CAN DÜNDAR HATA MI YAPTI YOKSA O YAZISINI OKUYANLAR MI YANLIŞ ANLADI?
Can Dündar önceki gün kaleme aldığı yazıda Hüseyin Çapkın ile ilgili yazısında "maddi" bir hata mı yaptı?
Ve Çapkın konuştu
Önceki günkü “Çapkın’ın Sicili” yazımdan sonra İstanbul Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkın aradı. Gayet kibardı.
“Yazınızı okudum. Maddi hata var” diye girdi söze:
“İşkence olayı, benim Manisa emniyet müdürlüğümden 3 yıl önce olmuş” dedi.
“Biliyorum” dedim; “Siz 1998-2001 arası görev yaptınız. Yani işkenceci polisler resmi araçlarla mahkemeye gidip gelirken, aylarca adreslerine ulaşılıp tebligat yapılamazken emniyet müdürüydünüz. Ben de bunu yazdım zaten...”
“O dönem Manisa’yla ilgili yaptığınız 40 Dakika programını da izlemiştim” dedi Çapkın, ama polisin yargılama sürecinde olup bitenlerle adının ilişkilendirilmesini “Zorlama bir yorum” olarak niteledi.
Manisa davası
“Manisa”, yakından izlediğim bir davaydı. Çapkın’ın bahsettiği programı o dönem yapmıştık (http://www.candundar.com.tr/index.php?Did=14048 adresinden izlenebilir).
İşkenceci polislerin zaman aşımı sayesinde mahkûmiyetten kurtulması için mahkeme davetlerinin tebliğ edilmemesi, duruşmalara resmi araçlarla götürülüp getirilmeleri, arşivlerde kayıtlı...
Küçük bir örnek vereyim:
15 Haziran 1999’da Yargıtay, yerel mahkemenin işkenceci polislere beraat kararını bozdu; işkenceden mahkûm olmaları gerektiğine hükmetti.
5 gün sonra, yani 20 Haziran’da İl Polis Disiplin Kurulu 10 polis hakkında “Ceza tayinine mahal yoktur” raporu yazdı.
Manidar değil mi?
“Ramazan gelse...”
Çapkın, İzmir’de polisçe kovalanırken başının arkasından vurularak öldürülen Baran Tursun olayında da polisin ceza aldığını, polisi tehdit eden babanın da yargılandığını söyledi. “Burada da benim suçlanmam zorlama” dedi.
Oysa Tursun’u vuran polis sadece 2 yıl 1 ay ceza aldı. Ölümü gizlemek için delilleri karartmaktan yargılanan 10 polis memuru ise beraat etti. Buna isyan eden aile yargılandı.
Dahası, Türkiye İnsan Hakları Vakfı’nın raporuna bakılırsa Çapkın dönemi (2006-2009) İzmir Emniyeti’nin “sicil”i çok daha kabarık:
23 Ekim 2007’de Emrah Gider polis kurşunuyla öldü.
8 Ocak 2008’de Hasan Köse sivil polislerce kurşunlandı.
3 Temmuz 2008’de Uğur Olukkaya “dur ihtarına uymadı” diye vuruldu.
Ayrıca çok sayıda işkence ve “orantısız güç” vakası var.
Çapkın, Bursa Emniyet Müdürü iken “Ramazanda suç oranı yarı yarıya düşüyor” demişti. Sükunet için ramazanı mı beklesek?
“Üzüldük tabii...”
“Meslektaşlarınızı korumanızı anlıyorum, ama hiç olmazsa olaylara üzüldüğünüzü söyleyemez miydiniz” diye sordum.
“Açıklamamda üzüldüğümü belirttim” dedi.
Çapkın’ın açıklaması şöyleydi:
“Her ne kadar üzülsek bile, herkes demokratik haklarını kullanırken yasalara riayet etmek zorundadır.”
Telefonda, “Üzüldük tabii ki... Kim üzülmez. Keşke olmasa” dedi.
“Niye kamuoyu önüne çıkıp konuşmuyorsunuz” diye sordum.
“Her olaydan sonra TV’lere koşturmak istemiyoruz” dedi.
Oysa son olayda ya bir “Yürütmeyin” talimatı ya da iktidarın gözüne girmeye dönük bir işgüzarlık olduğu besbelli...
Cumartesi polisin uyguladığı şiddetin etkisi katlanarak büyüyor ve siyaseti çalkalıyor. İstanbul’un eski Emniyet Müdürü Hasan Özdemir’le konuştum, o da “Polis sabırlı olmalıydı” görüşünde. Dün, Başbakan’a yakın bir AKP yöneticisi bile “Gençler gelip bir kenarda protestolarını yapsalar, polis uzun kalkanlarla önlerinde beklese ne olurdu ki” dedi.
