine de siz bilirsiniz.
ParaNormaN / Stop-motion Animasyon / 92 dk
Yönetmen: Sam Fell, Chris Butler
Oyuncular: Kodi Smit-McPhee, Casey Affleck, Tucker Albrizzi, Tempestt Bledsoe, Alex Borstein, Jodelle Ferland, Jeff Garlin, John Goodman, Bernard Hill, Anna Kendrick, Leslie Mann, Christopher Mintz-Plasse, Elaine Stritch
Filmi izleyebileceğiniz sinemalar…
Özet: Zombiler küçük bir kasabayı kuşatırsa kim yardıma çağrılabilir? Ölülerle konuşabilen, yanlış anlaşılmış küçük bir kasabalı olan Norman’dan (seslendiren: Kodi Smit-McPhee) başka seçenek yoktur. Kasabasını yüzyıllardır süren bir lanetten kurtarmak için Norman’ın zombilerin yanı sıra hayaletler, cadılar ve en kötüsü de moronlaşmış yetişkinlerle mücadele etmesi gerekecektir. Hayaletlerle konuşabilen bu küçük çocuk, paranormal güçlerinin başka dünyalardaki sınırları zorlaması ihtimaliyle karşılaşabilir.
İnanılmaz bir emekle kotarılmış keyifli bir film… Her yaştan gizem avcısı çocuklara hitap ediyor. Mutlaka izleyin.
Meleklerin Payı / The Angels’ Share / Komedi, Drama / 101 dk
Yönetmen: Ken Loach
Oyuncular: Paul Brannigan, John Henshaw, Gary Maitland, Jasmin Riggins, William Ruane, Roger Allam, Siobhan Reilly, Chooye Bay, Paul Birchard, James Casey
Filmi izleyebileceğiniz sinemalar…
Özet: Ken Loach hayatlarının sonuna kadar onları rahat ettirebilecek bir viski fabrikası soygununa girişen bir grup serseri arkadaşın acı tatlı komedi hikayesini anlatıyor. Hikayeye, filmin kahramanı Robbie’nin tasviriyle başlayan Loach filmi takdire şayan bir ustalıkla daha komik hale getiriyor.
Oğlum Bak Git / Komedi / 94 dk
Yönetmen: Haydar Işık
Oyuncular: Yavuz Seçkin, Metin Yıldız, Arzu Yanardağ, Çetin Altay, Selahattin Taşdöğen, Orhan Aydın, Sibel Gökçe
Filmi izleyebileceğiniz sinemalar…
Özet: Orhan (Yavuz Seçkin) hayatı boyunca şansızlıklar ve kısmetsizlikler yaşamış bir taksicidir. Yaşamında her şey ters gidiyor, doğru gidecek gibi görünenler son anda traji komik durumlara dönüşüyordur. En yakın dostları Kürşat (Metin Yıldız) ve Teoman (Veysel Diker) , Orhan’ın bu kısmetsizliğini atması için ellerinden geleni yapsalar da sonuç sıfırdır.
Kulaktan dolma kocakarı tarifleriyle şanssızlığını kırmaya çalışan Orhan, bunda başarılı olamayınca durumunu bilimin ve ilimin ışığında çözmeye karar verir. Kişisel Gelişim Uzmanı Figen (Esra Sönmezer) onun son umududur. Lakin Figen’in babası yer altı dünyasının tanınmış simalarından Kırmızı Erol (Orhan Aydın) dur. İç çamaşırına kadar kırmızı giyen biridir. Kana karşı alerjisi olduğundan öldürdüğü kişilerin kanı üstünde leke göstermesin diye kırmızı giyiyordur. Kahramanımız Orhan, gudubetsizliğini yenmek ve kendine yeni bir hayat bakışı oluşturmak için gittiği Figen’le tanıştığı ilk gün, kendini başka bir belanın içerisinde bulur. Kırmızı Erol, Figen’i yine mafya dünyasının tanınmış simalarından Rüstem’in (Selahattin Taşdöğen) oğluyla evlendirmek istiyordur.
Figen babasının bu baskılarından bıkmıştır. Babasına Orhan’la sözlendiğini ve ona deliler gibi aşık olduğunu söyler. Bizim saf Orhan’da kimseye “Hayır” diyemediğinden Figen’in bu yalanına ortak olur. Ve kendini bir anda hayatının en tehlikeli ve en komik macerası içerisinde bulur. Arkasından çevrilen pis oyundan ve tuzaktan habersiz bir maceranın içerisine giren Orhan’ın, macerası boyunca karşılaştığı inanılmaz tesadüfler, kahkaha sınırlarını zorlayan sürprizler, onu daha da içinden çıkılmaz bir duruma sürükler. Belki kaderin onun için başka bir planı vardır, belki de yoktur…
Çekilmese de olurdu. Hatta çekilmese daha iyi olurdu!
