BİR KÜRDÜN KURŞUNUYLA ÖLMEK ZORUMA GİTMİŞTİ DOĞRUSU!

Musa Anter'in hayatını kaybettiği saldırıdan yaralı kurtulan Taraf yazarı Orhan Miroğlu saldırı anında yaşadıklarını ve sonrasını yazdı.

Bir Kürdün kurşunuyla ölmek

Anter cinayetinde tetiği çeken Hamit Yıldırım dün yakalandı.

Sabah gazetesine, Abdurrahman Şimşek’e, Ferhat Ünlü ve İbrahim Ayral’a teşekkür borçluyuz. Bu arkadaşlar, çok önemli bir habere imza attılar ve Diyarbakır’da görev yapan bir Emniyet bürokratının “ölü dosya” olarak tanımladığı bir dosyayı getirip Türkiye’nin geçmişle hesaplaşma mücadelesinin ortasına attılar.

İbret verici ve insanın kanını donduran bir hikâye bu.

Binlerce faili meçhul cinayet gibi unutulmaya terk edilmiş, bir halka ve onun aydınlarına reva görülen zulmü yeniden hatırlamamıza yol açacak bir hikâye.

20 eylül gecesi, ben ve Musa Ağabey Diyarbakır’ın bir gecekondu semtinde, bir Kürdün kurşunlarına hedef olduk. O olay yerinde hayatını kaybetti.

Ben yaralı kurtuldum.

Gazeteci dostum Cevat Korkmaz bana yirmi gün sonra gelip hastanede röportaj yapmak istediğinde vurulduğum yerde can çekişirken ne hissettiğimi sormuştu.

Cevap vermiştim ben de.

Öleceğimi, bu yaralardan kurtulamayacağımı düşündüğümü söylemiştim Cevat’a.

Aklımda Zerdeşt, Hiwa ve Canan vardı.

Sonra bir Kürdün kurşunuyla ölmek zoruma gitmişti doğrusu.

Sen gel Diyarbakır zindanından, bin bir beladan kurtul, işkencelerden sağ çık, sonra da bir Kürdün kurşunuyla ve yine Diyarbakır’da can ver!

Hamit Yıldırım bizi vurduktan sonra JİTEM’in lojmanlarına gitti ve orada Yeşil ve ekibiyle buluştu. Aygan o ekibin içindeydi. Ondan sonrası, onun anlatımlarıyla açıklığa kavuştu.

Hamit o tarihten sonra Şırnak-Kumçatı’da yaşadı, evlendi, dokuz çocuğu oldu. JİTEM’deki görevini sürdürdü. Halkın arasında yaşadı. Kimliğini bile değiştirme gereği duymadı. Oysa ben en azından kimliğinin değişmiş olabileceğini tahmin ediyordum.

Ona bile gerek görmemiş Hamit ve onu kullananlar..

Hamit Yıldırım’ı karanlık ve kanlı bir dönemin aydınlatılması bakımından önemli kılan şüphesiz sadece Anter cinayeti değildir.

Hamit Yıldırım susmaz da konuşursa, tozlu raflarda çürümeye terk edilen çok sayıda cinayet dosyası aydınlanabilir.

O bir dönemin en önemli suç ortaklarından, en önemli kolektif suçlularından biridir.

Sorgusunda hiçbir şey ihmal edilmemeli ve savsaklanmamalı.

Bölge baroları, sivil toplum kuruluşları Hamit Yıldırım’ın yakalanmasına kayıtsız kalmamalı, hassasiyet göstermeli ve sürece müdahil olmalıdır.

Bu soruşturma devam eden JİTEM davalarına da yeni bir umut ışığı yakabilir.

Anter’in 74 yaşında öldürülmesi bütün Türkiye’yi sarsmış, bütün Türkiye’nin vicdanını kanatmıştı.

Türkiye’nin vicdanı ortaya çıkan hakikatle beraber, şimdi bir kez daha kanayacak.

Düşünmesi bile korkunç ve ürkütücü geliyor insana.

Sıradan ve güçsüz bir insan daha yirmili yaşlardayken, dedesi yaşında bir Kürt aydınını Diyarbakır’da öldürüyor ve sonra da evine çekilip hiçbir şey olmamış gibi yeni bir hayata başlıyor.

Sıradan bir tetikçi olan Yıldırım bu gücü, bu cesareti kimden aldı?

Devlete hizmetinin karşılığında sonsuza kadar böyle yaşayıp gideceğine, kimsenin ona dokunamayacağına onu kim, kimler inandırdı?

