''BİR MEHMET NURİ'Yİ KURTARAMADIK! HEPİMİZE LANET OLSUN!..''

İran sınırına 10 km mesafedeki bir tarlada sırtından vurulmuş halde bulunan Mehmet Nuri'nin acı ölümü Ahmet Altan'ı isyan ettirdi.

Mehmet Nuri

Biz daha Ceylan’ın katilini bulamadık.

O kocaman açılmış gözlerini bırakıp kayboldu gitti aramızdan.

Henüz daha Ceylan’ın ölümünün hesabını soramadan şimdi bir çocuğumuzun daha ölüm haberi geldi.

Adı Mehmet Nuri.

On dört yaşındaydı.

Sırtından vurmuşlar.

Resmini getirdiler.

Saçları bir köy berberinde tıraş edilmiş, boynu biraz bükük, gözleri aralık kalmış, tam kapanmamış, boğazında acele dikilmiş bir otopsi yarasının iri dikişleri.

Öyle yatıyor.

Sınırın biraz berisinde, babasının anlattığına göre, arkadaşlarıyla oynarken askerleri görüp kaçmış, ateş açmışlar arkasından.

Devrilip ölmüş bir tarlanın kıyısına.

Bu çocuklar, ah bu çocuklar, bunları hapse atarlar, mahkûm ederler, roketle parçalar, tüfekle vururlar.

Kocaman açılmış gözleri, yarı kapalı gözleri kalır geriye.

Bunlar Kürt çocukları.

Bu ülkenin sahipsiz çocukları.

Mehmet Nuri’yi bir asker vurmuş, Mehmet Nuri’nin bir abisi de asker.

Çocukların vurulduğu, öldürüldüğü bir ülke burası.

Sayfanın tepesinde, Mehmet Nuri’nin babasının resminin yanında minik bir çocuğun resmini göreceksiniz, o da bir mayına basan asker babasının tabutuna bakıyor acıyla.

Annesi ona sarılmış.

Ağlayan, babasını kaybeden, öldürülen, vurulan, parçalanan çocuklar.

Atılan nutukları dinliyorum bazen, o siyasi hesapları, büyük tartışmaları dinliyorum, ne işe yarıyor bunlar, bu çocukları kurtaramayacak bir siyaseti ben ne yapayım?

Ceylan’ı kurtarmayacaksa...

Mehmet Nuri’yi kurtarmayacaksa...

O küçük kızın, Mehmet Nuri’den biraz daha büyük olan babasını kurtarmayacaksa neden siyaset yapıyorlar?

Ölü çocukların bedenlerinden, ağlayan çocukların kederinden kendilerine bir siyaset, bir iktidar, bir paye çıkarıyorlar.

Barış isteyenler, bunun için barış istiyorlar.

Bu çocuklar ölmesin diye istiyorlar.

"Hayır, barış olmasın" diye bağıranlar, yazı yazanlar, konuşurken ya da yazarken hiç bu çocukları akıllarına getiriyorlar mı?

Düşünüyorlar mı bu çocukları?

Ceylan için, Mehmet Nuri için üzülüyorlar mı?

O küçük bebeğin babası için acı çekiyorlar mı?

Yoksa daha da korkuncu, bazıları Ceylan’la Mehmet Nuri’ye, bazıları da o küçük bebeğin babasına mı üzülüyorlar?

Eğer öyle yapıyorlarsa bu gerçek bir acı değil ki...

Eğer öyle yapıyorlarsa, bu sadece bir "ölüm oyununu" izleyen "insafsız taraftarların" vicdansız tezahüratı, başka hiçbir şey değil.

Bitirin bu savaşı.

Önce kendi ruhunuzda, vicdanınızda bitirin.

Bir otlakta parçalanan Ceylan’ı getirin aklınıza, bir sınır kenarında vurulan Mehmet Nuri’yi getirin aklınıza, babasına ağlayan o bebeği getirin aklınıza.

Asker oğlu ölen bir baba ağlıyordu önceki gün televizyonda, "evlatları gitmeyenler açılıma karşı" diye, onun bile televizyon ekranlarına yansıyan acısını çarpıtan ahlaksızların kendi hayatlarını ölen çocuklarla beslemesine izin vermeyin.

Ne olacak ben de savaş nutukları atabilirim, ben de savaşı "kutsallaştıracak" yüce değerler uydurabilirim, ben de "sonuna kadar" diye bağırabilirim, onlar gibi konuşabilirim ben de ama o zaman o çocukların gözleri rüyama girer, "biz ölürken sen ne yaptın" derler.

Ne Türkler umurumda, ne Kürtler umurumda, ne onların komutanları, ne onların liderleri umurumda, ne onların nutukları, ne onların öfkeleri umurumda, ne onların sınırları, ne onların bayrakları, ne onların marşları, ne onların devletleri umurumda, ben o çocuklar ölmesin istiyorum.

Hiçbir şey onların hayatından daha kıymetli değil benim için.

Barış istemem bundan.

Ceylan’ın o koca gözleri sahipsiz kalmasın, Mehmet Nuri’nin yarı kapalı gözleriyle boynu bükülmesin, o küçük bebek ağlamasın istiyorum.

Çok mu kötü bunu istemek, davanıza, devletinize ihanet mi oluyor?

Olsun o zaman.

Mehmet Nuri’yi, on dört yaşında bir Kürt çocuğunu çamurlu bir tarlanın kıyısında sırtından vurdular.

Türk olsanız ne olur, Kürt olsanız ne olur, önder olsanız, lider olsanız, yiğit olsanız, kahraman olsanız ne olur?

Bir Mehmet Nuri’yi kurtaramadıktan sonra...

Size de lanet olsun, bana da lanet olsun.

Ahmet Altan/Taraf