CAN DÜNDAR, AYŞE ARMAN, FEHMİ KORU, AHMET ARSAN,HINCAL ULUÇ...2009 ONLAR İÇİN NASIL GEÇTİ? İŞTE MEDYA DÜNYASINDA 2009 ANALİZİ!..
2009'da medya basıldı? Hangi isim için 2009 yılı nasıl geçti?
2009'da medya
CAN DÜNDAR: 'Mustafa'nın yarattığı olumsuz havayı bir türlü tersine döndüremedi. Tepkilerin altında ezildi. Ne 'Mustafa' filminin tam olarak arkasında durabildi, ne de günah çıkardı. Böyle kritik dönemlerde iyi-kötü bir duruş sahibi olmayan insanın unutulup silineceğini fark edemedi. 'Ne İsa'ya ne Musa'ya' tavrı onu belleklerimizden adeta sildi... Yazıları tartışılmaz oldu, kendisinden sadece 'Mustafa' ve Bebek'teki Su Samuru isimli teknedeki aşk kaçamağı dolayısıyla bahsettirdi. Tabii bu aşkı da ne tam reddetti, ne tam arkasında durdu...
ZÜLFÜ LİVANELİ: Kürt açılımına verdiği destek 'AKP'yi desteklemek' olarak algılanınca kemik okuru ve Cumhuriyetçi-Kemalist kesim Livaneli'ye tepki gösterdi. Gazetesinin manşetten verdiği 'destek' yazısının bedeli ağır oldu. Livaneli, defalarca kendisini açıklamak zorunda kaldı. Ardından ikinci kıyamet 'Ey Özgürlük' Vodafone reklamlarına satılınca koptu. Livaneli, baskılara dayamayıp şarkıyı reklamlardan çektiğini açıklayınca ortalık biraz sessizleşti. Livaneli, bu tartışmaların ardından film çekmek için dış dünyaya kapılarını kapattı ve yıllardır üzerinde çalıştığı Atatürk filmini tamamladı. Bu filmin 'Mustafa'ya iyi bir yanıt olması bekleniyor.
AYŞE ARMAN: 'Medyada başarının tek ölçüsü konuşulmaktır' tezinin en iyi örneği. Çok iyi koku aldığı, kendisinden bahsedilmediği anda hemen yeni bir bomba patlattığı belli. Son olarak ailesi hakkındaki kitap. Ondan önce yarı-erotik pozları... Ama Ayşe Arman bu sene en çok gazeteciliğiyle konuşuldu: Türban takıp Fatih'ten Çeşme'ye farklı mahallelerde dolaştı. Yaptığı yazı dizisi günlerce konuşuldu. İtirazlar ve övgüler birbirini dengeledi.
AHMET ARSAN: Hürriyet'in 'Karşı mahalle'yi yazmak için sayfalarını açtığı yeni yazarının önce kimliği merak edildi. Ahmet Hakan olduğu söylendi; ancak konunun bütün tarafları (Özkök, Ahmet Hakan ve Arsan) bunu net bir şekilde reddetti. Kimliği üzerindeki tartışmalar dinince 'Dedikodu yazmak ciddi bir iştir' sözünün hakkını verdi Ahmet Arsan.
FEHMİ KORU: Yıllardır İslamcılar arasında bilinen ama fazla dillendirilmeyen bir alışkanlığı, yani paraya düşkünlüğü bu yıl ayyuka çıktı. Birkaç gazetede yazıp, birkaç televizyonda izlenmeyen programlar yaparak ayda 105 bin TL geliri olduğu anlaşıldı. Bütün bunların üzerine Beykoz'un eski belediye başkanına övgü dolu yazılarının da sırrı çözüldü: Meğer Beykoz'da kaçak yalıya yerleşiyormuş... Davayı paraya satan ve temiz bir geçmişi simgeleyen 'kolonya kokusu'nu, önünde parfümle poz vererek reddeden 'Fehmi Abi'ye en çok İslamcılar içten içe bozuldu.
TARAF: Küçücük bir gazete olmasına, sürekli maddi zorluklarla boğuşmasına rağmen Taraf bu sene medyada en çok tartışılan yayın organıydı... Onlar da kendilerinden bahsettirmek, konuşturmak için ellerinden gelen her şeyi yaptılar. Filtre edilmeden, doğrulanmadan verilen, ertesi gün yalanlanan haberleri bir alışkanlık haline getirdiler. Taraf'çıların merkez medyadaki ilişkileri onların liberaller tarafından bol bol övülmesine neden oldu. Yaptıkları en fantastik haber Mirgün Cabas'ın telefonla Muhsin Yazıcıoğlu'nun helikopterini düşürmesine ilişkindi...
