''BİZİMKİ MATADORLA BOĞANIN HİKAYESİNE BENZİYOR!''

Ahmet Çakar ve Erman Toroğlu Kanaltürk'te birlikte sundukları programları Telegol ve Son Kale'yle ilgili soruları yanıtldılar ve aralarındaki ilişkiyi anlattılar.

Ahmet Çakar ve Erman Toroğlu, Kanaltürk’te yayınlanan, Telegol ve Son Kale isimli programda spor yorumculuğu yapıyor. Ama bu hafta yorumculuklarından ziyade, ikilinin aynı programda yaşadıkları ve yaşattıkları konuşuldu

Ahmet Çakar ve Erman Toroğlu birer fenomen. İkisinin ayrı ayrı fanatikleri, izleyici profilleri var. Ekranların en sözünü sakınmayan ikilisi ayrı ayrı yaptıkları programlarla seyirciye doz olarak iyi geliyordu ama şimdi ikisi aynı programda olunca ’Doz aşımı yaşanır mı?’ endişeleri hasıl oldu... İki program da kazasız belasız atlatıldı Kanaltürk’te... Şimdilik küçük çaplı tartışmaların dışında hasar yok ama bu hafta yayınlanan Son Kale de, Telegol de çok konuşuldu. Biz de kendi deyimleriyle iki ’ego’yu bir araya getirerek söyleşi yaptık. Röportaj boyunca, bir sıkıntı yaşanmamasına rağmen, gerilim hissediliyordu... Benim işim bitip sıra fotomuhabiri arkadaşım Erkan Sevenler’e gelince, Ahmet Çakar bombayı patlattı; "Bu kadar yeter, oturduğumuz yerden çektiklerin kâfidir," diyerek Erman Hoca’yla ayakta poz vermedi.

- Sanki spor programı değil de, reality şov yapar gibisiniz... Ne dersiniz?
- Ahmet Çakar: Reality şov demeyelim de, zaman zaman program stand-up’a dönüşebiliyor. Erman Bey geldikten sonra böyle oldu demek yanlış olur, sadece iki program yaptık. Kendi adıma konuşuyorum; yaptığım spor programları, yarışma programları, ister istemez stand-up’a kayıyor. Hocamın gelmesiyle birlikte bu stand-up katsayısı daha da artacak.
- Erman Toroğlu: Ahmet’i eskiden beri tanırım, bayağı da bir geçmişimiz vardır, özel hayatımız dahil buna. Ben bu işe çok önce girdim, TRT kurulduğunda arkadaşlarım vardı... Futbolu bıraktıktan sonra, Kenan Onuk bu işe soktu beni, sonra Mustafa Denizli, Can Bartu, Hıncal Uluç’la bir program yaptık. Sonra Hıncal’la Kale Arkası’nı yaptık. Şansal’la Maraton devri var ardından... Hepsiyle ayrı bir format yani. Tartışma mutlaka olacaktır, anlaşmazlık olacaktır ama hayat futbol değil.

- Futbolla ilgisi olmayan bir sürü kişinin, sadece ikinizi izlemek için bile ekran karşısına oturacağı kesin... Hatta sizi ’rüya takım’ olarak niteleyenler bile var. Öyle misiniz?
- A.Ç: İlk zamanlara bakarsanız, Erman Hoca’dan, daha sert, daha acımasız bir üsluba sahip olduğumu itiraf etmek zorundayım.
- E.T: Ahmet çıkınca millet dedi ki; ’Ya Erman sen bayağı yumuşakmışsın.’ İnsanlar bizi karşı karşıya görmeyi çok istemişlerdir. 14 yıllık Maraton programından sonra bu programı özellikle seçtim, sanki burada daha çok eğleniriz diye düşündüm. Ben program yaparken eğlenmekten yanayım. Biz eğlenirsek, tartışsak bile, bizi seyreden de eğlenecek.

