BU MUDUR ALLAH KORKUSU? TGS'DEN ZEHİR ZEMBEREK AÇIKLAMA!

TGS Genel Başkanı Ercan İpekçi, AA'daki gelişmelerle ilgili olarak AA Genel Müdürlüğü önünde bir basın açıklaması yaptı.

TGS Genel Başkanı Ercan İpekçi’nin, Anadolu Ajansı’ndaki gelişmelerle ilgili olarak AA Genel Müdürlüğü önünde, çalışanların ve demokratik kitle örgütlerinin katılımıyla düzenlenen toplantıda yaptığı açıklama şöyle:

“Hepinize katıldığınız, destek verdiğiniz için teşekkür ederiz. Tüm meslektaşlarımıza, tüm sınıf kardeşlerimize, işçi ve memur sendikalarının yöneticilerine, temsilcilerine, diğer meslek kuruluşları temsilcilerine, Ankara Barosu yöneticilerine, Anadolu Ajansı’nın mücadeleci çalışanları adına teşekkür ediyorum.
Uzun soluklu bir mücadelenin içerisinden çıkarak bugüne geldik. Anadolu Ajansı çalışanları, çok gergin, çok stresli, 8 ay süren bir toplu iş sözleşmesi müzakeresi geçirdi. Anadolu Ajansı işvereni, özellikle emeklilerin üzerinden bir politika yürütmeye çalıştı. Sanki emekliler buradan ayrıldıktan sonra her şey güllük gülistanlık olacakmış gibi bir hava yaratılmak istendi. Çalışanlar baskı altına alındı. Buradaki üyelerimizin çalışma saatleri sorun edildi. Yemek saatleri sorun edildi. Haftalık izinleri mesele haline getirildi. Ücretleri, fazla mesaileri sorun oldu. Bütün bunlar toplu sözleşme masasında birer birer konuşuldu ve aralarında bakan danışmanlarının, Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü temsilcilerinin de bulunduğu Yönetim Kurulu üyelerine, denetçilere, hukuk müşavirlerine teker teker anlatıldı. Anadolu Ajansı’nın işlevi, çalışanların hangi şartlar altında çalıştıkları, tazminatları, fazla mesailerinin bütün ayrıntıları kendilerine izah edildi ve 8 aylık stresli bir mücadelenin sonucunda bir toplu iş sözleşmesi imzalandı. Bu toplu iş sözleşmesinin arkasından beklenen emeklilikler vardı ve 15 arkadaşımız 30 Haziran’a kadar kendi istekleriyle işyerlerinden ayrıldıklarını ifade ettiler. 30 Haziran itibariyle herhangi bir sıkıntı olmadan emekli oldular ve ilişiklerini kestiler.
Şimdi, öncelikle ben, bugün elimize geçen bir yazı var... O yazıdan dolayı Anadolu Ajansı Genel Müdürü’ne teşekkür etmek istiyorum. Çünkü biz geçen hafta görev değişikliğinden sonra kendisine yeni görevinde başarılar dilemek üzere TGS Yönetim Kurulu kendisini ziyarete gitmiştik. O da, sağolsun, bizim kendisine gösterdiğimiz o ilgi ve alakadan dolayı teşekkür mesajı göndermiş… Umarım, karşılıklı olarak bir diyalog içerisinde bu kurumsal ilişkimiz seviyeli olarak devam eder… Bu yazısından dolayı ben de kendisine teşekkür ediyorum. Diyalog kapılarını da açık tutmasını bir kez daha rica ediyorum.
Bir başka konu da, bugün, Anadolu Ajansı Yönetim Kurulu bir açıklama yaptı. Bu açıklamada, “Türkiye Gazeteciler Sendikası Yönetim Kurulu’nun Anadolu Ajansı’nda emekliliğe zorlama, çalışma saatlerinin değiştirilmesi, baskılar, tehditlerle ilgili olarak sessiz kaldığını, ta ki sendika yöneticilerinin de emekliliği gündeme gelinceye kadar…” diye bir iddia da yer alıyor.
