BİR MUHABİR KENDİNİ "TÜMGENERAL" HİSSEDERSE,YAYIN YÖNETMENİNE HANGİ RÜTBE DÜŞER?..
Bu gazetecinin hangi cüret ve bağlantı ile böyle bir şeye tevessül ettiği ciddi bir merak konusudur. Malum hadiseden sonra herhangi bir soruşturma geçirip geçirmediği,benzer davranış biçimiyle daha önce de haber yazıp yazmadığı da merak konusudur.
Gazeteci tümgeneraller / Ekrem Dumanlı
PKK saldırılarının artmasından bu yana çok değişik hadiseler yaşandı. Olayların perde arkası karışık olunca, kafalar da karıştı. Pervasız karakol baskınları, hararetle sürdürülen sınır ötesi askerî harekât tartışmaları, DTP'nin teröre destek verir mahiyetteki anlamsız tavrı...
Gerçekten neler oluyor, nereye ulaşılmak isteniyor; kamuoyu bu soruların cevabını bulmakta zorlanıyor. Tam bu noktada medyanın makul ve makbul analizler yapması gerekiyor; ancak bunun gerçekleşmesi imkânsız. İmkânsız diyorum çünkü makul olabilmek için öncelikle doğru bilgiye ve aklıselime ihtiyaç var. Makbul olabilmek için de sadece bugüne değil, önümüzdeki on yıllara bakacak ferasete ve herkesi kucaklayacak derecede ufuk ötesi bir siyasete ihtiyaç duyuluyor.
Önce doğru bilgiden başlayayım müsaadenizle. Türk Silahlı Kuvvetleri'yle ilgili habercilik söz konusu olduğunda, maalesef bazı sıkıntılar yaşanıyor. Mesela bütün medya kuruluşlarının doğru bilgiye ulaşması çok zor. 28 Şubat döneminde başlatılan anlamsız ayrımcılığa akreditasyon deniyor. Tabii medya-asker ilişkisinin dünyada nasıl yürütüldüğünü bilenler bu uygulamanın ne kadar yanlış olduğunun da farkında. Heyhat! Tank nöbeti üzerine anlatılan fıkraları kıskandıracak bir uygulamadır sürüp gidiyor.
Geçen hafta bariz bir hata yaşandı mesela. Star Gazetesi, sekiz askerin tutuklanmasının ardından bazı komutanların da cezaevine atıldığını manşet yaptı. Aslında bu bilgi, bütün medya yöneticilerinin kulağına çalınmış, herkes haberi teyit etmek için yoğun bir gayret göstermişti. Kendi kaynaklarından haberin doğru olduğu bilgisini alan Star'a tepki üst düzey bir askerî yetkiliden geldi. 'O gazete' diye hitap edilen Star'ın 'amacı neydi' diye sorgulanması ilginç. Nitekim gazete genel yayın yönetmeni Mustafa Karaalioğlu, köşesinde haberin gelişimini ve asıl amaçlarını gayet net bir şekilde açıkladı. Komutan hiç kusura bakmasın; ama haberde yer alan bilgiye üzülen Karaalioğlu pek çok açıdan haklı. Düşünün ki bir gazete çok önemli bir bilgiye ulaşmış ve her kaynağa başvurarak bilgiyi teyit etmek, yanlışsa sakınmak, doğruysa kamuoyuyla paylaşmak istiyor. Her kapı açık; Genelkurmay kapalı. Olacak şey mi bu? Haydi, oldu diyelim; bu iletişim kazasına sebep olan şikâyet etme hakkına da sahip mi?
Yanılmıyorsam 2001'de verilen bir resepsiyondu. Bugünkü en üst düzey komutanlardan biri Ankara temsilcilerinden birine 'Almanya'dan alınan tanklarla ilgili haberiniz yanlış' demişti. O da 'Efendim haber Almanya'da neşrolunan bir derginin iddiasına dayandırılıyor. Akreditasyon uygulamasının yanlış yapılması nedeniyle size ulaşılamıyor; dolayısıyla başka kaynakların verdiği bilgiye göre haber yapmak zorunda kalıyoruz.' demişti. Durum aynen budur! Avrupa Birliği, son ilerleme raporunda Genelkurmay'ın akreditasyon uygulama biçimini çok net bir şekilde eleştiriyor. Üzücü bir durum! Bu konuda artık 'kurmay zekâsı' denen ortak akıl ve stratejisinin devreye girmesi, iletişim yollarındaki anlamsız engelleri kaldırması; böylece hem kamuoyu huzurunda hem de uluslararası arenada düştüğü durumdan kurtulması gerekiyor...
