BÜLENT ARINÇ AÇIKLADI! BASIN YASASI DEĞİŞİYOR!
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'tan önemli açıklamalar.
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, " İçeride basın kartı sahibi veya basın kartı sahibi olmayan, mesleğinin karşısında ’gazeteci’ yazan bir kısım insanlar bulunmaktadır. Bunların bir kısmı adi suçlardan hükümlü veya tutukludur." dedi.
TBMM Plan ve Bütçe Komisyonunda, Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü, Vakıflar Genel Müdürlüğü, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, Atatürk Araştırma Merkezi, Atatürk Kültür Merkezi, Türk Dil Kurumu, Türk Tarih Kurumu ve RTÜK’ün 2012 yılı bütçeleri üzerinde milletvekillerinin eleştiri ve sorularını yanıtladı.
"(Basın özgürlüğü yoktur) diyerek, bunun arkasına saklanarak, Hükümetimizi veya beni eleştirmek isteyenler, mert olun samimi olun" diyen Arınç, şöyle devam etti:
"Gazeteci geliyor, kendi özelini konuşuyor"
Basın yoluyla işlenen suçlarda çok garip bir durumun olduğunu dile getiren Arınç, "Gazeteci geliyor, sadece kendi özel durumunu konuşuyor. ’Ben şu maddeden mahkum oldum, bu maddeyi suç olmaktan çıkarın’ diyor. Kişiye yönelik düzenleme yapamam. Ben genel bir düzenleme yaparım. Sen bundan payını alırsın ya da almazsın, bu benim işim değil" diye konuştu.
Bülent Arınç, Basın Kanunu’nda basın özgürlüğünü kısıtlayan maddeler üzerinde birlikte çalışmaya hazır olduğunu vurgulayarak, kendi yaptığı çalışmaya katkı istedi. Arınç, gazetecilik kuruluşlarının bu konuda ciddi bir çaba sarf etmediklerini, sadece konuştuklarını dile getirdi.
Hayatın olağan akışı içerisinde her kurumda, her meslek erbabı içerisinde yanlış yapanların olabileceğini, bu yanlışların o kurumun itibarını zedelemeyecek, zarar getirmeyecek ölçüde kabul edilebileceğini ifade eden Arınç, "Dolayısıyla ’RTÜK denilince yolsuzluk akla geliyor’ diye bir genelleme yapılırsa, bundan RTÜK zarar görür ve bu bir haksızlık olur. Evet, bu kurumda belli zamanlarda görev yapmış insanların yanlış davranışları mutlaka olmuştur ancak o kişilerle ilgili kişisel değerlendirme yapmanın, bunları eleştirmenin hatta ithamın karşılığı olabilir ama kurumlar bundan zarar görmemelidir" dedi.
Basın özgürlüğü
Son yaşanan olaylar sebebiyle Basın Kanunu’nun da eleştirildiğini anımsatan Arınç, "Burada bir haksızlık var. Çünkü bu bir iletişim şurasında paydaşların da iştirakiyle yapılmış bir çalışmaydı. Genellikle yazılı medyayı ilgilendiren konular bu kanunda yer aldı. Şimdi ki çalışmamızla da bunun içerisine internet medyasını, daha çok haber portallarını koyacak bir düzenleme yapacağız" diye konuştu.
Arınç, "Basınla ilgili çalışanlarımız, özellikle TMK kapsamında, TCK’nın ilgili maddeleri kapsamında cezaevinde bulunmaktadır. Dolayısıyla Basın Kanunu’nu bundan dolayı suçlu görmek ve onu aşağılayacak bir ifademiz, doğru olmaz" dedi.
Basın özgürlüğünün Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10. maddesinde de yer aldığını anımsatan Başbakan Yardımcısı Arınç, bu özgürlüğün de sınırsız olmadığının, sınırlanabileceğinin ve yaptırımlara bağlanabileceğinin öngörüldüğünü ifade etti.
"Basın özgürlüğü mutlaktır, her isteyen istediğini yapabilir" şeklindeki bir anlayışa kimsenin sahip olmayacağını belirten Arınç, Basın Kanunu’nda gazetecilik mesleğine geniş güvenceler getirildiğini söyledi.
Basın Kanunu’nda şahsi hürriyeti bağlayıcı cezalara iki istisna dışında yer verilmediğini hatırlatan Arınç, "Birincisi; düzeltme ve cevabın yayınlanmasına ilişkin hakim kararına uyulmaması durumunda para cezası hürriyeti bağlayıcı cezaya çevrilebilmektedir. Bu, tamamen kişilik haklarıyla ilgilidir. İkincisi; kanuna uygun olarak basılmış eserleri, bunların yayımını, dağıtımını veya satışını önlemek amacıyla tahrip eden veya bozan kişilere verilen para cezaları hürriyeti bağlayıcı cezaya çevrilebilmektedir" diye konuştu.