Twitter.com/murattolga
Çanakkale 1915 / Tarihi, Savaş / 100 dk
Yönetmen: Yeşim Sezgin
Oyuncular: Şevket Çoruh, Barış Çakmak, İlker Kızmaz
Filmi izleyebileceğiniz sinemalar…
Özet: Rus Harbi, Balkan Savaşları, elden çıkan topraklar ve verilen ağır yenilgilerle 20. yüzyılın başları Osmanlı Devleti için çok büyük maddi ve manevi kayıplarla gelir. Rumeli toprakları kaybedilmiş, eziyet gören Osmanlı tebaası Anadolu’ya göç etmeye başlamış, Osmanlı orduda büyük kayıplar yaşamıştır. 1914’te 1.Dünya Savaşı’nın patlak vermesi ve Osmanlı’nın İttifak Devletleri ile yeniden savaşa girmesi sonucu Anadolu’da eli silah tutan tüm genç erkekler için seferberlik emri çıkar.
Şimdiye kadar ağır yenilgiler alan Osmanlı vatan bellediği toprakları korumak için var gücüyle yeniden birlik olur. Osmanlının eğitim, görmüş genç ve yetenekli beyinleri de gönüllü olarak askere yazılır. İşte gencecik Veli ve Mehmet Ali de bu askerler arasındadır.
Mustafa Akkad büyük bir sinemacıydı. Onun sayesinde İslam, Çağrı gibi müthiş bir başyapıt kazandı. Libya direniş kahramanı Ömer Muhtar’ da bu sayede beyazperde de ölümsüzleşti. Yıllar önce çekilmiş bu başyapıtları bir kez daha izlerseniz, senaryo ve yönetmen bakışının ortaya çıkan eser için ne kadar önemli olduğunu göreceksiniz. Üzgünüm ama bizim hala duygusal ve teknik açıdan ‘olmuş’ bir Çanakkale savaşı filmimiz yok. Halk bu konuda yapılmış işleri görmek için çok hevesli ancak ortaya ya Sinan Çetin mamulü ‘savaş karşıtı’ empati senfonileri ya da Çanakkale 1915 gibi anlatım açısından sıkıntılı işler çıkıyor.
Bence şu Anzakları anlama yani düşmanla duygudaş olma işini fazla ciddiye alıyoruz. Zamanın ruhuna uygun olarak ‘erkek’ olmak için okyanus aşıp bizi öldürmeye gelmiş insanları anlama hikayesi değil bizim anlatmamız/göstermemiz gereken. Bırakalım onlar kendi filmlerini yapsınlar ki Avustralyalı yönetmen Peter Weir’in elinden çıkma Mel Gibson’lu bir Gallipolli (1981) filmi var zaten. İzlediğim en iyi Çanakkale savaşı filmi de hala bu yapıt.
Çanakkale 1915, şimdiye kadar hedefe en çok yaklaşan işimiz ancak uyarlandığı eser çok fazla şey anlatıyor ve film bunları duygusal açıdan birbirine bağlama konusunda yetersiz. Fragmanındaki duygusallık filmin geneline geçmiyor çünkü film aynı zamanda belgesel bir not düşebilme misyonunu üstlenmiş. Çanakkale 1915’in seyircide mutlaka karşılığı olacak bir film olduğunu düşünüyorum. Çatışma sahneleri dinamik ve yerli savaş filmlerini düşünürsek, şimdiye kadar izlediklerimin en iyisi… Görsel efektlerin inandırıcılık düzeyi filmin her anında aynı seviyede değil. Korelilerin yaptığı milliyetçi 2. Dünya Savaşı filmlerine çok benziyor ancak sadece benziyor. Çünkü Asya sineması teknik açıdan neredeyse bile Hollywood’u bile aştı denebilir. Küçük bütçelerle harikalar yaratıyorlar.
Çanakkale yine filme çekilmeli ancak arkasına tıpkı Akkad gibi uluslararası bir ekip ve milyon dolarlar almadan kimse bu yola düşmemeli. Bizim büyük destanımızı, perdede hak ettiği şekilde görmek en büyük dileğim.
