Boykot, linç ve medyanın geleceği: Çözüm nerede?

Türkiye’de medya ve siyaset ilişkisi her geçen gün daha da karmaşık ve kutuplaşmış bir hale geliyor. Son olarak CHP lideri Özgür Özel’in, özellikle NTV’yi hedef alarak boykot çağrısında bulunması, bu kutuplaşmayı daha da keskinleştirdi.

EKRAN KEDİSİ
EKRAN KEDİSİ editor@medyaradar.com

Değerli okurlar;

Türkiye’de medya ve siyaset ilişkisi her geçen gün daha da karmaşık ve kutuplaşmış bir hale geliyor. Son olarak CHP lideri Özgür Özel’in, özellikle NTV’yi hedef alarak boykot çağrısında bulunması, bu kutuplaşmayı daha da keskinleştirdi. Özel’in tavrı, bir siyasi liderin medyayla ilişkisini nasıl konumlandırması gerektiği sorusunu düşünmeme neden oldu!

Peki, boykot bir çözüm mü? Medya nereye gidiyor? Sosyal medyanın çığırından çıkan hali hepimiz için bir tehdit mi?

Medya ve Siyaset: İlişkilerdeki Çatlaklar

Medya, demokrasinin en önemli unsurlarından biridir. Halkın doğru bilgiye ulaşmasını sağlamak, eleştirel düşünceyi beslemek ve kamuoyunu aydınlatmak gibi hayati görevleri vardır. Ancak Türkiye’de medya, uzun zamandır tarafsızlık tartışmalarının odağında.

İktidar yanlısı ve muhalefet yanlısı medya organları olarak ayrıştırdığımız ‘Necip Türk Medyamız’ artık dönülmez akşamın ufkunda

İşte bu durum, halkın haber alma hakkını zedeliyor...

Değerli okur, bendeniz Özgür Özel’in boykot çağrısının, bu çatlağı daha da derinleştiren bir hamle olduğunu düşünmekteyim... Bir medya kuruluşunu eleştirmek ve taraflı yayın politikalarını sorgulamak elbette bir liderin hakkıdır. Ancak bu eleştiriyi boykot gibi bir yöntemle ifade etmek, çözüm üretmekten çok yeni sorunlar yaratabilir. Medya özgürlüğü, eleştiri ve diyalogla güçlenir; boykotlarla değil. NOKTA!

Şunun da altını çizmezsem olmaz, değerli okur:

NTV, bir dönem Türkiye’nin en prestijli haber kanallarından biri olarak tarafsız haberciliğin simgesi kabul edilirdi. Ancak, son yıllarda izlediği iktidar yanlısı yayın politikaları ve eleştirel seslere yer vermemesi, kanalın güvenilirliğini ciddi şekilde zedeledi. Bu durum, NTV’nin haber kanalı rütbesini kaybetmesine ve halk nezdinde prestij kaybı yaşamasına yol açtı.

Tarafsızlık ilkesine dönmeden bu itibarın yeniden kazanılması maalesef çok zor görünüyor…

Linç Kültürü: Cem Yılmaz Örneği

Son dönemde yalnızca medya değil, bireyler de sosyal medyada linç kültürünün hedefi haline geliyor. Ünlü komedyen Cem Yılmaz’ın, Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanması ya da boykot gösterileri gibi konularda sessiz kalması nedeniyle eleştirilmesi, bu durumun bir örneği. Toplum olarak, bir sanatçının ya da herhangi bir bireyin politik bir konuda tepki göstermesini zorunlu hale getirmek, ifade özgürlüğüne aykırıdır. NOKTA!

Cem Yılmaz gibi isimlerin linç edilmesi, aslında toplumun genel bir sorununun yansımasıdır: ‘Tahammülsüzlük’. Herkesin aynı fikirde olması bekleniyor, farklı sesler susturulmaya çalışılıyor. Bu yaklaşım, bireysel özgürlüklerin önündeki en büyük engellerden biridir. Fikir ayrılıklarını zenginlik olarak görmek yerine, bir tehdit olarak algılamak, toplumdaki kutuplaşmayı daha da derinleştiriyor.

