"BİZİM İŞTE UĞUR DÜNDAR GİBİ KALABİLMEK ZORDUR"

Uğur Dündar'ın yeni çıkan kitabını değerlendiren Vatan yazarı Selahattin Duman usta gazeteciden asıl neyi bekliyor?

Bizim işte Uğur Dündar gibi kalabilmek zordur..

Gazetecilik gibi insanı daha çalışmaya başladığı ilk aylardan itibaren deforme eden, ölçülerini bozan bir iş kolu yoktur.. Çoğumuzun kendisini dünyanın merkezi zannetmesi bu deformasyon yüzünden.. Ben bu yaşa kadar bozulmayan tek kişi gördüm, oturup onu yazdım..

Önümde “büyük boy” sayılacak ebatta bir kitap var.. Kapağında da Uğur Dündar’ın güleç yüzü..

Kapaktaki arkadaşla göz göze gelir gelmez “Çok iyi..” dedim içimden.. “Sonunda Uğur da anılarını yazdı..”

Anılara meraklıyım..

Ülke çapında hatırı sayılır bir anı koleksiyonum var.. Sahaflar beş altı senedir bana çalışıyor.. Eski yazı veya Latin harfleriyle yazılmış, ellerine ne geçerse bana gönderiyorlar..

Geçenlerde Mehmet Yılmaz arkadaşım Hürriyet’teki köşesinde bir yazı yazdı.. “Bizde ne yazık ki anı yazma merakı yok..” yargısında bulundu..

Bu lafı taa çocukluğumdan beri duyardım..

Babam ve arkadaşları hep “Anı yazılmamasına dair” şikâyetlerini dile getirirlerdi..

***

Şimdi biliyorum ki bu bir ön yargı.. Sadece benim elimde, son yüz elli seneyi anlatan altı yüzden fazla anı kitabı var..

Demek ki millet kendi kendine yazıyormuş ama bastıracak ortam yokmuş..

Kâzım Karabekir’in meslek hayatının tutanağı görünümünden farksız anıları bile bu memlekette “kaçak kitap” muamelesi gördü.. Kaçaktı, çünkü gizlice yurt dışında basılmış ve el altından satılıyordu..

Kâzım Paşa’nın sağlığında yazdığı anıları sattırmadılar.. Atatürk döneminde kitapçılardan, matbaadan toplatıp yaktılar..

Keza Rıza Nur’un anıları da seksenli yıllara kadar illegaldi.. Şimdi görüyoruz ki anılarını yazan yazanaymış, bizim haberimiz yokmuş..

UĞUR’UN KİTABI..

“İşte Hayatım” başlığı beni yanılttı herhalde.. Uğur Dündar’ın kitabı tek başına bir anılar kitabı değil.. Yarı-anılar yarı belgesel.. Çalışma arkadaşlarından Nedim Şener hazırlamış..

İçinde Uğur’un ağzından hikâye edilmiş anılar da var.. Meslek hayatının en kritik günlerinin hikâyeleri de..

Tabii bolca fotoğraf ve belge..

Bu açıdan bakıldığında Uğur Dündar’ın kitabı, gazetecilik yüksek okullarında mutlaka okutulması gereken bir kitap olmuş..

Gençler gazeteciliği, haberciliği öğreneceklerse bu kitabı mutlaka okuyacaklar..

Bana gelince.. Çoğunu yakından izlediğim, bildiğim veya bizzat Uğur Dündar’ın ağzından dinlediğim şeylerdi.. Yine de tekrarından zevk aldım..

Bu yazıların mutlaka arkası gelecektir, diye umuyorum..

Uğur Dündar’ı ilk kez 1973 Ekim’inde görmüştüm.. Ecevit’in seçim gezisini izleyen gazeteciler olarak aynı seçim otobüsündeydik..

Uğur Dündar daha o günlerde Türkiye’nin tek kanalı olan TRT’nin altın çocuğuydu.. Ama televizyoncuydu.. Gazete muhabirliği ise başka türlü bir işti..

