CAN DÜNDAR'IN GÖZÜ AYDIN...UFUK GÜLDEMİR 'PUŞT İKSİRİNİ DÖKTÜ'
Can Dündar'ın yazdığı bir yazıya kızan Habertürk'ün patronu Ufuk Güldemir, Dündar'a ilk gördüğü yerde "puşt iksiri" içireceğini yazmıştı.Ancak Dündar'ın "pişmanım" açıklaması yapınca Ufuk Güldemir bakın ne yazdı?
Can Dündar'a mektup: Puşt iksirini döktüm
Milliyet'te yazdığın yazıyı okudum Can.
''Ufuk Güldemir'i üzdüğüm için pişmanım'' demişsin.
Beni üzdün doğru.. Ama üzüldüğüme üzülmen, üzüntümü ortadan kaldırıyor.
Sokağa çıktığında her elini kaldırdığında her zaman taksi bulabilirsin. Ama ben, senin için, sağanak yağmurda bulabileceğin bir taksiydim.
Sen zannediyor musun ki ben bugüne kadar senin her yaptığını doğru buldum?
Dostlarının yağmurlu günde de sığınabileceği bir taksi olmaya çalışmalısın Can.
Ben yağmurlu günlerdeyim...
Sağanak altında..
İŞTE CAN DÜNDAR'IN MİLLİYET'TE YAYINLANAN UFUK GÜLDEMİR'LE İLGİLİ SON YAZISI
Bayramlar da devlet adamları gibi ikiye ayrılır bizde: Dindar olanlar-laik olanlar...
Laik olan dindar olmaz anlamı çıkmasın bundan...
Lakin bu sıfatlarla anılan adamlar kadar farklıdır birbirinden; resmi ve dini bayramlar da...
19 Mayıs Kurban'a benzemez...
29 Ekim Şeker'e...
Cumhuriyetin bayramları göğüs kabartıcı, göz yaşartıcıdır biraz... gündüz geçit törenli, tanklı topludur; gece fener alaylı, balolu, balonlu...
Dev Atatürk resimleri giydirilmiş binalar, upuzun nutuklar, rap rap yürüyen ordular, semada çelik kanatlardır resmi bayram; madalyalı gaziler, çığlık çığlık şiirler, haftalar öncesinden ödevler, uzayıp giden törenlerdir.
Dini bayram öyle değil...
Daha yaşlı bir defa... Asırlardır kutlanagelmişliğin verdiği bir tevekkül var üzerinde; daha sivil, daha sakin, daha sessiz...
Bakmayın şimdi hepimizin arifeden bavul toplayıp tatile kaçtığımıza; Şeker'in, Ramazan'ın, Kurban'ın ciddi emeği vardır dirlik düzenliğimizde...
Nefsi terbiyeye alan, açların halinden anlayan, lokmaya haram gibi uzak duran Ramazan'dan çıkıp ödül niyetine devasa bir şeker deryasına düşmeyi oldum bittim sevmişizdir.
Sabah tertemiz giyinmenin, kapıyı çalan çocuklara evdeki şekerden vermenin, Kurban'sa eti yoksullarla üleşmenin tadını biliriz.
Konu komşu, uzak-yakın akraba ziyaretlerini de, rahmetliler için mezarlıkta dua etmeyi de görev biliriz.
Bayram, köklerimizle buluşturur bizi; daha derine kök salar, güçleniriz.
Zamanla orucun, kurbanın, duanın, zekâtın, küsleri barıştırmanın, günahları bağışlamanın erdemlerini fark ederiz.
Bayram, gündelik hayatta nasır bağlayan yürekler için bir günah çıkarma fırsatıdır; bir arınma sınavı, bir merhamet durağı...
Bu sabah çocukluğumdaki gibi bayram namazı kılamayacağım babamla...
Bayram süresince onlardan ve sizlerden izin isteyeceğim bir hafta...
Dün bayramlaştık bir aile yemeğinde...
Kaybettiklerimizi kabirlerinde ziyaret edemediysek de rahmetle andık.
Şeker ve harçlık dağıttık çocuklara; özür dileyenleri affettik.
Şimdi mübarek bir günün ve uzun bir yolun arifesinde, aklımda kalan, yüreğimi yaralayan bir tek küslük var; onu da burada, uluorta merhametin tartısına vurmak istiyorum.
9 Ekim'de bu sütunda Avcı başlıklı bir yazıyla Ufuk Güldemir'den söz ettim.
Kendimi en iyi bilerek ve yüreğimden yüzde yüz emin olarak diyebilirim ki en ufak bir art niyet gütmedim; dostlukla, vefayla, şükranla, içtenlikle yazdım.
Sevmediğim bir hobiyi, sevdiğim birine yakıştıramadığımı karaladım, kendimce özenli bir üslupla...
