''BU PROGRAM... '' ERTUĞRUL ÖZKÖK İLE FEHMİ KORU AYNI PROGRAMDA BULUŞACAK MI?
İlk kez Medyaradar'ın usta kalemi Varol Ersoy'un duyurduğu Fehmi Koru ile Ertuğrul Özkök'ün birlikte program projesini Fehmi Koru Star'daki Taha Kıvanç adlı köşesinde değerlendirdi.
Bu proje gerçekleşmez
Ramazan yoğunluğu sosyal medyayı yakın takibimi engelliyor, ama dostlarım sayesinde gündemden bütünüyle kopuk da sayılmam. Sözgelimi, gazete değiştirmemin bazıları tarafından farklı bir kampanyaya dönüştürüldüğünden haberdarım.
Aslında ‘kampanya’ Star’da yazacağım aklımın ucundan geçmezken başlamıştı ve ‘tebdil-i mekânda ferahlık vardır’ noktasına biraz da o yüzden geldim. Öyle ya, önemli bir camiaya yıllar boyu hizmet etmiş, sayısız kitap yazmış, gazeteciliği hukukçu kimliğine feda etmiş bir meslektaş, muhtemelen kendisine söz verilmiş bir köşeyi işgal ettiğimi düşünüyorsa, nasıl olur da kendisine hak vermem...
Umarım, anasının ak sütü gibi hakkı olduğuna inandığım köşeye tez zamanda kavuşur...
Şu sıralarda benim başımın derdi, muhtemel bir televizyon programı... Karşılaştığım hemen herkes, “Program ne zaman başlıyor?” diye soruyor. Aylardan Ramazan ve davetler yoğun ya, ben de bu soruya günde belki yüz kere muhatap oluyorum...
Başına bu derdi saran Yeni Şafak’ın spor servisini yöneten Erhan Köknar oldu. Sonuçta “Bu program yapılsın” dediğinde kimselerin itiraz edemeyeceği önemli biriyle söyleşirken, pattadak, “Bu ikiliyi televizyonda karşı karşıya getirsek süper olur” deyiverdi.
Henüz işitmeyeniniz varsa şimdi okuyunca lütfen kıkırdamasın: Erhan’ın ‘ikili’sinin biri benim, diğeri de bizim ‘pop sosyolog’... Mehmet Barlas - Emre Kongar’ın NTV’de yaptığına benzer bir programda buluşacakmışız... “Her akşam da olur, haftada bir de...” dedi teklif sahibi...
Teklifi bende hayret, muhatabında ise “Adını ‘İki İzmirli’ koyarız” diyecek kadar büyük ilgi uyandırdı.
Buluşmamız bu ayrıntıyla birlikte internet sitelerine düşünce pek çok kişinin malumu oldu ve “Program ne zaman başlıyor?” sorusuyla karşılaşmam böyle başladı.
Fikrin bayağı tuttuğu anlaşılıyor. “Ne işin var” diyen ve ‘Öteki’nin özelliklerinden hareketle projeye itiraz edenler de var doğal olarak, ancak küçük bir azınlık teşkil ediyorlar... Çoğunluk ise, “İyi olur, sen de o da eteğinizdeki taşları dökersiniz” diye düşünüyor.
Heveslenenlerin hayli çok olduğunu fark ettiğim için yazıyorum bu yazıyı, öylelerini buradan uyarmak için: Fazla heveslenmeyin... Böyle bir projenin gerçekleşmesi imkânsız gibi bir şey... İki kişinin çıkacağı bir programa tarafların ikisinin de olumlu bakması gerekir; oysa, birlikte program yapmamız arzu edilen kişinin böyle bir niyeti olacağını hiç sanmıyorum...
Şu sıralarda kendisini yeniden bir ‘sit-com’ şahsiyeti olarak konuşlandırma çabasında o; gençler arası şarkı yarışmalarında ‘jüri’ üyeliği yapıyor, yazılarına okurları kızıştıracak konuları seçiyor hep, yazılı basının geleneksel olarak uzak durduğu alanlara bir girip bir çıkıyor...
Böyle birinin sonuçta güncel konularda ‘görüş’ açıklamaya dayanan bir programa “Evet” diyeceğini sanmak beyhude...
