BİR MİT'ÇİNİN EMRİYLE KENDİSİNE GÖREV VERİLEN GAZETECİ KİM? BARANSU'DAN BOMBA İDDİA!
MİT tarafından izlendiğini iddia eden ve peşindeki iki kişiyi yakalatan Taraf yazarı Mehmet Baransu, bugün bomba iddialar ortaya attı.
Mit yeniği
Bu haftanın hiç kuşkusuz en önemli konusu ve de kurumu MİT’ti. Kurum bir anda gündemin baş sırasına oturdu. Önce MİT’in en tepesindeki isimlerin şüpheli olarak ifadeye çağrılmaları, ardından iki MİT mensubunun beni takip ederken yakalanmaları. Ardından da elde ettiğim belgelerle MİT İstanbul Bölge Başkanlığı’nın Taraf’ı yani bizleri sahte isimlerle dinlemesi.
Öncelikle kendimle ilgili olan iki konudan başlayayım. Geçen çarşamba günü iki MİT görevlisi beni takip ederken yakalandı. MİT’in beni kimin emriyle, neden takibe başladığı biliyorum. Ne yapmaya çalıştıklarına da. Olay adliyeye intikal ettiği için şimdilik “susuyorum”. Ancak elimde takip edildiğime dair belgeler var ve bunlar bugün savcılığa teslim edilecek.
Şu kadarını söyleyeyim. MİT’in beni takibe başlamasının nedeni, Uludere faciasıyla ilgili Genelkurmay Başkanlığı’na gönderdikleri istihbarat raporlarını yayımlamış olmam. Ankara’dan gelen emirle de hem fiziki hem de elektronik takip altına alındım. Açıkça takip yapamadıkları noktalarda da kendilerince bir çözüm bulmuşlar. Görüştüğüm kişiler üzerinden, sahte gerekçelerle mahkemeden dinleme ve izleme kararları alınmış. O kadar pervasızca işlem yapılmış ki, görüştüğüm bir AK Parti’li hakkında bile 20 gün öncesine dair mahkeme kararı var. Başbakan Tayyip Erdoğan, kendisine bağlı MİT Müsteşarını çağırıp, 24 ocak günü hangi mahkemeden ne karar alındığını sorarsa, kendisine bağlı bir kurumun neler yaptığını da öğrenmiş olur. Sanırım Hakan Fidan da kurumunun ne kadar kokuştuğunu anlar.
Gelelim ikinci konuya. MİT’in 2009 yılanda beni ve Taraf gazetesi yönetici ve yazarlarını sahte belgeler ve isimlerle dinlemesine. Bu kişilerin yargılanıp, hapse girecekleri net. Çünkü daha önce aynı yöntemle beni ve ailemi dinleyen Jandarma yetkilileri hapis cezasına çarptırılmıştı. Dinlemede iki nokta dikkatimi çekti. İrticayla Mücadele Eylem Planı’nı yazmamın hemen ardından, MİT İstanbul Bölge Başkanlığı hakkımda dinleme kararı alıyor. Kararı veren hâkim ise ilginç. Mehmet Faik Saban. Saban kim mi? İrticayla Mücadele Eylem Planı’nın altına imzası bulunan ve o günlerde tutuklanan Albay Dursun Çiçek’i jet hızıyla tahliye eden hâkim. MİT, dinleme süresi bitiminde hakkımdaki kararı üç ay daha uzatıyor. Buradaki hâkim de ilginç bir isim. Adı Tuncay Aslan. Aslan kim mi? Balyoz sanıklarını bir gecede tahliye ettiren kişi. Sözün bittiği yer diyor ve asıl konuya geçiyorum.
Son bir haftadır Ankara-İstanbul-MİT-Yargı-Emniyet denkleminde ortalığı toz bulutu aldı. Bu toz bulutu ortadan kalktığında gerçekleri net bir şekilde göreceğiz. Önce Hakan Fidan’ı gerekçe gösterip, MİT içerisindeki çürümüşlüğü savunanlara birkaç hatırlatmada bulunayım. Sonra da toz bulutunun ortadan kalkmasıyla netleşecek manzara hakkındaki tahminlerimi söyleyeyim.
Bu süreç aslında MİT içindeki derin yapıların temizlenmesini engellemeye yönelik çabadan başka bir şey değil. Ve bu temizlik, Ankara’ya rağmen devam edecek diye düşünüyorum. Neler mi olacak bu temizlikte?
Daha önce kapatılan hırsızlıklar, cinayetler, katliamlar, darbe planlarına ortaklıklar tek tek ortaya çıkacak. Bir MİT’çinin emriyle kendisine görev verilen bir gazeteci. Araca yerleştirilen uzaktan kumandayla aracın kilitlenmesi sonucu İstanbul’da yaşanan bir cinayet. Kaza sonrası araçta yapılan temizlikler. Cihazların sökülmesi. Araçta bulunan el çantasındaki çok önemli bir dosyanın nasıl ortadan kaldırıldığı.
