BİRAND'DAN ÇARPICI ANALİZ! ERDOĞAN'IN ASIL HEDEFİ İSRAİL DEĞİL!

Birand, Erdoğan'ın İsrail restini analiz ettiği yazısında asıl hedefin İsrail olmadığını iddia etti. Peki asıl hedef hangi ülke?

MEDYARADAR - Başbakan Erdoğan'ın İsrail'e çektiği rest ne anlama geliyor? Erdoğan İsrail'le savaşa kadar gidebilecek adımları neden atıyor?

İşte bu soruların cevabını herkes merak ediyor, stratejistler farklı farklı analizler yapıyorlar.

Birand ise Posta gazetesindeki yazısında oldukça keskin bir analiz yaptı. Birand'a göre Erdoğan'ın asıl hedefi İsrail değil, İran!

Buna göre; İsrail'e rest çeken Erdoğan sünni araplarla kanka olacak, onların sevgisini ve güvenini kazanacak. Ve ileride doğacak olan nükleer güce sahip İran tehdidine karşı bir sünni bloğu oluşturulacak.

İşte Mehmet Ali Birand'ın Posta'daki o yazısı...

Başbakan ne yapmak istiyor?
Bir soru var ki, kimseler tam bir yanıt veremiyor. Başbakan’ın İsrail’e sert yaklaşımının Türkiye’yi nereye götürdüğü anlaşılamıyor. Erdoğan’ın kafasında bir strateji var mutlaka, ancak bu stratejinin ne olabileceği tartışılıyor. Bugün işte bu konuya yanıt bulmaya çalışacağım. Başbakan’ın hedefini araştıracağım.

İSRAİL İLE ÇATIŞMAK AKIL KARI DEĞİLDİR...

Hemen her yerde aynı soruyla karşılaşıyorum:

“Başbakan İsrail ile sürtüşmek, çatışma pahasına Gazze için elini ateşe sokmak mı istiyor? Amacı nedir? Kasfasının arkasında bir strateji var mı, varsa bu nedir?”

Mutlaka bir oyun planı var. Kararları Davutoğlu ile birlikte alıyorlar. Adımları ise, Başbakan bizzat atıyor.

Peki nereye kadar gidilecek?

Türkiye’nin İsrail’e adeta meydan okuması, donanmasını harekete geçireceğini açıklaması ister istemez, kuşku ve kaygıları artırıyor.

“İsrail ile savaş mı isteniyor, neden bu kadar meydan okunuyor?” sorularının yaygınlaşmasına yol açıyor.

Türkiye, İsrail ile bir askeri çatışmanın ne anlama geleceğini çok iyi bilen ülkelerin başında gelir. Böyle bir olasılıkta karşınıza, hem dünyanın en etkili hava ve deniz kuvvetlerinden birini, hem de Amerika Birleşik Devletleri’ni alacağınız bir sır değildir.

İsrail ile çatışmak, TSK ne kadar büyük ve güçlü olursa olsun, pek akıl karı değildir.
Hem bölgedeki dengeler, hem de uluslararası dengeleri altüst eder.
Başbakan’ın böylesine bir riski, sırf Arap dünyasının sempatisini kazanmak için alacağı düşünülemez.

Bütün bu hesaplar mutlaka Ankara’da da yapılıyordur.

Türkiye’yi böylesine belirsiz bir yere götürmeyi kimse göze almaz.

Peki o zaman bu tırmanma neden?

Sadece, Marmara gemisinde öldürülen 9 vatandaşımızın intikamı için mi dünyayı ayağa kaldırıyoruz?

Sanmıyorum.

İsrail’i korkutup, Gazze ambargosundan vaz geçmesini mi bekliyoruz?

Eğer böyle bir beklenti varsa , çok hata ediliyor demektir.

GAZZE ARAPLARIN BİR AYIBIDIR...

“ Türkiye Gazze’ nin kurtarıcısı mı olmak istiyor?”

“İsrail’i Gazze ablukasından vaz geçirebilmek için mi kendini ortaya atıyor?”

Bir gerçeği çok iyi bilmemizde yarar var.

Gazze ablukası, Filistin sorunu gibi, Arapların bir ayıbıdır.

Erdoğan, Türkiye’nin takındığı tavrın bir insanlık görevi, bir hakkaniyet gösterisi olduğunu söylüyor. Aslında Türkiye, Filistin sorunu ve Gazze kuşatmasının hala devam etmesinin, İsrail’in açıkça bir “şımarık çocuk” gibi davranmasının tamamen Arapların bir sorunu olduğunu gayet iyi biliyor. Bundan dolayı da, yıllardan beri mümkün olduğunca geri planda kalmayı tercih etmiştir.

