Bir İBB yapımı: Kim milyoner olmak ister?
1925 tarihli meşhur bir film var…
Altına Hücum.
ABD’de yaşanan çılgın altın bulma yarışını anlatıyor.
Susun, susun, ne dediğinizi duyuyorum.
Deli Keskin iyice yaşlandı, saçmalıyor, diyorsunuz değil mi?
Nıcık…
Henüz delirmedim.
Ama her an kayışları sıyırabilirim, haberiniz olsun.
Medyamızın amiral sitesi Medyaradar’da gördüğüm bir haber yüzünden bu film geldi aklıma.
Haber neymiş buyurun özet geçeyim siz sırdaşlarım için:
‘Veryansın Tv'den Şenol Demirci'nin haberine göre: İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin 458 milyon TL tutarındaki iki ihalesini kazanan İBB Kültür A.Ş, 2020 yılında gerçekleştireceği organizasyonlar kapsamında 11 ayrı hizmet alım ihalesi düzenledi. 11 ihaleden 3’ünü, Saatci Ajans Eğitim Reklam ve Organizasyon Hizmetleri A.Ş. kazandı. Müzisyenliği ve eski Hürriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök’ün damadı olarak tanınan Ercan Saatçi'nin Kültür AŞ’nin ihalelerini birer gün ara ile kazanması dikkat çekti. Ünlü gazeteci ve televizyon programcısı merhum Mehmet Ali Birand’ın eşi gazeteci Cemre Birand’ın da İBB Kültür A.Ş. ihalelerini kazanan isimler arasında olması dikkat çekti. Birand’ın sahibi olduğu 20 bin TL sermayeli Birand Yapım Anonim Şti. üç gün içinde Kültür A.Ş.’den dört ihale kazanmayı başardı. Birand Yapım’ın kazandığı ihalenin toplam tutarı 38 milyon 221 bin lira.’
Yani neymiş: KOY 20 BİNİ AL 38 MİLYONU
E bu Altına Hücum değil de ne?
Ya da Kim Milyoner Olmak İster?
Böyle bir kârlılık nerede görülmüş.
Haberi okuyunca gözlerim parladı, dedim ki:
TOPLAYIN ÇANTALARI GİDİYORUZ EYYY EMEKÇİLER.
SONUNDA BİZ DE DÖNDÜK KÖŞEYİ.
Şaka şaka…
Gene dönemedik.
Gene voliyi vuramadık.
Çünkü seçilmiş azınlıktan değiliz.
Haftalardır yazıyorum.
İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu ve basın danışmanı Murat Ongun’un zenginleştirdiği zümreyi.
Koca İBB’nin Medya A.Ş’si tıkır tıkır, birileri için çalışıyor.
Oda TV’yi yazdım.
Olay TV’ye gitmesi gereken paralara ne olduğunu, emekçilerin hakkının nasıl yenildiğini…
Yetmedi…
Enver Aysever skandalını yazdım…
Daha nice Enver’ler var açın bakın.
Emekçi gazeteciler, Cumhuriyet’te, Halk TV’de, KRT’de iki kuruşa talim ediyor!
Aldıkları maaşlardan onlar utanıyor, siz utanmıyorsunuz.
O nedenle talebimdir, gerekli mercilere arz ederim!
3-5 emekçi bir araya geleceğiz. Dişimizden tırnağımızdan artırdığımız 20 bin lirayla kapınıza dayanacağız.
Bakalım bizi de milyoner yapacak mısınız?
‘Atatürk eşine şiddet uygulamış olabilir’ diyen Yılman CHP’li mi?
Devlet Bahçeli’nin bir grup gazetecinin adını vererek attığı tweet, dünün gündem maddelerinden biriydi malum.
Ne demişti MHP lideri?
‘Televizyon ekranlarında sabit ama haftalık ücret mukabilinde yorum yapan bildik isimler, Kılıçdaroğlu’ndan aldıkları asparagas sufleleri cansiperane savunuyorlar, servis ediyorlar, nöbetleşe gündem işgaline soyunuyorlar. Ne söylesek nafile, hep aynı havadalar. Mesela, Necdet Saraç, Şaban Sevinç, Ali Haydar Fırat, Hakan Bayrakçı, Orhan Bursalı ve Sevilay Yılman’a varıncaya kadar farklı televizyon ekranlarda CHP’nin hem sözcülüğünü hem seçim kulisi yapan ücretli tetikçilere üzülüyorum, durmadan yırtınıp kendilerini paralıyorlar.’
Bu isimlerden biri dikkatimi çekti: Sevilay Yılman.
