"BUNLAR HAPSE GİRMEMEK İÇİN TECAVÜZE BİLE RAZILAR"
Eski bakanlardan ve yazar Hasan Celal Güzel, 28 Şubatçı medyaya ağır konuştu:
Siz 28 Şubat sürecinde bu post modern darbeye karşı bir direniş gösterdiniz. Şimdi de 28 Şubat soruşturmasıyla ilgili olarak ilk bilgilerine başvurulan kişilerden birisiniz. Dönemin İçişleri Bakanı Meral Akşener ifadesini verdi daha doğrusu bilgilerini paylaştı ve arabası makam kurşunladı. Bunu nasıl yorumluyorsunuz? 28 Şubat hala bitmedi mi?
28 Şubat bitti. Ne 1000 sene surdu malum ne de 1-2 senede bitti. Eğer Ak Parti'nin iktidara gelişini 28 Şubatın bitişi olarak alırsanız o zaman fazla erken davranmış olursunuz. Çünkü 3 senede bitmiş olur. O, o kadar da basit değil. Fakat hem Ergenekon hem darbecilik ikisi birbiriyle iç içe, bunu artık herkes görüyor. Zaten davalar da sonunda birbirine karışıverdi. Bunlar güçlerini tam olarak kaybetmediler. Büyük ölçüde enterne edildiler ama tam olarak ortadan kalkmadılar. Bombayı duyunca hem üzüldüm hem de güldüm. Meral Akşener gibi işinin ehli vatansever milliyetçi gözünü budaktan esirgemeyen pırıl pırıl politikacı bir devlet adamına saldırı yapılması elbette beni çok üzdü. Telefon açtım geçmiş olsun dileklerimi de söyledim. Ama şundan da güldüm kendisine de söyledim; öyle yanlış ağaca havlıyorlar ki Meral Akşener denilen kişi her gün arabası kurşunlansa gene de tavrını da fikrini de zerre kadar değiştirmez.
Peki, size de tehditler geldi mi?
Bana tehditler gelmedi. Bana tehditte bile bulunmaya cesaret edemediler. Açık söyleyeyim. O kadar tavrım açıktı ki ve o kadar üzerlerine gidiyordum ki, sonradan 28 şubatçılar özellikle Batı Çalışma Grubu içinde değerlendirme yapanlardan duyduğum; o deli ya, onu boş yere korkutmaya çalışmayalım nasıl olsa bizi dinlemez diyorlar benim için. Ben gerçekten hiç korkmuyordum. Zaten imanla korku bir arada durmaz. Elhamdülillah benim de imanım sağlam.
Bu son olay Meral Akşener’i susturmaktan ziyade yıkılmadık ayaktayız mesajı vermek için olabilir mi?
O da olabilir. Çok haklısınız o da olabilir. “Bak siz böyle diyorsunuz ama biz en iyilerinizden birine kurşun atacak kadar ayaktayız” şeklinde bir mesaj vermiş olabilirler. Allah daha fazlasından saklasın ama ben daha fazlasını yapabilecek güce sahip olduklarını zannetmiyorum. O ikinci üçüncü sınıf adamlardan bir tanesine şunun arabasına kurşun sıkın demişlerdir diye tahmin ediyorum. İnşallah fazla hafifsemiyorumdur ama ben bunların çok diri kaldıkların zannetmiyorum. Bu kadar takipten sonra tabiri caizse bence bir hayli yamultulmuşlardır ama bir şeyi tam manasıyla ortadan kaldırmak kolay değil. Darbeci her zaman vardır. Bir parazit gibidir. Bir böcek gibidir. Onu tam manasıyla ortadan kaldıramazsınız belki ama tesiri azdır.
28 Şubat darbesi medya üzerinden yapıldığı için post modern darbe olarak nitelendiriliyor. Şimdi o dönemde medyanın ve sermayenin darbedeki rolünü gerek Hüseyin Kocabıyık gibi dönemi yakından takıp ettiler isim vererek anlattılar. Şimdi ise o dönemde biz hata ettik, ahlaken bizi yargılayabilirsiniz ama hukukta mahkemede yargılanmamamız gerekir diyorlar. Buna 28 şubat döneminin mağduru olan eli kalem tutan kişiler de destek vermeye başladı. Bu tavır nedir? Anlayabiliyor musunuz bu tavrı?