Eğer özellikle Gazze ablukasına bugüne kadar hala bir çözüm bulunamamışsa, bunun nedenleri de ortadadır:

- Arapların kendi iç çelişkileri, iç kavgaları ve beceriksizlikleri.
- Süper güçlerin bölgedeki stratejik hesaplaşmaları.

Filistinliler, açıkçası Arapların kurbanıdırlar.

Araplar, Filistin sorununu kendi yönetimlerini ayakta tutmaktan, aralarındaki nüfuz kavgasına kadar, hemen her alanda kullanıyorlar. Özetle İsrail, hem Amerikan desteğinden, hem de Arapların gönülsüzlüklerinden yararlanmaktadır.

Şimdi Türkiye’nin böylesine karmaşık, hesap içinde hesapların yapıldığı, büyük oyunların oynandığı, üstünden güç dengelerinin pazarlıklarının sürdürüldüğü bir alana “Bırakın ben çözerim” diye kurtarıcı gibi atlamasının hiçbir sonuç getirmeyeceğini, herhalde en iyi bilen iki kişi varsa, bunlardan biri Başbakan Erdoğan, diğeri de Dışişleri Baskanı Davutoğlu’dur.

Peki durum böyleyse, İsrail’e boyun eğdirmenin, bugünkü koşullarda imkansızlığı ortadayken, Türkiye sesini yükselterek, hatta pazularını göstererek ne yapmak istiyor?

Galiba işin içinde çok ince bir başka hesap var.

Şİİ İRAN’A KARŞI, SÜNNİ CEPHE LİDERLİĞİ Mİ ?

Orta Doğu’nun perde arkasında en çok tartışılan ve derinden derine pazarlıkları yapılan en önemli sorunlarının başında, nükleer güç durumuna girmeye hazırlanan Şii İran geliyor.

Başta Suudi Arabistan olmak üzere, tüm Körfez Ülkeleri, Mısır ve Ürdün korku içindeler. İran’ ın giderek artan nüfuzunun, yakın bir gelecekte, kendileri için büyük bir tehlike yaratacağına inanıyorlar. İktidarları her an tehlikede olan bu ülkelerin yöneticileri, Arap Baharı ne kadar melteme dönüşse bile, demokrasi beklentileri yanı sıra, bir Şii tehdidini kaldıramayacaklarını çok iyi biliyorlar.

Türkiye’yi yanlarına çekebilmek, sıkı sıkıya bir Sünni cephesi oluşturmak istedikleri ve bu niyetlerini de Erdoğan-Davutoğlu ikilisine sık sık açıkladıkları biliniyor.

ABD için de, İran bölgedeki en büyük tehlikeyi oluşturuyor.

Washington, Irak üzerindeki etkinliği her geçen gün artan bir İran’ın, nükleer güce kavuştuğu andan itibaren, bölgede fırtınalar estireceğine ve tüm dengeleri alt üst edeceğine inanıyor. Eğer bugün Türkiye toprakları dahil olmak üzere, NATO çerçevesinde bir füze kalkanı oluşturuluyorsa, bunun en önemli nedenlerinden biri de İran’ dır.

Tüm politikalar, bir Şii ittifakını önlemeye yönelik oluşturuluyor.

Ak Parti iktidarının da en önemli kaygısı, olası bir Sünni- Şii sürtüşmesidir. Ağırlığını böyle bir sürtüşmeyi önlemek için kullanmayı planladığı bilinen bir gerçek.

İşte şimdi kendi kendimize şu soruyu sorabiliriz…

Türkiye, İsrail ile sertleşerek Sünni dünyasının halklarını daha da yanına çekmek, bir cephe oluşturmak mı istiyor?

Hem Türkiye, hem de bölgedeki birçok uzman bu analizi yapıyor ve Ankara’nın, yeni İsrail politikasıyla kendine bölgede daha etkin bir imaj sğlamak istediğini ileri sürüyorlar. Kimse, Başbakan’ ın sözlerini, Türkiye’nin İsrail’i tehdit etmek veya çatışma arama niyeti olarak yorumlamıyor.

Bu konuda anahtarı elinde tutan Washington, farklı bir politika izliyor.

Bir yandan, Türkiye’nin İran’a karşı Sunni bir cephede rol almasından memnun. Öte yandan da, hem Netanyahu-Libermann koalisyonunun biraz dayak yiyip kendine gelmesini, hem de Türkiye’nin İsrail ile sürtüşmesinin belirli bir çizginin ötesine geçmemesini istiyor.

Benim görebildiğim kadarıyla, böyle bir ince strateji izleniyor.

Mehmet Ali Birand/Posta