Vicdanen konuşuyorum
Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü:
"BDP’li arkadaşımızın verdiği isimler belli. CHP’li arkadaşlarım bir isim söyledi. Ben diğerlerini de biliyorum; Bunlar Ahmet Şık, Nedim Şener, Mustafa Balbay veya Tuncay Özkan’dır. Peki iki grup arasındaki bu ayrım neden yapılıyor? Oysa 60 kişiden fazla gazetecinin içeride olduğu ve binlerce gazetecinin hakkında da takibat yapıldığı söyleniyor. Vicdanen konuşuyorum. ’Niçin üzüldüğünüzü ifade etmediniz’ dediler. Bu konuyla ilgili çok konuştum ve en sonunda TMK’nın değiştirilip değiştirilmemesi konusunda açıkça teklifte bulunulmasını ve gerekçelerinin tarafımıza bildirilmesini istedim ama burada bir gerçek var; İçeride basın kartı sahibi veya basın kartı sahibi olmayan, mesleğinin karşısında ’gazeteci’ yazan bir kısım insanlar bulunmaktadır. Bunların bir kısmı adi suçlardan hükümlü veya tutukludur. İkincisi ve çok büyük grup TMK kapsamında mahkum edilen veya tutuklanan kişilerdir. Üçüncü grupta TCK’daki bazı maddeler nedeniyle haklarında tutuklama kararı olan veya şu anda soruşturma evresinde bulunan tartışmalardır. O zaman meseleye üç boyutlu bakmamız lazım. Biri adi bir suç işlerse, sıfatı gazeteciyse, basın kartı sahibiyse, bunun imtiyazı mı var? Bunu hiç birimiz düşünmüyoruz herhalde. İkinci grup TMK’nın 6, 7 ve diğer maddelerinden hükümlü ve tutuklu bulunanlardır. Üçüncüsü de adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs ve soruşturmanın gizliliğini ihlal ve bir iki madde dahilinde TCK’da yapılan düzenlemelerden mağdur olan arkadaşlarımız var. Özellikle son 3-4 senedir yani Silivri’deki davaların devamı süresince veya bir takım telefon dinleme kayıtlarının yayınlanmasından sonra veya bir şekilde kamuoyunda bu konuların tartışmaya açılmasıyla ’soruşturmanın gizliliğini ihlal ettin’ diye dava açılmıştır, bir kısmı karara bağlanmıştır."
Saydığı suçlardan cezaevlerinde 63 kişinin bulunduğunu söyleyen Arınç, 63 kişiden sadece dördünün basın yoluyla işlenen suçlar arasında sayılabilecek "terör örgütünün propagandasını yapmaktan" dolayı cezaevinde olduğunu söyledi.
TBMM Plan ve Bütçe Komisyonunda, Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü, Vakıflar Genel Müdürlüğü, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, Atatürk Araştırma Merkezi, Atatürk Kültür Merkezi, Türk Dil Kurumu, Türk Tarih Kurumu ve RTÜK’ün 2012 yılı bütçeleri üzerinde milletvekillerinin eleştiri ve sorularını yanıtladı.
"(Basın özgürlüğü yoktur) diyerek, bunun arkasına saklanarak, Hükümetimizi veya beni eleştirmek isteyenler, mert olun samimi olun" diyen Arınç, şöyle devam etti:
"Gazeteci geliyor, kendi özelini konuşuyor"
Basın yoluyla işlenen suçlarda çok garip bir durumun olduğunu dile getiren Arınç, "Gazeteci geliyor, sadece kendi özel durumunu konuşuyor. ’Ben şu maddeden mahkum oldum, bu maddeyi suç olmaktan çıkarın’ diyor. Kişiye yönelik düzenleme yapamam. Ben genel bir düzenleme yaparım. Sen bundan payını alırsın ya da almazsın, bu benim işim değil" diye konuştu.
Bülent Arınç, Basın Kanunu’nda basın özgürlüğünü kısıtlayan maddeler üzerinde birlikte çalışmaya hazır olduğunu vurgulayarak, kendi yaptığı çalışmaya katkı istedi. Arınç, gazetecilik kuruluşlarının bu konuda ciddi bir çaba sarf etmediklerini, sadece konuştuklarını dile getirdi.
Hayatın olağan akışı içerisinde her kurumda, her meslek erbabı içerisinde yanlış yapanların olabileceğini, bu yanlışların o kurumun itibarını zedelemeyecek, zarar getirmeyecek ölçüde kabul edilebileceğini ifade eden Arınç, "Dolayısıyla ’RTÜK denilince yolsuzluk akla geliyor’ diye bir genelleme yapılırsa, bundan RTÜK zarar görür ve bu bir haksızlık olur. Evet, bu kurumda belli zamanlarda görev yapmış insanların yanlış davranışları mutlaka olmuştur ancak o kişilerle ilgili kişisel değerlendirme yapmanın, bunları eleştirmenin hatta ithamın karşılığı olabilir ama kurumlar bundan zarar görmemelidir" dedi.
