Bülent Arınç o isimlere ateş püskürdü: Akbabalar, Troliçeler başlarında örtüleriyle...

Bülent Arınç, 1 Kasım seçimlerinden sonra ilk kez konuştu. CNN Türk'te Taha Akyol'un sorularını cevapladı ve medyaya çok sert sözler sarfetti.

Eski Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, aktif siyaseti bıraktıntan sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşmediklerini söyledi. Parti içerisinde çift başlılık var iddialarına da cevap veren Arınç, zaman zaman hem Refah hem de Fazilet Partisi'nde bu tür sorunlar yaşandığını söyledi. Arınç, "AK Parti'de var mı?" sorusuna ise "Bilirim ama konuşmam doğru olmaz" diye cevap verdi.

Bülent Arınç, 1 Kasım seçimlerinden sonra ilk kez konuştu. CNN Türk'te Taha Akyol'un sorularını cevaplayan Arınç, aktif siyaseti bıraktığını; ancak siyaseti bırakmadığını söyledi.

TROLİÇELER, AKBABALAR HAZIR BEKLİYOR

Arınç medyaya da sert eleştirler getirdi. "Sorduğunuz için sırası geldiğini düşünüyorum. Aslında bu bir vicdani borçtur. Bazı gazetelerdeki yazarlar ki, kendilerine yazar demeye bin şahit ister. Bazılarının yazılarını okuyorum. Ne paragraf, ne virgül, ne nokta var. Asker mektubu gibi derdik biz eskiden. Bir başlıyor tam sayfa. İçinde, 'bak akıllı ol! benim sözümü tut! Yaparsan sırtını sıvazlarım yoksa hesabını görürüm!' Kabadayılanma... Efelenme filan. Bunların kim olduklarını da az çok herkes biliyor. Bugünkü görüşmemizden bile ne anlamlar çıkaracak akbabalar vardır mutlaka.

Bir zamanlar troller diyorduk, meğer bunların kadın olanları da varmış. Onlara da bizim camiada 'troliçe' diyorlar. Bunlar isim isim de biliniyor.

Hatta bu troliçelerin bazıları başlarında o güzel örtüleriyle birlikte...

Mesela sayın Başbakan Dolmabahçe Ofisinde hanımını da almış, Beşiktaş'ta bir yürüyelim demiş, bir kitapçıya girmişler. Kitapçıdan biraz kitap bakmışlar, kestaneciden biraz kestane almışlar. Şöyle bir Sinan Paşa Camii önünden Barbaros Bulvarına doğru gitmişler. Ben de basından takip ediyorum.
Ertesi gün bu 'troliçe'lerden bir tanesi 'senin gittiğin o kitapevi var ya Taraf gazetesinin patronunun kitapevi. Sen oraya gittiğine göre ertesi gün de Sözcü'ye gidersin...'

Bunu bir başbakana söylüyorlar. Yine bu üç dört tanesi bir araya geliyor. Sayın başbakan kendisine danışman olarak birilerini tayin etti. Bunlardan bir profesör hakkında da geçmişe dayalı bir iddiayı gündeme getiriyorlar, bir başbakan nasıl kendisine danışman olarak böyle birini alabilir diyorlar."

Çalışmalarını, zaman zaman TBMM'de kendisi gibi eski Meclis Başkanları'na tahsis edilen büroda, zaman zaman da Ankara'daki bürosunda sürdürdüğünü anlatan Arınç, vakit buldukça da ihmal ettiği eski arkadaşlarını ziyaret ettiğini söyledi.

"ERDOĞAN İLE GÖRÜŞMEDİM"

Kendisine davet gelmediğini, böyle bir talebinin de olmadığını bu nedenle Erdoğan ile görüşmediğini söyleyen Arınç, Başbakan Davutoğlu ile zaman zaman görüştüklerini anlattı. Erdoğan sonrası Davutoğlu'nun genel başkan olmasına sevindiğini, bunu da kendisine söylediğini ifade eden Arınç, Davutoğlu'nun da üslubunu beğendiğini ifade etti. Arınç programda şunları söyledi;

"BİLİRİM AMA SÖYLEMEM"

Aralarında çift başlılık nedir bilmem. Ya da bilirim konuşmam. Biz şunu hatırlarız. Refah Partisi kapatılmıştı, Fazilet Partisi'nde toplandık; ancak kapanma durumu vardı. Parti kurulurken "bir köyde iki muhtar olmaz" dedik, laf arasında.