HINCAL ULUÇ: 'Aşksız seks olur mu' ya da 'Sekssiz aşk olur mu' diye artık nereydeyse ekseninden kopan bir tartışma başlattı. Sonra Ayşe Arman'a fetiş pozları verdi. Gözü bağlı, eli kelepçeli. Bu pozlar kuşkusuz yıllarca hatırlanacak. Özellikle de gençliğinde çevresinde pek çok erkeğin ilk deneyimlerini sıpayla yaşadıklarını dillendirmesi Türkiye'nin çok bilinen ama hiç söz edilmeyen bir gerçeğinin yüzümüze çarpılması oldu.
MUSTAFA BALBAY: Ben saymayı unuttum, Cumhuriyet gazetesi vazgeçmedi. Her gün birinci sayfasında kaç gündür içeride olduğu hatırlatılıyor Balbay'ın. Bir ibret belgesi olarak. Cumhuriyet gazetesi bu sene 'Balbay'a destek' adına imza günü düzenledi ve gidenlerle gitmeyenler bölündü. Ardından ortaya çıkan günlükler büyük tartışma konusuydu. Bir gazetecinin tuttuğu özel notlar, bağlamından kopartılarak darbenin kanıtı gibi sunulmaya çalıştı... Balbay'ın günlükleri ortaya daha önce çıksaydı yine de dayanışma toplantısına gider miydiniz sorusuna Mehmet Barlas 'Evet' yanıtı verdi.
BEKİR COŞKUN: Hürriyet'in en çok okunan yazarı Doğan Grubu'na astronomik bir vergi cezası geldiği gün Habertürk'e transfer oldu. İyi hesaplayamadığı bu zamanlamanın ardından yazılarının etkisinde de, içeriğinde de belli bir düşüş oldu sanki. Okurlarına Hürriyet'ten gidişini bir türlü izah edemedi. 'Baskı var, beni atacaklar' türünden beyanatları bir türlü yeterli yankıyı bulamadı. Yılın transferi, maalesef yılın hüsranı oldu. Hürriyet'te bıraktığı üçüncü sayfaya getirilen Yılmaz Özdil ise arkasına aldığı rüzgarla ustalığını yeni yerinde de göstermeye devam ediyor.
SERDAR TURGUT: Onun mizahını en son 90'ların başında yazarlığa başladığında tartışmıştık. Sonradan hep 'Öteki Türkiye', 'Modern milliyetçi muhafazakarlık' ya da 'Teknokratlar hükümeti' gibi ağır konularda gündemi sarsmayı huy edinmişti. Serdar Turgut bu sene en başa döndü, mizah yazılarında dozu artırdı ve geriye giden Türkiye'nin kurbanı oldu. 'Rojin'i dağa kaçırırdım' lafı kıyameti kopardı. Genç Siviller'in ve liberallerin gaza getirdiği Rojin, mizahı anlamadan, albüm akabinde Serdar Turgut üzerinden epey konuşuldu. Bu tartışmanın sonunda da Serdar Turgut için değişen hiçbir şey olmadı, Rojin kendi 15 dakikasını yaşamaya başladı.
ERTUĞRUL ÖZKÖK: Onun tartışılmadığı bir medya yılı olur mu? Gidecek mi tartışmaları, yerine kim gelecek totoları bu sene de bitmedi. Özkök, 20 yıldır olduğu gibi yine yerinde kaldı. Onun 2009'daki tek kaybı 17 Eylül'de izlemeyi planladığı Coldplay konseriydi. Bu yıl yazdığı en ilginç pazar yazılarının birinde o konseri izledikten sonra hayatında büyük değişiklikler olacağını yazmıştı. Başbakan gazetecilere tam da o tarihte yemek koydu, o konsere gidemedi, büyük değişiklikler olmadı.
ERCAN SAATÇİ: Boşanmasına rağmen 'damat' sıfatını bir türlü üzerinden atamayan hep bu sıfatla üzerine gidilen Ercan Saatçi'nin dertleri arttıkça arttı bu sene. Hürriyet'in spor koordinatörlüğüne getirildi. Tartışıldı... 'Nasıl s..k Cimbom'u' dediği eski bir kaydı sızdırıldı. Tartışıldı...
UĞUR DÜNDAR: Star gibi nispeten az izlenen bir kanalın haber bültenini sürekli birinci yapan Uğur Dündar'ın sırrı basitti aslında: Bu yıl o gazeteciliğin sınırlarında kalmadı, bir aydın gibi algılanmaya başladı. Kritik dönemlerde ciddi çıkışlar yaptı. Duruş sahibi olduğunu gösterdi, doğru bildiğinden ve inandığından taviz vermedi. Ve karşılığını aldı. Yıllardır niye 'güvenilirlik' araştırmalarının zirvesinde çıktığını bir kez daha bu yıl kanıtladı.
RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Türkiye'nin 'tek' medya patronu olma yolunda ilerleyen ve medyayla ilgilenmeyi herkesten daha çok sevdiği anlaşılan Başbakan da bu listeye girmeyi hak etmiyor mu?
Oray Eğin/Akşam
CAN DÜNDAR: 'Mustafa'nın yarattığı olumsuz havayı bir türlü tersine döndüremedi. Tepkilerin altında ezildi. Ne 'Mustafa' filminin tam olarak arkasında durabildi, ne de günah çıkardı. Böyle kritik dönemlerde iyi-kötü bir duruş sahibi olmayan insanın unutulup silineceğini fark edemedi. 'Ne İsa'ya ne Musa'ya' tavrı onu belleklerimizden adeta sildi... Yazıları tartışılmaz oldu, kendisinden sadece 'Mustafa' ve Bebek'teki Su Samuru isimli teknedeki aşk kaçamağı dolayısıyla bahsettirdi. Tabii bu aşkı da ne tam reddetti, ne tam arkasında durdu...
ZÜLFÜ LİVANELİ: Kürt açılımına verdiği destek 'AKP'yi desteklemek' olarak algılanınca kemik okuru ve Cumhuriyetçi-Kemalist kesim Livaneli'ye tepki gösterdi. Gazetesinin manşetten verdiği 'destek' yazısının bedeli ağır oldu. Livaneli, defalarca kendisini açıklamak zorunda kaldı. Ardından ikinci kıyamet 'Ey Özgürlük' Vodafone reklamlarına satılınca koptu. Livaneli, baskılara dayamayıp şarkıyı reklamlardan çektiğini açıklayınca ortalık biraz sessizleşti. Livaneli, bu tartışmaların ardından film çekmek için dış dünyaya kapılarını kapattı ve yıllardır üzerinde çalıştığı Atatürk filmini tamamladı. Bu filmin 'Mustafa'ya iyi bir yanıt olması bekleniyor.
AYŞE ARMAN: 'Medyada başarının tek ölçüsü konuşulmaktır' tezinin en iyi örneği. Çok iyi koku aldığı, kendisinden bahsedilmediği anda hemen yeni bir bomba patlattığı belli. Son olarak ailesi hakkındaki kitap. Ondan önce yarı-erotik pozları... Ama Ayşe Arman bu sene en çok gazeteciliğiyle konuşuldu: Türban takıp Fatih'ten Çeşme'ye farklı mahallelerde dolaştı. Yaptığı yazı dizisi günlerce konuşuldu. İtirazlar ve övgüler birbirini dengeledi.
AHMET ARSAN: Hürriyet'in 'Karşı mahalle'yi yazmak için sayfalarını açtığı yeni yazarının önce kimliği merak edildi. Ahmet Hakan olduğu söylendi; ancak konunun bütün tarafları (Özkök, Ahmet Hakan ve Arsan) bunu net bir şekilde reddetti. Kimliği üzerindeki tartışmalar dinince 'Dedikodu yazmak ciddi bir iştir' sözünün hakkını verdi Ahmet Arsan.
FEHMİ KORU: Yıllardır İslamcılar arasında bilinen ama fazla dillendirilmeyen bir alışkanlığı, yani paraya düşkünlüğü bu yıl ayyuka çıktı. Birkaç gazetede yazıp, birkaç televizyonda izlenmeyen programlar yaparak ayda 105 bin TL geliri olduğu anlaşıldı. Bütün bunların üzerine Beykoz'un eski belediye başkanına övgü dolu yazılarının da sırrı çözüldü: Meğer Beykoz'da kaçak yalıya yerleşiyormuş... Davayı paraya satan ve temiz bir geçmişi simgeleyen 'kolonya kokusu'nu, önünde parfümle poz vererek reddeden 'Fehmi Abi'ye en çok İslamcılar içten içe bozuldu.
TARAF: Küçücük bir gazete olmasına, sürekli maddi zorluklarla boğuşmasına rağmen Taraf bu sene medyada en çok tartışılan yayın organıydı... Onlar da kendilerinden bahsettirmek, konuşturmak için ellerinden gelen her şeyi yaptılar. Filtre edilmeden, doğrulanmadan verilen, ertesi gün yalanlanan haberleri bir alışkanlık haline getirdiler. Taraf'çıların merkez medyadaki ilişkileri onların liberaller tarafından bol bol övülmesine neden oldu. Yaptıkları en fantastik haber Mirgün Cabas'ın telefonla Muhsin Yazıcıoğlu'nun helikopterini düşürmesine ilişkindi...
