BU KADAR GÜLÜNÇ BİR AK KARA AYRIMI STV DİZİLERİNDE BİLE YOK!
atv'de yayınlanan Huzur Sokağı dizisi Vatan yazarı Mutlu Tönbekici'yi "şoke" etti.
Huzursuzluk Sokağı
ATV’de, Şule Yüksel Şenler’in aynı isimli kitabından uyarlanan “Huzur Sokağı” diye bir dizi başladı.
1969’da yazılan kitabın, bir zamanlar İslami çevre içinde bir efsane olduğunu biliyordum. İslami bir ütopya yaratmaya çalışan, iyiliği İslam içinde, kötülüğü de İslam dışında gören, ak ve kara şeklinde ayrımları olan bir kitap.
1969 yılını bilmiyorum. Daha doğmamıştım. Mahalle hayatının henüz çözülmediği, İstanbul’da bile hemen hemen herkesin herkesi tanıdığı yıllarda “İyilik dolu İslami bir dünya” hayalini kurmak belki çok akla uzak olmayabilir. Ama 2012’de? Kim inanır böyle bir şeye?
***
Diziyi izlemeye başlayınca şoke oldum. Bu kadarını beklemiyordum. Daha çok Samanyolu TV’de görmeye alışık olduğumuz bir dizi. Bütün başı açıklar “şeytan”, bütün başı kapalılar “melek”. Tek bir istisna yok. Hani inandırıcılık adına başı açıklar arasına yarım iyi, en azından nötr bir karakter bile yok. İstisnasız hepsi içki bağımlısı, istisnasız hepsi kötülük peşinde, istisnasız hepsi sevgi, şefkat nedir bilmiyor, istisnasız hepsi para pul peşinde, istisnasız hepsi dinsiz, imansız, istisnasız hepsi saygısız, kaba ve küstah ama en önemlisi: Mutsuz...
Muhafazakâr olanların ise istisnasız hepsi iyilik peşinde, istisnasız hepsi kibar, hepsi şefkatli, kıçına kadar mini etekliye bile saygılı, istisnasız hepsi rind, hepsi sabırlı, hepsi kadirşinas, hepsi vefalı, hepsi parada pulda gözü olmayan ve en önemlisi: Mutlu.
Bu kadar gülünç bir ak kara ayrımını Samanyolu TV dizileri bile yapmıyor aslında ama hadi eğlence olsun diye “ATV, Samanyolu TV’ye dönmüş. Bütün açıklar şeytan, bütün kapalılar melek” diye bir twitt attım.
“Tek bir yazıyla asılırsın” diye bir laf var ya, işte o tek bir twitle asılırsın”a dönüşmüş. Nedir, ne oluyor demeye gelmeden, “Ne o? Rahatsız mı oldun?”dan , “kapıcı kalsaydık çok mutlu olacaktın di mi?”ye, “al işte bak diziyle bile tehdit olduk”dan “kapa çeneni, en büyük şeytan sensin”e uzanan gayet dar bir yelpazede bir sürü cevap...
Bana hırçın bir şekilde cevap yazanların herhangi bir kesimi temsil ettiklerini düşünüyor değilim. Twitter’da tartışmalı ne yazarsan yaz illa bir takım insanlar küfür kıyamet girişeceklerdir. Kimse kendinden başkasını temsil etmez aslında...
Ama bu kadar bariz olan bir şey için bu kadar tepki de beklemiyordum doğrusu..
Devam edecektim ama şarjım bitti...
***
Ben Huzur Sokağı olabilecek bir mahallede yaşıyorum aslında. Çoğu insan için Arnavutköy, sahildeki şaşaalı lokantalardan ve köşklerden ibarettir. Hâlbuki mahallenin içinde girince “Huzur Sokağı” atmosferi başlar. İki üç katlı müstakil evler, günü kurtarmaya çalışan esnaf, onların başı kapalı hanımları, namaz vakti dolan camileriyle dizideki gibi bir hayat olmaması için hiçbir neden yoktur.
Ona olan borcunu ödemediğim halde bana aylarca tek bir kelime etmeyen sonra da anlayışla olur böyle diyen beline kadar sakallı, takkeli, cübbeli perdeci bey de vardır bu mahallede, kapıcısını köle olarak kullanan, apartman masraflarını kiracılarına yıkan 7 kere hacı amca da var. Çok laf, hiç iş beleşçi çevreci de var mahallede, bütün hayvanlara sahip çıkan, cebinden tüm parasını veterinerlere veren Kemalist teyze de... Kocası rakıcı, kendi namazında niyazında sevgi dolu kadınlar da var, her yıl bir ağacımızı haklayan yeşil düşmanı büyük dindar adamlar da... Cami çıkışı otopark yüzünden yumruk yumruğa dövüşenler de gördüm, her hafta fakir fukaraya tepsi tepsi yemek yollayan lokantacı da. Aynı apartmanda oturduğumuz halde bir kez bile selam vermeyen kara çarşaflı genç komşum da oldu her köyüne gittiğinde bana neredeyse bütün kışlık erzakımı getiren türbanlı komşum da. Her gün kavga eden de var bir kez bile karısına “hayatım” demeden hitap etmeyen de.. On yıldır, bu mahallede çoğu dindar, çoğu muhafazakâr her tür insan gördüm. Huzur sokaklarda değil. Belki sadece kimi evlerde var..
Şule hanım rahatsız olmasaydı kendisiyle görüşmeyi çok isterdim. 1969 yılında yazdığı kitap hakkında 2012 yılında ne düşünüyor acaba? Romanındaki gibi iyilik dolu İslami bir dünyanın olabileceğine dair umutları hala var mı acaba? Veya hiç oldu mu? Bugün yine yazar mıydı?
