BİR YILAN HİKAYESİ: GAZETECİ TERÖRİSTLER!

Demirel'in ‘gazeteci kılığındaki militanlar'ından Erdoğan'ın ‘sarı basın kartlı, cebi silahlı'larına geliyoruz. Yazık! Milliyet yazarı Hasan Cemal yazdı...

Milliyet gazetesi yazarı Hasan Cemal, "Yıllar geçiyor, bazı şeyler değişmiyor özgürlükler konusunda, Demirel’in ‘gazeteci kılığındaki militanlar’ından Erdoğan’ın ‘sarı basın kartlı, cebi silahlı’larına geliyoruz. Yazık!" dedi.

Hasan Cemal'in Milliyet'te "Bir yılan hikâyesi: Gazeteci teröristler!" başlığıyla yayımlanan (1 Şubat 2012) yazısı şöyle:

Bir yılan hikâyesi: Gazeteci teröristler!

Kendi arşivimi dün sabah karıştırırken dikkatimi çekti. Demirel’in Başbakan, Cumhurbaşkanı olduğu yıllar.

1990’ların ilk yarısı.

Gazeteci teröristler, bugün olduğu gibi o zamanlar da güncelmiş.

Bu konuda, Demirel’le bazı görüşmelerimizde tartışmışız, ben de kendisini sert dille eleştiren yazılar yazmışım Sabah’taki köşemde.

Özgürlükler açısından hiç de parlak olmayan o durum, tıpkı bugünkü gibi, 1990’ların ilk yarısında da Terörle Mücadele Kanunu’ndan kaynaklanıyordu.

Çoğunluğunu yine bugünkü gibi Kürt gazetecilerin oluşturduğu yüze yakın yazar, yayıncı ve akademisyen demir parmaklık arkasındaydı.

Ve Güneydoğu’da Kürt gazeteciler ‘faili meçhul cinayetler’de öldürülüyordu.

Ama Başbakan Demirel’e gelince, o gazeteciler gazeteci değil, ‘gazeteci kılığında militanlar’dı (Hasan Cemal, Demirel’e göre gazeteci kılığında militanlar, Sabah, 12 Ağustos 1992).

Bugün de öyle değil mi?

Başbakan Erdoğan’ın ağzından da şu günlerde aynı şeyi sık sık duyuyoruz.

Hapistekilerin gazeteci değil, ‘sarı basın kartlı ama eli silahlı’ teröristler olduğunu söylemiyor mu Tayyip Erdoğan da?..

Evet öyle.

Tıpkı Demirel gibi...

Yıl 1995.

Demirel, Cumhurbaşkanı.

İfade özgürlüğünü, basın özgürlüğünü soluksuz bırakan Terörle Mücadele Kanunu’nu askerle birlikte savunmaya devam ediyor, değiştirilmesine Çankaya’dan karşı çıkıyor.

Sabah’ta şunu yazıyorum:

“Demirel, 12 Eylül sonrasında siyaseten yasaklı hale gelince, demokrasi konusunda havası değişti. Meydan meydan dolaşıp askeri yönetimin yasağını delmeye, anayasayı hiçe saymaya,
‘Konuşan Türkiye’yi savunmaya koyuldu.

Haklıydı Demirel. Ben de kendisini destekledim. Sonunda Demirel, siyasal haklarını 1987’de elde etti.

Ve Demirel orada durdu.

Rejimle demokrasi kavgası bitti! Demokrasi diye bir meselesi kalmadı.

Demokrasi diye bir meselesi olsaydı, bir kitap yazdığı için, bir makale yazdığı için, bir demeç verdiği için hapis yatan insanların özgürlüklerine kavuşmasını sağlayacak bir yasa değişikliğini referanduma götürmekten söz etmezdi.

Demokrasi diye bir meselesi olsaydı, iki kez askeri darbeyle devrilen bir siyasetçi olarak hâlâ askerle politika yapmayı düşünmezdi.

Sayın Demirel;

Bir zamanlar demokrasiyi ‘komünizm’e endekslemiştiniz. Bugün de ‘bölücülüğe’ endeksleme çabası içindesiniz.” (Hasan Cemal, Demirel’le demokrasi, Sabah, 15 Mayıs 1995)

Aradan geçen 17 yıl.

Tutuklu Gazetecilerle Dayanışma Platformu bu yakınlarda açıkladı:

Hapisteki gazeteci sayısı 105.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin raporu:

Türkiye 2011’de 159 mahkûmiyet kararıyla birinci sırada.

Sınır Tanımayan Gazeteciler örgütünün Basın Özgürlüğü Endeksi:

Türkiye, 179 ülke içinde 2011’de 148. sıraya gerilemiş durumda.

Yıllar geçiyor.

Demirel’in ‘gazeteci kılığındaki militanlar’ından Erdoğan’ın ‘sarı basın kartlı, cebi silahlı’larına geliyoruz.

Ve iktidardaki zihniyetle birlikte yasalar özgürlüklerin kolunu kanadını kırmaya devam ediyor.

Yazık!