BİR YAZI YAZDI MEDYA KARIŞTI...DUAYEN YAZAR HASAN PULUR'DAN ŞOK AÇIKLAMALAR!!!
´Gazetecilik meslek midir?´ Bu can yakıcı soruyu soran, sıradan bir insan olsa sorun değil elbette. Ama soruyu soran, muhabirlikten başlayarak en üst kademe yöneticiliğe kadar gazeteciliğe 50 yılını veren Hasan Pulur olunca durum değişiyor.
Hasan Pulur böyle bir soru sorduğuna göre, ortada gerçekten de önemli bir sorun var demektir: "Bir mesleği meslek yapan kurallarıdır. Herhangi bir konuda kural koymak demek, o kurallara aykırı davrananlara da müeyyideler getirmek demektir. Oysa, bizim yaptığımız işin hiçbir müeyyidesi yok. Biz bugün yalan haber yazsak herhangi bir cezası var mı bunun? Gazetecilik eğer meslekse ve yalan haber de bu mesleğin reddettiği bir şeyse, cezasının olması gerekir."
Hasan Pulur´un söyledikleri sadece bunlarla da sınırlı değil doğal olarak. 27 Mayıs´tan 28 Şubat´a uzanan süreçte darbeler karşısında basının takındığı tutumdan Abdi İpekçi cináyetine, Milliyet´in Korkmaz Yiğit´e satılmasına kimler direnirken kimlerin şampanyalı partiler verdiklerine uzanan bir süreçte Bábıáli´de yaşanan 50 yıllık bir tarih var Hasan Pulur´un geçmişinde.
Kitapta, Erol Simavi, Ercüment Karacan, Dinç Bilgin ve Aydın Doğan´a ilişkin anı ve anekdotlar kadar; Abdi İpekçi, Nezih Demirkent, Çetin Emeç, Ertuğrul Özkök, Mehmet Y. Yılmaz, Sedat Ergin, Çetin Altan, Mehmet Barlas ve Nazlı Ilıcak başta olmak üzere Bábıáli´nin ünlü isimlerine yönelik değerlendirmeler de dikkat çekiyor.
Hürriyet yazarı Sefa Kaplan, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları Nehir Söyleşiler dizisinde yayımlanan, "´Olaylar ve İnsanlar´ın Peşinde Bir Ömür" başlıklı kitabında, Hasan Pulur´la bu elli yıllık serüveni konuştu. İşte kitaptan çarpıcı bölümler:
Siz Hasan Pulur´a yazı yazdırmayın
- Bu kalkmış, Aydın Doğan´a gitmiş. "Sizin gazetede kontrgerilla var" demiş. Aydın Doğan da, "Kim o, söyle" deyince, "Hasan Pulur" demiş (...) Onun aleyhinde bir şeyler yazdığın zaman kontrgerilla oluyorsun. Yapısında bu var zaten. Arkasından Aydın Doğan´a, "Siz buna yazı yazdırmayın" demiş. Aydın Doğan da, "Bak ben sana bir şey söyleyeyim, Hoca öyle bir adamdır ki, ben bunu söyledim mi, şapkasını, çantasını alır gider. Ayrıca böyle bir şey teklif edilir mi? Sen bizimle çalışsan, böyle bir teklif gelse, senin için de ben bunu yapmam" demiş (...) Aydın Bey, bunu bana kendisi söyledi. Sonra geldi buraya, yazı yazdı, yazar oldu. Arkasından da Sabah´a gitti.
Diğer gazeteler atölye Hürriyet ise fabrikadır
- Hürriyet´i diğer gazetelerle karşılaştırmamı istiyorsanız, daha önce söylediğim, "Diğer gazeteler atölyeyse, Hürriyet işleyiş bakımından bir fabrikadır" sözünü hatırlatmak isterim. Hürriyet öyle bir kurumdur ki olup biten pek çok şeye ve olup bitme tarzına ister istemez şaşırırsınız. Bir örnek vereyim: Oktay Ekşi´nin bir Ankara ziyaretinde pantolonu üzerine bir şey mi döküldü ne oldu? O akşam davete gidecekti Oktay. Hürriyet, İstanbul´dan araba çıkardı ve Oktay´a yeni bir pantolon gönderdi. Diyeceksiniz ki, "Çok mu önemli?" Bugün için çok önemli değil, o gün için çok önemliydi.