Mutlu Et Beni / Hysteria / Komedi, Romantik / 100 dk
Yönetmen: Tanya Wexler
Oyuncular: Hugh Dancy, Maggie Gyllenhaal, Jonathan Pryce, Felicity Jones, Rupert Everett, Ashley Jensen, Sheridan Smith, Gemma Jones, Malcolm Rennie, Kim Criswell
Filmi izleyebileceğiniz sinemalar…
Özet: 1880 yılında, meslektaşlarının ortaçağdan kalma uygulamaları karşısında hayal kırıklığına uğrayan genç bir doktor olan Mortimer Granville, özel el hizmetleri ile kadınları tedavi eden Dr. Dalrymple hesabına çalışmaya başlar. Dönem kadınlarının histeri tedavileri için Dr. Dalrymple’ın kapısını sürekli çalmaya başlaması karşısında şaşırmaya başlayan Mortimer, arkadaşı Edmund ile birlikte vibratörü icat eder ve büyük bir başarı kazanır.
Kostümlü dramalardan (şimdilerde buna ’tarihi film’ diyoruz) pek hoşlanan biri değilim. Hele de bu türden bir komedi yapma fikrini iyice modası geçmiş, gereksiz bir çaba olarak görüyorum. Bu filmi izledikten sonra ’önyargı çok fena bir şeydir’ demeyi isterdim ancak gösterilen tüm çabaya rağmen hala aynı fikirdeyim.
Sanayi toplumu öncülü, Victoria dönemi İngiltere’si her açıdan gelişmelerle doludur. Bu dönemde sanat, bilim ve tıpta sürekli ilerlemeler kaydedilir. Mutlu Et Beni seyirciyi ilk vibratörün nasıl icat edildiği gibi bir sorunun cevabına doğru eğlenceli ve romantik bir yolculuğa çıkarmayı amaçlıyor.
Mutlu Et Beni’nin en büyük başarısı, seyirciyi hikayesini anlattığı/gösterdiği zamana gerçekten taşıyabilmesi. Filmin başarılı mekan tasarımları izleyeni etkiliyor. Örneğin; yoldan geçen bir beyefendi, az önce geçen bir faytonun bıraktığı pisliğe basıyor ve ayağını gireceği binanın girişinde bulunan ayak silme aparatına sürterek temizliyor. Ulu bilge google’dan baktım ki gerçekten bunlardan varmış. Yeni bir şey görmüş, öğrenmiş olduk. Harika!
Ancak kağıt üzerinde harika duran öykünün sıkıntıları da çok. Maggie sıcak oyunculuğu filmi sırtlansa da tüm performanslar yeterli ancak filmin hikaye oluşturma tekniği fena halde sıradan. Neredeyse BBC dramalarından ödünç alınmış bir sıkıcı olma hali tüm filme sinmiş. Alışılmadık bir öyküyü de epey yaralıyor bu durum. Sinema filmi yapmak yerine 13 bölümlük bir drama çekselermiş dedirtiyor izlerken. Diyaloglar, olayların gelişimi bu zaman düzeyine yayılmış gibi çünkü.
Açıkçası filmin hedef kitlesini tahmin etmekte de zorlanıyorum. Ülkemizde ’vajina’ ve buna bağlı meselelerin hala bir tabu olduğunu düşünürsek... Gerçi, film bu konuda erotik bir tuzağa düşmemek için insanüstü gayret gösteriyor ve özellikle ‘vajina terapisi’ sekanslarında komedinin dozunu yükseltiyor. Açık toplumların geçmişini gözlemlemek ve değer yargılarımızın neden bu kadar farklı olduğunu anlamak için de faydalı olabilir. En azından, hikaye açısından farklı bir şeyler keşfetmek isteyen ve İstanbul film Festivali’nde ıskalayan izleyiciler için iyi bir seçim olabilir.
Paranormal Activity 4 / Korku, Gizem / 95 dk
Yönetmen: Henry Joost, Ariel Schulman
Oyuncular: Katie Featherston, Kathryn Newton, Matt Shively, Brady Allen, Tommy Miranda
Filmi izleyebileceğiniz sinemalar…
Özet: Ali Rey ve arkadaşı Chloe Cooper evlerinde gerçekleşen paranormal olayları fark etmeye başlar. Hayaletler ve kötü ruhlar hakkında araştırma yaparlar ve kendi hayatlarında çözümlenmemiş bazı durumlar olduğunu fark ederler. Kristi ve Daniel Ray yetim bir çocuğu evlat edinirler. Bir süre sonra çocuğun evlerine güçlü bir şey getirdiğini anlarlar.
Sonu gelmeyen Paranormal serisinin yeni devam filmi… Altın yumurtlayan kazı kimse kesmek istemiyor ama artık sıktı bence! Yine de siz bilirsiniz.