- Eğleniyor musunuz bu programları yaparken?
- A.Ç: 12 sene boyunca yaptığım tüm spor programları açık büfe gibidir. Gerilim, kahkaha, espri, yolsuzluk dosyası, kavga, gözyaşı bulursunuz. Bizim programda neredeyse gerilimden sıcak temasa geçecek anlar da oldu, kahkaha atan kameramanın altına çiş yaptığı da oldu. Uçları yaşadık.

- Erman Bey’le yeni bir dönem başlıyor, endişeleriniz var mı?
- A.Ç: Bunu kaldırabilmek, Erman Bey için de, benim için de kolay değildir. Şunu Türkiye’ye itiraf etmek zorundayım; ’Rüya ikili bir araya geldi’ lafının beraberinde getirdiği ciddi bir komplikasyon var. Rüya elemanlar olmak, egoları çok yüksek elemanlar olmak demektir. Toplum tarafından ’rüya takım’ diye nitelendirilen iki adam, doğal olarak egoları çok yüksek ve bunu açık açık ortaya koyan iki adamdır. Bir araya gelmeleri kolay değildir. Ben şunu itiraf edeyim; Erman Bey’in bize transfer olduğunu duyunca, Amerika’da eşimin, dostumun katkısıyla ben biraz sıkıntıya girdim. ’Bir ipte iki cambaz oynamaz,’ dediler. Bu, matadorla boğanın hikâyesine benziyor. Kimse matadorla boğanın kavgadan sonra öpüşüp koklaştığına, boğanın matadoru yaladığına, matadorun da boğanın ensesini sevdiğine rastlamamıştır. Eski Roma’ya geçin, aslanla gladyatör savaşır, biri ölür. İşte bizden maalesef bunu bekliyorlar. Biz aslında arenadayız, eğer bunların beklentilerine katkı sağlamak için boğa-matador, aslangladyatör ilişkisine girersek ikimiz de kaybederiz. Ben böyle bir şeye girmem.
- E.T: Ben Ahmet gibi düşünmüyorum o konuda... Benim buradaki hedefim şu; insanlara bizim yaptığımız işle ilgili bir şeyler öğretebilmek. Bunu yaparken, buna özel hayatımız da dahildir, her konuya girilir. Sen verdiğin zaman şerbet gibi gider. Ona ders olarak anlat, olmaz.

- Yani kahve muhabbeti tadında, futbolla karışık hayat dersleri mi?
- E.T: Her tarafını göstereceksiniz işin. Bakın ben henüz eski anayasa ile yeni anayasanın farkının ne olduğunu bilmiyorum. Halkı dinliyorum radyoda, ’Biz bir şey anlamıyoruz, bu anayasa niye değişiyor, değişince ne olacak?’ diyor.

- Anayasayı da mı anlatacaksınız?
- E.T: Ben de diyorum ki, biz anlatalım. Tartışıyorsun sen, adam onu istiyor, biz biliyoruz, dışardaki adam bilmiyor, eğitim bu işte. Bu eğitimi de gırgır yaparak anlatacaksın.

- Sizin bu eğitim konuşmalarınızda bazen üslup belden aşağıya kaçıyor. Bu, karakteriniz mi yoksa televizyona özel bir durum mu?
- E.T: Dışardaki konuşma şeklimle, televizyondaki konuşma şeklim aynı. Peki belden aşağı kayıyor da; maçlara gidiyorsunuz, hep sokmak, çıkarmak var. Nasıl oluyor bu? Kim belden aşağı konuşmuyor? Şahan, Mehmet Ali Erbil, gişe rekorları kırıyorlar, çok seviliyorlar, neyle yapıyorlar? Herkes belden aşağı yaşıyor, bunu duymaya da bayılıyorlar. Ama sorarsan, herkes çok beyefendi, hanımefendi.

- Siz ne düşünüyorsunuz bu konuda Ahmet Bey?
- A.Ç: Ben televizyonda, hayatta belaltı espirileri yapmam. Muhafazakâr olduğumdan değil, yapamam zaten. Belaltı espri yapılmasını da sevmem, o seviyor. Ben bir spor programında radikal siyaset konuşulmasına, belaltı espri yapılmasına karşıyım. Ama sonuç olarak bu program benim programım değil. O belden aşağı espri yapar, ben yapamam aramızdaki fark bu...

