Birgün yazarından Tuğba Ekinci sorusu: Tweeti atınca tamam, ekrana çıkınca auuv
Habertürk Tv'nin kadına şiddet konusunun tartışıldığı programa Tuğba Ekinci'yi konuk alması tepkilere neden olmuştu.
Kadına şiddet gibi konularda Tuğba Ekinci gibi düşünenlerin konuk alınmasını eleştiren Ümit Alan, "Ahmet Kural-Sıla olayı vesilesiyle kadına şiddet gündem olmuşken burada çarpışan görüşler, “Kadına şiddet olsun mu, olmasın mı?” olamaz. " ifadesini kullandı.
Ümit Alan ardından, sosyal medyada bu tür görüşlerin yaygınlaştırıldığını ve bundan rahatsızlık duymayan, sorumluluk hissetmeyen insanların Tuğba Ekinci'yi televizyon ekranında görünce tepki vermesinin çelişki olduğunu belirtti.
Alan, "Bu görüş sosyal medyada tepkilerle palazlanıp TV’ye yürüdü ve çoğumuz oradaydık. Belki kınamak belki de dalga geçmek için de olsa oradaydık. Öyleyse Ekinci’nin TV’ye çıkarılmasında hiç sorumluluğumuz yok diyebilir miyiz?" sorusunu sordu.
İŞTE ÜMİT ALAN'IN YAZISINDAN BAZI BÖLÜMLER
Ekinci tweeti atınca tamam, ekrana çıkınca auuv
Tuğba Ekinci kadına şiddeti destekler tarzda fikirleriyle sosyal medyada gündem olduktan sonra Habertürk TV’ye çıkarıldı. Dahası bu konu hakkında cidden fikir beyan etmek isteyen uzmanlarla karşı karşıya getirildi. Öncelikle fikrimi söyleyeyim: Böyle görüşler, televizyon programlarına karşıt görüş olarak çıkarılmamalı. Bu haftaki Köşe Vuruşu’nda hem bunun neden gazeteciliğe ters olduğunu işlemek hem de bir çelişkimize değinmek istiyorum.
Horoz mu, fikir mi dövüştürüyorsunuz?
Bir kere insan sağlığı ve hayatını tehdit eden bu görüşlerin yeniden dolaşıma sokulmasını “fikir özgürlüğü” olarak alamayız. Yani Ahmet Kural-Sıla olayı vesilesiyle kadına şiddet gündem olmuşken burada çarpışan görüşler, “Kadına şiddet olsun mu, olmasın mı?” olamaz. Bu iki görüşü karşı karşıya getirip ben işimi yapıyorum diyen kişinin işine gazetecilik denmez. Horoz dövüştüren kişilerin bir meslek odası varsa, oraya daha fazla dahil oldukları söylenebilir.
Gazeteci sosyal deney yapamaz
Murphy Brown dizisini hatırlayanlar olacaktır. Bir haber programı sunan Murphy Brown’ın maceralarını konu alırdı. 10 yıl boyunca yayınlandıktan sonra 1998’de ekrana veda etmişti. Geçen ay, 20 yıl sonra ekrana döndü. İlk işlediği konulardan biri de (4. bölüm) Tuğba Ekinci’ninki gibi görüşlerle ortaya çıkan insanların ekrana çıkarılıp çıkarılmaması konusuydu. Kanal yönetimi Brown’a bu konuda baskı yapıyordu. Çünkü sunucu Brown güçlü karakterdi; Ed Shannon denen troll kılıklı tiplemeyle tartışacak, böylece hem rating olacak hem de Shannon gibi bir tip ekranda rezil edilmiş olacaktı. Brown bir süre düşündükten sonra bir karara vardı ve onu şöyle açıkladı: Gazetecilerin işi haber yapmaktır, haber olmak değil. Bu örneği, olası “biz o görüşü konunun uzmanlarıyla çürütmek için ekrana çıkartıyoruz” savunmasına karşı yazdım. Bu gazetecinin işi değil.
Peki çelişki ne?