Konumuz aslında akreditasyon uygulamasının yanlışlığı değil; çünkü medya-asker ilişkisinin asıl arızalı kısmı başka bir yerde yaşanıyor. Geçen haftanın en çarpıcı olayı şuydu. PKK'nın düzenlediği kanlı saldırıdan sonra bir gazeteci, askerî yetkilileri telefonla arıyor ve 'Ben Tümgeneral Y
PKK saldırılarının artmasından bu yana çok değişik hadiseler yaşandı. Olayların perde arkası karışık olunca, kafalar da karıştı. Pervasız karakol baskınları, hararetle sürdürülen sınır ötesi askerî harekât tartışmaları, DTP'nin teröre destek verir mahiyetteki anlamsız tavrı...
Gerçekten neler oluyor, nereye ulaşılmak isteniyor; kamuoyu bu soruların cevabını bulmakta zorlanıyor. Tam bu noktada medyanın makul ve makbul analizler yapması gerekiyor; ancak bunun gerçekleşmesi imkânsız. İmkânsız diyorum çünkü makul olabilmek için öncelikle doğru bilgiye ve aklıselime ihtiyaç var. Makbul olabilmek için de sadece bugüne değil, önümüzdeki on yıllara bakacak ferasete ve herkesi kucaklayacak derecede ufuk ötesi bir siyasete ihtiyaç duyuluyor.
Önce doğru bilgiden başlayayım müsaadenizle. Türk Silahlı Kuvvetleri'yle ilgili habercilik söz konusu olduğunda, maalesef bazı sıkıntılar yaşanıyor. Mesela bütün medya kuruluşlarının doğru bilgiye ulaşması çok zor. 28 Şubat döneminde başlatılan anlamsız ayrımcılığa akreditasyon deniyor. Tabii medya-asker ilişkisinin dünyada nasıl yürütüldüğünü bilenler bu uygulamanın ne kadar yanlış olduğunun da farkında. Heyhat! Tank nöbeti üzerine anlatılan fıkraları kıskandıracak bir uygulamadır sürüp gidiyor.
Geçen hafta bariz bir hata yaşandı mesela. Star Gazetesi, sekiz askerin tutuklanmasının ardından bazı komutanların da cezaevine atıldığını manşet yaptı. Aslında bu bilgi, bütün medya yöneticilerinin kulağına çalınmış, herkes haberi teyit etmek için yoğun bir gayret göstermişti. Kendi kaynaklarından haberin doğru olduğu bilgisini alan Star'a tepki üst düzey bir askerî yetkiliden geldi. 'O gazete' diye hitap edilen Star'ın 'amacı neydi' diye sorgulanması ilginç. Nitekim gazete genel yayın yönetmeni Mustafa Karaalioğlu, köşesinde haberin gelişimini ve asıl amaçlarını gayet net bir şekilde açıkladı. Komutan hiç kusura bakmasın; ama haberde yer alan bilgiye üzülen Karaalioğlu pek çok açıdan haklı. Düşünün ki bir gazete çok önemli bir bilgiye ulaşmış ve her kaynağa başvurarak bilgiyi teyit etmek, yanlışsa sakınmak, doğruysa kamuoyuyla paylaşmak istiyor. Her kapı açık; Genelkurmay kapalı. Olacak şey mi bu? Haydi, oldu diyelim; bu iletişim kazasına sebep olan şikâyet etme hakkına da sahip mi?
Yanılmıyorsam 2001'de verilen bir resepsiyondu. Bugünkü en üst düzey komutanlardan biri Ankara temsilcilerinden birine 'Almanya'dan alınan tanklarla ilgili haberiniz yanlış' demişti. O da 'Efendim haber Almanya'da neşrolunan bir derginin iddiasına dayandırılıyor. Akreditasyon uygulamasının yanlış yapılması nedeniyle size ulaşılamıyor; dolayısıyla başka kaynakların verdiği bilgiye göre haber yapmak zorunda kalıyoruz.' demişti. Durum aynen budur! Avrupa Birliği, son ilerleme raporunda Genelkurmay'ın akreditasyon uygulama biçimini çok net bir şekilde eleştiriyor. Üzücü bir durum! Bu konuda artık 'kurmay zekâsı' denen ortak akıl ve stratejisinin devreye girmesi, iletişim yollarındaki anlamsız engelleri kaldırması; böylece hem kamuoyu huzurunda hem de uluslararası arenada düştüğü durumdan kurtulması gerekiyor...
Konumuz aslında akreditasyon uygulamasının yanlışlığı değil; çünkü medya-asker ilişkisinin asıl arızalı kısmı başka bir yerde yaşanıyor. Geçen haftanın en çarpıcı olayı şuydu. PKK'nın düzenlediği kanlı saldırıdan sonra bir gazeteci, askerî yetkilileri telefonla arıyor ve 'Ben Tümgeneral Y