Bu köşe yazısı Ankara'yı sarsacak! Bahçeli AK Parti'yi uçuruma götürüyor
Yeniçağ gazetesi yazarı Batuhan Çolak, 24 Haziran seçimleri öncesinde Ankara gündemini sarsacak bir iddia ortaya attı.
Gazeteci Batuhan Çolak, 24 Haziran seçimlerine sayılı günler kala kulisleri hareketlendirecek bir iddiada bulundu.
İşte Çolak'ın o yazısı;
"Deniz Baykal'a kaset komplosu kuruldu; konuşmadı
Yardımcılarının evlerine girdiler, kaydettiler, partiyi baraj altı bırakmak içingörüntüleri yayınladılar; tepki göstermedi, Türklerin kutlu destanı Ergenekon adını kullanarak düzmece iddianamelerle
hayatlar karartıldı; gık demedi
Balyoz adını verdikleri operasyonlarla her yere girdiler, TSK'yı ele geçirdiler; tek bir açıklama yapmadı,
Partisinin Milletvekili Engin Alan'ı haksız yere hapse attılar; göstermelik bile olsa bir basın toplantısı
yapmadı.
17-25 Aralık oldu, Gülen'in medyası kendisine çalıştı,
STV ve diğer haber kanallarından partisinin vekilleri ayrılmadı,
FETÖ'cülerin basın-yayın kuruluşlarına el konuldu, en büyük tepkiyi partisinin teşkilatı verdi, kapısının önünde polisle çatıştılar,
Emniyet, MİT, diğer kurumlar göz göre göre ele geçirildi, düzmece iddianamelerle ülke alt üst edildi, Ülkücü, Milliyetçi, Atatürkçü kimi gördülerse sürdüler, işten attılar... Hepsini yaparken siyasi erklerle el ele, kol kolaydılar; görmezden geldi.
Tek verdiği tepki terör olaylarına oldu. Çözüm sürecini eleştirdi. Ancak o eleştiriler o kadar üst perdeden yapıldı ki; vatandaşların, STK'ların, gençlerin tepkileri bastırılmış oldu.
İhanetler peş peşe geliyordu. Üniversitelerde milliyetçi gençler ölümle cebelleşirken, PKK'nın "öğrenci" görünümlü teröristleri kampüslere yığılıp gencecik çocukları katlederken, cenazeye bile
gitmedi.
Ne zaman ki koltuğu tehlikeye girdi, ne zaman ki tek tutunduğu makamını kaybedeceğini anladı. Aniden iktidarın dümenine girdi.
15 Temmuz olunca harika bir fırsat yakaladı. Erdoğan ve AK Parti'yi "millî" ve "devlet" yanlısı ilan etti.
Başladı "siyasi ayak" demeye... Maksadı, parti içindeki muhalefeti FETÖ'cü ilan ederek al aşağı etmekti. Sürekli "FETÖ'nün siyasi ayağı" söyleminde bulununca iktidar partisi üzerine alındı,
Erdoğan, "Siyasi ayak filan yok, her şey ortada. AK Parti'yi kimse bu konuda suçlayamaz, kimsenin hakkı da haddi de değildir. Herkes kendi içine baksın, kendi içindekilerini temizlesin" diyerek sert bir tepki gösterdi.
Konuyu aniden kapattı, bir daha da üzerine gidemedi.
Bu arada önüne gelene FETÖ'cü imasında bulunmaya devam etti. Bu süreçteki en büyük destekçileri birkaç sene öncesine kadar kendisine hakaret eden iktidar yanlılarıydı.
O ekip öyle bir ahlaksızdı ki, evlenip çocuk sahibi olmamasını bile dillerine dolayacak kadar aşağılıklardı. Buna rağmen onlarla kol kola girmekten imtina etmedi.
Tam huzura kavuşacakken, iftira attığı, mahkeme mahkeme süründürdüğü milliyetçiler kendi partilerini kurdular.
İşler tahmin etmediği kadar büyüdü, kendi kitlesini bile kontrol edemez oldu.