Yılman’ı bir süredir yazıyorum buradan, tekrar yazıp kimseyi sıkmak istemezdim amma,
bu bomba tweetlerden sonra farz oldu.
Malum Yılman yıllarca ekmeğini ATV-Sabah grubundan yedi.
Oradan gönderilince, kapağı Habertürk’e attı.
Yine AK Parti içinden bazı isimlerin desteğiyle.
O desteklerden eser kalmayınca… (Keskin Not: Susun patronu bunu bilmiyor, hala kandırıyor AK Parti’de sevenim çok diye)
Habertürk’te önce gizli gizli,
şimdi de topyekun muhalifliğe soyununca…
O da tabii patronuna tabi olan her ‘kalem’ gibi çark etti.
Kendine yeni bir siyasi kimlik inşa etmeye çalışıp, ‘gazeteciliğini’ hatırladı.
Sayın Bahçeli’nin bu tweetine katılmıyorum çünkü Yılman CHP’ye bile çalışıyor olamaz.
Yılman ancak kendine çalışır.
Öyle çaresiz ki…
Patronu ne derse onu yazıp, kovulmamak tek amacı.
Adımın önünde bir kurum adı olsun, bir işim olsun, ekrana çıkayım, masalara davet edileyim…
Tüm derdi bu.
O nedenle yarın patronu ‘MHP’li ol Sevilay’ derse onu da yapar.
Nerden mi biliyorum?
Bugün İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme nedeniyle kadın hakları gurusu kesilen,
demokratlık taslayan Yılman neler yazmış, neler çizmiş bi dönün bakın.
Mesela yıllar önce, 2013’te Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Atatürk’ün eşine şiddet uygulamış olabileceğini iddia edecek kadar ileri gitmiş.
Buyurun o eski tweetleri:
‘Zaman zaman Atatürk acaba Latife Hanım’a şiddet uyguladı mı diye düşünmüyor da değilim. Gerçekten böyle bir ihtimal de var arkadaşlar’
İşi o kadar ileriye götürmüş ki kadına karşı şiddetten kadının sorumlu olduğunu bile söylemiş…
‘Kadına şiddet hep vardı. Bugün olan bişi değil. Ve emin ol bunun olmasının asıl sebebi, biz kadınlarız. Hem de bu topraklarda olamaz mı? Latife Hanım’a fiziksel değilse bile sözlü şiddet uygulamış olamaz mı?’
İbretlik bir hikaye…
Neyse, konumuza dönelim.
Yılman, muhalifliğe oynama planında bir altın fırsat görmüş olacak ki, mağdura yattı, sosyal medyasından, doğrudan Bahçeli’ye yanıt verdi.
‘Şahsımı hedef gösterdiğiniz bu tweet dolayısıyla telefonum susmuyor. Ailem başta olmak üzere eş dost arayıp;“Dikkat et çünkü artık her an başına 1şey gelebilir” diyor. 1 tweetiniz yüzünden insanları böyle korku sarması gerçekten anlaşılır gibi değil. Ayrıca beni takip edenler kabul edeceklerdir:İktidara da muhalefete de gerektiğinde eleştirel yaklaşımı olan; iktidara ya da muhalefete kategorik yandaş ya da kategorik karşıt bir gazeteci değilim.Ya birileri yanlış bilgi vermiş benimle ilgili ya da siz isimleri karıştırdınız!’
Yani Yılman ne diyor? Anlamayanlar için şifresini çözeyim:
Yahu ben ne yaptım…
Yanar dönerim zaten…
Diğer gazetecilere söyle ne diyeceksen! diyor.
Ha bir de tehlike meselesine gelince…
Asıl tehlike kendisi…
En kanlı canlısından…
Sağda solda küçük patronunun minik yeğeninin ‘vaka-i adliyeden’ işlerini herkese anlatttığı için....
Bu tip işleri anlatırken genelde aklı yerinde olmadığı için, ‘benimle kişisel meselesi olanlar var’ diyor ve ağzından çıkanları basitleştirmeye çalışıyor...
Umarım patronu durumun ciddiyetini görmüştür, diyeceğim ama…
Görse ne çare...
Beraber batmasalar da belaya batacakları kesin bu gidişle....
Özkök eski patronu Doğan ailesine nasıl saydırdı?
Yanar dönerliğin…
Devrine göre pozisyon almanın…
Gerekirse eğilmenin, bükülmenin…
Dayak görünce kaçmanın…
Kitabını kim yazdı dersiniz?
Bence Ertuğrul Özkök!
Bu köşeden ona çok saydırdım.
Ama dünya umurunda değil.
Yüklü maaşı yatıyor.
