BUDA HEYKELİ, PENELOPE CRUZ VE DİĞERLERİ!.. İŞTE BİR GENEL YAYIN YÖNETMENİNİN HAREMİ!..
Penelope Cruz´un o hali, erkeğin her akşam yine o yatağa dönmek zorunda olduğunu en tutkulu haliyle anlatıyor.
Benim güzel haremim
HÜRRİYET´te, hayatımın büyük bölümünü geçirdiğim odamın manzarası şöyle:
HÜRRİYET´te, hayatımın büyük bölümünü geçirdiğim odamın manzarası şöyle:
Masamın üzerinde bir kadın heykeli duruyor.
Öne doğru eğilmiş, iki eliyle bir dizini tutuyor.
Yıllar önce bir arkadaşım hediye etmişti.
Saçlarını arkaya toplamış, başını hafifçe kaldırmış karşıya bakıyor.
Onun yanında, küçük bir Buda heykeli var.
O Buda heykeli bana, inancın kutsal ekmeğini veriyor.
Hayata bağlılık yeminimi onun önünde ediyorum.
* Ê* *
İleride sol tarafta, duvarda çok büyük bir tablo asılı.
Onu da "Salome´nin Kız Kardeşleri" kitabı üzerine yazdığım yazıdan sonra, kim olduğunu bilmediğim bir okuyucum göndermişti.
Çıplak dans eden Salome´nin ayaklarının altında, bir tepsinin içinde Vaftizci Yahya´nın kesik başı duruyor.
Kadının erkek üzerindeki gücünü bundan daha etkileyici biçimde gösteren başka bir objeolamaz.
O tablonun biraz ilerisinde, bir fotoğraf görünüyor.
Pirelli takviminden alınmış bir fotoğraf.
O da, yatakta çarşafa sarılmış uyuyan bir kadını gösteriyor.
Altı çıplak, üstünde ise siyah bir sutyen var.
Kadın, yüzünü eliyle saklamış.
Ama kim olduğu altında yazılı.
Penelope Cruz.
Her akşam odamdan çıkarken o fotoğrafa bakıyorum ve şunu düşünüyorum:
Bir erkeğin sabah dağınık bir yatakta bırakıp gittiği kadından aklında kalabilecek en güzel görüntü budur.
Çünkü Penelope Cruz´un o hali, erkeğin her akşam yine o yatağa dönmek zorunda olduğunu en tutkulu haliyle anlatıyor.
Anlıyorsunuz ki, her erkeğin dönebileceği tek yer burasıdır.
O, biricik kadının koynu.
En büyük korkusunun da, "Döndüm ki döndüğüm artık döndüğüm kadın değil" diyeceğio ölümcül an.
Kapkara bir alın yazısı yani.
* Ê* *
Sağ taraftaki duvarda ise bir sfenks kadın tablosu asılı.
Daha doğrusu başı sfenks, arkası panter şeklinde.
Bir bukalemunu öpüyor.
O da bana kadının, sadakatsiz ve korkutucu yanını anlatıyor.
Her erkek, bir gün onu da tadacak diye ürperiyorum.
Sonra masama doğru geliyorum.
Sol tarafta duvarda, eski bir Coca Cola afişi var.
Tam tarihini bilmiyorum, ama bana sanki 1950´lerden, erken 60´lardan kalmış hissiveriyor.
Yüzüstü yatmış bir kadın.
Üzerinde tek parça mayo var.
Altı, daha çok süper bir mini etek gibi.
Kalçalarını bile tam saklayamamış.
Yüzündeki ifadeden, teşhirin keyfini apaçık okuyorsunuz.
Saçları, Marilyn Monroe´nun gelişini ilan ediyor.
Bacakları dolgun.
Ayaklarını, dizlerinden itibaren, hercai bir duruşla kaldırmış.
Sağ eli, Coca Cola şişesine uzanmış.
Erkeğe hiç ihtiyacı yokmuş gibi duruyor.
Provokatif.
O fotoğrafta, kadının erkeği küçümseyen, ezen, bitiren halini görüyorum.
Tam karşımda, kitap rafları içinde, Rio karnavalından çekilmiş kadın fotoğrafları duruyor.
Kadın denen muhteşem varlığın siluetinin, eski Yunan, eski Roma´dan beri hiç değişmediğini ve asla değişmemesi gerektiğini anlatan kadınlar.
O varoş halleriyle bana, kadının, yeryüzünde hiçbir kastı, hiçbir sınıfsal duvarıtanımayacağını söylüyorlar.
* Ê* *
20 yıla yakın süredir çalıştığım odanın kozmoğrafyası böyle.
Odamın her köşesi bana, "kadın iktidarını" anlatıyor.
Bu küçük tapınakta yaşıyorum ve hayatın gerçek anlamını çıkarmaya çalışıyorum.
Hoyrat bir çift göz, bu odada muazzam ve bayağı bir "kitsch"in teşhir edildiğinisöyleyebilir.
Ama bu karmakarışık, baştan çıkarıcı kitsch harem bana çok iyi geliyor.
Her akşam, ışığımı söndürüp çıkarken her birine tek tek bakıyorum.
