BU İDDİA ÇOK KONUŞULACAK! ERDOĞAN TELEFONDA O KADAR AĞIR KONUŞTU Kİ DEMİRÖREN AĞLADI!
T24 yazarı Doğan Akın, Milliyet'in patronu Erdoğan Demirören hakkında çarpıcı bir iddia ortaya attı..
Doğan Akın, Hasan Cemal’in kovulmasında Erdoğan Demirören’in kendisine vazife çıkarmış olabileceğini söylerek şu çarpıcı satırları kaleme aldı...
(..) Önce, Hasan Cemal’in Avni Özgürel’e söyledikleri için bir tamamlama kaydı düşelim. Özgürel, programda Milliyet olayını sorunca, Cemal bu konuya girmek istemediğini söyledi. Ancak Özgürel, "Başbakan gerçekten senin adını vererek mi atılmanı istedi" mealinde üsteleyince Cemal "bilmediğini, ancak buna ihtimal vermediğini" dile getirdi. Hasan Cemal, aynı programda başka bir şey daha söyledi ki, yapılan alıntılarda bu kısım genellikle eksik bırakılıyor. Cemal, Özgürel’e, 2 Mart Cumartesi günü yayımlanan yazısında "Gazete yapmak ayrıdır, devlet yönetmek ayrıdır. İkisi birbirine karıştırılmasın. Kimse de kimsenin işine öyle karışmasın" satırlarına Başbakan’ın aynı gün, kendi ifadesine de gönderme yaparak "Batsın senin gazeteciliğin" diye tepki gösterdiğini hatırlattı ve Milliyet’in patronu Erdoğan Demirören’in bu sözler üzerine "durumdan vazife çıkarmış olabileceğini" vurguladı.
İyi haber alan bir gazeteci olarak Fehmi Koru’nun, Başbakan’ın yeri geldiğinde, hangi köşe yazarının hangi gazetede yazacağı konusunda bile arzularını dile getirdiğini bildiğini tahmin etmek zor değil.
Demirören: Başbakan ağır konuştu, ağladım
Bu hatırlatmadan sonra, asıl meseleye gelebiliriz. Zira bu noktada, ben de Fehmi Koru gibi, en az siyasi baskı kadar medya patronları ve gazete yöneticilerinin tavırları üzerinde de durmanın önemli olduğunu düşünüyorum.
Filmi biraz geri saracağım. Milliyet’in 28 Şubat’ta yayımladığı "İmralı tutanakları" haberine gelen tepkiler üzerine Hasan Cemal gazetenin manşetini savundu ve 2 Mart’taki yazısında "herkes kendi işini yapsın" mesajını içeren yazıyı yazdı. İşte bu yazının ardından, Erdoğan Demirören, Başbakan Tayyip Erdoğan tarafından arandığını ve bu görüşmenin ardından "hayatında hiç kimsenin kendisine bu kadar ağır laf etmediğini, telefonu kapattıktan sonra ağladığını" çevresindeki bazı isimlerle ve o sırada Genel Yayın Yönetmeni olan Derya Sazak ile paylaştı.
Başbakan gerçekten Demirören’i aradı mı, aradıysa "Hasan Cemal’i at" dedi mi bilmiyorum. Ancak Demirören’in meseleyi böyle koyarak Sazak’tan "Hasan Cemal ve Can Dündar’ın işine son vermesini istediğini" biliyorum. Bu noktada Başbakan’ın, Milliyet ve Vatan gazetelerini satın aldıktan sonra Erdoğan Demirören’in kendisini aradığını ve medya grubunun başına kimi getireceğini sorduğunu, kendisinin de Akif Beki’yi tavsiye ettiğini gazetecilere açıkladığını hatırlatayım.
Sazak’ın, Demirören’in Hasan Cemal’in işine son verilmesi talebini hemen kabul etmediğini, gazetenin en etkili yazarını bir süre korumaya çalıştığını biliyoruz. Ancak bu duruma rağmen, Sazak’ın, Hasan Cemal’in gazetedeki 15 yıllık köşesi kapatıldıktan sonra 25 Mart’ta yayımlanan editoryal yazısında, patrondan kaynaklı bir sorun olmadığını iddia edebildiğini de biliyoruz. Gerçekten de Sazak, "Masum değiliz hiçbirimiz" ifadesini de kullandığı o yazıda şunları diyebildi:
"Hasan Cemal, salı günü yazılarına başlayacaktı. Başbakan’a yanıt ve ’medyadaki sermaye yapısını’ sorgulama konusundaki ısrarı nedeniyle, yayımlamadım. Erdoğan’a yanıtını zaten 2 Mart’ta vermiştik. Erdoğan Demirören’le ilgili tercihimizi ise aylar öncesinde topluca yapmıştık. Kürt meselesinin çözüm süreciyle medyada yüzyıllık kavram olan ’sermaye yapısı’ tartışmasının herhalde zamanı değildi! Yazıyı basmadığımdan sayın Demirören’in sonradan haberi oldu!.."