Bazı konularda derin istişareler yapıyorlardır. Türkiye'yi böyle gül gibi idare ediyorlar işte.

"DOLMABAHÇE'DEN HABERİ VARDI"

Dolmabahçe Mutabakatında okunan metin hükümetin önüne gelinmişti.
Eğer HDP'nin yerine bir başka siyasi partiyi güçlendiremiyorsak o zaman da HDP'nin güçlendirilmesi gerekiyor.

Oturma düzenine kadar her şey kararlaştırılmıştı. Cumhurbaşkanının haberi olduğunu biliyorum tahmin ediyorum. Yalçın Akdoğan anında haberi olduğunu aktarmıştı.

Ben kendisiyle konuşmadım ama Yalçın Akdoğan ve Mahir Ünal’ın haberdar ettiğini belirttiler. Belki kendisine yeterince bilgi verilmemiş olabilir. Bu işlerde ben anı anına bilgi verilmeden yapılacağını tahmin etmiyorum. Bazı arkadaşlarımız özel işlerini bile sorarken böyle bir görüntüye girmeden önce sormuştur. Ben böyle düşünüyorum.

"HABUR'DA YAŞANANLAR TALİHSİZLİKTİ"

Oslo'dan başlayarak sonraki Habur'daki talihsizliğe kadar süreç ve sonrasında MİT'in adayla yaptığı görüşmeleri daha da artırarak belli aşamada sürdürüldü.

Oslo sürecinde konuşulanların nasıl sızdığı ayrı bir konu. Bu bir şeyler ümit edilerek sızdırıldığını düşünüyorum. Deşifre olduğu da iyi oldu. En azından oradaki görüşmeleri; parti ya da hükümet üyesi değil, devletin bir yapısı olarak MİT'in görüştüğü de ortaya çıkmış oldu.

Bunun üzerinden hükümet yıpratılmaya çalışıldı. Habur girişleri önemli bu konuda. Kapıdan girenler gösteriye dönüştürdüler. Sonra da Öcalan'ın talimatıyla geldiklerini söylediler.

"ÇÖZÜM SÜRECİ YENİDEN BAŞLAMALI"

Mutlaka çözüm sürecine benzer bir sürece ihtiyaç var. Bunun iki sebebi var. Türkiye iç ve dış tehditler karşısındadır ve şu anda dış tehditler, iç tehdidin de önüne geçmiştir. Yani dışarıda yaşanan gelişmeler Türkiye'yi çembere almıştır. Buradan kurtulmanın tek çaresi vardır o da içeriyi sağlam tutmak, toplumsal başırı kurması, devletiyle milletiyle kucaklaşması ve terörü mutlaka sonlandırması gerekiyor. Sonlandırma derken, silahla olmayacağını bilerek de söylüyorum. Bunun tek yolu çözüm sürecine benzer bir yolun bulunması gerektiğini düşünüyorum. Eğer HDP'nin yerine bir başka siyasi partiyi güçlendiremiyorsak o zaman da HDP'nin güçlendirilmesi gerekiyor. Bu iş bugün bitmiyor, bir ay sonra da bitmeyecek. Tek bir tanesi orada kalmayabilir. Dağa kaç bin kişinin çıktığından haberiniz var mı? Kaç bin diyorum bakın kaç yüz demiyorum. Bu iş burada bitmeyecek. Her türlü tehlikeyi göze alarak sürdürülen süreçten alınan derslerle bu sürecin yenilenmesi lazım. Çözüm süreci lafı da bayatladı artık onun da değiştirilmesi gerekiyor."