İşin asıl kafa karıştıran kısmı şu. Sosyal medyada Ekinci’nin ekrana çıkarılmasına karşı tepkiler oldu. Tepki gösterenlerin tümünü aynı kategoriye koymamakla beraber, burada şöyle çelişik bir durum görüyorum. Sosyal medyada ciddi etki alanı olan bir insan, Ekinci’nin bu görüşünü “kınamak” için dahi olsa tweet atıp binlerce etkileşimi toplarken, onu TV’ye çıkaran insanla aynı pozisyona düşmüyor mu? Ekinci’nin bu beyanının çok tık getireceğini gören bir dijital medya editörü, onun Instagram’ına yazdığı bir saçmalığı haber yaptığında, Ekinci’yi ekrana çıkaranlarla aynı şeyi yapmıyor mu?
Bu tarz görüşler belki bir parça mizahın konusu olabilir ama o mizah bile görüşü yeniden ürettiği noktada tartışılır.
Bu konuya, “biz gazeteci değiliz ki, gazeteci sorumluluğunu bilsin” şeklinde itiraz gelebilir. Peki özellikle sosyal medya sonrası, bunları birbirinden nasıl ayıracağız? Siz Twitter’da bu görüşü yeniden üreterek binlere ulaştıracak güce sahipseniz, gazeteci de özünde aynı işi yapıyor. Örneğin; söz konusu görüşü ben medyadan değil, sosyal medyada konu hakkında tweet atan birinden duydum. Evet TV her şeye rağmen hâlâ en güçlü mecra. Reuters Gazetecilik Çalışmaları Enstitüsü’nün son raporuna göre; Türkiye’de insanlar haberi %48 oranında TV’den alıyor. Online mecralar her şeye rağmen henüz %39’da. Eğer sağcıları temel alırsanız, haberi TV’den alma oranı %59’a kadar çıkıyor.
Dolayısıyla bizim sosyal medyada attığımız tweetin gücünü TV’yle kıyaslayamayız ama şunu kıyaslarız: Bu görüş sosyal medyada tepkilerle palazlanıp TV’ye yürüdü ve çoğumuz oradaydık. Belki kınamak belki de dalga geçmek için de olsa oradaydık. Öyleyse Ekinci’nin TV’ye çıkarılmasında hiç sorumluluğumuz yok diyebilir miyiz?
Ümit Alan ardından, sosyal medyada bu tür görüşlerin yaygınlaştırıldığını ve bundan rahatsızlık duymayan, sorumluluk hissetmeyen insanların Tuğba Ekinci'yi televizyon ekranında görünce tepki vermesinin çelişki olduğunu belirtti.
Alan, "Bu görüş sosyal medyada tepkilerle palazlanıp TV’ye yürüdü ve çoğumuz oradaydık. Belki kınamak belki de dalga geçmek için de olsa oradaydık. Öyleyse Ekinci’nin TV’ye çıkarılmasında hiç sorumluluğumuz yok diyebilir miyiz?" sorusunu sordu.
İŞTE ÜMİT ALAN'IN YAZISINDAN BAZI BÖLÜMLER
Ekinci tweeti atınca tamam, ekrana çıkınca auuv
Tuğba Ekinci kadına şiddeti destekler tarzda fikirleriyle sosyal medyada gündem olduktan sonra Habertürk TV’ye çıkarıldı. Dahası bu konu hakkında cidden fikir beyan etmek isteyen uzmanlarla karşı karşıya getirildi. Öncelikle fikrimi söyleyeyim: Böyle görüşler, televizyon programlarına karşıt görüş olarak çıkarılmamalı. Bu haftaki Köşe Vuruşu’nda hem bunun neden gazeteciliğe ters olduğunu işlemek hem de bir çelişkimize değinmek istiyorum.
Horoz mu, fikir mi dövüştürüyorsunuz?