Köşesi duruyor…
DEVLETTEN KREDİ ALAN DEMİRÖREN DE 28 ŞUBATÇI ÖZKÖK’E MAAŞ VERMEYE DEVAM EDİYOR.
Neyse…
Özkök bence kişisel tarihinde en dip noktalardan birini geçen gün kaleme aldığı köşesinde gördü.
Okurken, ‘bu bile Özkök için fazla’ dedim.
Ama…
Özkök’tü bu ne de olsa…
Yıllarca Aydın Doğan’ın sağ kolluğunu yapan Özkök, bu kez yeni patronun kanatlarının altında, köşesinde,
Doğan ailesini hedef alıyordu:
‘BLUTV çok güzel belgeseller ve kült filmler yayınlıyor. Ancak bir hafta içinde iki ayrı filmde ses ve altyazı problemi ile karşılaşıyorum.
Bu özellikle televizyon ekranından seyrettiğimde oluyor. Yeni yayına sokulan “Pasolini” filminde altyazılar neredeyse beş dakika sonra geliyor.“ Brazil” filminde ise patlama sahneleri ile normal sahneler arasında anormal bir volüm dengesizliği var. Ayrıca normal konuşma bölümlerinin sesleri çok kalitesiz ve düşük volümde.’
Okuyan, Özkök’ün öyle alelade bir dijital platformla ilgili şikayetlerini dile getirdiğini zannederdi ama mesele daha derindi.
BLU TV’nin sahibi, Aydın Doğan’ın torunu Aydın Doğan Yalçındağ…
Peki Özkök gibi bir kurt, neden genç bir girişimciyi, hem de eski patronunun torununu hedef almıştı?
VARDIR Bİ HESABI.
ÇIKAR KOKUSU…
Habertürk yazarlarından patronlarına, tartışma programı isyanı!
Nihal Bengisu Karaca (NBK) ve Nagehan Alçı.
Yıllarca hükümetin kanatları altında yükseldiler.
Erdoğan’ın yanında bolca poz verdiler.
Ama şimdi ‘artık devir değişti, e tabii Çelik de değişti’ modunda, yeni siyasi iklime oynuyorlar.
Patronları nereye oynuyorsa tabii…
Bu ikilinin yandaşlıktan, yumuşak muhalif yandaşlığa geçişini bir süredir takip ediyordum.
Hiç de şaşırmamıştım.
Ama geçen hafta bana bile ‘vay be’ dedirttiler.
Tartışma programları hakkındaki çıkışlarıyla…
Nagehan Alçı geçen haftaki köşesinde şu sözleri sarf etti:
‘Ekranlarda anlı şanlı şovlar yaparak hükümete muhalefet eden kimi isimler aynı zamanda mevcut rejimin muhalifi mi?
Bilakis onlar genelde mevcut siyasal rejimin tabularının çok kuvvetli destekçisi ama AK Parti’ye ve Tayyip Erdoğan’a muhalifler. Erdoğan gitsin ama rejimin tabuları aynen devam etsin istiyorlar.
Son dönemdeki yazılarında sevgili Nihal Bengisu da bu çelişkinin ısrarla altını çiziyor ve her muhalif olduğunu iddia edenle demokratlık ittifakında buluşulabilir mi diye sorguluyor. Çoğu muhalif yayın organı ve TV kanalının aslında mevcut rejimin payandası olduğunu söylüyor. Nihal’in bu son derece ilginç yazılarının tartışılması gerektiğine inanıyorum.’
Trajikomik değil mi?
NBK ve Alçı, muhaliflerin muhalifliğini sorgular olmuştu.
Alçı burada da durmadı:
‘Ben de bazen kendimi bir politik-entelektüel tartışma programında yorumcu değil de başı sonu belli bir tiyatroda oyuncuymuş gibi hissediyorum’ deyiverdi…
Hayret…
Şok…
Bravo…
İlk kez Alçı ve NBK’yla aynı fikirdeyim.
İkili birbirlerlnin yazılarına sosyal medya ve köşelerinden destek attı.
Ben de atıyorum.
Aynen böyle devam!
ANCAAAK, BUNU ÖNCE PATRONUNUZA SÖYLEYİN!
Buradan defalarca Türkiye’deki tartışma programı formatını eleştirdim.
Aynı kişiler, her konuda fikir beyan ediyor.
Cinsiyet, sınıf ayrımcılığı had safhada.
Bu programlar beyin yıkıyor dedim.
Bu rezil formatın en alası da Habertürk ekranlarında.
Bu nedenle Alçı ve NBK önce kendi patronlarına şikayetlerini iletsin.
Belki temiz ekran hareketi Habertürk’ten çıkar.
KESKİN KALEM
keskinkalem@medyaradar.com