Bu bir “Kamikaze Darbe” teşebbüsüdür!..

Medyaradar siyaset analisti Atilla Akar, yapılan başarısız darbe teşebbüsüne dair ilk yorum ve izlenimlerini aktardı…

Biliyorum; henüz her şey çok taze. 15 Temmuz darbe girişiminin ayrıntılarını halen bilmiyoruz. O yüzden şimdi yazacaklarımı etraflı bir “değerlendirme”den çok daha ziyade birer “eskiz”, “yüksek sesli afaki düşünceler” ve “gözüme takılanlar” olarak okumakta yarar var. Herkesi belli ölçülerde afallatan bu girişim darbeler ve darbe girişimleri tarihine çok ilginç yeni veriler sunacak gibi. Ben buna işin literatüründe olmayan “Kamikaze Darbe” girişimi diyerek yeni bir kavram ortaya atıyorum. “Post-Modern darbe”den sonra bence önemli bir kavramdır. Fakat muhakkak ki eleştiriye de içi doldurulmaya da muhtaçtır.

KÖŞEYE SIKIŞMIŞ KEDİ SENDROMU!..

Neyse “Kamikaze darbe”den ne kastettiğimi kısaca açmaya çalışayım: tarihte bir çok başarısız darbe teşebbüsü vardır. (Örneğin bizde Albay Talat Aydemir’in 22 Şubat 1962 ve 21 Mayıs 1963 kalkışmaları bu türdendir. Sonuçta Fethi Gürcan’la birlikte idam edilmişlerdir.) Hiç şüphesiz hiçbir darbe planlayıcısı “başarısız” olmak için bu işe kalkışmaz. Ancak bu darbe seyri itibarıyla bir tuhaf gözükmektedir. Adeta –henüz bilmediğimiz yanları yoksa- adeta “başarısızlığa mahkum” ya da başarı şansı çok düşük gözüken bir darbedir.

Girişim adeta “can havliyle” alelacele tertiplenmiş gibidir. Sanki köşeye sıkışmış bir kedinin o refleksle saldırması gibidir. Sonuçları itibariyle daha çok bir “intihar eylemi”ni andırmaktadır. Adeta “Kamikaze dalışı” yapılmıştır. Bir nevi “battı balık yan gider” denmiştir. Bir tür “Darbe kumarı” oynanmıştır. Yahut bir çatışmada mermisi biten bir kişinin son kurşunu kendi kafasına sıkması gibidir. Bu yönleriyle maceracı ve intikamcı bir karakterdedir.

Buna sebep ise darbeye kalkışan unsurların yaklaşan “Yüksek Askeri Şura” (YAŞ)’da yahut öncesinde tasfiyeye uğrayacaklarını anlamaları, hatta bazı tutuklamalara maruz kalacaklarını hissetmeleri yahut öğrenmeleri olabilir. Bu onları panikle bu tarz bir kalkışmaya sevk etmiş olabilir. Bir tür “varoluş refleksi” ya da “Kendini koruma içgüdüsü” mü harekete geçirilmiştir?

KİMİ SORULARA CEVAP ARAYALIM?..

Bu aşamada kimi sorulara kesin ve net cevaplar bulma şansımız olmasa da bu bazı sorular sormamıza engel değil. Bu gibi olayların gerçek ayrıntıları ve cevapları çok sonra –o da kısmen- çıkar. Biz ise kafalarda zaten dolaşan, insanlar arasında ilk andan beri sorulan kimi sorulara gene de mantık yürütme yoluyla bir cevap arayalım.