ParaNormaN / Stop-motion Animasyon / 92 dk
Yönetmen: Sam Fell, Chris Butler
Oyuncular: Kodi Smit-McPhee, Casey Affleck, Tucker Albrizzi, Tempestt Bledsoe, Alex Borstein, Jodelle Ferland, Jeff Garlin, John Goodman, Bernard Hill, Anna Kendrick, Leslie Mann, Christopher Mintz-Plasse, Elaine Stritch
Filmi izleyebileceğiniz sinemalar…
Özet: Zombiler küçük bir kasabayı kuşatırsa kim yardıma çağrılabilir? Ölülerle konuşabilen, yanlış anlaşılmış küçük bir kasabalı olan Norman’dan (seslendiren: Kodi Smit-McPhee) başka seçenek yoktur. Kasabasını yüzyıllardır süren bir lanetten kurtarmak için Norman’ın zombilerin yanı sıra hayaletler, cadılar ve en kötüsü de moronlaşmış yetişkinlerle mücadele etmesi gerekecektir. Hayaletlerle konuşabilen bu küçük çocuk, paranormal güçlerinin başka dünyalardaki sınırları zorlaması ihtimaliyle karşılaşabilir.
İnanılmaz bir emekle kotarılmış keyifli bir film… Her yaştan gizem avcısı çocuklara hitap ediyor. Mutlaka izleyin.
Meleklerin Payı / The Angels’ Share / Komedi, Drama / 101 dk
Yönetmen: Ken Loach
Oyuncular: Paul Brannigan, John Henshaw, Gary Maitland, Jasmin Riggins, William Ruane, Roger Allam, Siobhan Reilly, Chooye Bay, Paul Birchard, James Casey
Filmi izleyebileceğiniz sinemalar…
Özet: Ken Loach hayatlarının sonuna kadar onları rahat ettirebilecek bir viski fabrikası soygununa girişen bir grup serseri arkadaşın acı tatlı komedi hikayesini anlatıyor. Hikayeye, filmin kahramanı Robbie’nin tasviriyle başlayan Loach filmi takdire şayan bir ustalıkla daha komik hale getiriyor.
Oğlum Bak Git / Komedi / 94 dk
Yönetmen: Haydar Işık
Oyuncular: Yavuz Seçkin, Metin Yıldız, Arzu Yanardağ, Çetin Altay, Selahattin Taşdöğen, Orhan Aydın, Sibel Gökçe
Filmi izleyebileceğiniz sinemalar…
Özet: Orhan (Yavuz Seçkin) hayatı boyunca şansızlıklar ve kısmetsizlikler yaşamış bir taksicidir. Yaşamında her şey ters gidiyor, doğru gidecek gibi görünenler son anda traji komik durumlara dönüşüyordur. En yakın dostları Kürşat (Metin Yıldız) ve Teoman (Veysel Diker) , Orhan’ın bu kısmetsizliğini atması için ellerinden geleni yapsalar da sonuç sıfırdır.
Kulaktan dolma kocakarı tarifleriyle şanssızlığını kırmaya çalışan Orhan, bunda başarılı olamayınca durumunu bilimin ve ilimin ışığında çözmeye karar verir. Kişisel Gelişim Uzmanı Figen (Esra Sönmezer) onun son umududur. Lakin Figen’in babası yer altı dünyasının tanınmış simalarından Kırmızı Erol (Orhan Aydın) dur. İç çamaşırına kadar kırmızı giyen biridir. Kana karşı alerjisi olduğundan öldürdüğü kişilerin kanı üstünde leke göstermesin diye kırmızı giyiyordur. Kahramanımız Orhan, gudubetsizliğini yenmek ve kendine yeni bir hayat bakışı oluşturmak için gittiği Figen’le tanıştığı ilk gün, kendini başka bir belanın içerisinde bulur. Kırmızı Erol, Figen’i yine mafya dünyasının tanınmış simalarından Rüstem’in (Selahattin Taşdöğen) oğluyla evlendirmek istiyordur.
Figen babasının bu baskılarından bıkmıştır. Babasına Orhan’la sözlendiğini ve ona deliler gibi aşık olduğunu söyler. Bizim saf Orhan’da kimseye “Hayır” diyemediğinden Figen’in bu yalanına ortak olur. Ve kendini bir anda hayatının en tehlikeli ve en komik macerası içerisinde bulur. Arkasından çevrilen pis oyundan ve tuzaktan habersiz bir maceranın içerisine giren Orhan’ın, macerası boyunca karşılaştığı inanılmaz tesadüfler, kahkaha sınırlarını zorlayan sürprizler, onu daha da içinden çıkılmaz bir duruma sürükler. Belki kaderin onun için başka bir planı vardır, belki de yoktur…
Çekilmese de olurdu. Hatta çekilmese daha iyi olurdu!
Twitter.com/murattolga