Arkamda bıraktığım dağınık yataklardaki hallerini seyrediyorum.
Hepsine tek tek ihtimam gösteriyorum.
Sonra her sabah yine onların koynuna dönüyorum.
Benim hayatım böyle geçiyor.
Öne doğru eğilmiş, iki eliyle bir dizini tutuyor.
Yıllar önce bir arkadaşım hediye etmişti.
Saçlarını arkaya toplamış, başını hafifçe kaldırmış karşıya bakıyor.
Onun yanında, küçük bir Buda heykeli var.
O Buda heykeli bana, inancın kutsal ekmeğini veriyor.
Hayata bağlılık yeminimi onun önünde ediyorum.
* Ê* *
İleride sol tarafta, duvarda çok büyük bir tablo asılı.
Onu da "Salome´nin Kız Kardeşleri" kitabı üzerine yazdığım yazıdan sonra, kim olduğunu bilmediğim bir okuyucum göndermişti.
Çıplak dans eden Salome´nin ayaklarının altında, bir tepsinin içinde Vaftizci Yahya´nın kesik başı duruyor.
Kadının erkek üzerindeki gücünü bundan daha etkileyici biçimde gösteren başka bir objeolamaz.
O tablonun biraz ilerisinde, bir fotoğraf görünüyor.
Pirelli takviminden alınmış bir fotoğraf.
O da, yatakta çarşafa sarılmış uyuyan bir kadını gösteriyor.
Altı çıplak, üstünde ise siyah bir sutyen var.
Kadın, yüzünü eliyle saklamış.
Ama kim olduğu altında yazılı.
Penelope Cruz.
Her akşam odamdan çıkarken o fotoğrafa bakıyorum ve şunu düşünüyorum:
Bir erkeğin sabah dağınık bir yatakta bırakıp gittiği kadından aklında kalabilecek en güzel görüntü budur.
Çünkü Penelope Cruz´un o hali, erkeğin her akşam yine o yatağa dönmek zorunda olduğunu en tutkulu haliyle anlatıyor.
Anlıyorsunuz ki, her erkeğin dönebileceği tek yer burasıdır.
O, biricik kadının koynu.
En büyük korkusunun da, "Döndüm ki döndüğüm artık döndüğüm kadın değil" diyeceğio ölümcül an.
Kapkara bir alın yazısı yani.
* Ê* *
Sağ taraftaki duvarda ise bir sfenks kadın tablosu asılı.
Daha doğrusu başı sfenks, arkası panter şeklinde.
Bir bukalemunu öpüyor.
O da bana kadının, sadakatsiz ve korkutucu yanını anlatıyor.
Her erkek, bir gün onu da tadacak diye ürperiyorum.
Sonra masama doğru geliyorum.
Sol tarafta duvarda, eski bir Coca Cola afişi var.
Tam tarihini bilmiyorum, ama bana sanki 1950´lerden, erken 60´lardan kalmış hissiveriyor.
Yüzüstü yatmış bir kadın.
Üzerinde tek parça mayo var.
Altı, daha çok süper bir mini etek gibi.
Kalçalarını bile tam saklayamamış.
Yüzündeki ifadeden, teşhirin keyfini apaçık okuyorsunuz.
Saçları, Marilyn Monroe´nun gelişini ilan ediyor.
Bacakları dolgun.
Ayaklarını, dizlerinden itibaren, hercai bir duruşla kaldırmış.
Sağ eli, Coca Cola şişesine uzanmış.
Erkeğe hiç ihtiyacı yokmuş gibi duruyor.
Provokatif.
O fotoğrafta, kadının erkeği küçümseyen, ezen, bitiren halini görüyorum.
Tam karşımda, kitap rafları içinde, Rio karnavalından çekilmiş kadın fotoğrafları duruyor.
Kadın denen muhteşem varlığın siluetinin, eski Yunan, eski Roma´dan beri hiç değişmediğini ve asla değişmemesi gerektiğini anlatan kadınlar.
O varoş halleriyle bana, kadının, yeryüzünde hiçbir kastı, hiçbir sınıfsal duvarıtanımayacağını söylüyorlar.
* Ê* *
20 yıla yakın süredir çalıştığım odanın kozmoğrafyası böyle.
Odamın her köşesi bana, "kadın iktidarını" anlatıyor.
Bu küçük tapınakta yaşıyorum ve hayatın gerçek anlamını çıkarmaya çalışıyorum.
Hoyrat bir çift göz, bu odada muazzam ve bayağı bir "kitsch"in teşhir edildiğinisöyleyebilir.
Ama bu karmakarışık, baştan çıkarıcı kitsch harem bana çok iyi geliyor.
Her akşam, ışığımı söndürüp çıkarken her birine tek tek bakıyorum.
Arkamda bıraktığım dağınık yataklardaki hallerini seyrediyorum.
Hepsine tek tek ihtimam gösteriyorum.
Sonra her sabah yine onların koynuna dönüyorum.
Benim hayatım böyle geçiyor.
ERTUĞRUL ÖZKÖK/HÜRRİYET