"BİRBİRİ ARDINCA KAPANDI PERDELER!..ASİL NADİR,EROL SİMAVİ,DİNÇ BİLGİN NERDELER?" MEHMET BARLAS'TAN AYDIN DOĞAN'A ŞİİRLİ MESAJ!..
"Meslek yaşamımda kaç medya patronunun sektörü bıraktığını veya bıraktırıldığını artık hesap edemiyorum" diyen Sabah yazarı Mehmet Barlas,vaziyeti Yahya Kemal'in "Siste Söyleniş" şiirini değiştirerek ortaya koydu.
Uzun ince yollardan ve dipsiz kuyulardan bıkmadınız mı?
Geçen ay Hürriyet yazarları dahil hemen her köşe yazısında "Medyada kimler tasfiye olacak" diye çeşitlemeler yapılmaktaydı.
Kimler tasfiye olacak?
Ben 19 Ağustos'ta bu köşedeki yazımı şöyle bitirmiştim:
- Tasfiye edilmekten korkmaları gereken gazeteciler de, gazete yazarları olmamalıdır. Asıl siyasetçileri ve medya patronlarını ilgilendirmesi gereken bir meseledir bu "Tasfiye Açılımı" konusu.
Mesela "28 Şubat postmodern darbe"sinin asli faillerinden olan "Kartel medyası"nın hangi yöneticisi ve yazarı tasfiye edilmiştir ki? Buna karşı onların patronlarının ellerinden gazeteleri ve televizyonları alınmış, bunlardan bazıları hapse bile girmişlerdir.
Yakın geçmişteki bu tasfiye sürecini etken bir katılımcı olarak yaşayan ve hâlâ demokrasi karşıtı çizgide icra-ı faaliyet eyleyen gazete yönetici ve yazarlarının, meslektaşlarına dönük tasfiye listeleri yapmak yerine artık patronlarını tasfiye dışında tutmaya çalışmaları gerekmez mi?
Meslek yaşamımda kaç medya patronunun sektörü bıraktığını veya bıraktırıldığını artık hesap edemiyorum.
Ama o patronlar da onların çalışanları da, medyada kalıcı, özgür ve özerk olmanın bu ülkede "Liberal demokrasi"nin, "Hukukun üstünlüğü"nün, "Haklı rekabet"in, "Şeffaflık" ın var olmasına bağlı bulunduğunu ancak başlarına iş geldikten sonra anladılar.
Patronlar rakiplerine karşı kullandıkları tetikçilerinin ilk fırsatta kendilerini de vuracaklarını hesaba almadılar.
"Unutulan gerçekler "
Mesleki rekabet"in sağlığının "Mesleki dayanışma" yı da gerektirdiğini düşünmediler.
Mesleki ve insani ilişkileri ya "birbirlerini yok etmek", ya da "kartel kurmak" şeklinde sürdürdüler.
Bir gazeteci olarak elbet Aydın Doğan'ın ve Doğan Grubu'nun medyadan tasfiyesine dayanacak bir süreçten mutluluk duymam.
Ayrıca kişisel konumum da buna izin vermez.
Aydın Doğan medyaya Milliyet'i alarak girdiği 1980'lerde, ben de onun gazetesinde yedi yıl başyazarlık yaptım. Bu süre boyunca yazılarıma bir kez olsun müdahale etmedi.
Galiba Hürriyet'i alması ile bugüne dayanan olumsuzluklarla da dolu serüveni başladı. Sabah'ın Dinç Bilgin'i de tasfiye edilince "Tek büyük patron" olarak kamuoyunun önüne çıktı. Devletin ve siyasetin karşısında adeta bir eşit gücün sahibi gibi göründü.
Liberal görüş sahipleri AK Parti iktidarını "AB kriterleri çizgisi"ne zorlarken, onun Hürriyeti'nin yönetimi liberal düşüncelere savaş açmayı yeğ tuttular.
Dilerim Doğan Grubu "Uzlaşma" ile iktisadi varlığını sürdürebilecek bir çözüme Maliye'yi ikna eder.
Ama yaşanan bunca deneyin sonunda aynı süreçleri aynı hatalarla yaşamak, gerçekten bıktırıyor insanı.
Olaya Yahya Kemal'in "Siste Söyleniş"inin penceresinden şiirimsi bakmayı deneyeceğim yazının sonunda:
Bab-ı telli
Birbiri ardınca kapandı perdeler.
Asil Nadir, Erol Simavi, Dinç Bilgin nerdeler?..
Akşam'ı, Sabah'ı kimler kaç kez aldı?..
Bab-ı Ali'nin babını kimler kapattı?
TMSF neleri aldı neleri sattı?
Ercüment Karacan, Ahmet Emin Yalman nerede?
Basın mı, medya mı, banka mı, holding mi bu?
Hayır bu hal uzun süremez, sen yakındasın...
Hâlâ dağılmayan bu sisin arkasındasın.
Mehmet Barlas/SABAH