1) Hani “Darbe olmaz”dı?: Önce müsaadenizle konuya bir” entelektüel hesaplaşma” ile başlayayım. Uzun süredir kimi malum “Papağan yorumcular” bizlere “Türkiye’de artık darbe olmaz”, “darbeler dönemi bitti”, vb gibi siyaset bilgisi ilkokul yurttaşlık bilgileri seviyesinde laflar söylüyorlardı. Ne devlet teorisinden, ne siyasetten, ne ordu denen yapılanmadan, ne de devlet içi çelişkilerinden habersiz bu cahiller utanmadan bir de mantıklı analiz yapanları “Vay siz darbeleri mi savunuyor sunuz?”, “siz darbeden mi yasanısınız?” diye de terbiyesizce suçluyorlardı. Şimdi bunların ne kadar kaba, sığ, çapı düşük adamlar olduğu ortaya çıktı.

2) “Anti-darbeciler” darbecileştiler mi?: Eğer iddia edildiği gibi bu darbenin arkasında “Fettullah Gülen Cemaati” varsa onlar açısından da hazin bir sonuç vardır. Bir “darbe olacak” gerekçesiyle ortalığı hallaç pamuğuna çevirenler, bir dizi kumpas çevirip, büyük tutuklama dalgalarına yol açanların sonuçta kendilerinin “darbeciliğe” park etmeleri trajik bir çelişkidir.

3) Arkasında “FETÖ”mü var: Bu yönde bazı işaretler olmakla birlikte tek başına durumu açıklamamaktadır gibidir. Lokomotifi adı geçen yapının olma olasılığı yüksek olmakla birlikte sanki “Anti-Erdoğan” başka unsurları da bünyesine katmışa benzemektedir. Ancak bu destek çok sınırlı kalmış olsa gerek ki muhtemelen ordu içinde daha geniş bir “taraftar” ya da ittifaklar bulamamışlardır.

4) Darbecilerin “Gülenci” etiketi yüzünden diğerleri mesafeli mi durdular?: Kalkışmanın “Gülenci karakteri”ni fark eden Erdoğan ve AKP iktidarından hoşlanmayan ordudaki diğer sol, ulusalcı, muhalif unsurlar ya çekinceli-mesafeli davranmış ya da destek sunmayarak bizzat engelleyici, çelmeleyici bir rol oynamışlardır. Onlarda “darbe karşıtı” konum alarak bir anlamda “Ergenekon süreci”nin intikamını mı almışlardır acaba?

5) Bazı komutanlar son anda caydı mı?: Akla gelen bir ihtimalde bazı komutanların ilk andaki gidişatı koklayıp darbecilerin kaybedeceğini anladıklarında son anda bile olsa desteklerini geri çekmeleri ihtimalidir. Bazı sözlerden dönülmüş ya da darbeciler yarı yolda mı bırakılmışlardır henüz bilmiyoruz. Ancak darbeye karşı olduğunu ilk dakikadan açıklayan ve askere kışlaya dönmesini emreden bazı komutanların da süreç içinde gözaltına alındığının söylenmesi bu yönde şüpheleri arttırdı.Yoksa olayın çapı “göründüğünden büyük” müydü? 2 bin 839 subay ve askerin gözaltına alındığının söylenmesi bunun işareti mi?

6) Darbe niçin erken saatte yapıldı?: Bütün klasik darbeler sabaha karşı başlar. Genellikle saat 03:00’dan itibaren harekât emri verilir. Akşamın üstelik en yoğun gün olan Cuma günü akşam saatlerinde başlaması gariptir. Hatta darbenin çıkmaza girme sebeplerinden biri sayılabilir. Burada şu ihtimaller akla gelmektedir. Ya hükümetin haber aldığından şüphelenip korktular ve erken düğmeye basmak zorunda kaldılar ya da aralarında bir kopukluk, iletişimsizlik veya tartışma çıktı. Artık geri dönemeyecekleri bir noktadaydılar ve riski göze alıp devam ettiler.

7) Darbe tarihi erkene mi alındı?: Bilemediğimiz neden veya çekincelerle darbe tarihi alelacele erkene mi alındı? Kimi aksaklık ve yetersizlikler o yüzden mi oluştu? Bu yüzden fire mi verdiler? Kendi içlerinde tarih konusunda çelişki mi yaşandı? Bir “liderlik” veya “koordinasyon zaafı” mı meydana geldi? Bu sorularda sorulmaya değerdir.