İçim cız etti, kendimi kuma gibi hisettim
Erman Bey’in programa dahil edilmesi noktasında yaşadıklarınızı anlatır mısınız?
- A.Ç:
Bundan bir buçuk ay önce, lig yeni bitmişti, kanal yönetimi Erman Toroğlu’nu bizim yanımıza düşünüyordu. Çok büyük bir nezaket gösterip, bana dediler ki, ’Sen bizim arkadaşımızsın, yıldızımızsın. Şimdi senin yanına biz, senin kulvarında hareket etmiş, aynı senin gibi bir kişiyi almak istiyoruz, ne dersin?’ Şayet ben ’Hayır,’ deseydim, gelemezdi. ’Problem yok benim için, kanal için faydalıdır,’ dedim. Ama içten içe egomun zorlandığını, kuma statüsüne düştüğümü, kıskandığımı hissettim. Ailemle birlikte Amerika’dayken, Erman Hoca’nın bizim kanalla anlaştığı haberi geldi. İşte o an içim cız etti. Kuma gibi hissettim kendimi. Çünkü o da ben de, şimdiye kadar her yaptığımız programın esas oğlanlarıydık. Şimdi iki tane esasoğlan olacak. Esas oğlanlardan biri olmak beni bozdu, oysa ki bana sordular, ’Peki,’ dedim. Kimseyi de kandıracak değilim. Ağabey-kardeş ilişkimiz vardır, bizimle beraber mezara gidecek sırlarımız vardır, evlerimize girip çıkmış insanlarız ama her şey paylaşılıyor hayatta bir tek şey paylaşılmıyor: İktidar.

- Erman Bey’in tarzı ne olacak şimdi?
- A. Ç: Ağzını kapacatak halim yok. ’Yapma kardeşim,’ diyecek halim de yok.
- E.T: Ben Ankara’da büyüdüm, siyasetin içinde. Meşhur 68 kuşağıyız biz, çok şey gördüm. İtfaiye su sıkıyordu bana, beş yaşındaydım. Üniversite yıllarında günde 25-30 kişi ölüyordu. Onun için siyaset de konuşabilirim, Türkiye’nin geleceği için de konuşabilirim.

Carlos’la Güiza aynı takımda olmaz
- Türk yöneticiler futbolcu alırken iyi araştırmıyor mu?

- E.T : Beşiktaş Tigana’yı alırken hiç araştırmıyor mu? Bir şey daha söyleyeyim, diyeceksiniz ki hep belden aşağıya... Roberto Carlos varsa Güiza’yı almam. Düşünün...

- Ne ima ediyorsunuz aralarında bir şey mi var?
- E.T: Robeto Carlos’u yemek masasında Güiza’yla beraber oturtamam. Arkadaşlar bunlar kolay işler değil...
- A. Ç: Buradan gay olduğu iması çıkıyor...
- E. T: Hayır, alakası yok, geççç. İspanyol basınında bulursun.

- Gazetelerde cinsel eğilimlerine ilişkin bir detay mı var?
- E.T:
Hayır, öyle bir eşcinsel falan demiyorum. Bilakis tam tersi, diyorum araştırın. Ben Fenerbahçe kulübü olsam her şeyini araştırırım.

Biz büyükbaş hayvanız
- Şu da olsa ekipte, tam Voltran’ı oluştururduk dediğiniz biri var mı?

- A. Ç: Hayır. Bu ekipte o kadar fazla büyükbaş hayvan var ki... Eğer Ziya Şengül ve Gökmen Özdenak’ın olgunlukları ve tatmin olmuşlukları olmasa o program bitmez. Özdenak ve Şengül’ün futbol geçmişleri bizden yukarı ama o başka bir şey. Onlar kabul ettiler; ’Büyükbaş hayvan sizsiniz, küçükbaş hayvan biziz.’ Lüften bunu hakaret olarak algılamayın, bu bir çiftlikse, Serhat Ulueren çiftçiyse, olay budur.

