Bu dizi Yılanların Öcü'nü almaya yetmez!
Tv eleştirmenimiz Murat Tolga Şen, Show TV'nin yeni dizisi Yılanların Öcü'nü yorumluyor. Bu dizi tutar mı yoksa sonu yakın mı?
Yeşilçam bitti derler, yalandır, inanmayın! Yeşilçam, formatı pek kafasına takmayan bir film yapma haliydi. Türk halkının duygusal tetikleyicilerinin ne olduğunu iyi bilen bu yapımcılık anlayışı, 80'lerin ortasında videoya, özel TV'lerin istilasından sonra da diziye dönüşüp TV'ye geçti.
O yüzden TV'de sayısı giderek artan şekilde karşımıza çıkan, klasik olmuş filmlerden-dizilerden-romanlardan uyarlama dizilere çok da şaşırmıyorum. Ortada iyi bir yapım olduğu sürece desteklerim de ama şimdiye kadar böyle bir diziyle karşılaşmadım. Belki ilk sezonunda Yaprak Dökümü diyebilirim ama o da finale doğru tanınamaz bir hal almıştı.
Yılanların Öcü'nü yazan Fakir Baykurt'u çok severim. "Köylünün romanını" yazmak konusunda kimse eline su dökemez, hele de onun romanlarına sinmiş üstü kapalı (bazen de değil) kaba cinsellik yok mu! Zordur aslında bir Fakir Baykurt romanını filme-diziye çekmek... Tunç Okan 2 yıl önce Kaplumbağalar romanını Umut Üzümleri adıyla sinemalaştırmıştı, ustaya ayıp olacak ama film bir felaketten farksızdı. Bir Fakir Baykurt eseri uyarlamasından çok karikatürü gibiydi.
Yılanların Öcü, Fakir Baykurt'un köy hayatını konu ettiği ilk romanı... Biri 1962, diğeri 1985 yılında olmak üzere iki kez sinemaya uyarlandı. Ben ikinci çevrimi çok severim, Şerif Gören'in rejisi ve Kadir İnanır, Fatma Girik, Serpil Çakmaklı, Nur Sürer, Erdal Özyağcılar'dan oluşan müthiş oyuncularıyla tartışmasız bir Yeşilçam klasiğidir.
Müthiş bir roman ve hala seyircinin belleğinde yer eden güçlü sinema uyarlamalarıyla, Yılanların Öcü, "ben bunu dizi yaparım" diyenlerin bu işe çok dikkatli girişmesini gerektiren bir mite sahip.
Peki, Show TV'nin bu akşam başlayan dizisi bu mirası taşıyabilecek güçte mi? İlk bölümden fal bakmak olur mu bilmem ama pek de öyle görünmüyor. Yapım ekibi romanı ve sinema uyarlamalarını değil de şimdiye kadar TV'de yayınlanmış ve tutmuş köy-ağa dizilerini düstur edinmiş gibi görünüyor, bu da karşımıza artık çiğnemekten sıkıldığımız bir keçi boynuzu çıkarıyor.
Yeni başlayan bir dizide ilk dikkati çeken rol dağıtımı oluyor elbette... Yılanların Öcü bu konuda pek dengeli durmuyor. Antony Quinn'i andıran yüzüyle Erdem Alkan ve Hüsnü'yü canlandıran Mehmet Atay ne kadar doğru bir seçimse, Zahide'yi oynayan Ceyda Ateş de o kadar yanlış! Kendisine TV'de açılan bu sınırsız krediyi de anlamış değilim. Başrol kızı Hande Soral'ın acilen bir oyuncu koçuna ihtiyacı var, çok abartılı oynuyor, dozu düşürse fena olmaz çünkü henüz bu kadar jest-mimik kaldıracak kabiliyette değil. Kadın oyuncularda en beğendiğim isim, Şerife karakterine hayat veren Hande Kaptan ise elinden geleni yapıyor ancak abartılı bir makyaja kurban gitmiş.
Yazımı yazdığım sırada dizinin tekrarı dönüyordu. İlerleyen bölümlerde başka şeyler de yazarım ama şu ana kadar edindiğim şey şu; bence ikinci bir Dila Hanım vakasıyla karşı karşıyayız. Çok kötü diyemem ama iddiasına yakışmayacak kadar düz ve sıradan... Bu yapım romanı kaldıracak güçte, özende değil ama yine hikayenin gücü yüzünden belli bir süre tutunabilir.
Yazının sonunda bir temenni; Keşke bizde de 9-10 bölüm süren özenli mini diziler olsa ve kült olmuş, klasik mertebesine yükselmiş romanlar-filmler bu şekilde değerlendirilse...
Yazının sonunda bir temenni; Keşke bizde de 9-10 bölüm süren özenli mini diziler olsa ve kült olmuş, klasik mertebesine yükselmiş romanlar-filmler bu şekilde değerlendirilse...
MURAT TOLGA ŞEN / murattolga@gmail.com