Sazak’a göre "Hasan Cemal, o yazıda ısrarın gazeteyle ’vedalaşmak’ olacağını biliyordu. Çünkü gazetecilikte mesleki etik kadar, gazeteci-yayıncı ilişkilerini tanımlayan ’iş etiği’ de geçerliydi."
(..) Önce, Hasan Cemal’in Avni Özgürel’e söyledikleri için bir tamamlama kaydı düşelim. Özgürel, programda Milliyet olayını sorunca, Cemal bu konuya girmek istemediğini söyledi. Ancak Özgürel, "Başbakan gerçekten senin adını vererek mi atılmanı istedi" mealinde üsteleyince Cemal "bilmediğini, ancak buna ihtimal vermediğini" dile getirdi. Hasan Cemal, aynı programda başka bir şey daha söyledi ki, yapılan alıntılarda bu kısım genellikle eksik bırakılıyor. Cemal, Özgürel’e, 2 Mart Cumartesi günü yayımlanan yazısında "Gazete yapmak ayrıdır, devlet yönetmek ayrıdır. İkisi birbirine karıştırılmasın. Kimse de kimsenin işine öyle karışmasın" satırlarına Başbakan’ın aynı gün, kendi ifadesine de gönderme yaparak "Batsın senin gazeteciliğin" diye tepki gösterdiğini hatırlattı ve Milliyet’in patronu Erdoğan Demirören’in bu sözler üzerine "durumdan vazife çıkarmış olabileceğini" vurguladı.
İyi haber alan bir gazeteci olarak Fehmi Koru’nun, Başbakan’ın yeri geldiğinde, hangi köşe yazarının hangi gazetede yazacağı konusunda bile arzularını dile getirdiğini bildiğini tahmin etmek zor değil.
Demirören: Başbakan ağır konuştu, ağladım
Bu hatırlatmadan sonra, asıl meseleye gelebiliriz. Zira bu noktada, ben de Fehmi Koru gibi, en az siyasi baskı kadar medya patronları ve gazete yöneticilerinin tavırları üzerinde de durmanın önemli olduğunu düşünüyorum.
Filmi biraz geri saracağım. Milliyet’in 28 Şubat’ta yayımladığı "İmralı tutanakları" haberine gelen tepkiler üzerine Hasan Cemal gazetenin manşetini savundu ve 2 Mart’taki yazısında "herkes kendi işini yapsın" mesajını içeren yazıyı yazdı. İşte bu yazının ardından, Erdoğan Demirören, Başbakan Tayyip Erdoğan tarafından arandığını ve bu görüşmenin ardından "hayatında hiç kimsenin kendisine bu kadar ağır laf etmediğini, telefonu kapattıktan sonra ağladığını" çevresindeki bazı isimlerle ve o sırada Genel Yayın Yönetmeni olan Derya Sazak ile paylaştı.
Başbakan gerçekten Demirören’i aradı mı, aradıysa "Hasan Cemal’i at" dedi mi bilmiyorum. Ancak Demirören’in meseleyi böyle koyarak Sazak’tan "Hasan Cemal ve Can Dündar’ın işine son vermesini istediğini" biliyorum. Bu noktada Başbakan’ın, Milliyet ve Vatan gazetelerini satın aldıktan sonra Erdoğan Demirören’in kendisini aradığını ve medya grubunun başına kimi getireceğini sorduğunu, kendisinin de Akif Beki’yi tavsiye ettiğini gazetecilere açıkladığını hatırlatayım.
Sazak’ın, Demirören’in Hasan Cemal’in işine son verilmesi talebini hemen kabul etmediğini, gazetenin en etkili yazarını bir süre korumaya çalıştığını biliyoruz. Ancak bu duruma rağmen, Sazak’ın, Hasan Cemal’in gazetedeki 15 yıllık köşesi kapatıldıktan sonra 25 Mart’ta yayımlanan editoryal yazısında, patrondan kaynaklı bir sorun olmadığını iddia edebildiğini de biliyoruz. Gerçekten de Sazak, "Masum değiliz hiçbirimiz" ifadesini de kullandığı o yazıda şunları diyebildi:
"Hasan Cemal, salı günü yazılarına başlayacaktı. Başbakan’a yanıt ve ’medyadaki sermaye yapısını’ sorgulama konusundaki ısrarı nedeniyle, yayımlamadım. Erdoğan’a yanıtını zaten 2 Mart’ta vermiştik. Erdoğan Demirören’le ilgili tercihimizi ise aylar öncesinde topluca yapmıştık. Kürt meselesinin çözüm süreciyle medyada yüzyıllık kavram olan ’sermaye yapısı’ tartışmasının herhalde zamanı değildi! Yazıyı basmadığımdan sayın Demirören’in sonradan haberi oldu!.."
Sazak’a göre "Hasan Cemal, o yazıda ısrarın gazeteyle ’vedalaşmak’ olacağını biliyordu. Çünkü gazetecilikte mesleki etik kadar, gazeteci-yayıncı ilişkilerini tanımlayan ’iş etiği’ de geçerliydi."