En kolay çıkar yol olarak baskın erken seçim planı yaptı. Böylece kendisine baş kaldırdığını düşündüğü isimleri tarih sayfasına gömecekti. İktidarı da ikna etti.
"24 Haziran'da erken seçime gidiyoruz" dedi, keyiften beş köşeydi.
Ancak bu plan da tutmadı.
Kontrolü tamamen yitirdi. Yitirdikçe daha da sinirlendi.
Şimdi yeniden susmak zorunda kaldığı "siyasi-sivil ayak" söylemlerine başladı.
Cumhurbaşkanı adaylığı için 100 bin imza toplayan siyasileri hedef aldı. Yetmedi imza verecek vatandaşları da korkutmak, algı oluşturmak için "FETÖ'nün sivil uzantıları" tanımlaması yaptı.
Hükümet de aynı rotaya girdi ki sözcüleri Mahir Ünal "Sözlerini önemsiyoruz" dedi.
Kader bu ya, aynı gün partisinin 35 milletvekilinden 6'sı Erdoğan'ın adaylığına imza vermedi.
Uzun zamandır iktidar olan bir partinin bu derece muhalefetle meşgul olduğunu görmemiştim.
Anlaşılan o ki Bahçeli'nin komplo teorileriyle dolu siyasi hayatı AK Parti'yi esir almış durumda.
Mantıklı, sağlıklı, akıllı tek bir açıklama gelmiyor.
Öte yandan kendi vatandaşlarınız, sizin koyduğunuz yasalar yüzünden imza atmak için seferber
oluyorlar, kampanyalar düzenliyorlar. Ve siz onları teröristlerle ilişkilendiriyorsunuz; geçmişinizi,
ortaklıklarınızı ve yaptıklarınızı unutarak.
Şöyle geriye dönüp vicdanlı bir muhasebe yapıyorum da; AK Parti ile Bahçeli'nin bir araya
gelmesinde "ilahi bir adalet" var gibi.
Her işte bir hayır, şer görünende iyilik var diye boşuna dememişler.
Adalet, eşitlik ve devlet yeniden diriliyor.
Korkuları, panikleri ondan.
Çünkü devletin olduğu yerde ilk hesabı o ülkeyi yönetenler verir."
İşte Çolak'ın o yazısı;
"Deniz Baykal'a kaset komplosu kuruldu; konuşmadı
Yardımcılarının evlerine girdiler, kaydettiler, partiyi baraj altı bırakmak içingörüntüleri yayınladılar; tepki göstermedi, Türklerin kutlu destanı Ergenekon adını kullanarak düzmece iddianamelerle
hayatlar karartıldı; gık demedi
Balyoz adını verdikleri operasyonlarla her yere girdiler, TSK'yı ele geçirdiler; tek bir açıklama yapmadı,
Partisinin Milletvekili Engin Alan'ı haksız yere hapse attılar; göstermelik bile olsa bir basın toplantısı
yapmadı.
17-25 Aralık oldu, Gülen'in medyası kendisine çalıştı,
STV ve diğer haber kanallarından partisinin vekilleri ayrılmadı,
FETÖ'cülerin basın-yayın kuruluşlarına el konuldu, en büyük tepkiyi partisinin teşkilatı verdi, kapısının önünde polisle çatıştılar,
Emniyet, MİT, diğer kurumlar göz göre göre ele geçirildi, düzmece iddianamelerle ülke alt üst edildi, Ülkücü, Milliyetçi, Atatürkçü kimi gördülerse sürdüler, işten attılar... Hepsini yaparken siyasi erklerle el ele, kol kolaydılar; görmezden geldi.
Tek verdiği tepki terör olaylarına oldu. Çözüm sürecini eleştirdi. Ancak o eleştiriler o kadar üst perdeden yapıldı ki; vatandaşların, STK'ların, gençlerin tepkileri bastırılmış oldu.
İhanetler peş peşe geliyordu. Üniversitelerde milliyetçi gençler ölümle cebelleşirken, PKK'nın "öğrenci" görünümlü teröristleri kampüslere yığılıp gencecik çocukları katlederken, cenazeye bile
gitmedi.