Geçmişte, özellikle Mesut Yılmaz’ın ANAP’ı döneminde piyasaya sürülen bazı karalama kampanyası ve CD’leri kimlerin hazırladığı. Şuan emekli olan üst düzey MİT’çinin buradaki rolü. Katliam yapan bazı sol örgütlerle MİT-akraba ilişkisi. Refah Partisi ve AK Parti’nin kapatılma davalarında etkili olan “Malatyalı” grup. Başındaki isim. Ve bu ismin kuruma aldırdığı ve halen Hakan Fidan’ın çevresinde olan 20’nin üzerindeki kişi. Bu kişilerin derin ilişkileri. Devletin karanlık yüzünün MİT aynası. Ve daha fazlası bu süreçte ortaya çıkacak. Şunu söyleyeyim, bu yazdığım konulardan fazlası Ankara ve İstanbul’da tüm ayrıntılarıyla konuşuluyor ve de belgeleriyle biliniyor. Toz bulutu ortadan kalktığında sanırım biz bu gerçeklerle yüzleşeceğiz.
MİT-KCK yapılanmasıyla ilgili de şunları söyleyeyim. Ortalıktaki toz bulut kalktığı anda, ıslak imzalı bir belge ortaya çıkarsa, bugün konuşanlar o gün neler diyecekler? Ayrıca bu ıslak imzalı belgenin Başbakan Erdoğan’a brif edilip edilmediğini de merak ediyorum. Güneydoğu’da oynanmak istenen büyük bir oyun bozuldu ve bu oyunun içinde de bazı yabancı devletler var. MİT sanırım bu oyunu göremedi ve de hata üstüne hata yaptı.
Sayın Başbakan’ın liderlik, vizyon, dünyaya bakış açışı, prensipler, kurallar vs. ile istikrarlı yükselişi karşısında son bir yıldır yakınındakilerden kimler değiştiyse, bugün olanlardan da aslında onlar sorumlu. Bu özellikler tam ters bir noktaya geldi. Çok iyi biliyorum ki Sayın Erdoğan’ın dünya lideri olabilmesi için yıllarını harcayan birçok kişi bu durumdan çok rahatsız. Bu rahatsızlıklarını da bana iletiyorlar. Ama aralarında var olan iletişim sorunu nedeniyle bunlar sadece kalplerinde kalıyor ve kendisine söyleyemiyorlar. Eğer bir yıllık süreç acemiler kadrosu yapılanması değilse, Truva atı olması sadece partiyi, Başbakan’ı değil, ülkeyi de felakete götürür. Derin devletin istediği tam da bu.
Yazımı dinde bir kural olarak açıklanan bir düsturla bitireyim. “Zarara rızasıyla girene merhamet edilmez.”
Bu haftanın hiç kuşkusuz en önemli konusu ve de kurumu MİT’ti. Kurum bir anda gündemin baş sırasına oturdu. Önce MİT’in en tepesindeki isimlerin şüpheli olarak ifadeye çağrılmaları, ardından iki MİT mensubunun beni takip ederken yakalanmaları. Ardından da elde ettiğim belgelerle MİT İstanbul Bölge Başkanlığı’nın Taraf’ı yani bizleri sahte isimlerle dinlemesi.
Öncelikle kendimle ilgili olan iki konudan başlayayım. Geçen çarşamba günü iki MİT görevlisi beni takip ederken yakalandı. MİT’in beni kimin emriyle, neden takibe başladığı biliyorum. Ne yapmaya çalıştıklarına da. Olay adliyeye intikal ettiği için şimdilik “susuyorum”. Ancak elimde takip edildiğime dair belgeler var ve bunlar bugün savcılığa teslim edilecek.
Şu kadarını söyleyeyim. MİT’in beni takibe başlamasının nedeni, Uludere faciasıyla ilgili Genelkurmay Başkanlığı’na gönderdikleri istihbarat raporlarını yayımlamış olmam. Ankara’dan gelen emirle de hem fiziki hem de elektronik takip altına alındım. Açıkça takip yapamadıkları noktalarda da kendilerince bir çözüm bulmuşlar. Görüştüğüm kişiler üzerinden, sahte gerekçelerle mahkemeden dinleme ve izleme kararları alınmış. O kadar pervasızca işlem yapılmış ki, görüştüğüm bir AK Parti’li hakkında bile 20 gün öncesine dair mahkeme kararı var. Başbakan Tayyip Erdoğan, kendisine bağlı MİT Müsteşarını çağırıp, 24 ocak günü hangi mahkemeden ne karar alındığını sorarsa, kendisine bağlı bir kurumun neler yaptığını da öğrenmiş olur. Sanırım Hakan Fidan da kurumunun ne kadar kokuştuğunu anlar.