Avrupa’daki idmanlarda adamın suyunu çıkarıyorlar
- Yeni transferler var. Bunlara ilişkin görüşleriniz neler?
- E.T:
Quaresma iyi futbolcu ama nerede devamlı oynadı? Şimdi Guti, Real Madrid’de 14 sene kaldı, buraya geldi. Öyle veya böyle aynı takımda bu kadar süre kalmak kolay değil. Adamı hemen yollarlar. Futbolda babasının hayrına burada kal demezler.
- A.Ç: Bu seneden itibaren Türk futbolunda her takıma çok ciddi paralar veriliyor, şampiyon olursa, önümüzdeki şampiyonlar liginde bu paralarla büyük iş yapabilirsiniz. Beşiktaş bana göre bunu yaptı. Guti transferi kesinlikle doğru bir transfer. Quaresma konusu koskoca soru işareti.
- E.T: İstanbul’a gelen futbolcu burada harika yaşıyor. Avrupa’da adamın suyunu çıkarıyorlar idmanla. Burada bizimkiler gece gezmelerinde. Geçen sene, programın ardından oğlum pazar akşamı beni bir kulübe götürdü, 04.30’da çıktım, Ferrari oradaydı hâlâ. Böyle bir sistem ne güzel!

Türk futbolcular arasında gay ilişki minimum seviyede
Transfer konusunda Türkiye hep boşa mı para harcıyor?

- A.Ç: Ben Toroğlu’na katılmıyorum, dünyanın transferde boşa attığı para, bizim attığımız paranın 10 katı. Madrid’de, Londra’da, Paris’te, Milano’da, futbolcuların maçtan önce, çok çok tuhaf işler yapmadığını mı düşünüyorsunuz?
- E.T: Bak Ahmetcim, kondisyon çalışması yapan bir futbolcu, maçtan sonra eğer alkolü belli bir oranın üzerinde alırsa ve belli bir oranın üzerinde seks yapmaya kalkarsa, iki buçuk ayda elde ettiği kondisyonu, bir gecede yer.
- A.Ç: Gözümün önünde Roberto Carlos, 15 dakikada, 10 sigara içti, üç bardak birayla. İngiltere’de, futbolcular arasında çok ciddi homoseksüel ilişki var, Allah’a şükür Türkiye’de bildiğimiz kadarıyla minimum seviyede.

Spor yorumu yapan kadınların sorunları olduğunu düşünüyorum
- Adam gay diye futbol oynayamaz mı ülkede?
- A.Ç:
Beni ilgilendirmiyor...

- Yok ne sakıncası var anlamadım. Aynı soyunma odasındalar, birlikte duş alıyorlar diye falan mı sakıncalı?
- E.T: Canı çekebilir (gülüyor)...
- A.Ç: İngiltere’de arkadaşının hanımıyla ilişkiye giren futbolcular var. O ülkede premier lig takımının dört oyuncusu oda görevlisi kıza tecavüz etti. Allah’a şükür bizde böyle rezillikler patlamadı.

- Kadınların futbolla çok ilgili olması, yorumculuk yapması, hakemlik yapmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
- A.Ç: Bir kadın hakemlik yapıyorsa, bir kadın futbol yorumculuğu işini kovalıyorsa, mutlaka onun gençliğinde yaşadığı sıkıntılar, ağır kompleksler vardır, böyle bir şey kabul edilemez. Yapsın buyursun yapsın da... Ama bir kadın futbol yorumu falan yapıyorsa, iddialı konuşuyorsa, ben onun geçmişiyle ilgili sıkıntı olduğunu düşünürüm.

- Ne sıkıntısı mesela?
- A.Ç: Freudyen sıkıntı olabilir, başka sıkıntı olabilir.

Sonat Bahar/Sabah