TGS yöneticilerinin emeklilikleriyle ilgili ilk düzenleme Temmuz ayında yapıldı… Henüz AA yönetimi değişmeden, önceki yönetim tarafından, önceki Genel Müdür tarafından, çalışanlarla hiçbir konuşma ihtiyacı duyulmadan, keyfi olarak, bu personelin rızası alınmadan 9 kişinin görev yerleri değiştirildi. Bu 9 kişinin arasında, bu sendikanın Genel Başkanı, Denetleme Kurulu Üyesi ve Yönetim Kurulu Üyesi vardı. Biz o dönemde 6-7 Temmuz tarihlerindeki bu genelge ile ilgili olarak hiçbir sorun yapmadık. Kendimizle ilgili olan bir düzenlemeyle ilgili olarak bu konuyu gündeme getirmedik, çalışanlara yansıtmadık. Sendikanın Yönetim Kurulu Üyeleri bu rencide edici davranıştan dolayı emekliliklerini verdiler, Denetleme Kurulu üyeleri emekliliklerini verdiler…
Genel Başkan da şunu söyledi: Biz, sizden çalışanları rahatsız etmeyen, huzurlu bir ortam içerisinde gerekli imkanı tanımanızı bekliyoruz. Ama sizin bu yaptığınız davranış, sendika yöneticilerine yaptığınız bu davranış, sessiz kalınırsa, arkasından diğer çalışanlara daha ağır bir şekilde yansır... Onun için bu ortamda, Genel Başkandan emeklilik dilekçesini asla beklemeyin, önce çalışanların baskı altında tutulmayacağını, burada toplu iş sözleşmesinin hiçbir maddesinin ihlal edilmeyeceğini, emeklilikle ilgili hiçbir zorlama yapılmayacağını, kimsenin tehdit edilmeyeceğini, baskı altında tutulmayacağını uygulamalarınızla göstermelisiniz. Burada 8 ay boyunca verilmiş mücadeleyle kazanılmış olan haklar aynen korunmalı, devam etmeli... Burada çalışanların hiçbir hakkına tek bir zarar gelmemeli. Bunu uygulamanızla göstereceksiniz, ondan sonra Genel Başkan emeklilik dilekçesini verecek... Onu istemenize gerek bile yok, kendi gönül rızamızla ayrılacağımızı biz çok öncesinden beyan ettik zaten...
Bunun üzerinden olayı şahsileştirerek, dava yürütmeyin. Bu şartlar altında Genel Başkandan emeklilik dilekçesini de beklemeyin. Burada arkadaşlarımı yalnız bırakarak, onları bu mücadelede yalnız başına bırakarak hiçbir yere gitmiyorum. Bu konu burada kapanmıştır… Bir daha üzerinde bile durulacak bir konu değil… Bizim üzerimizden kimse politika üretmesin.
Bizim derdimiz, her şeyi masa başında diyalogla çözmek… Amacımız bu... Bir sendikanın amacı budur; işyerine barışı getirmektir, işyerinde barışın kalıcı olmasını sağlamaktır… Bizim de amacımız bu. Onun için toplu iş sözleşmesi görüşmeleri sırasında defalarca gündeme geldiği gibi hiç kimseyi zorlamadan, kendi haline bırakıldığı zaman doğal süreci içerisinde Anadolu Ajansı’nın da yükünü kaldırabileceği sayıda kişinin emekli olabileceğini kendilerine iletmiştik. Bunun garantisini vermek mümkün değil, bu kişisel bir karardır ama arkadaşlarımızla yaptığımız temas çerçevesinde belli sayıda arkadaşımızın kendi isteğiyle emekli olacağını tahmin ediyorduk. Nitekim 15 kişi, 30 Haziran itibariyle ayrıldı.
Biz, 9 kişilik olayı sorun bile yapmadık, sendikal mesele haline getirmedik. Ama sonrakileri sendikal mesele haline getireceğimizi söyledik.