Hamit Yıldırım’ın cinayetten sonraki yaşamı, bir Türkiye gerçeği aslında.

Bu savaşın neden hâlâ bitmediğini, bu savaş yıllarında gerçekleşen cinayetlerin ve katliamların neden bu kadar kolayca işlendiğini göstermesi bakımından ibret alınması gereken gerçek bir hayat hikâyesi..

Hamit, Anter’i öldürdü, beni de öldürdüğünü sanıyordu, cinayetten sonra adeta cesetlerimizin üstünden geçip önce JİTEM elemanlarına tahsis edilen lojmanlara gitti sonra da hiçbir şey olmamış gibi Şırnak’ta yaşamına devam etti.

Devlet bürokrasisiyle iç içe oldu hep. Merasimlerde, törenlerde valilerin, yüksek rütbeli komutanların yanında yer aldı..

Susurluk raporunda, Anter’i öldürenlerin daha sonra pişmanlık duyduklarını okumuştuk yıllar evvel.

Hamit Yıldırım’ın bir film hikâyesinden farksız hikâyesi böyle bir pişmanlığın asla yaşanmadığını gösteriyor bize.

Yıldırım’ı kullananlar eğer pişman olsaydılar, o şimdiye kadar çoktan yakalanmış olurdu.

Bunu yapmadılar, çünkü Hamit’in “hizmetleri” Anter cinayeti dâhil, bütün suçlarını örtüyor, onu dokunulmaz kılıyordu.

Soruşturmayı yürüten ve gözaltı kararını veren Özel Yetkili Cumhuriyet Başsavcısı Ahmet Karaca ve Özel Yetkili Savcı Osman Coşkun’u kutlamak gerek.

Başından beri gelişmelerden haberim vardı. Abdurrahman Şimşek ve arkadaşlarının cinayeti aydınlatmak için gösterdikleri çabayı yakından biliyorum. Zaman zaman birçok şeyi paylaştık. Bilgi ve belge alışverişinde bulunduk.

Son bir ay içinde sabırsız bir bekleyiş içindeydim.

Düğmeye basılması için ben ve bu gazeteci dostlarım ne gerekiyorsa yapmış, son bir hafta içinde beklemeye koyulmuştuk.

O bekleyiş artık sona erdi.

Ama aydınlanmayı bekleyen daha çok konu var.

Musa Abi’yi bu lanetli tuzağa kim çekti?

Cinayet emrini kim verdi?

Anter cinayetinde ve başka cinayetlerde kullanılan Cemil Işık’ı (Hogır)Almanya’da kim ve neden öldürdü?

Peki, ya Hogır’ın ölüm emrini kim verdi?

Hogır’ın gidilip Zaho’dan getirilmesinde görev alan Ali Ozansoy ve cinayet gecesi JİTEM grup komutanı olarak görev yapan Savaş Gevrekçi nerede?

Cevabı verilmemiş sorular bunlar..

2005 yılında, Hamit Yıldırım’ın yakalanması için İstanbul’da aralarında Yaşar Kemal, Orhan Pamuk ve Mehmet Uzun gibi yazarların da olduğu 350’yi aşkın yazar-akademisyenden imza topladık ve suç duyurusunda bulunduk.

Üstünden yedi yıl geçti. Sonra başka suç duyuruları daha yaptım. O suç duyurularından hiçbir sonuç çıkmadı.

Yedi yıl sonra bu hayırlı sonuca ulaşmış bulunuyoruz.

Hamit Yıldırım gözaltında, ve bu bence olağanüstü bir gelişme, hatta bir milat.

20 Eylül 1992 yılında gerçekleşen Musa Anter suikastında tetiği çeken Şırnak-Kumçatılı Hamit Yıldırım, Anter’in kaldığı otele gidip geldiği her seferinde Dıjwar adını kullandı..

Kimliğinin deşifre olmasını Abdülkadir Aygan’a borçluyuz.

Aygan Hamit Yıldırım’ı birçok defa görmüştü.

Cinayetten sonra ve önce.

Sabah gazetesinin elde ettiği Hamit Yıldırım’a ait ve 1991’de çekilmiş fotoğrafı benden çok daha kesin olarak teşhis etti.

Haberi dünkü Sabah gazetesinde yer aldı.

Ergenekon’un Fırat’ın ötesine uzanan cinayetlerinin aydınlatılmasına önemli bir kayıt düşüldü, adalet ve hak arayan, suçun cezasız kalmayacağına inanan, bu uğurda mücadele eden herkese kutlu olsun..

Orhan Miroğlu/Taraf