Fatura dalkavuklara kesilirse şaşırmayalım.
Can DÜNDAR / MİLLİYET
Önceki günkü “Çapkın’ın Sicili” yazımdan sonra İstanbul Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkın aradı. Gayet kibardı.
“Yazınızı okudum. Maddi hata var” diye girdi söze:
“İşkence olayı, benim Manisa emniyet müdürlüğümden 3 yıl önce olmuş” dedi.
“Biliyorum” dedim; “Siz 1998-2001 arası görev yaptınız. Yani işkenceci polisler resmi araçlarla mahkemeye gidip gelirken, aylarca adreslerine ulaşılıp tebligat yapılamazken emniyet müdürüydünüz. Ben de bunu yazdım zaten...”
“O dönem Manisa’yla ilgili yaptığınız 40 Dakika programını da izlemiştim” dedi Çapkın, ama polisin yargılama sürecinde olup bitenlerle adının ilişkilendirilmesini “Zorlama bir yorum” olarak niteledi.
Manisa davası
“Manisa”, yakından izlediğim bir davaydı. Çapkın’ın bahsettiği programı o dönem yapmıştık (http://www.candundar.com.tr/index.php?Did=14048 adresinden izlenebilir).
İşkenceci polislerin zaman aşımı sayesinde mahkûmiyetten kurtulması için mahkeme davetlerinin tebliğ edilmemesi, duruşmalara resmi araçlarla götürülüp getirilmeleri, arşivlerde kayıtlı...
Küçük bir örnek vereyim:
15 Haziran 1999’da Yargıtay, yerel mahkemenin işkenceci polislere beraat kararını bozdu; işkenceden mahkûm olmaları gerektiğine hükmetti.
5 gün sonra, yani 20 Haziran’da İl Polis Disiplin Kurulu 10 polis hakkında “Ceza tayinine mahal yoktur” raporu yazdı.
Manidar değil mi?
“Ramazan gelse...”
Çapkın, İzmir’de polisçe kovalanırken başının arkasından vurularak öldürülen Baran Tursun olayında da polisin ceza aldığını, polisi tehdit eden babanın da yargılandığını söyledi. “Burada da benim suçlanmam zorlama” dedi.
Oysa Tursun’u vuran polis sadece 2 yıl 1 ay ceza aldı. Ölümü gizlemek için delilleri karartmaktan yargılanan 10 polis memuru ise beraat etti. Buna isyan eden aile yargılandı.
Dahası, Türkiye İnsan Hakları Vakfı’nın raporuna bakılırsa Çapkın dönemi (2006-2009) İzmir Emniyeti’nin “sicil”i çok daha kabarık:
23 Ekim 2007’de Emrah Gider polis kurşunuyla öldü.
8 Ocak 2008’de Hasan Köse sivil polislerce kurşunlandı.
3 Temmuz 2008’de Uğur Olukkaya “dur ihtarına uymadı” diye vuruldu.
Ayrıca çok sayıda işkence ve “orantısız güç” vakası var.
Çapkın, Bursa Emniyet Müdürü iken “Ramazanda suç oranı yarı yarıya düşüyor” demişti. Sükunet için ramazanı mı beklesek?
“Üzüldük tabii...”
“Meslektaşlarınızı korumanızı anlıyorum, ama hiç olmazsa olaylara üzüldüğünüzü söyleyemez miydiniz” diye sordum.
“Açıklamamda üzüldüğümü belirttim” dedi.
Çapkın’ın açıklaması şöyleydi:
“Her ne kadar üzülsek bile, herkes demokratik haklarını kullanırken yasalara riayet etmek zorundadır.”
Telefonda, “Üzüldük tabii ki... Kim üzülmez. Keşke olmasa” dedi.
“Niye kamuoyu önüne çıkıp konuşmuyorsunuz” diye sordum.
“Her olaydan sonra TV’lere koşturmak istemiyoruz” dedi.
Oysa son olayda ya bir “Yürütmeyin” talimatı ya da iktidarın gözüne girmeye dönük bir işgüzarlık olduğu besbelli...
Cumartesi polisin uyguladığı şiddetin etkisi katlanarak büyüyor ve siyaseti çalkalıyor. İstanbul’un eski Emniyet Müdürü Hasan Özdemir’le konuştum, o da “Polis sabırlı olmalıydı” görüşünde. Dün, Başbakan’a yakın bir AKP yöneticisi bile “Gençler gelip bir kenarda protestolarını yapsalar, polis uzun kalkanlarla önlerinde beklese ne olurdu ki” dedi.
Fatura dalkavuklara kesilirse şaşırmayalım.
Can DÜNDAR / MİLLİYET