Ağustos ayında bir yönetim değişikliği oldu. Devir teslim törenine belki de ilk defa ilgili Devlet Bakanı katıldı ve buradaki yönetim değişikliğinin “siyasi iradenin tercihi” olduğunu ifade etti. Bu çerçevede, hemen arkasından çalışanların özlük haklarına yönelik, çalışma saatlerine yönelik, sabah müdürlerle yapılan toplantılarda mesajlar iletilmeye başlandı. Önce bir yurtdışı muhabirimizin iş akdi feshedildi, çeşitli gerekçeler ileri sürülerek… Arkasından hiçbir mesleki kusuru olmayan arkadaşlarımızın verdiği flaş haberlerle ilgili savunmaları alındı. Akabinde düzeltme ve hata haberleriyle ilgili herkesten savunma isteneceği, istenmesi gerektiği söylendi. Sanki düzeltme yapmak bir kabahatmiş, bir suçmuş gibi gösterilmeye çalışıldı. Çalışma saatlerinin 08.00’e çekildiği söylendi. Akşam geç çıkılması gerektiği söylendi. Haftalık izinlerin 1’e indirildiği söylendi. Her gün çalışanlar yeni bir sürprizle, yeni bir baskıyla karşı karşıya bırakıldı. Bu baskıya hiç kimse dayanamaz. Böyle bir baskı altında habercilik yapılamaz. “Her an, bir hata yaparsam başıma bir iş gelecek, savunmam alınacak, görev alanım değiştirilecek, işten atılacakmışım, para cezası verilecekmiş” korkusuyla habercilik yapılamaz.
Bu zamana kadar Anadolu Ajansı çalışanları hiçbir özveriden kaçınmadan görevlerini yerine getirdiler, gece çalıştılar, sabah erken geldiler, depreme gittiler, uçak kazasına jandarmayla beraber ilk ulaşanlar onlar oldu… Hiçbir arkadaşımız “ben mesaimi istiyorum” demedi. Özveriyle çalıştı, habercilik anlayışıyla çalıştı… Bütün bunları yok sayamazsınız. Yönetimler değiştikçe suçu çalışanlarda bulamazsınız, böyle bir yaklaşım toptan bütün çalışanların hantal olduğu, çalışmadığı, üretmediği gibi bir yaklaşım, kötü niyetli bir yaklaşımdır, çalışanları rencide edici bir yaklaşımdır.
Çalışma saatlerinin 08.00’e çekilmesi, akşam geç çıkılması talimatı sözlü olarak veriliyor; toplu iş sözleşmesine ve kanunlara aykırı olduğu bilindiği için resmi bildirim yapılmıyor… Ama bunun bu şekilde devam ettirilmesi halinde tespitini yaptıracağımızı ve yasal yollara başvuracağımızı, toplu iş sözleşmesi hükümlerinin ve yasa hükümlerinin ihlalinden dolayı gerekli takibatı yaptıracağımızı ben şimdiden uyarıyorum… Ama diyalogla bu sorunları çözmek için çağrımı da tekrarlıyorum… Bütün çalışanlar da aynı fikirdedir, aksi fikirde olan varsa gelsin şimdi burada söylesinler…

Yönetim, çalışma saatlerindeki bu değişikliği yaparken, daha çok çalışılmasını istiyor. Anadolu Ajansı çalışanı zaten daha çok çalışıyor, herkesten daha çok çalışıyor. Bütün medyadan daha çok çalışıyor… Çünkü bütün medyaya haber veriyor. Bütün medyanın, halkın gözü kulağı Anadolu Ajansı… Onun için burası çok önemli, Anadolu Ajansı’nın görmediği bir haberi veya talimatla gösterilmeyen bir haberi, medya da görmüyor, halk da görmüyor… Anadolu Ajansı bir haberi sansürlerse, görmezden gelirse, hata yaparsa, aynı hata olduğu gibi kamuoyuna yansıyor… Anadolu Ajansı’nın haberciliği toplumun gözü… Halkın gerçekleri öğrenmesi için Anadolu Ajansı çalışanının özgürce haberciliğini yapabilmesi gerekiyor. Burada bu habercilik engellenirse o zaman toplumun gözüne perde çekersiniz, bu da yanlıştır.
Meslek ilkelerine uygun habercilik yapabilmeleri için Anadolu Ajansı çalışanlarının özlük haklarının korunması, toplu iş sözleşmesine ve yasalara, meslek ilkelerine riayet edilmesi gerekiyor… Bu konuda hassasiyet rica ediyoruz... Yönetimden hassasiyet rica ediyoruz… Yönetimin üzerinde etkili olan var ise, siyasi irade var ise ondan da hassasiyet rica ediyoruz.