Kamu Yayıncılığı ve Tarafsızlık: Aybüke Pusat Ayıbı!

Öte yandan, TRT’nin oyuncu Aybüke Pusat’ı, boykot paylaşımı nedeniyle Teşkilat dizisinin kadrosundan çıkarması, kamu yayıncılığı yapan bir kuruma yakışmayan bir tutumdur. NOKTA!

Pusat'tan sonra ona destek veren Furkan Andıç ve Boran Kuzum'un da çalıştığı projelerden çıkarılması vergilerimiz ve kamu kaynaklarıyla finanse edilen TRT, ‘tarafsızlık ilkesini ihlal etmiş ve ifade özgürlüğüne ket vurmuştur!’

Kamu yayıncılığı, toplumun tüm kesimlerine eşit mesafede durmayı gerektirir.

Kamu yayıncılığı yapan TRT’nin, bireylerin politik ya da toplumsal görüşlerini cezalandırmak yerine, çeşitliliği kucaklamasını beklerdim.

TRT, ifade özgürlüğünü desteklemeli ve sanatçılara baskı uygulamak yerine özgür bir ortam yaratmalıdır.

Sonuç olarak, Aybüke Pusat’ın kadro dışı bırakılması, yalnızca bireysel bir hak ihlali değil, kamu yayıncılığının temel değerlerine aykırı bir tutumdur.

Sosyal Medya: Çığırından Çıkan Bir Araç mı?

Sosyal medya, başlangıçta özgürlüklerin ve demokratik katılımın bir aracı olarak görülüyordu. Ancak bugün geldiğimiz noktada, bu platformlar birer linç ve dezenformasyon alanına dönüşmüş durumda. Yanlış bilgiler hızla yayılıyor, insanlar kolayca hedef haline getiriliyor ve toplumsal kutuplaşma daha da artıyor. Sosyal medya, kontrolsüz bir güç haline geldi ve bu durum hepimiz için bir tehdit oluşturuyor.

Bu noktada, bireylerin ve toplumun dijital okuryazarlık seviyesini artırması çok önemli. Sosyal medyada karşılaşılan her bilgiye hemen inanmak yerine, sorgulayıcı bir bakış açısıyla yaklaşmak gerekiyor. Ayrıca, sosyal medya platformlarının kullanıcılarını koruyacak daha etkili önlemler alması şart.

Çözüm Nerede?

Boykot, linç ya da susturma politikaları, ne medyanın ne de toplumun sorunlarını çözebilir. Aksine, bu yöntemler kutuplaşmayı artırır ve diyalog yollarını kapatır.

Çözüm, eleştirel düşünceyi ve ifade özgürlüğünü destekleyen bir ortam yaratmaktan geçiyor. Medya kuruluşları tarafsızlık ilkesine daha fazla önem vermeli, siyasetçiler ise eleştirilerini yapıcı bir şekilde ifade etmelidir. Sosyal medya kullanıcıları ise daha bilinçli hareket etmeli ve linç kültürüne karşı durmalıdır.

Sonuç olarak, boykot etmek ya da yok etmek yerine, anlamaya ve çözüm üretmeye odaklanmalıyız. Medya ve toplum arasındaki bu karmaşık ilişkilerde, kutuplaşma yerine diyalog ve hoşgörüye yer açmak, hepimizin sorumluluğudur. Unutmayalım ki, çözüm ancak birlikte hareket ederek bulunabilir.

"Hoşgörü, en büyük erdemdir; çünkü farklılıklar ancak hoşgörüyle zenginliğe dönüşür."

— Voltaire

Ekran Kedisi'ne ulaşmak için: medyaradar@gmail.com

Tüm yazılarını göster