Gelelim ikinci konuya. MİT’in 2009 yılanda beni ve Taraf gazetesi yönetici ve yazarlarını sahte belgeler ve isimlerle dinlemesine. Bu kişilerin yargılanıp, hapse girecekleri net. Çünkü daha önce aynı yöntemle beni ve ailemi dinleyen Jandarma yetkilileri hapis cezasına çarptırılmıştı. Dinlemede iki nokta dikkatimi çekti. İrticayla Mücadele Eylem Planı’nı yazmamın hemen ardından, MİT İstanbul Bölge Başkanlığı hakkımda dinleme kararı alıyor. Kararı veren hâkim ise ilginç. Mehmet Faik Saban. Saban kim mi? İrticayla Mücadele Eylem Planı’nın altına imzası bulunan ve o günlerde tutuklanan Albay Dursun Çiçek’i jet hızıyla tahliye eden hâkim. MİT, dinleme süresi bitiminde hakkımdaki kararı üç ay daha uzatıyor. Buradaki hâkim de ilginç bir isim. Adı Tuncay Aslan. Aslan kim mi? Balyoz sanıklarını bir gecede tahliye ettiren kişi. Sözün bittiği yer diyor ve asıl konuya geçiyorum.
Son bir haftadır Ankara-İstanbul-MİT-Yargı-Emniyet denkleminde ortalığı toz bulutu aldı. Bu toz bulutu ortadan kalktığında gerçekleri net bir şekilde göreceğiz. Önce Hakan Fidan’ı gerekçe gösterip, MİT içerisindeki çürümüşlüğü savunanlara birkaç hatırlatmada bulunayım. Sonra da toz bulutunun ortadan kalkmasıyla netleşecek manzara hakkındaki tahminlerimi söyleyeyim.
Bu süreç aslında MİT içindeki derin yapıların temizlenmesini engellemeye yönelik çabadan başka bir şey değil. Ve bu temizlik, Ankara’ya rağmen devam edecek diye düşünüyorum. Neler mi olacak bu temizlikte?
Daha önce kapatılan hırsızlıklar, cinayetler, katliamlar, darbe planlarına ortaklıklar tek tek ortaya çıkacak. Bir MİT’çinin emriyle kendisine görev verilen bir gazeteci. Araca yerleştirilen uzaktan kumandayla aracın kilitlenmesi sonucu İstanbul’da yaşanan bir cinayet. Kaza sonrası araçta yapılan temizlikler. Cihazların sökülmesi. Araçta bulunan el çantasındaki çok önemli bir dosyanın nasıl ortadan kaldırıldığı.
Geçmişte, özellikle Mesut Yılmaz’ın ANAP’ı döneminde piyasaya sürülen bazı karalama kampanyası ve CD’leri kimlerin hazırladığı. Şuan emekli olan üst düzey MİT’çinin buradaki rolü. Katliam yapan bazı sol örgütlerle MİT-akraba ilişkisi. Refah Partisi ve AK Parti’nin kapatılma davalarında etkili olan “Malatyalı” grup. Başındaki isim. Ve bu ismin kuruma aldırdığı ve halen Hakan Fidan’ın çevresinde olan 20’nin üzerindeki kişi. Bu kişilerin derin ilişkileri. Devletin karanlık yüzünün MİT aynası. Ve daha fazlası bu süreçte ortaya çıkacak. Şunu söyleyeyim, bu yazdığım konulardan fazlası Ankara ve İstanbul’da tüm ayrıntılarıyla konuşuluyor ve de belgeleriyle biliniyor. Toz bulutu ortadan kalktığında sanırım biz bu gerçeklerle yüzleşeceğiz.
MİT-KCK yapılanmasıyla ilgili de şunları söyleyeyim. Ortalıktaki toz bulut kalktığı anda, ıslak imzalı bir belge ortaya çıkarsa, bugün konuşanlar o gün neler diyecekler? Ayrıca bu ıslak imzalı belgenin Başbakan Erdoğan’a brif edilip edilmediğini de merak ediyorum. Güneydoğu’da oynanmak istenen büyük bir oyun bozuldu ve bu oyunun içinde de bazı yabancı devletler var. MİT sanırım bu oyunu göremedi ve de hata üstüne hata yaptı.
Sayın Başbakan’ın liderlik, vizyon, dünyaya bakış açışı, prensipler, kurallar vs. ile istikrarlı yükselişi karşısında son bir yıldır yakınındakilerden kimler değiştiyse, bugün olanlardan da aslında onlar sorumlu. Bu özellikler tam ters bir noktaya geldi. Çok iyi biliyorum ki Sayın Erdoğan’ın dünya lideri olabilmesi için yıllarını harcayan birçok kişi bu durumdan çok rahatsız. Bu rahatsızlıklarını da bana iletiyorlar. Ama aralarında var olan iletişim sorunu nedeniyle bunlar sadece kalplerinde kalıyor ve kendisine söyleyemiyorlar. Eğer bir yıllık süreç acemiler kadrosu yapılanması değilse, Truva atı olması sadece partiyi, Başbakan’ı değil, ülkeyi de felakete götürür. Derin devletin istediği tam da bu.
Yazımı dinde bir kural olarak açıklanan bir düsturla bitireyim. “Zarara rızasıyla girene merhamet edilmez.”