Ne zaman ki koltuğu tehlikeye girdi, ne zaman ki tek tutunduğu makamını kaybedeceğini anladı. Aniden iktidarın dümenine girdi.
15 Temmuz olunca harika bir fırsat yakaladı. Erdoğan ve AK Parti'yi "millî" ve "devlet" yanlısı ilan etti.
Başladı "siyasi ayak" demeye... Maksadı, parti içindeki muhalefeti FETÖ'cü ilan ederek al aşağı etmekti. Sürekli "FETÖ'nün siyasi ayağı" söyleminde bulununca iktidar partisi üzerine alındı,
Erdoğan, "Siyasi ayak filan yok, her şey ortada. AK Parti'yi kimse bu konuda suçlayamaz, kimsenin hakkı da haddi de değildir. Herkes kendi içine baksın, kendi içindekilerini temizlesin" diyerek sert bir tepki gösterdi.
Konuyu aniden kapattı, bir daha da üzerine gidemedi.
Bu arada önüne gelene FETÖ'cü imasında bulunmaya devam etti. Bu süreçteki en büyük destekçileri birkaç sene öncesine kadar kendisine hakaret eden iktidar yanlılarıydı.
O ekip öyle bir ahlaksızdı ki, evlenip çocuk sahibi olmamasını bile dillerine dolayacak kadar aşağılıklardı. Buna rağmen onlarla kol kola girmekten imtina etmedi.
Tam huzura kavuşacakken, iftira attığı, mahkeme mahkeme süründürdüğü milliyetçiler kendi partilerini kurdular.
İşler tahmin etmediği kadar büyüdü, kendi kitlesini bile kontrol edemez oldu.
En kolay çıkar yol olarak baskın erken seçim planı yaptı. Böylece kendisine baş kaldırdığını düşündüğü isimleri tarih sayfasına gömecekti. İktidarı da ikna etti.
"24 Haziran'da erken seçime gidiyoruz" dedi, keyiften beş köşeydi.
Ancak bu plan da tutmadı.
Kontrolü tamamen yitirdi. Yitirdikçe daha da sinirlendi.
Şimdi yeniden susmak zorunda kaldığı "siyasi-sivil ayak" söylemlerine başladı.
Cumhurbaşkanı adaylığı için 100 bin imza toplayan siyasileri hedef aldı. Yetmedi imza verecek vatandaşları da korkutmak, algı oluşturmak için "FETÖ'nün sivil uzantıları" tanımlaması yaptı.
Hükümet de aynı rotaya girdi ki sözcüleri Mahir Ünal "Sözlerini önemsiyoruz" dedi.
Kader bu ya, aynı gün partisinin 35 milletvekilinden 6'sı Erdoğan'ın adaylığına imza vermedi.
Uzun zamandır iktidar olan bir partinin bu derece muhalefetle meşgul olduğunu görmemiştim.
Anlaşılan o ki Bahçeli'nin komplo teorileriyle dolu siyasi hayatı AK Parti'yi esir almış durumda.
Mantıklı, sağlıklı, akıllı tek bir açıklama gelmiyor.
Öte yandan kendi vatandaşlarınız, sizin koyduğunuz yasalar yüzünden imza atmak için seferber
oluyorlar, kampanyalar düzenliyorlar. Ve siz onları teröristlerle ilişkilendiriyorsunuz; geçmişinizi,
ortaklıklarınızı ve yaptıklarınızı unutarak.
Şöyle geriye dönüp vicdanlı bir muhasebe yapıyorum da; AK Parti ile Bahçeli'nin bir araya
gelmesinde "ilahi bir adalet" var gibi.
Her işte bir hayır, şer görünende iyilik var diye boşuna dememişler.
Adalet, eşitlik ve devlet yeniden diriliyor.
Korkuları, panikleri ondan.
Çünkü devletin olduğu yerde ilk hesabı o ülkeyi yönetenler verir."