8) Erdoğan ve Hükümet üyelerini neden tutuklayamadılar?: En muammalı nokta burasıdır. Olaya “darbelerin tekniği” açısından baktığımızda bütün darbelerin temel sorunu iktidar mensuplarının (Cumhurbaşkanı, başbakan, bakanlar) ve iktidarla birlikte hareket edecek kilit noktadaki bürokratların enterne edilmesidir. Bunu yapamayan hiçbir girişimin başarı şansı yoktur. Zaten bütün başarılı darbelerin ilk attığı adım da bu olmuştur. Buna yetecek güçleri mi yoktu, (Yoksa niye kalkıştılar?) planlama hatası mı yaptılar, planın o aşamasında hesapta olmayan sorunlar mı çıktı, bununla görevli birimler varsa son anda vaz mı geçtiler ya da engelle mi karşılaştılar bilmiyoruz. Ama en “can alıcı” nokta budur.

9) Erdoğan öldürülmek mi istendi?: Acaba darbeci klik mensupları tüm planlarını Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı öldürmek üzerine mi kurdular? O ölürse iktidarın kendiliğinden çözüleceğini ve önlerinin açılacağını mı umdular? Marmaris’teki “otel bombalaması”nın ayrıntılarını bilmiyoruz. Erdoğan apar topar kaçırıldı mı? Havada saatlerce tur mu attı. (Ki bu aslında çok riskli) Bir sığınağa mı götürüldü? Ya da zaten Erdoğan öldü mü zannettiler?

10) Hulusi Akar’ı rehin almakla iş biter mi sandılar?: Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar’ın nasıl rehin alındığını, o esnada neler yaşandığını bilmiyoruz. Akar’ı rehin almanın orduya hakim olmaya yeter olduğunu mu zannettiler? Eğer öyle zannettilerse bunlar “çok acemi darbeciler” imişler diyeceğim.

11) Darbeciler “yanlış hesap” mı yaptı?: Darbeciler kimi kesimlerdeki ve toplumun bir kesimindeki “Anti AKP, Anti-Erdoğan” damara mı güvendiler? Onları peşlerine takacakları “çantada keklik” mi gördüler? Buradan daha üst bir sivil destek veya “toplumsal çatışma” çıkabileceğini umup, oluşacak kaos sonucu ordunun tavırsız kalan diğer kesimini de işin içine çekebileceklerini mi umdular? Hesap içinde başka hesaplar mı vardı?

12) Darbeciler niçin medyaya hakim olamadılar?: Her darbenin bir diğer önemli ayağı medyayı kontrol altına almaktır. Eskiden bu işler kolaydı. Bir TRT vardı. Onu ele aldın mı herkes seni dinlerdi. Ama şimdi öyle değil. Darbeciler ilk andaki “TRT bildirisi” dışında bu konuda fazla varlık gösteremediler. (O ne biçim ve saçma imza idi öyle? “Yurtta Sulh Konseyi” diye. Kendilerine daha afili ve iddialı bir isim bile bulmaktan uzakmışlar demek ki!) Bu kaybettiklerinin ilk işaretiydi. Sonra darbe karşıtı tutum alan CNN-TÜRK ve Doğan Grubu’na saldırmaları artık acizleştiklerinin göstergesiydi. Şayet iktidara medya desteği olmasaydı işin psikolojik avantaj boyutunu kazanabilirlerdi. Ancak medya buna boyun eğmedi.

