BİTSİN ARTIK BU FİRAVUNLUK DÖNEMİ; MUSA'LAR FİRAVUN OLMASIN ARTIK!
Ahmet Altan, Taraf'taki köşesinde gündeme bomba gibi düşecek bir yazı kaleme aldı.
Teoman Koman’ın 28 Şubat soruşturması kapsamında ifade vermeye davet edilmesini yorumlayan Taraf Genel Yayın Yönetmeni köşesinde “Her firavunun bir Musa’sı var”, Musa’lar da firavun olmasın artık." yazdı...
İşte Altan’ın köşesinden o yazının çok çarpıcı bir bölümü:
"Generallerin hiçbir zaman hesap vermeyeceklerine inandıkları günleri hatırladım.
Zorbalıklarını.
Kürtleri sokaklarda her gün vurup öldürdükleri zamanları.
Dindarları, sırf dindarlıkları belli oluyor diye ezip acılar çektirdikleri günleri.
Aradan yıllar geçti.
Şimdi dindarlar iktidarda.
Kürtler ise hâlâ acı çekiyor.
O yara hâlâ kanıyor.
Devlet, Kürtleri sindirmek için her yolu denedi.
Türklerin hafızası o günleri belli ki hiç kaydetmemiş ama Kürtlerin hafızaları o günleri hiç unutmadı.
Kürtçe konuşmayı bile yasakladılar.
Yasaktı sokakta Kürtçe konuşmak.
Kürtçe şarkı söylemeyi yasakladılar.
Ahmet Kaya, “Kürtçe şarkı söyleyeceğim” sözünü hayatıyla ödedi.
Çocuklarına Kürtçe isim koymayı yasakladılar.
Kürtler, çocuklarına Türkçe isimler koymak zorunda kaldılar.
Her şeyi denediler, sadece Türklerle Kürtlerin eşit olacağı bir toplum kurmayı denemediler.
Bu ülkenin Müslüman dindarları, ezilmenin, horlanmanın, “ikinci sınıf” insan muamelesi görmenin, istedikleri hayatı yaşayamamanın, “eşit olmamanın” acısını biliyorlar.
Çocukları “başlarını örtüyor” diye başlarını örtmeyen çocuklarla onları aynı okullara almadılar.
Bugün bile bu “yasak” resmen kalkmış değil.
Acıyı, aşağılanmayı, “eşit sayılmamayı” yaşamış Müslüman dindarlar bugün nasıl Kürtlerin acılarını anlayamıyor?
Çocuğu “başını örttüğü” için okula alınmayan biri, çocuğu okulda “anadilini” öğrenemeyen birinin derdini nasıl anlamaz?
Senin çocuğuna başörtüsünü yasak eden, Kürdün çocuğunun da “anadilini” okulda okumasını yasak etmişti.
Neden şimdi gidip Kürtlere karşı “senin” yasakçınla birlikte duruyorsun?
Başını örtmek de hak, çocuğunu anadilinde eğitmek de hak, neden hakkın yanında değilsin?
Bugün sorgulanan generallere baktığınızda hissettikleriniz benzer duygular.
Birileri “biz sizden daha üstünüz” diyorlardı.
Gün geldi, devran döndü, Müslüman dindarlar iktidarı kazandı, şimdi onlar Kürtlere “biz sizden daha üstünüz” diyorlar.
Kimsenin kimseden daha üstün olmadığı bir gün gelmeyecek mi bu ülkeye?
Askerî vesayete niye karşı çıktık?
Niye hep birlikte mücadele ettik?
Eşitsizliğe tahammül edemediğimiz için değil mi?
Bugün niye bu eşitsizliği sürdürüyoruz peki?
(...)
Bugün temsilcileri iktidarda olan dindar insanların “geçmişi”, çektikleri acıları hatırlamalarını istemek çok mu haksızlık?
Neden o acıları Kürtlere çektiriyorsunuz şimdi?
Neden başka “mazlumların” yanında durmuyorsunuz?
O generallerin zulmünden herkes payını aldı.
Bugün Kürtler hâlâ aynı zulmün kurbanı.