Buradaki bu baskılarla, mobbing uygulamalarıyla ilgili olarak Anadolu Ajansı yönetiminin her kademesinde bir huzursuzluk doğdu. 3 Ağustos’tan itibaren her gün iş yerlerinde servislerde sıkıntıları dinledik, her gün arkadaşlarımızın yakınmalarına tanık olduk. Sorunlar biriktikçe birikti… Bir hafta brifinglerle geçti ve biz Sayın Genel Müdür’den randevu talebinde bulunduk. 16 Ağustos’ta da kendisiyle görüştük, hem görevinden dolayı kutladık hem de bütün bu sorunları kendisine anlattık…
Emeklilikle ilgili baskı yapmamalarını bir kez daha rica ettik, mobbing uygulamasına gitmemelerini bir kez daha rica ettik… Biz oraya kendimiz için gitmedik, çalışanların hakları için gittik… Emekli olan arkadaşlarımız, emeklilik haklarını alıp ayrılıyorlar -baskı altında ayrılsalar dahi- ama geride kalanlar açısından son derece tedirgin edici, gelecekleri açısından kaygı verici bir ortam var, bu ortam hala var ve devam ediyor.
Biz sanki bu taleplerimizi iletmemişiz gibi baskılar sürdü. Çalışma saatlerinin uzatılması, haftalık izinlerin indirilmesi, bütün muhabirlerin artık fotoğraf, görüntü çekme zorunluluğu gibi bir takım talimatlar, her gün özel haber istenmesi -bir gazeteci görevinin gereği olarak ne yapması gerekiyorsa azami ölçüde yapar-…
Ve ardı arkası kesilmeyen emeklilik zorlamaları… Bir gün içerisinde 52 kişinin görev yeri değiştirildi, görev alanları değiştirildi… Bunların aralarında Sendikamızın Şube Başkanı ve Şube Yöneticisi de var… Adeta bu görev değişiklikleri sanki bir cezalandırmaymış gibi takdim edildi... Arkadaşlarımızın savunmaları alındı, arkasından görev alanları değişikliği yapıldı. Bazı servisler sanki cezalandırma servisiymiş gibi yönetim tarafından takdim ediliyor…
Emeklilik için baskı yokmuş… “Akşam 17.00’ye kadar emeklilik dilekçenizi vermezseniz, Somali’ye muhabir olarak tayin ediliyorsunuz…” Böyle bir görevlendirme olabilir mi! Bunun adı baskı değil de nedir!
Somali’ye gitmekten korkan mı var, kaçan mı var? Şırnak’ gitmekten korkan mı var, habere gitmekten korkan mı var? Ama Somali’ye görevli olarak gönderdiğiniz foto muhabirini çağırıyorsunuz, teşekkür bile etmeden, emekliliğini istiyorsunuz. Bu mudur adalet!
Yaptığımız görüşmede Sayın Genel Müdür dedi ki, “Ben sendikadan korkmam, ben Allah’tan korkarım, Allah korkusuyla, kul hakkı yemem.” Bu mudur Allah korkusu?
İnsanları yıllık izindeyken evlerinden çağırmak, haftalık izinlerinde evlerinden çağırmak, il dışında olanları Ankara’ya davet etmek, emekli olmalarını rencide edici şekilde istemek… Bu mudur Allah korkusu!
Yıllarca bu ajansa verdikleri hizmetleri, yaptıkları özel haberleri, gece gündüz çalışmalarını yok sayarak, kendi mesai arkadaşları olan şimdiki yöneticiler tarafından bu arkadaşlarımıza “emekli ol” demek… Bu mudur Allah korkusu!

Daha da vahimi: “4 Ekim itibariyle emeklilik dilekçesini veriyorsunuz, yarından itibaren yıllık izninizi kullanıyorsunuz…” demek… Bu mudur Allah korkusu! Görmek de istemiyorsunuz bu insanları. Üretimden korkmayan, üretimden kaçmayan bu arkadaşlarımızı işyerinden uzaklaştırmakla geride kalanların iş yükünü ağırlaştırıyorsunuz… Böyle mi olacak burada adalet, sosyal adalet, böyle mi olacak toplu iş sözleşmesi düzenine uymak. Yıllık izinleri olmayanlara da idari izin kullandırılacakmış.