Nitekim, haftada bir de farklı görüşten insanları karşı karşıya getiren Habertürk’ten Balçiçek İlter, birkaç ay önce, ikimizin katılacağı bir program için benden ön-izin almıştı, ama ‘pop sosyolog’ istemediği için olmalı, girişimi akamete uğradı.
“İnsanları hoşlarına gitmeyecek sıfatlarla anmamak” gibi bir ilkem var benim. Ad vermek istemediğimde kişiyi hemen akla getirecek tanımlamalar yaparım, ama seçtiğim sıfatlar genellikle rahatsız etmeyecek türden olur. Bu sebeple, ülkemizde çok tanınan kişilerden birini ‘pop sosyolog’ olarak anmakta başlarda hayli tereddüt ettim.
‘Pop sosyolog’ diye kendisinden söz etmeye başladığım ilk zamanlar tek başımaydım; o sıfatı kullanan ilk ve tek kişiydim... Ancak vaktiyle ‘amiral gemisi’ diye bilinen gazetenin eski yayın yönetmenini ‘pop sosyolog’ olarak anmada biri daha katıldı bana: Kendisi... Artık yazılarında “Bir pop sosyolog olarak” gibi tanımlamalar kullanıyor o da kendisi için...
“Heveslenmeyin, olmaz” dediğim ve Habertürk girişimi örneğini verdiğim kişiler neden şaşıp kalıyor, anlamakta zorlanıyorum. ‘Tavşan kardeş’ ve ‘Bunny’ gibi öz-tanımları tercih eden, daha önce savunduklarıyla ters düşmesine aldırmaksızın o andaki duygularını yazıya döken birinin haftada bir de olsa ‘ciddi’ bir görüntüye bürünmesi ‘imaj’ kırılmasına sebep olur...
“İyi de, biz onu ve yazdıklarını ciddiye alıyoruz” demeyin sakın... Demeyin, çünkü bu sözünüz ondan ziyade sizlerin gözümden düşmenizi getirir...
Güzel yurdum bizlerin ikili olarak sizler önünde televizyon programı yapmamızı daha çok bekleyecek, sizin anlayacağınız...
Hakkımda “Artık gitsin” kampanyası yürüten arkadaş ise, sonunda gazetesinden gittiğime göre, herhalde köşesine tez elden kavuşur...
Taha Kıvanç/Star
Ramazan yoğunluğu sosyal medyayı yakın takibimi engelliyor, ama dostlarım sayesinde gündemden bütünüyle kopuk da sayılmam. Sözgelimi, gazete değiştirmemin bazıları tarafından farklı bir kampanyaya dönüştürüldüğünden haberdarım.
Aslında ‘kampanya’ Star’da yazacağım aklımın ucundan geçmezken başlamıştı ve ‘tebdil-i mekânda ferahlık vardır’ noktasına biraz da o yüzden geldim. Öyle ya, önemli bir camiaya yıllar boyu hizmet etmiş, sayısız kitap yazmış, gazeteciliği hukukçu kimliğine feda etmiş bir meslektaş, muhtemelen kendisine söz verilmiş bir köşeyi işgal ettiğimi düşünüyorsa, nasıl olur da kendisine hak vermem...
Umarım, anasının ak sütü gibi hakkı olduğuna inandığım köşeye tez zamanda kavuşur...
Şu sıralarda benim başımın derdi, muhtemel bir televizyon programı... Karşılaştığım hemen herkes, “Program ne zaman başlıyor?” diye soruyor. Aylardan Ramazan ve davetler yoğun ya, ben de bu soruya günde belki yüz kere muhatap oluyorum...
Başına bu derdi saran Yeni Şafak’ın spor servisini yöneten Erhan Köknar oldu. Sonuçta “Bu program yapılsın” dediğinde kimselerin itiraz edemeyeceği önemli biriyle söyleşirken, pattadak, “Bu ikiliyi televizyonda karşı karşıya getirsek süper olur” deyiverdi.
Henüz işitmeyeniniz varsa şimdi okuyunca lütfen kıkırdamasın: Erhan’ın ‘ikili’sinin biri benim, diğeri de bizim ‘pop sosyolog’... Mehmet Barlas - Emre Kongar’ın NTV’de yaptığına benzer bir programda buluşacakmışız... “Her akşam da olur, haftada bir de...” dedi teklif sahibi...