Basın özgürlüğü
Son yaşanan olaylar sebebiyle Basın Kanunu’nun da eleştirildiğini anımsatan Arınç, "Burada bir haksızlık var. Çünkü bu bir iletişim şurasında paydaşların da iştirakiyle yapılmış bir çalışmaydı. Genellikle yazılı medyayı ilgilendiren konular bu kanunda yer aldı. Şimdi ki çalışmamızla da bunun içerisine internet medyasını, daha çok haber portallarını koyacak bir düzenleme yapacağız" diye konuştu.
Arınç, "Basınla ilgili çalışanlarımız, özellikle TMK kapsamında, TCK’nın ilgili maddeleri kapsamında cezaevinde bulunmaktadır. Dolayısıyla Basın Kanunu’nu bundan dolayı suçlu görmek ve onu aşağılayacak bir ifademiz, doğru olmaz" dedi.
Basın özgürlüğünün Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10. maddesinde de yer aldığını anımsatan Başbakan Yardımcısı Arınç, bu özgürlüğün de sınırsız olmadığının, sınırlanabileceğinin ve yaptırımlara bağlanabileceğinin öngörüldüğünü ifade etti.
"Basın özgürlüğü mutlaktır, her isteyen istediğini yapabilir" şeklindeki bir anlayışa kimsenin sahip olmayacağını belirten Arınç, Basın Kanunu’nda gazetecilik mesleğine geniş güvenceler getirildiğini söyledi.
Basın Kanunu’nda şahsi hürriyeti bağlayıcı cezalara iki istisna dışında yer verilmediğini hatırlatan Arınç, "Birincisi; düzeltme ve cevabın yayınlanmasına ilişkin hakim kararına uyulmaması durumunda para cezası hürriyeti bağlayıcı cezaya çevrilebilmektedir. Bu, tamamen kişilik haklarıyla ilgilidir. İkincisi; kanuna uygun olarak basılmış eserleri, bunların yayımını, dağıtımını veya satışını önlemek amacıyla tahrip eden veya bozan kişilere verilen para cezaları hürriyeti bağlayıcı cezaya çevrilebilmektedir" diye konuştu.
Vicdanen konuşuyorum
Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü:
"BDP’li arkadaşımızın verdiği isimler belli. CHP’li arkadaşlarım bir isim söyledi. Ben diğerlerini de biliyorum; Bunlar Ahmet Şık, Nedim Şener, Mustafa Balbay veya Tuncay Özkan’dır. Peki iki grup arasındaki bu ayrım neden yapılıyor? Oysa 60 kişiden fazla gazetecinin içeride olduğu ve binlerce gazetecinin hakkında da takibat yapıldığı söyleniyor. Vicdanen konuşuyorum. ’Niçin üzüldüğünüzü ifade etmediniz’ dediler. Bu konuyla ilgili çok konuştum ve en sonunda TMK’nın değiştirilip değiştirilmemesi konusunda açıkça teklifte bulunulmasını ve gerekçelerinin tarafımıza bildirilmesini istedim ama burada bir gerçek var; İçeride basın kartı sahibi veya basın kartı sahibi olmayan, mesleğinin karşısında ’gazeteci’ yazan bir kısım insanlar bulunmaktadır. Bunların bir kısmı adi suçlardan hükümlü veya tutukludur. İkincisi ve çok büyük grup TMK kapsamında mahkum edilen veya tutuklanan kişilerdir. Üçüncü grupta TCK’daki bazı maddeler nedeniyle haklarında tutuklama kararı olan veya şu anda soruşturma evresinde bulunan tartışmalardır. O zaman meseleye üç boyutlu bakmamız lazım. Biri adi bir suç işlerse, sıfatı gazeteciyse, basın kartı sahibiyse, bunun imtiyazı mı var? Bunu hiç birimiz düşünmüyoruz herhalde. İkinci grup TMK’nın 6, 7 ve diğer maddelerinden hükümlü ve tutuklu bulunanlardır. Üçüncüsü de adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs ve soruşturmanın gizliliğini ihlal ve bir iki madde dahilinde TCK’da yapılan düzenlemelerden mağdur olan arkadaşlarımız var. Özellikle son 3-4 senedir yani Silivri’deki davaların devamı süresince veya bir takım telefon dinleme kayıtlarının yayınlanmasından sonra veya bir şekilde kamuoyunda bu konuların tartışmaya açılmasıyla ’soruşturmanın gizliliğini ihlal ettin’ diye dava açılmıştır, bir kısmı karara bağlanmıştır."
Saydığı suçlardan cezaevlerinde 63 kişinin bulunduğunu söyleyen Arınç, 63 kişiden sadece dördünün basın yoluyla işlenen suçlar arasında sayılabilecek "terör örgütünün propagandasını yapmaktan" dolayı cezaevinde olduğunu söyledi.