Dahası, 2012’de, kitabının dizi yapılmasının ülkeye bir faydası olacağını düşünüyor mu?
Mutlu Tönbekici/Vatan
ATV’de, Şule Yüksel Şenler’in aynı isimli kitabından uyarlanan “Huzur Sokağı” diye bir dizi başladı.
1969’da yazılan kitabın, bir zamanlar İslami çevre içinde bir efsane olduğunu biliyordum. İslami bir ütopya yaratmaya çalışan, iyiliği İslam içinde, kötülüğü de İslam dışında gören, ak ve kara şeklinde ayrımları olan bir kitap.
1969 yılını bilmiyorum. Daha doğmamıştım. Mahalle hayatının henüz çözülmediği, İstanbul’da bile hemen hemen herkesin herkesi tanıdığı yıllarda “İyilik dolu İslami bir dünya” hayalini kurmak belki çok akla uzak olmayabilir. Ama 2012’de? Kim inanır böyle bir şeye?
***
Diziyi izlemeye başlayınca şoke oldum. Bu kadarını beklemiyordum. Daha çok Samanyolu TV’de görmeye alışık olduğumuz bir dizi. Bütün başı açıklar “şeytan”, bütün başı kapalılar “melek”. Tek bir istisna yok. Hani inandırıcılık adına başı açıklar arasına yarım iyi, en azından nötr bir karakter bile yok. İstisnasız hepsi içki bağımlısı, istisnasız hepsi kötülük peşinde, istisnasız hepsi sevgi, şefkat nedir bilmiyor, istisnasız hepsi para pul peşinde, istisnasız hepsi dinsiz, imansız, istisnasız hepsi saygısız, kaba ve küstah ama en önemlisi: Mutsuz...
Muhafazakâr olanların ise istisnasız hepsi iyilik peşinde, istisnasız hepsi kibar, hepsi şefkatli, kıçına kadar mini etekliye bile saygılı, istisnasız hepsi rind, hepsi sabırlı, hepsi kadirşinas, hepsi vefalı, hepsi parada pulda gözü olmayan ve en önemlisi: Mutlu.
Bu kadar gülünç bir ak kara ayrımını Samanyolu TV dizileri bile yapmıyor aslında ama hadi eğlence olsun diye “ATV, Samanyolu TV’ye dönmüş. Bütün açıklar şeytan, bütün kapalılar melek” diye bir twitt attım.
“Tek bir yazıyla asılırsın” diye bir laf var ya, işte o tek bir twitle asılırsın”a dönüşmüş. Nedir, ne oluyor demeye gelmeden, “Ne o? Rahatsız mı oldun?”dan , “kapıcı kalsaydık çok mutlu olacaktın di mi?”ye, “al işte bak diziyle bile tehdit olduk”dan “kapa çeneni, en büyük şeytan sensin”e uzanan gayet dar bir yelpazede bir sürü cevap...
Bana hırçın bir şekilde cevap yazanların herhangi bir kesimi temsil ettiklerini düşünüyor değilim. Twitter’da tartışmalı ne yazarsan yaz illa bir takım insanlar küfür kıyamet girişeceklerdir. Kimse kendinden başkasını temsil etmez aslında...
Ama bu kadar bariz olan bir şey için bu kadar tepki de beklemiyordum doğrusu..
Devam edecektim ama şarjım bitti...
***
Ben Huzur Sokağı olabilecek bir mahallede yaşıyorum aslında. Çoğu insan için Arnavutköy, sahildeki şaşaalı lokantalardan ve köşklerden ibarettir. Hâlbuki mahallenin içinde girince “Huzur Sokağı” atmosferi başlar. İki üç katlı müstakil evler, günü kurtarmaya çalışan esnaf, onların başı kapalı hanımları, namaz vakti dolan camileriyle dizideki gibi bir hayat olmaması için hiçbir neden yoktur.
Ona olan borcunu ödemediğim halde bana aylarca tek bir kelime etmeyen sonra da anlayışla olur böyle diyen beline kadar sakallı, takkeli, cübbeli perdeci bey de vardır bu mahallede, kapıcısını köle olarak kullanan, apartman masraflarını kiracılarına yıkan 7 kere hacı amca da var. Çok laf, hiç iş beleşçi çevreci de var mahallede, bütün hayvanlara sahip çıkan, cebinden tüm parasını veterinerlere veren Kemalist teyze de... Kocası rakıcı, kendi namazında niyazında sevgi dolu kadınlar da var, her yıl bir ağacımızı haklayan yeşil düşmanı büyük dindar adamlar da... Cami çıkışı otopark yüzünden yumruk yumruğa dövüşenler de gördüm, her hafta fakir fukaraya tepsi tepsi yemek yollayan lokantacı da. Aynı apartmanda oturduğumuz halde bir kez bile selam vermeyen kara çarşaflı genç komşum da oldu her köyüne gittiğinde bana neredeyse bütün kışlık erzakımı getiren türbanlı komşum da. Her gün kavga eden de var bir kez bile karısına “hayatım” demeden hitap etmeyen de.. On yıldır, bu mahallede çoğu dindar, çoğu muhafazakâr her tür insan gördüm. Huzur sokaklarda değil. Belki sadece kimi evlerde var..
Şule hanım rahatsız olmasaydı kendisiyle görüşmeyi çok isterdim. 1969 yılında yazdığı kitap hakkında 2012 yılında ne düşünüyor acaba? Romanındaki gibi iyilik dolu İslami bir dünyanın olabileceğine dair umutları hala var mı acaba? Veya hiç oldu mu? Bugün yine yazar mıydı?
Dahası, 2012’de, kitabının dizi yapılmasının ülkeye bir faydası olacağını düşünüyor mu?
Mutlu Tönbekici/Vatan