BÖYLE EVLİLİK TEKLİFİNE, BÖYLE DÜĞÜNE! TUBA ÜNSAL O ANLARI ANLATTI!
Tuba Ünsal yeni evlendiği gazeteci Mirgün Cabas'ın kendisine yaptığı evlilik teklifini anlattı.
Geçtiğimiz günlerde Mirgün Cabas ile sürpriz bir evlilik yapan Tuba Ünsal evlilik teklifini Vatan’da yazdı. İşte o yazı:
"Böyle evlilik teklifine, böyle düğüne"
Uzun zamandır İstanbul’da yoktum. İki ülke, 3 şehir, 2 ada derken dönüş yolunda 4 vasıta değiştirerek, 24 saatin sonunda İstanbul’da noktalanıyor bu seyahat. Artık İstanbul’dayım. Nihayet onu göreceğim için çok heyecanlıyım, havaalanına gelememiş çünkü biçimsiz bir saatte iniyoruz, öğle vakti tam da iş saatinde. Ben yorgunluktan ne hissetmem gerektiğini bile kestiremiyorum, ağzım A derken ayaklarım B noktasına beni taşıyor, felaket yorgunum. İner inmez telefon açıyorum, cümlemi neyse ki tamamlayabiliyorum "Gelebildik sonunda..." "Akşama program yapma seninle başbaşa yemek yiyelim sevgilim" diyor. Güleyim mi ağlayayım mı bilemiyorum, "Bu halim ancak beni eve kadar idare eder, program yapmam pek mümkün değil" gibi "Sen Tuba’sın sağın solun belli olmaz yapabilirsin diye baştan uyarayım istedim" diyor. "Peki tamam hazırlanıp gelirim sana diyorum" Kızım babasına gidiyor ben de duşa... Evde biraz vakit geçirip akşam olunca da yemek yiyeceğimiz restorana gidiyoruz, bir otelin üst katı, benim sevdiğim yemeklerden birini yapıyor.
O yemeği bana sevdiren romantik adam da karşımda ama bu sefer bu restorana gelme sebebimiz olduğunu düşündüğüm yemek kalmamış kısmet, başka şeyler sipariş ediyoruz sürekli konuşuyoruz.
Restoranlarda çevrenize baktığınız da, birbiriyle konuşma aralıklarından çiftlerin kaç yıllık ilişkileri olduğunu anlarsınız. 10-20 yıl arası neredeyse hiç konuşmadan yemek yiyenler, 5-6 yıl arası uzun eslerle devam eden bölük pörçük sohbetler, ilişkiye yeni başlayan çiftlerde ise soğuyan yemekler... Bütün gece konuşma aralarında bir tuhaflık hissediyorum ama ne olduğunu da kestiremiyorum, kadınlar böyledir işte hep hissederler ama komik olan ne olduğunu çözemezler de. Sonunda yemek bitiyor, hesap faslından sonra yürüyerek restoranı terkediyoruz, ya da edemiyoruz. Ve sürprizimle karşılaşıyorum parmağıma geçen yüzükle anlıyorum artık durumu. Geceyi otelde geçiriyoruz.
İkinci perde...
Evlenmek için tantana istemiyorum, ben evlenince erkeklerin kurbağaya döndüklerine inanan bir prensesim en azından benim öptüklerim öyleydi ya da ben hiçbir zaman prenses olamadım. "Berlin’de evlenelim mi?" diyor, tamam ne güzel hiç bilmediğim gitmediğim bir yer.
Lila rengi bir elbise almıştım Tayland’dan, evlenirken hayatımda en sevdiğim ülkeden de bir parça olsun diyorum ve o elbiseyi seçiyorum. O artık benim gelinliğim. Saçlarıma ellerimle işlediğim tacımı takacağım, bir de şahidimi bulduğumda oldu da bitti bu iş. Arkadaşlarımıza haber vermiyoruz sessiz sedasız kendi kendimize yapmak istiyoruz, bir iki gün önce en yakınlarımızın haberi oluyor ve gelebilenler apartopar geliyor.