Sayın Başbakan’ı siz de biliyorsunuz, yazarlık hayatım boyunca hep destekledim. Güzel işlerini takdir ettim. Nadiren tenkit etmişimdir. Bu nadiren tenkitlerimden birini şimdi yapıyorum: Sayın Başbakan’ın çıkıp “bu iş artık uzamasın, dalgalar halinde devam ediyor boğuluruz” şeklindeki şikâyeti yanlış bir iştir. Bir defa Anayasa’nın 138. Maddesine aykırıdır. Yani yargıya mahkemelere müdahale, hâkimlere müdahale manasına gelir. Sayın Başbakanın başbakan olsa dahi buna hakkı yoktur. İkincisi kendisi bakımından da doğru değildir. Çünkü özellikle başta Kılıçtaroğlu olmak üzere bütün muhalefet bu işlerin sayın Başbakan’ın emriyle desteğiyle, gizli talimatlarıyla olduğu kanaatinde ve bunu açıkça söylüyorlar. Mesela ben bu kanaatte değilim. Böyle iddia da bulunuyorlar. Dolayısiyle bu iddiaları desteklercesine bu şekilde bir beyan da bulunması doğru olmamıştır. Sıkıntıları olabilir. Bu sıkıntılarını mesela Hüseyin Çelik gayet güzel belirtebiliyor. Kelam inceliklerine de girip belirtebiliyor. Nitekim hemen kendisinden sonra Hüseyin bey de buna benzer bir açıklamada bulundu. Ama bir taraftan 28 Şubata da müdahale edeceğiz diyeceksiniz, son derece iyi bir yargı heyeti bulacaksınız bunlar gece gündüz çalışacaklar, ortaya belirli neticeler koyacaklar, sonra da dalgalar devam ediyor diye buna müdahale edeceksiniz.
Şöyle bir şey olamaz mı? Bu parti parti gelen operasyonlar sonucunda muhtemeldir ki sırasını bekleyenler delil karartma gibi ya da içerde yahut yurt dışında lobiler oluşturup siyasi baskılar yapma gibi ya da yargı mensuplarının üzerine dolaylı baskılarda bulunmak gibi çalışmalar içerisine girmiş olabilirler. Buna fırsat tanımamak açısından Başbakan böyle bir şey söylemiş olabilir mi?
Şimdi Başbakan da bu tenkidi yapanlar da ki içlerinde bende varım, şunda prensip olarak haklı; bu işi çok uzatmamak lazım. Çünkü adil yargılanma hakkını o zaman ihlal ediyorsunuz. İkincisi uzattıkça içine giriyorsunuz, içinden çıkılmaz hale geliyor. Bir tarafından başlayıp bir tarafından yavaş yavaş bitirmeye girmeniz lazım artık. Bu iş beşinci seneye döndü. O bakımdan da Başbakan haklı olabilir. Diğer taraftan Sayın Başbakan; Genelkurmay Başkanı Necdet Özel paşadan sonra TSK ile çok iyi bir diyalog yakaladı. Bu çok güzel. Hem sayın Başbakan’ın demokratik rejime göre üstünlüğü, o ordunun devlet memuru olarak siyasete bağlılığı, demokrasiye hukuka bağlılığı zedelenmedi. Gayet güzel bir neticeye ulaştı. 1960tan beri hiç böyle güzel bir dönem yaşanmamıştı.
Hilmi Özkök Paşa’yı da unutmamak lazım..
Evet Hilmi Özkök’ le de yaşandı ama Hilmi Özkök paşanın başı beladaydı. Altı berbattı. Ben Hilmi Özkök’ü tarif ederken Fevzi Çakmak’tan sonra Türk milletinin gördüğü en büyük genelkurmay başkanı olarak överdim. Bu şekilde teşvik ederdim. Şimdiki Başkan’ı da teşvik etmeye naçizane çalışıyorum. Yani Sayın Başbakan özellikle muvazzaf subayların Türkiye’nin çeşitli yerlerinde 28 Şubatla ilişkili olarak böyle dalgalı olarak alınmasının orduyla meydana getirdiği bu dengeyi bozabileceği endişesinde olabilir diye düşünüyorum. O yüzdende bu şekilde bir beyanat vermiş olabilir. Yoksa daha bir hafta olmadı, kendisine sordular bu sadece askerle mi kalacak diye, kim karışmışsa bu işe elbette bu işe karışanlar hesabını verecek dedi hatta 300 milyar gibi bir para telaffuz etti. Batırılan bankalardan hortumlanan parayı telaffuz etti. Şimdi basının durumu ise ayrı. Basın son derece korkuyor. Çünkü yediği haltı biliyor.
28 Şubatçı basın yani...
Evet. 28 Şubatçı olmayan basın çok az zaten. Çünkü zaten o sırada 28 Şubatı tutmayan basına hiçbir zaman prim verilmedi devamlı baltalandı. Ve o basında gelişemedi. Demek ki basının yüzde 90’ı ya havadan sudan bahsediyorlardı. Ya da büyük kısmı Genelkurmay erbabı haline gelmişlerdi, her gün genelkurmay koridorlarını arşınlıyorlar ve Çevik Bir’le Erol Özkasnak tan hiç utanmadan talimat alıyorlar postal yalayıcılığı yapıyorlar. Bunu özellikle bilerek söylüyorum
Sizce bunların yaptığı bir suç mudur yoksa mesleki bir ahlak problemi midir?
