"BİZ TÜRKLER İŞGALCİ VE EMPERYALİST MİYİZ?" RASİM OZAN KÜTAHYALI YİNE TARTIŞMA YARATACAK!..
Taraf gazetesinin tartışma yaratan yazılara ve açıklamalara imza atan yazarı yine birilerini kızdıracak.
Mardin´den Mersin´e doğru yaptığım seyahati geçen yazımda ifade etmiştim. Dört ayrı şehirde birçok dernek ve toplulukla görüştüm... Mersin´den sonra da Antakya´ya geçtim...
Bilenler bilir Antakya sahici anlamda kozmopolit yapısını sürdürebilen nadir şehirlerimizden biri... Gerçi Hıristiyan ve Yahudi nüfus iyice azalmış durumda. Hele Yahudiler toplam 70 kişi kadar kalmış haldeler. Hıristiyan-Arap nüfus ise 1300 kişi kadar. Fakat yine de Antakya sokaklarında o multi-kültürel dokuyu hâlâ hissedebiliyorsunuz... Nüfusu oluşturan üç temel toplumsal grup var. Sünni-Türkler, Sünni-Araplar ve Alevi-Araplar (Nusayriler)... Kürtler de var tabii ama Kürtlerin yoğunluğu açısından Antakya, bir Mersin gibi değil...
Antakya´da iç içe ve temas halinde yaşanıyor ama belli mahalleler ve kasabalar belli kimliklerin egemenliği altında... Antakya´nın güney çıkışına doğru olan Armutlu mahallesinden itibaren Alevi-Arap yurttaşlarımızın çoğunlukta olduğu bir yapıya geçiliyor. Sokaklara çıktığınızda bir Arap coğrafyasında olduğunuzu hissediyorsunuz. Asıl ismi Suveydiye olan Samandağ ilçesi de bütünüyle bir Arap şehri. Türk devlet zihniyetinin yer adlarını değiştirerek bellek sıfırlatma politikası sadece Kürt bölgelerimize has bir durum değil. Arap yurttaşlarımızın çoğunlukta yaşadığı yerler de bu ahlaksız zihniyetten nasibini almış durumda...
Çok garip bir duygu ki, tamamı Arap olan bir bölgede geziyorsunuz, herkesin kendi arasında Arapça konuştuğu bir yerde dolaşıyorsunuz ve tek bir Arapça tabela yok... Dışarıdan bakıldığında Arap kimliğini bir nebze bile ifade eden hiçbir şey yok. İnsanlar hâlâ çekiniyor. Bazı esnaf niyetlendiğini ama korkup vazgeçtiğini anlatıyor bana... Bunları duydukça itiraf etmeliyim ki bir Türk olarak kendimi işgalci gibi hissediyorum. Başka bir açıdan hiç Türkün olmadığı bir şehrin -ne yalan söyleyeyim- her yerinde anadilimi görmek, bu bölgenin Türkiye´ye ait olması beni içten içe mutlu ediyor. Oradaki Arap yurttaşlarla konuşurken gayrı ihtiyari kendimi "Suriye yerine Türkiye´nin uyruğunda olmanız daha iyi oldu değil mi?" derken buluyorum. Onlardan da onay bekliyorum. Onları "Keşke Halep de bizim ülkede kalsaydı" diye ikna etmek isterken buluyorum kendimi... Ama aynı zamanda kendi devletimin buraları bir "Türk emperyalizmi" mantığıyla, sistematik Türkleştirme politikaları aracılığıyla yönettiğini de biliyorum. Bir Türk olarak bundan çok utanıyorum... Asıl ismi Suveydiye olan Samandağ´ın okullarında Arap çocuklarına, kendi anadilleri olan Arapça konuşan arkadaşlarını ispiyonlamayı öğreten İttihatçı zihniyetten utanıyorum. Hemen her Samandağlının böyle okul anıları var... Bunları gündeme getirmek için illa Kürt meselesi benzeri bir politik mesele mi olması gerekiyor? Türklerin çoğunluğu "Niye bunları hatırlatıyorsun da, bazı şeyleri hortlatıyorsun" diye bakıyor bu hislerime, bunu biliyorum... Değer verdiğim iki insan Kemal Karpat hoca ve Taha Akyol da böyle derler muhtemelen... Türkiye dışındaki Türklerin yaşadıkları zulümlerden bahsederler...
Diğer taraftan ben yurtdışındaki Türklerle de epey ilgili biriyimdir... Kendi anadilimin varyantlarını işittiğim her yere özel bir ilgim olagelmiştir... Dış Türklerin sorunlarını, dertlerini tek tek takip etmeye çalışırım. Bölge bölge Türk halklarının öne çıkan kimi temsilcileriyle temastayımdır, arada görüşürüz... Birkaç TV programında benim bu dış Türkler ilgimi ve bilgimi gören MHP´li katılımcılar şaşırmıştı. Hem MHP eski genel sekreteri Naci Memiş, hem de şu an MHP´nin içinde yönetici olarak aktif siyaset yapan Nazmi Çelenk beni Türkçü-Turancı ilan etmişti. Ülkücü gençlere de o yönde şeyler söylemişler, o gençler de beni konuşma yapmam için davet etmişlerdi... Fakat bilakis benim bir Türk olarak, dünyanın çok farklı yerlerindeki soydaşlarıma olan ilgim, o Türklere yapılan zulümlere dair hissettiğim acı kendi ülkemdeki başka anadilli yurttaşlarıma karşı empati hislerimi arttırıyor... Her vicdanlı ve ahlaklı Türk milliyetçisi de böyle hissetmelidir diye inanıyorum... Ben başka bir ülkede, tamamı Türk olan bir kasabada tek bir Türkçe tabela göremezsem, tüm Türk esnaf "mahalle ya da devlet baskısı" sebebiyle Türkçe tabela asmaya çekiniyorsa, içimi hüzün ve öfke kaplar... Oradaki Türklerin kendi anadillerini, oranın okullarında öğrenmelerinin yasak olması bende o devletin zihniyetine karşı tiksinti hisleri uyandırır... Tamamı Türk kasabanın dağında "Ne Mutlu Yunan´ım diyene" benzeri bir yazıyı görürsem bağıra çağıra isyan etmek isterim...
İşte bu sebeple, anadili Türkçe olmayan yurttaşlarımıza Türk manda yönetimi mantığıyla yaklaşıldığında da çok utanıyorum. Sabah-akşam anti-emperyalizm nutukları atılan bir memlekette böyle bir kaba Türk emperyalizmi zihniyetinin varlığından ötürü çok utanıyorum... Hele "Önce dış Türklerin sorunları hallolsun, öyle hak veririz" zihniyetinden katbekat utanıyorum... Aynı toprakta yaşadığı kendinden farklı dile ve dine sahip kardeşlerine ahlaklı bir Türk böyle bakamaz diye haykırmak istiyorum... Zaten kendi yurttaşlarına böyle faşizan baktığı sürece dışarıda yaşayan kendi soydaşlarının da haklarını savunamaz böyle ahlaksız bir Türk... Savunamıyor da zaten...
Antakya´dan yazarken içimden geçenler bunlar...
Rasim Ozan Kütahyalı/Taraf