Bunlar da Kemal Bey’in yandaş gazetecileri…

Sen uzun süredir ortalıkta olmayan bir lideri ekrana çıkaracaksın ama ele avuca gelir tek soru soramayacak ya da sormayacaksın!

VAROL ERSOY varol.ersoy@medyaradar.com

CHP eski Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, uzun bir aradan sonra ilk kez bir canlı yayına katıldı. KRT TV’de gazeteciler Zafer Arapkirli, Ali Kemal Erdem, Elif Doğan Şentürk ve Atakan Sönmez’in sorularını yanıtladı.
Kendi elleriyle yıldızını parlattığı ve Beylikdüzü gibi küçük bir ilçenin belediye başkanıyken İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na aday gösterdiği Ekrem İmamoğlu’nu bile “ihanetle” suçladı. Tabii; isim vermeden!
Sadece onu mu?
Özgür Özel’i, Meral Akşener’i, CHP’deki “değişim hareketi”ne destek veren herkesi sert bir şekilde eleştirdi.
Akıl alır gibi değil ama ikinci tur cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde Ümit Özdağ’a verdiği tavizleri dahi savundu. Bu tavizleri altılı masa adına değil, sanki babasının çiftliğiymiş gibi “CHP adına” verdiğini söyledi.
Stüdyodaki bir kişi bile kendisine, “İyi de CHP’nin hangi organı size bu yetkiyi verdi? Bu hakkı nasıl oldu da kendinizde buldunuz?” demedi, diyemedi.
Kendisine oy vermeyen emeklileri bile suçladı.
Ona göre tek “masum” vardı; o da kendisi!
*

Neyse; tüm bunlar yazımızın konusu değil.
Yazımızın konusu, o stüdyoda bulunan “gazeteci” arkadaşlar!
Bu arkadaşlardan Zafer Arapkirli ve Ali Kemal Erdem’i yakından yanırım.
Yıllardır iktidar medyasındaki “yandaş gazeteciler”i eleştirip dururlar.
Haklıdırlar da…
Recep Tayyip Erdoğan’ın uçağına binenleri, sözde basın toplantılarında ellerine tutuşturulan soruları bile soramayanları, hiçbir olumsuzluğu gündeme getiremeyenleri yerin dibine sokarlar.
Ne yalakalıklarını bırakırlar, ne satılmışlıklarını…
Bunu yaparken de gazetecilik mesleğini ve gazetecilik etiğini savunurlar.
*
Ne acıdır ki yayına çıkardıkları Kemal Kılıçdaroğlu karşısında, yıllardır eleştirdikleri o gazetecilerden hiçbir farkları kalmadı.
Hep yaptıklarını savunan, aldığı on küsur seçim yenilgisinin faturasını hep başkalarına çıkaran Kemal Kılıçdaroğlu’na bir tane bile “gerçek gazeteci sorusu” soramadılar.
Ne midir “gerçek gazeteci sorusu”?
Birkaç örnek vereyim:
*
Bir: Parti Meclisi’nin Yılmaz Büyükerşen’i aday gösterme kararını yok sayarak, neden ve hangi gücün telkiniyle dinci Ekmeleddin İhsanoğlu’nu aday gösterdiniz? Bu bir hata değil miydi?
İki: Ekmeleddin Bey’i aday göstermeden hemen birkaç gün önce ABD’nin Ankara Büyükelçisi’yle büyük bir otelde hem de iki kez buluşup neleri konuştunuz? O buluşmalardan sonra neden kamuoyuna bir açıklama yapmadınız?
Üç: Kafanıza göre aday belirleyip, seçmene ‘Tıpış tıpış sandığa gideceksiniz’ demeniz de mi bir hata değildi?
Dört: Neden Atatürkçü isimleri tasfiye ettiniz? Bugün Genel Başkan olsanız yine Emine Ülker Tarhan’ı, Süheyl Batum’u, Hüsnü Bozkurt’u, Nur Serter’i, rahmetli Haluk Pekşen’i, Dilek Akagün Yılmaz’i tasfiye edip yerlerine başta Mehmet Bekaroğlu olmak üzere çok sayıda Atatürk düşmanı ve FETÖ’cü ismi partiye doldurur muydunuz? Bu yaparken geçmişte Mehmet Bekaroğlu için kullandığınız “kadın kotası”nı yine kullanır mıydınız?
Beş: Milletvekillerinin yargılanmasının önünü açan düzenlemeye bugün olsa yine “Evet” oyu verir miydiniz?
Altı: Yine miting meydanlarına çıkıp “Ben Dersimli Kemal’im” der miydiniz?
Yedi: Son seçimlerden önce Alevi kimliğinizi, şeyh dedelerinizi açıklamanız, siyasete dini inancı karıştırmak değil mi?
Sekiz: Ali Babacan ve Ahmet Davutoğlu gibi AKP kurucusu iki isimle kol kola girmenizin, onları aklamak olduğunu hala görmüyor musunuz?
Dokuz: Partinizin girdiği seçimlerin tamamında seçim güvenliğini sağlamak adına hiçbir şey yapamadığınızı, yaptığınız tek seçim olan İstanbul seçimlerini de kazandığınızı kabul ediyor ve bunun için seçmenlerinizden özür diliyor musunuz?
*
Daha onlarca soru sıralayabilirim…
Ama başta Zafer Arapkirli olmak üzere iktidarın yandaş gazetecilerini her fırsatta eleştiren bu arkadaşlar, bu soruların hiçbirini soramadı. Sorar gibi yaptıklarında ise gerçek yanıtı almak için ısrarcı olmadı; topun taca atılmasına izin verdi.
*
Demokrasinin askıya alındığı dönemlerde ve ülkelerde “gerçek gazeteci” olmak zordur dostlar!
Ciddi bedeller ödemek zorunda kalırsınız…
Cezaevlerine tıkılırsınız; hakkınızda milyonlarca liralık tazminat davaları açılır, işten attırılır, hatta öldürülürsünüz.
Ama gerçek gazeteci, hiçbir zaman “soruyormuş” gibi yapmaz, karşısındaki kim olursa olsun “gerçek soruları” sorar!
*
Geçenlerde İmamoğlu’nun uçağına binip Roma’ya giden gazetecileri eleştirmiş ve “AKP yandaşlarından ne farkınız kaldı? Bundan sonra onları nasıl eleştireceksiniz?” demiştim.
O listeye bu arkadaşlar da eklendi.
“Kılıçdaroğlu Gazetecileri!”
Sen uzun süredir ortalıkta olmayan bir lideri ekrana çıkaracaksın ama ele avuca gelir tek soru soramayacak ya da sormayacaksın!
Sonra başkalarını “yandaş” diye eleştireceksin…
Hadi canım sende!

Tüm yazılarını göster