Nikah kıyılıyor, sevgilim de ben de çok heyecanlıyız, ben yine ağlasam mı gülsem mi bilemediğim hallerindeyim. Nikah kıyılınca alelacele damada sarılıp öpüyorum, Serdar "Akıllım, o olay damat gelini öpebilirsindi" diyor, bu sefer gülüyoruz ve o son tebessümlerle ne yapacağımızı kestiremez halde bir kafeye oturuyoruz.
"Böyle evlilik teklifine, böyle düğüne"
Uzun zamandır İstanbul’da yoktum. İki ülke, 3 şehir, 2 ada derken dönüş yolunda 4 vasıta değiştirerek, 24 saatin sonunda İstanbul’da noktalanıyor bu seyahat. Artık İstanbul’dayım. Nihayet onu göreceğim için çok heyecanlıyım, havaalanına gelememiş çünkü biçimsiz bir saatte iniyoruz, öğle vakti tam da iş saatinde. Ben yorgunluktan ne hissetmem gerektiğini bile kestiremiyorum, ağzım A derken ayaklarım B noktasına beni taşıyor, felaket yorgunum. İner inmez telefon açıyorum, cümlemi neyse ki tamamlayabiliyorum "Gelebildik sonunda..." "Akşama program yapma seninle başbaşa yemek yiyelim sevgilim" diyor. Güleyim mi ağlayayım mı bilemiyorum, "Bu halim ancak beni eve kadar idare eder, program yapmam pek mümkün değil" gibi "Sen Tuba’sın sağın solun belli olmaz yapabilirsin diye baştan uyarayım istedim" diyor. "Peki tamam hazırlanıp gelirim sana diyorum" Kızım babasına gidiyor ben de duşa... Evde biraz vakit geçirip akşam olunca da yemek yiyeceğimiz restorana gidiyoruz, bir otelin üst katı, benim sevdiğim yemeklerden birini yapıyor.
O yemeği bana sevdiren romantik adam da karşımda ama bu sefer bu restorana gelme sebebimiz olduğunu düşündüğüm yemek kalmamış kısmet, başka şeyler sipariş ediyoruz sürekli konuşuyoruz.
Restoranlarda çevrenize baktığınız da, birbiriyle konuşma aralıklarından çiftlerin kaç yıllık ilişkileri olduğunu anlarsınız. 10-20 yıl arası neredeyse hiç konuşmadan yemek yiyenler, 5-6 yıl arası uzun eslerle devam eden bölük pörçük sohbetler, ilişkiye yeni başlayan çiftlerde ise soğuyan yemekler... Bütün gece konuşma aralarında bir tuhaflık hissediyorum ama ne olduğunu da kestiremiyorum, kadınlar böyledir işte hep hissederler ama komik olan ne olduğunu çözemezler de. Sonunda yemek bitiyor, hesap faslından sonra yürüyerek restoranı terkediyoruz, ya da edemiyoruz. Ve sürprizimle karşılaşıyorum parmağıma geçen yüzükle anlıyorum artık durumu. Geceyi otelde geçiriyoruz.
İkinci perde...
Evlenmek için tantana istemiyorum, ben evlenince erkeklerin kurbağaya döndüklerine inanan bir prensesim en azından benim öptüklerim öyleydi ya da ben hiçbir zaman prenses olamadım. "Berlin’de evlenelim mi?" diyor, tamam ne güzel hiç bilmediğim gitmediğim bir yer.
Lila rengi bir elbise almıştım Tayland’dan, evlenirken hayatımda en sevdiğim ülkeden de bir parça olsun diyorum ve o elbiseyi seçiyorum. O artık benim gelinliğim. Saçlarıma ellerimle işlediğim tacımı takacağım, bir de şahidimi bulduğumda oldu da bitti bu iş. Arkadaşlarımıza haber vermiyoruz sessiz sedasız kendi kendimize yapmak istiyoruz, bir iki gün önce en yakınlarımızın haberi oluyor ve gelebilenler apartopar geliyor.
Nikah kıyılıyor, sevgilim de ben de çok heyecanlıyız, ben yine ağlasam mı gülsem mi bilemediğim hallerindeyim. Nikah kıyılınca alelacele damada sarılıp öpüyorum, Serdar "Akıllım, o olay damat gelini öpebilirsindi" diyor, bu sefer gülüyoruz ve o son tebessümlerle ne yapacağımızı kestiremez halde bir kafeye oturuyoruz.