''BİZİM YAZI DİZİSİ SİZDE NİYE YOK?'' ERDAL ŞAFAK HAVASINI ATTI!
Sabah Genel Yayın yönetmeni Erdal Şafak, gazetenin orta sayfasında dört gündür yayınlanan yazı dizisinin arka planını yazdı.
Bir dizinin arka planı
SABAH’TAN MEKTUP
Orta Sayfa’da bugün dördüncü bölümünü yayınladığımız "Müebbet Hayatlar" dizimiz çok ama çok ilgi gördü.
Çünkü dizinin çıkış noktası son derece ilginç: "İnsan niye cinayet işler", "Cinayet anında neler hissedilir" gibi sorulara yanıt arıyor. Hem de canlı mı canlı konu mankenleriyle. Yani röportajlarımızın kahramanları ellerini kana bulamış olanlar. Kendi yaşam öykülerini, cinayetlerini anlatıyorlar.
Diziyi ortaya çıkaran nedenler de başlı başına bir öykü.
Yaklaşık iki ay kadar önce sekreterim masaya kalın bir zarf bıraktı. Üstünde "Görülmüştür" mühürü vardı. Mühürün altında da adres: Tekirdağ Kapalı Ceza İnfaz Kurumu Eğitim Kurulu.
Zarfı açtım; içinden 87 sayfalık el yazısı çıktı. Şöyle başlıyordu: "Bu kitabı 11 yıllık cezaevi hayatım boyunca edindiğim tecrübeler ve izlenimlerle oluşturdum. Bu kitapta okuyacağınız cinayet öyküleri gerçek hayattan alınmıştır. Kitaba konu olan cinayetlerin temel nedenlerini bire bir faillerinden öğrendim..."
Ve bir imza: Remzi Yay.
O da bir kader mahkûmuydu. Yani kitabına konu aldıkları gibi bir katil. Uzun hikâye...
"İbret" adını verdiği röportajlar derlemesinde 23 cinayetin ve 2 cinayete teşebbüsün öyküsünü kağıda döküyordu. Faillerinin ağzından.
Cinayetleri sınıflandırmıştı: Kan davası, namus, gençlik, ekonomik, terör, meşru müdafaa, organize, faili kadın olanlar, sebebi bilinmeyenler...
Uykusuz kalma pahasına bir gecede okudum. Ertesi sabah Turkuvaz Haber Ajansı Müdürümüz Cuma Ulus’u çağırdım. Paketi uzatıp, "Sana paha biçilmez bir malzeme veriyorum" dedim, "Bu gece göz at. Gereğini yapacağından eminim."
Bir sonraki gün heyecanla odama geldi: "Gerçekten müthiş bir şey. Sonrasını bana bırak ağabey..."
Uzatmayayım; gerekli izinleri alıp bir arkadaşımızı Tekirdağ Kapalı Ceza İnfaz Kurumu’na gönderdik. Kitabın yazarı Remzi Yay’la görüştürdük. Daha sonra Yay’ın öykülerini anlattığı mahkûmların bir bölümüyle röportajlar yaptık.
Ve ortaya bu dizi çıktı.
Bu öyküyü anlatmamın bir nedeni daha var. Daha doğrusu yanıt bulamadığım bir soru.
Remzi Yay, bana gönderdiği zarfta, "Bu yazıların birer kopyası diğer önemli gazetelerin yöneticilerine de postalanmıştır" diyordu.
Çok merak ediyorum; kaçına sekreterleri ulaştırdı? Kaçı açıp göz atma zahmetinde bulundu?
Kaçı gerçekten ilgilendi?
Derdim çimdiklemek değil, teşekkür etmek. Onların sistemlerindeki hantallık veya aksaklık, bizim zamana karşı yarışma gereği bile duymadan bu diziyi hazırlamamızı sağladı. Sağolsunlar.
SABAH işte böylesine dinamik bir gazete.
Sağlıklı ve mutlu bir hafta dileğimle...
Erdal Şafak/Sabah
SABAH’TAN MEKTUP
Orta Sayfa’da bugün dördüncü bölümünü yayınladığımız "Müebbet Hayatlar" dizimiz çok ama çok ilgi gördü.
Çünkü dizinin çıkış noktası son derece ilginç: "İnsan niye cinayet işler", "Cinayet anında neler hissedilir" gibi sorulara yanıt arıyor. Hem de canlı mı canlı konu mankenleriyle. Yani röportajlarımızın kahramanları ellerini kana bulamış olanlar. Kendi yaşam öykülerini, cinayetlerini anlatıyorlar.
Diziyi ortaya çıkaran nedenler de başlı başına bir öykü.
Yaklaşık iki ay kadar önce sekreterim masaya kalın bir zarf bıraktı. Üstünde "Görülmüştür" mühürü vardı. Mühürün altında da adres: Tekirdağ Kapalı Ceza İnfaz Kurumu Eğitim Kurulu.
Zarfı açtım; içinden 87 sayfalık el yazısı çıktı. Şöyle başlıyordu: "Bu kitabı 11 yıllık cezaevi hayatım boyunca edindiğim tecrübeler ve izlenimlerle oluşturdum. Bu kitapta okuyacağınız cinayet öyküleri gerçek hayattan alınmıştır. Kitaba konu olan cinayetlerin temel nedenlerini bire bir faillerinden öğrendim..."
Ve bir imza: Remzi Yay.
O da bir kader mahkûmuydu. Yani kitabına konu aldıkları gibi bir katil. Uzun hikâye...
"İbret" adını verdiği röportajlar derlemesinde 23 cinayetin ve 2 cinayete teşebbüsün öyküsünü kağıda döküyordu. Faillerinin ağzından.
Cinayetleri sınıflandırmıştı: Kan davası, namus, gençlik, ekonomik, terör, meşru müdafaa, organize, faili kadın olanlar, sebebi bilinmeyenler...
Uykusuz kalma pahasına bir gecede okudum. Ertesi sabah Turkuvaz Haber Ajansı Müdürümüz Cuma Ulus’u çağırdım. Paketi uzatıp, "Sana paha biçilmez bir malzeme veriyorum" dedim, "Bu gece göz at. Gereğini yapacağından eminim."
Bir sonraki gün heyecanla odama geldi: "Gerçekten müthiş bir şey. Sonrasını bana bırak ağabey..."
Uzatmayayım; gerekli izinleri alıp bir arkadaşımızı Tekirdağ Kapalı Ceza İnfaz Kurumu’na gönderdik. Kitabın yazarı Remzi Yay’la görüştürdük. Daha sonra Yay’ın öykülerini anlattığı mahkûmların bir bölümüyle röportajlar yaptık.
Ve ortaya bu dizi çıktı.
Bu öyküyü anlatmamın bir nedeni daha var. Daha doğrusu yanıt bulamadığım bir soru.
Remzi Yay, bana gönderdiği zarfta, "Bu yazıların birer kopyası diğer önemli gazetelerin yöneticilerine de postalanmıştır" diyordu.
Çok merak ediyorum; kaçına sekreterleri ulaştırdı? Kaçı açıp göz atma zahmetinde bulundu?
Kaçı gerçekten ilgilendi?
Derdim çimdiklemek değil, teşekkür etmek. Onların sistemlerindeki hantallık veya aksaklık, bizim zamana karşı yarışma gereği bile duymadan bu diziyi hazırlamamızı sağladı. Sağolsunlar.
SABAH işte böylesine dinamik bir gazete.
Sağlıklı ve mutlu bir hafta dileğimle...
Erdal Şafak/Sabah