13) Bu bir Reichstag Yangını Komplosu Olabilir mi? Hemen belirteyim ki hayır, olamaz. Olay sonrası kimi çevrelerde bu olayın 1933’te Nazilerin iktidara gelmesini ve tüm muhaliflerini tasfiye etmesini sağlayan olaya benzetilerek bir “Reichstag Yangını Komplosu” olduğuna dair yorumlara, iddialara rastladım.Bence bu duruma uymayan çok kaba ve aceleci bir benzetmeydi. Bu mantığa göre AKP, “yine bir oyun çeviriyordu ve ordu ile bürokraside bazı tasfiyelere zemin hazırlıyordu.” Bu da maalesef son zamanlarda mantığını yitiren kimi “muhalif”lerin temelsiz yorumlarından biriydi. Sonuçta bu olay neticesi bazı tasfiyeler olacağa benzese ve AKP’nin “işine gelen” bir durum olsa da olayın kendisi böyle değildi. Bu durumu yanlış ve acele okumaktı. Ancak şu uyarımı da yapayım: umarım iktidardakiler “fırsat bu fırsat” deyip işi bu boyuta çekmezler.

14) Darbeyi kim önledi?: Şüphesiz bu darbenin önlenmesinde tek bir faktör yoktur. Birçok faktörün bileşkesinde darbenin başarılı olması önlenmiştir. Bunda cumhurbaşkanı ve başbakanın konuşmaları, polisin aktif tavır alması, halkın “sahaya inmesi” , (Ki, ilk başlarda çok aşırı hareketler olmuşa benziyor. Bu yüzden hükümetin kitleleri sokağa çağıran çağrıları fazla zorlamamasını, bir “gövde gösterisi” ne çevirmemesini, bunun sakıncalı sonuçları olabileceğini belirtmeliyim. ),muhalefetin anında tavır alması, medyanın darbe karşıtı tutum takınması Erdoğan-AKP karşıtı kesimlerin tavırsız kalması, vb sayılabilir. Ancak bana göre en önemli ve görmezden gelinen faktör TSK’nın, ana komuta kademesinin ağırlıklı gövde olarak olaya tavır alması, hiçbir şekilde destek sunmamasıdır. Eğer bu olsaydı işin rengi ve sonuçları farklı olabilirdi.

15) Yeni bir girişim mümkün mü?: her ne kadar Milli Savunma Bakanı Fikri Işık “Darbe engellendi. Ancak tehlike geçmedi!” dese de yakın dönemde böylesi bir “tehdit”in geçerli olduğunu düşünmüyorum. (Umarım hükümet de bu korku üzerinden başka hesaplar gütmez ve durumu zorlamaz.) Şu an ülkedeki tüm kesimler bunun muhasebesini yapmaktadırlar. Dilerim ki herkes kendi açısından en doğru sonuçları itidalle çıkarır.

Sonuç olarak: önümüzdeki süreçte bu konuda ayrıntılı değerlendirme yapabilmemiz için daha fazla yeni “veri” ortaya çıkabilir. Birçok muğlak nokta aydınlanabilir. Ben şimdilik sınırlı zihinsel kapasitemle -doğru veya yanlış- bir ilk değerlendirme yapmaya ve bazı sorulara cevap aramaya çalıştım.

Lakin benim değerlendirmemden daha önemlisi bu ülkede yaşayan herkesin ve tüm kurumların olaydan gerekli dersleri çıkartıp, yeni düşmanlaştırmalar yaratmadan, yeni kinlere sebep olmadan, beyhude tartışmalar, saflaşmalar ve fırsatçı yaklaşımlara yol açmadan önümüzdeki süreçte “demokrasi”yi daha sağlıklı temellerde yürütebilecek bir ortamı hep birlikte yaratmalarıdır. Yoksa bu yapılmadan –illa darbe olmasa da- yeni kaos ve huzursuzluklar bir şekilde tekrar kapımızı yoklayabilir. Bu olumsuz olayı fırsata da çevirebiliriz yeni melanet nedenlerine de. Bu tümüyle bize bağlı…

Tüm Türkiye’ye ve milletimize geçmiş olsun diyorum…
17.07.2016.