Bir kere insan sağlığı ve hayatını tehdit eden bu görüşlerin yeniden dolaşıma sokulmasını “fikir özgürlüğü” olarak alamayız. Yani Ahmet Kural-Sıla olayı vesilesiyle kadına şiddet gündem olmuşken burada çarpışan görüşler, “Kadına şiddet olsun mu, olmasın mı?” olamaz. Bu iki görüşü karşı karşıya getirip ben işimi yapıyorum diyen kişinin işine gazetecilik denmez. Horoz dövüştüren kişilerin bir meslek odası varsa, oraya daha fazla dahil oldukları söylenebilir.
Gazeteci sosyal deney yapamaz
Murphy Brown dizisini hatırlayanlar olacaktır. Bir haber programı sunan Murphy Brown’ın maceralarını konu alırdı. 10 yıl boyunca yayınlandıktan sonra 1998’de ekrana veda etmişti. Geçen ay, 20 yıl sonra ekrana döndü. İlk işlediği konulardan biri de (4. bölüm) Tuğba Ekinci’ninki gibi görüşlerle ortaya çıkan insanların ekrana çıkarılıp çıkarılmaması konusuydu. Kanal yönetimi Brown’a bu konuda baskı yapıyordu. Çünkü sunucu Brown güçlü karakterdi; Ed Shannon denen troll kılıklı tiplemeyle tartışacak, böylece hem rating olacak hem de Shannon gibi bir tip ekranda rezil edilmiş olacaktı. Brown bir süre düşündükten sonra bir karara vardı ve onu şöyle açıkladı: Gazetecilerin işi haber yapmaktır, haber olmak değil. Bu örneği, olası “biz o görüşü konunun uzmanlarıyla çürütmek için ekrana çıkartıyoruz” savunmasına karşı yazdım. Bu gazetecinin işi değil.
Peki çelişki ne?
İşin asıl kafa karıştıran kısmı şu. Sosyal medyada Ekinci’nin ekrana çıkarılmasına karşı tepkiler oldu. Tepki gösterenlerin tümünü aynı kategoriye koymamakla beraber, burada şöyle çelişik bir durum görüyorum. Sosyal medyada ciddi etki alanı olan bir insan, Ekinci’nin bu görüşünü “kınamak” için dahi olsa tweet atıp binlerce etkileşimi toplarken, onu TV’ye çıkaran insanla aynı pozisyona düşmüyor mu? Ekinci’nin bu beyanının çok tık getireceğini gören bir dijital medya editörü, onun Instagram’ına yazdığı bir saçmalığı haber yaptığında, Ekinci’yi ekrana çıkaranlarla aynı şeyi yapmıyor mu?
Bu tarz görüşler belki bir parça mizahın konusu olabilir ama o mizah bile görüşü yeniden ürettiği noktada tartışılır.
Bu konuya, “biz gazeteci değiliz ki, gazeteci sorumluluğunu bilsin” şeklinde itiraz gelebilir. Peki özellikle sosyal medya sonrası, bunları birbirinden nasıl ayıracağız? Siz Twitter’da bu görüşü yeniden üreterek binlere ulaştıracak güce sahipseniz, gazeteci de özünde aynı işi yapıyor. Örneğin; söz konusu görüşü ben medyadan değil, sosyal medyada konu hakkında tweet atan birinden duydum. Evet TV her şeye rağmen hâlâ en güçlü mecra. Reuters Gazetecilik Çalışmaları Enstitüsü’nün son raporuna göre; Türkiye’de insanlar haberi %48 oranında TV’den alıyor. Online mecralar her şeye rağmen henüz %39’da. Eğer sağcıları temel alırsanız, haberi TV’den alma oranı %59’a kadar çıkıyor.
Dolayısıyla bizim sosyal medyada attığımız tweetin gücünü TV’yle kıyaslayamayız ama şunu kıyaslarız: Bu görüş sosyal medyada tepkilerle palazlanıp TV’ye yürüdü ve çoğumuz oradaydık. Belki kınamak belki de dalga geçmek için de olsa oradaydık. Öyleyse Ekinci’nin TV’ye çıkarılmasında hiç sorumluluğumuz yok diyebilir miyiz?