Teklifi bende hayret, muhatabında ise “Adını ‘İki İzmirli’ koyarız” diyecek kadar büyük ilgi uyandırdı.
Buluşmamız bu ayrıntıyla birlikte internet sitelerine düşünce pek çok kişinin malumu oldu ve “Program ne zaman başlıyor?” sorusuyla karşılaşmam böyle başladı.
Fikrin bayağı tuttuğu anlaşılıyor. “Ne işin var” diyen ve ‘Öteki’nin özelliklerinden hareketle projeye itiraz edenler de var doğal olarak, ancak küçük bir azınlık teşkil ediyorlar... Çoğunluk ise, “İyi olur, sen de o da eteğinizdeki taşları dökersiniz” diye düşünüyor.
Heveslenenlerin hayli çok olduğunu fark ettiğim için yazıyorum bu yazıyı, öylelerini buradan uyarmak için: Fazla heveslenmeyin... Böyle bir projenin gerçekleşmesi imkânsız gibi bir şey... İki kişinin çıkacağı bir programa tarafların ikisinin de olumlu bakması gerekir; oysa, birlikte program yapmamız arzu edilen kişinin böyle bir niyeti olacağını hiç sanmıyorum...
Şu sıralarda kendisini yeniden bir ‘sit-com’ şahsiyeti olarak konuşlandırma çabasında o; gençler arası şarkı yarışmalarında ‘jüri’ üyeliği yapıyor, yazılarına okurları kızıştıracak konuları seçiyor hep, yazılı basının geleneksel olarak uzak durduğu alanlara bir girip bir çıkıyor...
Böyle birinin sonuçta güncel konularda ‘görüş’ açıklamaya dayanan bir programa “Evet” diyeceğini sanmak beyhude...
Nitekim, haftada bir de farklı görüşten insanları karşı karşıya getiren Habertürk’ten Balçiçek İlter, birkaç ay önce, ikimizin katılacağı bir program için benden ön-izin almıştı, ama ‘pop sosyolog’ istemediği için olmalı, girişimi akamete uğradı.
“İnsanları hoşlarına gitmeyecek sıfatlarla anmamak” gibi bir ilkem var benim. Ad vermek istemediğimde kişiyi hemen akla getirecek tanımlamalar yaparım, ama seçtiğim sıfatlar genellikle rahatsız etmeyecek türden olur. Bu sebeple, ülkemizde çok tanınan kişilerden birini ‘pop sosyolog’ olarak anmakta başlarda hayli tereddüt ettim.
‘Pop sosyolog’ diye kendisinden söz etmeye başladığım ilk zamanlar tek başımaydım; o sıfatı kullanan ilk ve tek kişiydim... Ancak vaktiyle ‘amiral gemisi’ diye bilinen gazetenin eski yayın yönetmenini ‘pop sosyolog’ olarak anmada biri daha katıldı bana: Kendisi... Artık yazılarında “Bir pop sosyolog olarak” gibi tanımlamalar kullanıyor o da kendisi için...
“Heveslenmeyin, olmaz” dediğim ve Habertürk girişimi örneğini verdiğim kişiler neden şaşıp kalıyor, anlamakta zorlanıyorum. ‘Tavşan kardeş’ ve ‘Bunny’ gibi öz-tanımları tercih eden, daha önce savunduklarıyla ters düşmesine aldırmaksızın o andaki duygularını yazıya döken birinin haftada bir de olsa ‘ciddi’ bir görüntüye bürünmesi ‘imaj’ kırılmasına sebep olur...
“İyi de, biz onu ve yazdıklarını ciddiye alıyoruz” demeyin sakın... Demeyin, çünkü bu sözünüz ondan ziyade sizlerin gözümden düşmenizi getirir...
Güzel yurdum bizlerin ikili olarak sizler önünde televizyon programı yapmamızı daha çok bekleyecek, sizin anlayacağınız...
Hakkımda “Artık gitsin” kampanyası yürüten arkadaş ise, sonunda gazetesinden gittiğime göre, herhalde köşesine tez elden kavuşur...
Taha Kıvanç/Star