Yani bunca hizmetin bir kalemde silinmesi, yok sayılması, arkadaşlarımızın sisteme girişlerinin engellenmesi, sonra bunların tespitini yaptıracağımızı duyunca yeniden sistemlerinin açılması, ama yayın yetkilerinin kaldırılması…
Yayıncı olanların, redaktörlerin zorla emekliliğe sevk edilmesi, yıllık izinde olan yayıncıların da onun yerine göreve çağrılması... Böyle mi gidecek burada işler? Burada çalışan insanı yıllık izine gönderiyorsunuz, yıllık izindeki insanın iznini kestirip burada çalışmaya çağırıyorsunuz... Personel sayısını o kadar eksilttiniz ki akşam nöbetten çıkan sabah 7’de işbaşı yapmak zorunda kalıyor... Çünkü arkadaşlarımız görevlerine bağlılar, giden de görevine bağlı, geride kalan da görevine bağlı… İşler aksamasın diye, üretim devam etsin diye, haber akışı sürsün diye, gece gündüz burada çalışıyor arkadaşlarımız… Hiçbir mesai talep etmeden...
Yönetim tarafından “Bu, geçici bir süre, buna bir süre katlanın” denilerek... O zaman geçici bir süre bu arkadaşlara fazla mesailerini ödeyin. Geçici bir süre fazla mesaileri ödemek, kuruma yük mü getirecek? Ödeyin o zaman fazla mesailerini, toplu sözleşmeye uygun hareket edin.
Sorunlar iyice büyüdükçe yeniden randevu talebinde bulunduk… Sayın Genel Müdür ile görüşmek istedik, ama bize verilen cevap, “Konuşulacak herhangi bir şey kalmadı” diyerek, randevu talebimizin reddedilmesi oldu...
Bütün meslek örgütleri, partiler, üst kuruluşumuz, hepsi devrede… Görüşmek istiyoruz… Bu sorunları çözmek istiyoruz… Bu sorunları masaya yatırmak istiyoruz, barış içerisinde çözmek istiyoruz…
Bu kadar çok emeklinin ayrılması; emekliliğinin üzerinden 15 gün geçmiş, 1 ay geçmiş, 6 ay geçmiş insanların bu işyerinden ayrılması, burada işleri aksatır... Bütün kıdemli çalışanlar, deneyimli çalışanlar, bu işyerinden ayrılmak zorunda bırakılıyor. Küstürülerek ayrılıyor, rencide edilerek ayrılıyor… Geride 10-12 yıllık meslek tecrübesi olan arkadaşlarımız kaldı… Yöneticilik deneyimi olan arkadaşlarımızın sayısı azaldı… Bütün yük şu anda onların sırtında, bütün yük muhabirlerin sırtında, bütün yük diğer idari servislerde çalışan arkadaşlarımızın sırtında… Çırpınıyorlar boşlukları doldurmak için… Buna bir çözüm bulunması gerekiyor. Diyalogla çözüm bulunması gerekiyor, konuşarak çözüm bulunması gerekiyor…
Bu emeklilik baskılarının daha fazla sürdürülmemesi lazım... Emeklilik dilekçesi vermeyen arkadaşlarımızın zorlanmaması lazım… Dilekçe vermiş olanların geriye davet edilmesi lazım… Hâlâ üretimde yer alabilecek arkadaşlarımız var… Gönülleri alınarak çağrılmalı...
Burada çalışmaya devam eden arkadaşlarımız açısından da toplu sözleşmedeki haklarına uyulmalı… İş olduğu zaman hiçbir yere gitmekten kaçınmayan bu arkadaşlarımızın çalışma saatlerine, haftalık izinlerine riayet edilmeli. Taleplerimiz budur…
Biz diyalog istiyoruz, barış istiyoruz, bu işyerinde iş barışı yeniden kurulsun istiyoruz. Toplu sözleşmeli düzen devam etsin istiyoruz, başka da bir kaygımız yok…
Hepinize desteğiniz ve gösterdiğiniz dayanışma için bir kez daha teşekkür ederim…”