Eğer yalan yazarak ve bu şekilde darbecilerden talimat alarak darbe öncesi ortam oluşturma konusunda faaliyette bulunmuşlarsa ki bulunmuşlardır, suçtur. Mesela o zamanki Star TV’yi hatırlıyor musunuz? O zamanki Hürriyet Gazetesi’ni hatırlıyor musunuz? Bakın size bir hatıramı anlatayım. Ben başbakanlık müsteşarı oldum. 12 Aralık’ta Turgut (Özal) Bey de başbakanlık makamına oturdu ben de bir saat sonra geldim. Ertesi gün 13 Aralıkta, bana çok satan gazetelerden birinin genel yayın müdürü telefon etti. “Efendim ben her ertesi günün manşetini 1. Ordu ve Sıkıyönetim Komutanlığı’na sorardım. Bugün sordum dediler ki biz artık o işe bakmıyoruz, bunun üzerine genelkurmaya sordum. Genelkurmay da hem bizi azarladı hem de git kardeşim Başbakanlık’a sor dedi. Biz de başbakanlıktan müsteşar olarak sizi arayıp soruyoruz bizim yarınki manşetimiz şu, uygun mu sizin için?”
Bunu her gün rutin olarak askere soruyorlar öyle mi?
Soruyorlarmış. Küçük dilimi yutuyordum. Şaka mı yapıyorsunuz siz dedim. “Yoo biz bütün dönemde böyle yaptık size de soruyoruz ”dedi. Ben de “git kardeşim işine, artık demokrasiye girildi farkında değil misin, ne yazarsan yaz, istersen bize küfür manşeti at. Bana ne senin manşetinden, manşetin batsın” dedim. Çok sinirlendim. Yani ben bizim medyada adileşince insanların ne kadar adileştiğini daha evvel çok çeşitli vesilelerle gördüm. Ben 27 Mayıs’ı yasadım, genç birisi olarak. Çok gençtim daha lise talebesi idim. O 27 Mayısta basının düştüğü durumu düşününce hayretler içinde kalıyorum. Siz daha çok gençsiniz onu bilmezsiniz o manşetleri. Bir görseydiniz gidip bir bakın iğrenirsiniz tiksinirsiniz. Aynı şekilde basının bir ayarı vardır. Bir bakarlar ki darbe geliyor değil mi, darbe gelmesin falan demezler. Hemen “ya hakikaten bu asker gelsin de kurtulalım” demeye başlarlar. 12 Eylülde de onu öyle yaptılar. Yani yağcılıkları ezelidir. Köpeklikleri ezelidir. Şimdi korkuyor olmalarının sebebi yedikleri naneleri çok iyi bilmeleridir..
Bugün korktukları için mi darbe yapmadığı ya da muhtıra vermediği için Genelkurmay başkanına hakaret ediyorlar?
Şimdi bu kompleksleri iyi anlamak lazım. O hakaret edenlere bakarsanız bunların bir kısmının seçimi kazanan Ak Parti’ye oy verenlere göbeğini kaşıyan adam diye hakaret ettiğini görürsünüz. Ben de bunlara poposunu kaşıyan adam diyorum. Esasında onların, onu yapmaları daha makul. Öbürlerinin göbeğini kaşımaları değil. Şimdi bakınız bu kadar enteresan bir şey. Adam senelerce askerin ekmeğini yemiş, bunların borazanının altında kıyama kalkmış, bunlara methiye düzmüş, yağ çekmiş, ayaklarını ellerini öpmüş, bu zihniyete sahip adam şimdi kalkmış bir genelkurmay başkanına, bir generale, bir ordu mensubuna, kopek benzetmesi yapıyor. Siz bundan daha adi bir şey gördünüz mü hiç? Sırf asker darbeci olmuyor diye, sırf asker kendilerine sahip çıkmıyor diye, uydurma irtica halüsinasyonlarına kapılıp gitmiyor diye ona küfreden köpek diyen adamların durumlarına bakınız. Hele İstanbul Barosu Başkanı “bunlar silahsız kuvvetlermiş” diyor hiç sıkılmadan. Ama Türkiye’de jakobenler 1960’dan beri hep böyle olmuşlardır. 1960 da o milletin sevgilisi şehit rahmetli Menderes’i ve iki değerli arkadaşını alçakça şehit ederken de böyleydiler. Bunlar idam diye ortada gezmişlerdir. Bunlar gençleri kıyma makinasından geçirdiklerini idea etmişlerdir. Bunların hepsi gazetecidir. Hediye edilen bir Afgan tazısı yüzünden o Afgan tazısından daha aşağı duruma kendilerini düşürmüşlerdir. Bunlar ellerinde naylon külot alıp gezmişlerdir. Bunlar kadar alçak, bunlar kadar namussuz, bunlar kadar haramzade bir taife düşünebilir misiniz? Bunların genetiği bozuk. Ahlakı bozuk. Zaten ahlaksızlığı kabul ediyorlar. Sırf suçlarını kabul etmemek için ahlaksız olmaya razılar. Hani Padişah 4 şaki yakalamış, üçünü asın şuna da tecavüz edin demiş. Götürürlerken dördüncücü “Tecavüz edilecek benim, öldürülecek olanlar ötekiler sakın karıştırmayın” deyip duruyormuş. Bunlar da böyle. Hapse girmemek için tecavüze razılar.
Ahmet TEZCAN / PUSULA GAZETESİ