Buna onca alınacağını, bana gönül koyacağını, dahası öfkeli satırlarla canımı yakacağını düşünemedim.
Düşünsem, yazmazdım.
Zor gününde onu kırmazdım.
Niyetim bu olmasa da, ist
Milliyet'te yazdığın yazıyı okudum Can.
''Ufuk Güldemir'i üzdüğüm için pişmanım'' demişsin.
Beni üzdün doğru.. Ama üzüldüğüme üzülmen, üzüntümü ortadan kaldırıyor.
Sokağa çıktığında her elini kaldırdığında her zaman taksi bulabilirsin. Ama ben, senin için, sağanak yağmurda bulabileceğin bir taksiydim.
Sen zannediyor musun ki ben bugüne kadar senin her yaptığını doğru buldum?
Dostlarının yağmurlu günde de sığınabileceği bir taksi olmaya çalışmalısın Can.
Ben yağmurlu günlerdeyim...
Sağanak altında..
İŞTE CAN DÜNDAR'IN MİLLİYET'TE YAYINLANAN UFUK GÜLDEMİR'LE İLGİLİ SON YAZISI
Bayramlar da devlet adamları gibi ikiye ayrılır bizde: Dindar olanlar-laik olanlar...
Laik olan dindar olmaz anlamı çıkmasın bundan...
Lakin bu sıfatlarla anılan adamlar kadar farklıdır birbirinden; resmi ve dini bayramlar da...
19 Mayıs Kurban'a benzemez...
29 Ekim Şeker'e...
Cumhuriyetin bayramları göğüs kabartıcı, göz yaşartıcıdır biraz... gündüz geçit törenli, tanklı topludur; gece fener alaylı, balolu, balonlu...
Dev Atatürk resimleri giydirilmiş binalar, upuzun nutuklar, rap rap yürüyen ordular, semada çelik kanatlardır resmi bayram; madalyalı gaziler, çığlık çığlık şiirler, haftalar öncesinden ödevler, uzayıp giden törenlerdir.
Dini bayram öyle değil...
Daha yaşlı bir defa... Asırlardır kutlanagelmişliğin verdiği bir tevekkül var üzerinde; daha sivil, daha sakin, daha sessiz...
Bakmayın şimdi hepimizin arifeden bavul toplayıp tatile kaçtığımıza; Şeker'in, Ramazan'ın, Kurban'ın ciddi emeği vardır dirlik düzenliğimizde...
Nefsi terbiyeye alan, açların halinden anlayan, lokmaya haram gibi uzak duran Ramazan'dan çıkıp ödül niyetine devasa bir şeker deryasına düşmeyi oldum bittim sevmişizdir.
Sabah tertemiz giyinmenin, kapıyı çalan çocuklara evdeki şekerden vermenin, Kurban'sa eti yoksullarla üleşmenin tadını biliriz.
Konu komşu, uzak-yakın akraba ziyaretlerini de, rahmetliler için mezarlıkta dua etmeyi de görev biliriz.
Bayram, köklerimizle buluşturur bizi; daha derine kök salar, güçleniriz.
Zamanla orucun, kurbanın, duanın, zekâtın, küsleri barıştırmanın, günahları bağışlamanın erdemlerini fark ederiz.
Bayram, gündelik hayatta nasır bağlayan yürekler için bir günah çıkarma fırsatıdır; bir arınma sınavı, bir merhamet durağı...
Bu sabah çocukluğumdaki gibi bayram namazı kılamayacağım babamla...
Bayram süresince onlardan ve sizlerden izin isteyeceğim bir hafta...
Dün bayramlaştık bir aile yemeğinde...
Kaybettiklerimizi kabirlerinde ziyaret edemediysek de rahmetle andık.
Şeker ve harçlık dağıttık çocuklara; özür dileyenleri affettik.
Şimdi mübarek bir günün ve uzun bir yolun arifesinde, aklımda kalan, yüreğimi yaralayan bir tek küslük var; onu da burada, uluorta merhametin tartısına vurmak istiyorum.
9 Ekim'de bu sütunda Avcı başlıklı bir yazıyla Ufuk Güldemir'den söz ettim.
Kendimi en iyi bilerek ve yüreğimden yüzde yüz emin olarak diyebilirim ki en ufak bir art niyet gütmedim; dostlukla, vefayla, şükranla, içtenlikle yazdım.
Sevmediğim bir hobiyi, sevdiğim birine yakıştıramadığımı karaladım, kendimce özenli bir üslupla...
Buna onca alınacağını, bana gönül koyacağını, dahası öfkeli satırlarla canımı yakacağını düşünemedim.
Düşünsem, yazmazdım.
Zor gününde onu kırmazdım.
Niyetim bu olmasa da, ist