Sapına kadar laikim ama Müslümanım da
- 28 Şubat´ta laikliği tartışırken, bir etki ve tepki olarak düşünmemiz lazım. Türkiye giderek tehlikeli bir noktaya doğru ilerliyor. Ben yaşadım o günleri, hani o "Vatan Cephesi" bölünmüşlüğü var ya, Türkiye oraya doğru gidebilir. Çünkü toplum çok kesin çizgilerle "laikler-dinciler" diye bölünüyor ve bu çok tehlikeli bir şeydir. Çünkü ben laik olup da beş vakit namazını kılan, "Çok şükür Müslümanım" diyen pek çok insan tanıyorum. Ben sapına kadar laikim. Ama hiçbir zaman ateist olmadım. İslam dininin felsefesini veya temellerini çok mu araştırdım, hayır. Benim Müslümanlığım bu toplumdan ba
Hasan Pulur´un söyledikleri sadece bunlarla da sınırlı değil doğal olarak. 27 Mayıs´tan 28 Şubat´a uzanan süreçte darbeler karşısında basının takındığı tutumdan Abdi İpekçi cináyetine, Milliyet´in Korkmaz Yiğit´e satılmasına kimler direnirken kimlerin şampanyalı partiler verdiklerine uzanan bir süreçte Bábıáli´de yaşanan 50 yıllık bir tarih var Hasan Pulur´un geçmişinde.
Kitapta, Erol Simavi, Ercüment Karacan, Dinç Bilgin ve Aydın Doğan´a ilişkin anı ve anekdotlar kadar; Abdi İpekçi, Nezih Demirkent, Çetin Emeç, Ertuğrul Özkök, Mehmet Y. Yılmaz, Sedat Ergin, Çetin Altan, Mehmet Barlas ve Nazlı Ilıcak başta olmak üzere Bábıáli´nin ünlü isimlerine yönelik değerlendirmeler de dikkat çekiyor.
Hürriyet yazarı Sefa Kaplan, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları Nehir Söyleşiler dizisinde yayımlanan, "´Olaylar ve İnsanlar´ın Peşinde Bir Ömür" başlıklı kitabında, Hasan Pulur´la bu elli yıllık serüveni konuştu. İşte kitaptan çarpıcı bölümler:
Siz Hasan Pulur´a yazı yazdırmayın
- Bu kalkmış, Aydın Doğan´a gitmiş. "Sizin gazetede kontrgerilla var" demiş. Aydın Doğan da, "Kim o, söyle" deyince, "Hasan Pulur" demiş (...) Onun aleyhinde bir şeyler yazdığın zaman kontrgerilla oluyorsun. Yapısında bu var zaten. Arkasından Aydın Doğan´a, "Siz buna yazı yazdırmayın" demiş. Aydın Doğan da, "Bak ben sana bir şey söyleyeyim, Hoca öyle bir adamdır ki, ben bunu söyledim mi, şapkasını, çantasını alır gider. Ayrıca böyle bir şey teklif edilir mi? Sen bizimle çalışsan, böyle bir teklif gelse, senin için de ben bunu yapmam" demiş (...) Aydın Bey, bunu bana kendisi söyledi. Sonra geldi buraya, yazı yazdı, yazar oldu. Arkasından da Sabah´a gitti.
Diğer gazeteler atölye Hürriyet ise fabrikadır
- Hürriyet´i diğer gazetelerle karşılaştırmamı istiyorsanız, daha önce söylediğim, "Diğer gazeteler atölyeyse, Hürriyet işleyiş bakımından bir fabrikadır" sözünü hatırlatmak isterim. Hürriyet öyle bir kurumdur ki olup biten pek çok şeye ve olup bitme tarzına ister istemez şaşırırsınız. Bir örnek vereyim: Oktay Ekşi´nin bir Ankara ziyaretinde pantolonu üzerine bir şey mi döküldü ne oldu? O akşam davete gidecekti Oktay. Hürriyet, İstanbul´dan araba çıkardı ve Oktay´a yeni bir pantolon gönderdi. Diyeceksiniz ki, "Çok mu önemli?" Bugün için çok önemli değil, o gün için çok önemliydi.
Sapına kadar laikim ama Müslümanım da
- 28 Şubat´ta laikliği tartışırken, bir etki ve tepki olarak düşünmemiz lazım. Türkiye giderek tehlikeli bir noktaya doğru ilerliyor. Ben yaşadım o günleri, hani o "Vatan Cephesi" bölünmüşlüğü var ya, Türkiye oraya doğru gidebilir. Çünkü toplum çok kesin çizgilerle "laikler-dinciler" diye bölünüyor ve bu çok tehlikeli bir şeydir. Çünkü ben laik olup da beş vakit namazını kılan, "Çok şükür Müslümanım" diyen pek çok insan tanıyorum. Ben sapına kadar laikim. Ama hiçbir zaman ateist olmadım. İslam dininin felsefesini veya temellerini çok mu araştırdım, hayır. Benim Müslümanlığım bu toplumdan ba