O yüzden yazılı basından gelen bizler Uğur Dündar’ın ne yapacağını, nasıl çalışacağını merak ediyorduk..

Aklımda kaldığı kadarıyla Zonguldak, Adapazarı, Bolu üçgeni içinde dolanıp duruyorduk..

Ecevit’in yeni patladığı günler..

Seçim otobüsünün önü zırt pırt kesiliyor, Ecevit her yolu kesildiğinde aracın ön kapısına çıkıp orada bekleşenlere bir şeyler söylüyordu..

***

Üç, beş, on beş, otuz, kırk..

Arabanın içindeki muhabirler için artık yol kesilmesi ve Ecevit’in her seferinde ön kapıya çıkması; mesleki jargonla “rutin” olmuştu..

Ecevit kapıya çıktığında gazeteciler yerlerinden kımıldamıyor, foto muhabirleri dahi deklanşör sesine doyduklarından camdan bakıyordu..

Her seferinde arabanın arka kapısından atlayıp öne koşan, uzun hatta upuzun boyuyla eğilip bükülüp fotoğraf çekmeye çalışan tek kişi vardı.. Uğur Dündar..

Biz onun bu gayretini “yazılı basın amatörlüğüne” yormuştuk.. Bundan gizli bir keyif de aldık.. O bizlerden daha ünlüydü ama gazete muhabirliği açısından çaylaktı işte..

YANLIŞ TEŞHİS

Demek ki o günlerde onun potansiyelini ıskalamışız.. Zaman onu haklı, bizim dudak bükmelerimizi haksız çıkardı..

Ecevit’in seçim otobüsünde gösterdiği, aramızda alay konusu olan titizliği; meslek hayatının her aşamasında, hatta her gününde gösterdi..

Ben Uğur Dündar’ın bir işi “ucundan tutarak” yaptığını hiç hatırlamıyorum..

O yüzden de rekabetin olduğu her yerde Uğur Dündar’ın birinciliğini peşin peşin iddia ettim.. Sağolsun , beni hiç de yanıltmadı..

Star Televizyonu’nda haberlerin başına getirildiğinde de olacağı biliyordum..

Grubun bir numaralı kanalında haber yapan Mehmet Ali Birand’ı , birlikte olduğumuz her yurt dışı gezisinde kızdırmamız, “Uğur seni fena dövüyor..” diye damarına basmamız bundandı..

Uğur Dündar yeni görevine Star’da başladığında “Onu haberlerimde döveceğim..” diyecek kadar kendine güvenen Mehmet Ali Birand, iki yıldır sessiz..

Nasıl olmasın ki..

Yılmaz Erdoğan’ın BKM mutfak ekibinden Metin Yıldız’ı getir haberlerin başına.. Taklidiyle Mehmet Ali Birand’ı aratmaz..

Onca yetenekli oyuncumuz var, Uğur’u hiç taklit etmediler.. Edemediler de.. Nevi şahsına münhasır olmaktan başka standart dışı olduğu için mi acaba?

***

Uğur Dündar efendi insandır.. Ölçüsünü, terbiyesini hiç bozmaz..

Televizyona çıktığı ilk yıllarda o ekrandayken ben kadınların onu seyrediş hallerini izlerdim.. Çoğu elindeki oya işini, örgüyü bırakır; gözleriyle ekrana kilitlenirdi..

Anam onu ekranda her gördüğünde “Allah herkese onun gibi evlat nasip etsin..” derdi..

Gençliğinde beni sandalyeye bağlayarak ev işleri yapmak zorunda kalan bir kadın için bu özlemin ne demek olduğunu en iyi ben anlarım..

Uğur işinin başında.. Hâlâ kırk yaşında gibi.. Üstelik fit.. Enerjik ve hırslı.. Onun çalışmasından böyle böyle iki kitap daha çıkar..

Ama benim asıl beklediğim, kendi dilinden yazılmış anıları.. Hem de çocukluğunun ilk günlerinden başlayarak..

Selam sana Uğur Usta!

Selahattin Duman/Vatan