HINCAL ULUÇ: 'Aşksız seks olur mu' ya da 'Sekssiz aşk olur mu' diye artık nereydeyse ekseninden kopan bir tartışma başlattı. Sonra Ayşe Arman'a fetiş pozları verdi. Gözü bağlı, eli kelepçeli. Bu pozlar kuşkusuz yıllarca hatırlanacak. Özellikle de gençliğinde çevresinde pek çok erkeğin ilk deneyimlerini sıpayla yaşadıklarını dillendirmesi Türkiye'nin çok bilinen ama hiç söz edilmeyen bir gerçeğinin yüzümüze çarpılması oldu.
MUSTAFA BALBAY: Ben saymayı unuttum, Cumhuriyet gazetesi vazgeçmedi. Her gün birinci sayfasında kaç gündür içeride olduğu hatırlatılıyor Balbay'ın. Bir ibret belgesi olarak. Cumhuriyet gazetesi bu sene 'Balbay'a destek' adına imza günü düzenledi ve gidenlerle gitmeyenler bölündü. Ardından ortaya çıkan günlükler büyük tartışma konusuydu. Bir gazetecinin tuttuğu özel notlar, bağlamından kopartılarak darbenin kanıtı gibi sunulmaya çalıştı... Balbay'ın günlükleri ortaya daha önce çıksaydı yine de dayanışma toplantısına gider miydiniz sorusuna Mehmet Barlas 'Evet' yanıtı verdi.
BEKİR COŞKUN: Hürriyet'in en çok okunan yazarı Doğan Grubu'na astronomik bir vergi cezası geldiği gün Habertürk'e transfer oldu. İyi hesaplayamadığı bu zamanlamanın ardından yazılarının etkisinde de, içeriğinde de belli bir düşüş oldu sanki. Okurlarına Hürriyet'ten gidişini bir türlü izah edemedi. 'Baskı var, beni atacaklar' türünden beyanatları bir türlü yeterli yankıyı bulamadı. Yılın transferi, maalesef yılın hüsranı oldu. Hürriyet'te bıraktığı üçüncü sayfaya getirilen Yılmaz Özdil ise arkasına aldığı rüzgarla ustalığını yeni yerinde de göstermeye devam ediyor.
SERDAR TURGUT: Onun mizahını en son 90'ların başında yazarlığa başladığında tartışmıştık. Sonradan hep 'Öteki Türkiye', 'Modern milliyetçi muhafazakarlık' ya da 'Teknokratlar hükümeti' gibi ağır konularda gündemi sarsmayı huy edinmişti. Serdar Turgut bu sene en başa döndü, mizah yazılarında dozu artırdı ve geriye giden Türkiye'nin kurbanı oldu. 'Rojin'i dağa kaçırırdım' lafı kıyameti kopardı. Genç Siviller'in ve liberallerin gaza getirdiği Rojin, mizahı anlamadan, albüm akabinde Serdar Turgut üzerinden epey konuşuldu. Bu tartışmanın sonunda da Serdar Turgut için değişen hiçbir şey olmadı, Rojin kendi 15 dakikasını yaşamaya başladı.
ERTUĞRUL ÖZKÖK: Onun tartışılmadığı bir medya yılı olur mu? Gidecek mi tartışmaları, yerine kim gelecek totoları bu sene de bitmedi. Özkök, 20 yıldır olduğu gibi yine yerinde kaldı. Onun 2009'daki tek kaybı 17 Eylül'de izlemeyi planladığı Coldplay konseriydi. Bu yıl yazdığı en ilginç pazar yazılarının birinde o konseri izledikten sonra hayatında büyük değişiklikler olacağını yazmıştı. Başbakan gazetecilere tam da o tarihte yemek koydu, o konsere gidemedi, büyük değişiklikler olmadı.
ERCAN SAATÇİ: Boşanmasına rağmen 'damat' sıfatını bir türlü üzerinden atamayan hep bu sıfatla üzerine gidilen Ercan Saatçi'nin dertleri arttıkça arttı bu sene. Hürriyet'in spor koordinatörlüğüne getirildi. Tartışıldı... 'Nasıl s..k Cimbom'u' dediği eski bir kaydı sızdırıldı. Tartışıldı...
UĞUR DÜNDAR: Star gibi nispeten az izlenen bir kanalın haber bültenini sürekli birinci yapan Uğur Dündar'ın sırrı basitti aslında: Bu yıl o gazeteciliğin sınırlarında kalmadı, bir aydın gibi algılanmaya başladı. Kritik dönemlerde ciddi çıkışlar yaptı. Duruş sahibi olduğunu gösterdi, doğru bildiğinden ve inandığından taviz vermedi. Ve karşılığını aldı. Yıllardır niye 'güvenilirlik' araştırmalarının zirvesinde çıktığını bir kez daha bu yıl kanıtladı.
RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Türkiye'nin 'tek' medya patronu olma yolunda ilerleyen ve medyayla ilgilenmeyi herkesten daha çok sevdiği anlaşılan Başbakan da bu listeye girmeyi hak etmiyor mu?
Oray Eğin/Akşam