Darbeciler zalimdi, insafsızdı, “firavundu”, onlar artık yoklar, teker teker yakalanıp yargılanıyorlar, peki, “firavunlar” yoksa neden hâlâ mazlumlar var?
Bitsin artık bu firavunluk dönemi.
“Her firavunun bir Musa’sı var”, Musa’lar da firavun olmasın artık.
İşte Altan’ın köşesinden o yazının çok çarpıcı bir bölümü:
"Generallerin hiçbir zaman hesap vermeyeceklerine inandıkları günleri hatırladım.
Zorbalıklarını.
Kürtleri sokaklarda her gün vurup öldürdükleri zamanları.
Dindarları, sırf dindarlıkları belli oluyor diye ezip acılar çektirdikleri günleri.
Aradan yıllar geçti.
Şimdi dindarlar iktidarda.
Kürtler ise hâlâ acı çekiyor.
O yara hâlâ kanıyor.
Devlet, Kürtleri sindirmek için her yolu denedi.
Türklerin hafızası o günleri belli ki hiç kaydetmemiş ama Kürtlerin hafızaları o günleri hiç unutmadı.
Kürtçe konuşmayı bile yasakladılar.
Yasaktı sokakta Kürtçe konuşmak.
Kürtçe şarkı söylemeyi yasakladılar.
Ahmet Kaya, “Kürtçe şarkı söyleyeceğim” sözünü hayatıyla ödedi.
Çocuklarına Kürtçe isim koymayı yasakladılar.
Kürtler, çocuklarına Türkçe isimler koymak zorunda kaldılar.
Her şeyi denediler, sadece Türklerle Kürtlerin eşit olacağı bir toplum kurmayı denemediler.
Bu ülkenin Müslüman dindarları, ezilmenin, horlanmanın, “ikinci sınıf” insan muamelesi görmenin, istedikleri hayatı yaşayamamanın, “eşit olmamanın” acısını biliyorlar.
Çocukları “başlarını örtüyor” diye başlarını örtmeyen çocuklarla onları aynı okullara almadılar.
Bugün bile bu “yasak” resmen kalkmış değil.
Acıyı, aşağılanmayı, “eşit sayılmamayı” yaşamış Müslüman dindarlar bugün nasıl Kürtlerin acılarını anlayamıyor?
Çocuğu “başını örttüğü” için okula alınmayan biri, çocuğu okulda “anadilini” öğrenemeyen birinin derdini nasıl anlamaz?
Senin çocuğuna başörtüsünü yasak eden, Kürdün çocuğunun da “anadilini” okulda okumasını yasak etmişti.
Neden şimdi gidip Kürtlere karşı “senin” yasakçınla birlikte duruyorsun?
Başını örtmek de hak, çocuğunu anadilinde eğitmek de hak, neden hakkın yanında değilsin?
Bugün sorgulanan generallere baktığınızda hissettikleriniz benzer duygular.
Birileri “biz sizden daha üstünüz” diyorlardı.
Gün geldi, devran döndü, Müslüman dindarlar iktidarı kazandı, şimdi onlar Kürtlere “biz sizden daha üstünüz” diyorlar.
Kimsenin kimseden daha üstün olmadığı bir gün gelmeyecek mi bu ülkeye?
Askerî vesayete niye karşı çıktık?
Niye hep birlikte mücadele ettik?
Eşitsizliğe tahammül edemediğimiz için değil mi?
Bugün niye bu eşitsizliği sürdürüyoruz peki?
(...)
Bugün temsilcileri iktidarda olan dindar insanların “geçmişi”, çektikleri acıları hatırlamalarını istemek çok mu haksızlık?
Neden o acıları Kürtlere çektiriyorsunuz şimdi?
Neden başka “mazlumların” yanında durmuyorsunuz?
O generallerin zulmünden herkes payını aldı.
Bugün Kürtler hâlâ aynı zulmün kurbanı.
Darbeciler zalimdi, insafsızdı, “firavundu”, onlar artık yoklar, teker teker yakalanıp yargılanıyorlar, peki, “firavunlar” yoksa neden hâlâ mazlumlar var?
Bitsin artık bu firavunluk dönemi.
“Her firavunun bir Musa’sı var”, Musa’lar da firavun olmasın artık.